GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:35
Tarih:13.12.2021

HDP GRUBU ADINA ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım. Başta cezaevinde rehin tutulan yoldaşlarımızı, mevcut tutsakları ve bizi izleyen Türkiye halklarını saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Yine, Seyit Rıza ve oğlunu hileyle asan zihniyet kırk bir yıl önce aynı hileyle Erdal Eren'i idam etti, katletti. Bu vesileyle, yitirdiğimiz bütün değerleri Erdal Eren'in şahsında saygıyla anıyorum, katillerini de lanetliyorum! (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, kültür insanlığın manevi dünyasının en önemli temel taşıdır. Tarih boyunca yaratılan maddi ve manevi değerlerin toplamı olan kültür aynı zamanda doğa ile yaşam döngüsünün en canlı hücresidir. Bu yönüyle kültür toplumların şah damarıdır, bu damar kesilirse bedenin de bir anlamı kalmaz. Ne yazık ki bu coğrafya sadece kültürlerin beşiği değil, aynı zamanda inkâr edilen, yakılan ve yok edilen kültürlerin de coğrafyasıdır. Bugün burada, ısrarla yok edilmeye çalışılan bir kültürün yani Dersim kültürünün bir ferdi olarak sizlere sesleniyorum: Her halkın, inancın, dilin ve toplumun kendine has bir kültürü ve benliği vardır. Kültürün bu saf hâli ve benliği bütün insanlığın ortak mirası olarak algılanmalı ve sahiplenilmelidir. Kendi kültürümüz dışındaki kültürleri, inançları, dilleri veya yaşam tarzlarını bir tehdit unsuru olarak değil; zenginlik, çeşitlilik ve çoğulculuk olarak kabul edersek o zaman kültürler arası iletişim kapısını da aralamış oluruz. Bizler, Dersim kültür hafızası ve inanç değerlerine göre "..."(*) yani hak kapısı, hak yolu diyoruz. Çünkü Dersim'in tarihsel hafızası o kapıları başka halklara, inançlara, evrene ve başka kültürlere açmanın eşiğidir; yol ise beşerin nefsini terbiye eden bir hakikattir.

Değerli milletvekilleri, bugün yaşadığımız toplumsal çatışmaların, kutuplaşmanın, demokrasi krizlerinin ve kültürel çoraklaşmanın en büyük sebebi, 1921 Anayasası'nı mezara gömerek itaatçı fikrin hâkim kılınmasıdır; Osmanlı'nın merkezîleşme siyasetinden başlayarak 1924 Anayasası'na, 12 Eylül darbesine ve bugünkü iktidara uzanan tekçi inkârcı anlayıştır. Şark Islahat Planı ve Tunceli Kanunu'yla geçmişte ne yapılmak istendiyse bugün de aynısı yapılıyor. Aynı zamanda Kürtçe konuşmak yasaklandı, bugün de Meclis ve kamusal alanda Kürtçe yasaklanmıştır. 1925'te Kürtçe gazeteler, romanlar, türküler yasaktı; bugün de KHK'lerle gazeteleri, TV'leri, tiyatroları ve konserleri yasaklıyorsunuz. O gün de seçilmişleri, aydınları, yazarları fikirlerinden dolayı cezalandırıyordunuz; bugün de kültürü yaşatmanın ve çoğaltmanın yereldeki en önemli ayağı olan halkların belediyelerine kayyum atıyorsunuz. O gün de bu halkın kutsal mekânlarını, inanç merkezlerini, anıtlarını, dilini ve kültürünü yok etmeye çalışıyordunuz; bugün de aynı inkârcılığa devam ediyorsunuz. Evet, Türkiye coğrafyası bir halklar ve kültürler bahçesidir ancak sizler yüzlerce yıldır tekçi ve inkârcı zihniyetinizle bu bahçeyi kuruttunuz; Anadolu ve Mezopotamya'da onlarca dili, yüzlerce kültürü yok ettiniz.

Değerli milletvekilleri, Kurmanci, Hemşince, Gagavuzca, Çerkezce ve insanlığın ortak mirası olan birçok dil ve kültür yok olma tehlikesi altındadır. Koca ülkede sadece 300 Ezidi bıraktınız. Kaz Dağları, Ayder Yaylası, Munzur Vadisi, binlerce yıllık tarihiyle insanlığın ortak mirası olan Hasankeyf'i insan ömründen kısa barajlar için yok ettiniz. Bir Kızılderili bilgenin beyazlara söylediği sözü, eğer anlarsanız, burada biz de size söylemek istiyoruz: "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacaksınız." Anlayacağınızdan da kuşku duyuyoruz ya! (HDP sıralarından alkışlar)

Tetikçiliği, tekçiliği, inkârcılığı ve asimilasyonu kültür edinen her toplum ve devlet zamanla kendi kültürünü yitirmiş ve çoraklaşmıştır. Bizler, bu yaşanan kültürel yıkımı salt mevcut iktidarla ilgili bir sorun olarak da görmüyoruz. Yüzyılın başından beri uygulanan politikalar bugün iktidar eliyle bir konsept dâhilinde sistematik olarak sürdürülüyor ve bütün dünya da bunu görüyor. Bu politikalar aynı zamanda yıkım, zulüm ve inkâr politikalarıdır. Bir yandan Ankara'da Kürtçe konserleri yasaklarken diğer yandan Batman'da siyasi çıkar uğruna Kürtçe koro gösterisi yapıyorsunuz; bu, ikiyüzlü bir politikadır. Vali ve kaymakamlarınız Kürtçe tiyatro oyunlarını yasaklarken siz burada neyin tiyatrosunu oynuyorsunuz? Ülkenin bütün zenginliklerini peşkeş çekmek yetmiyormuş gibi "av turizmi" adı altında Dersim'de halkımızın kutsal değeri olan dağ keçilerini katledecek kadar zalim, inanç merkezlerimizi tahrip edecek kadar da riyakârsınız. İktidar partisinin il ve ilçe eş başkanları gibi çalışan kimi mülki amirleriniz, Düzgün Baba Cemevi'nde son olarak yaptıkları gibi, kendilerine cem düzenleme cüretinde bulunacak kadar hadlerini aşmışlardır.

Değerli milletvekilleri, Dersim "..."(x) inancı, ocaklarıyla, diliyle, kimliğiyle ve doğasıyla bütünleşmiş, özgün karaktere sahiptir. Ağaçların, kayaların, dağ keçilerinin, akarsuların bir adı ve kutsallığı vardır ancak bu inkâr rejimi, bu doğal toplum kültürünü her fırsatta deforme etmeye yemin etmiştir. Tabii, biz de buna karşı Munzur babanın irfanıyla, ana Fatma'nın hikmetiyle ve baş eğmez kimliğimizin direngenliğiyle buna karşı direniyoruz.

1937 yılında Dersim tertelesinde askerî kışla olarak görev yapan yeri müzeye dönüştürdünüz. Yüzleşme ve hakikat müzesi olması gereken kışlayı bir kez daha inkâr ve yok saymanın merkezi hâline getirdiniz. 1937-1938 yılında Dersim halkının tertelede yaşadıkları bugün yeniden hatırlatılıyor. Bu mudur kültür anlayışınız? Bu asimilasyona, bu yok etmeye mi bütçe istiyorsunuz? Yetmiş iki milletle aynı nazarda bakan Alevi "..."(x) inancına ve Kurmanci diline tek bir çalışmanız ve buna ilişkin tek bir yatırımınız yoktur. Dersimli binlerce mezarsız, mazlum kadının ve çocuğun, Pir Seyit Rıza'nın ve arkadaşlarının Bese'nin, Zarife'nin, Alişer'in, 1937-1938'de tecavüze uğramamak için kendini kayalıklardan atan onlarca genç kadının, Seyit Gazi'nin, Silo Qız'ın, Firik Dede'nin olmadığı bir müzenin Dersim'le ne alakası vardır?

Değerli milletvekilleri, farklı kültürleri, inançları, dilleri yok sayarak, inkâr ederek çok arzuladığınız kültürel hegemonyayı sağlayamazsınız; bu ancak sizin kültürel fukaralığını gösterecektir. "Diriliş Ertuğrul" "Filinta" "Payitaht Abdülhamid" gibi dizilere para aktararak, millî manevi bayramlar uydurarak, farklı inançlara ve kültürlere yönelik ırkçı ayrımcı ifadeler kullanarak ancak kendinizi kültürsüzleştirirsiniz. Size önerimiz, bu Bakanlığın ismini "kültürsüzleştirme ve asimilasyon bakanlığı" olarak değiştirin. İktidar, 2023'te tekrar -yüz yıllık bir yanlıştan- farklı kültürleri, inançları yok sayan tek adam rejimini tamamıyla kurumsallaştırmak istiyor. Tabii, bizim de buna karşı demokrasinin, özgürlüklerin kalıcılaştırılması için hedefimiz vardır. Demokrasinin kalıcılaşması, kültürlerin, dillerin, inançların, cinsiyetin ve doğanın eşit hukukunun güvenceye alınacağı şey ancak demokratik bir anayasayla mümkündür. Toplumu dikkate almayan, tekçiliği koruyan ve kutsayan merkeziyetçi anlayışın panzehri olarak, yetkilerin topluma yani yerele devredildiği, yerel demokrasiyle güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz. Mevcut Türklük, Sünnilik, egemen erkeklik, teklik üzerine inşa edilmiş cumhuriyet değil; Türkiye halklarının tamamının özgür ve eşitçe sağlanacağı bir çatı, demokratik cumhuriyet çatısıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ALİCAN ÖNLÜ (Devamla) - Gücünü kapitalizmden alan ulus devletin kutuplaştırıcı, tekleştirici, kriz yaratan sistemine karşı tüm ulusların haklarının korunduğu, birbiriyle üstünlük değil, eşitlik kültürünün var ettiği demokratik ulus diyoruz.

Değerli milletvekilleri, bizler kültür alanındaki sorunların yalnızca bütçeyle düzelmeyeceğini öngörüyor ve bunu her seferinde dile getiriyoruz. Yüz yıllık tekçi ve inkârcı rejimi dönüştürebilmek için önce rejimin karakterini değiştirmek gerekiyor. Bunun için de değişime önce, farklı dilleri, kültürleri yok sayan, tekçilik ve inkârcılıkta ısrar eden bu Meclisten başlamak gerekiyor. Bunun için de mevcut iktidarın götürülmesi, yerine demokratik bir ülke yönetiminin oluşturulması gerekiyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - "Darbeci" derler sana, deme öyle.

ALİCAN ÖNLÜ (Devamla) - Biz "..."(x) (HDP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MELİHA AKYOL (Yalova) - Dersim katliamını kim yaptı?

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Davet edin Tunceli'ye efendim.

ŞAHİN TİN (Denizli) - "Dersim katliamını kim yaptı?" diye soruyor.

MELİHA AKYOL (Yalova) - Dersim katliamını kim yaptı, AK PARTİ mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Selamlama yapsın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİCAN ÖNLÜ (Devamla) - Belki de şöyle bitirmek gerekiyor: Diyoruz ki, Dersim halkı, dervişler diyarı sizden tek bir şey istiyor; kirli elinizi, siyasetinizi, Dersim'in dili, kültürü ve ziyaretlerinden çekin.

Aslında, şöyle de bitirmek gerekiyor: Bunun için, sizin, kültürsüzleştiren, asimilasyona uğratan Bakanlığınız değil, aslında Kürtsüz ve Alevisiz olan zihniyetinize de bütçenize de "hayır" diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)