| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 14.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
17 Bakanlık görüşüldü, bugün Cumhurbaşkanlığını görüşüyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi neydi? Geldiğinde hızlı ekonomik kalkınma olacak, koalisyon bitecek, yerel yönetimler güçlenecek, Meclis daha da güçlenecek. Geldiğimiz aşamaya baktığımızda, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denildiğinde hepimizin aklına bir afet gelmekte, bir felaket gelmekte. Nedir? Her şeyi ben bilirim, her şeyi ben tayin ederim. Ve ne denildi? "Türk tipi."
Şimdi, arkadaşlar, gerçekten insanlarla buluşmaya gittiğimizde, Nevşehirlisinden Ağrılısına, Hakkârilisinden Edirnelisine gittiğimizde insanların hangi hâlde olduğunu görmek istiyorsanız, bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu görmüş olursunuz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bugün üç yıl beş ay beşinci günü, Kabinenin açıklandığı günden beri. Bütün özerk kurumları yok ettiler, bütün bağımsız kurumları yok ettiler. Arkadaşlar, Meclisi de yok ettiler. Denge denetleme denilen bir şey yok, kuvvetler ayrılığı zaten yok, denge denetleme denilen bir şey yok. Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Anayasa Mahkemesi, TİHEK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna kadar birçok yeri yok ettiler. Denetleme yok, dengeleme yok. Peki, ne var? Tek yapılan şey "Biz biliriz, biz tayin ederiz." Bilinen şey "Susun, itaat edin." Tek bilinen şey bu. Ve geldiğimiz aşamada ne oldu? Siyasette, politikte, hukukta, birçok konuda denge denetlemeyi yok edenler, şimdi ekonomide de denge denetlemeyi yok ediyor ve sorduğumuzda "Biz 50+1'le seçildik, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi onaylandı." Peki, bu Meclis arkadaşlar, bu Meclis, yüzde 90 küsurla seçilmiş.
Varlık Fonu, Türkiye'nin en çok para pul işi olan Varlık Fonu Meclisin denetiminde değil, Cumhurbaşkanlığında. Sayıştay, Sayıştay'ı Kamu İhale Kurumuna dönüştürdüler, ikide bir "istisna, istisna" diye birçok kurumu içinden çıkartıyorlar. Neredeyse, vazgeçmeseler şunu diyecekler: "Burada da afet durumunda Sayıştaya gerek yok." Afet nedir? Zaten Hükûmetin kendisi, bunu da denetimden çıkartacaklar. Bir diğeri ne? Ajansları çıkartıyorlar, ajanslar Meclisin denetimi dışında. Şimdi, böyle olunca ekonomi felakete gidiyor ve ekonomiyle ilgili bir "orta vadeli" diyorlar, bir "yeni plan" diyorlar her seferinde yeni bir şey çıktığında ama yeni bir şey yok, tek bilinen bir şey var: Bu hükûmet sistemiyle beraber demokrasi nasıl dibe çökmüşse, özgürlükler nasıl dibe çökmüşse, insan hakları nasıl dibe çökmüşse bir de ekonomik durum felakete gitmiş, makas açılmış. Çiftçi perişan, emekçi perişan, köylü perişan, kadın perişan, öğrenci perişan ve insanlar aç. Bakın, arkadaşlar, gübre fiyatları... Birçok kişi bütün bütçe turunda söylediler. Nevşehir'de patates üreten çiftçi 3 liraya patatesi satamıyor; bakın, bunu satamıyor; Ağrı'da, Van'da, Batman'da, Afyon'da, Antalya'da insanlar patates alamıyor, makas öyle açılmış ki. Ejder meyvesi, birileri bunu yiyor sofrasında, birileri bunu yiyor. (HDP sıralarından alkışlar) Bizim orada ne derler biliyor musunuz.? Ben bunu götürsem Batman'a, Van'a, diyecekler ki: "..."(x) Yani hakikaten bu nedir?
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) - İlk defa görüyoruz. Kaldır, kaldır, görelim.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Ama, işte, siz bunu yediğiniz sürece bunu ekeni de bunu yiyeni de göremezsiniz ve insanlar açlıkla karşı karşıya kalıyor. Siz bunu çözemezseniz, siz bununla yüzleşemezseniz hakikatle yüzleşemezseniz, gerçekten ne çiftçiyi ne emekçiyi ne de tüketiciyi anlamazsınız.
KANİ BEKO (İzmir) - Saray meyvesi mi o?
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Ne oldu Cumhurbaşkanlığındaki bakanlar? Arkadaşlar, bakanların dışında, bakanlıklar dışında başkanlıklar var ve ne var? 4 tane de ofis var. Bakanlar buraya geliyor, bize karşı mı sorumlu? Bütçede bir kez gelip konuşuyorlar, Plan ve Bütçe Komisyonuna da geliyorlar; onun dışında bize karşı sorumlu değiller, Cumhurbaşkanına karşı sorumlular. Ve nedir? Başkanlıklar ve ofisler aslında bir paralel bakanlıktır; paralel bakanlığa dönüştürmüşler. Bakanların tek şeyi "Gidin, Mecliste şov yapın." Ya, burası şov yeri değil; şov yeri... Güveniyorsanız gelin, beraber halkın huzuruna gidelim; gelin, Batman'da gezelim; gelin, Siirt'te gezelim; özgürlük nedir, açlık nedir, onu görelim, yoksulluk nedir, onu görelim ama burada, yok; sadece gelip bir hamaset atıp milliyetçilik, kutuplaştırıcı bir dil, ayrımcı bir dil ve güvenlikçi politikalar. İnsanlar güven istiyor, güven, güvenlik değil, güven istiyor. Siz bunu yaptığınızda barışın önünü de açarsınız, ekonominin de önünü açarsınız ama buradan uzaklaşıyorsunuz.
Öyle bir hâle getirdiniz ki soru sormak sorgulanma nedeni oldu; kim soru soruyorsa hakkında bir soruşturma açılıyor ama inanın, artık insanlar soru sormaktan çekinmiyor; öğrenciler bas bas bağırarak geldiler "Barınamıyoruz." dediler; yarın sağlık emekçileri greve gidiyor. Ne yaptınız siz? Çalışma ortamını bozdunuz. Stratejiden söz ediyorsunuz. Strateji, bir yasayı iyice süzüp çıkartabilmektir, çalışma barışını bozmak değildir; hekim ve sağlık emekçileri arasındaki ve diğer emekçiler arasındaki barışı bozmak değildir. Siz stratejiden anlamadığınız için bu hâle dönüştürüyorsunuz.
"Kriz var." dedik, "Yok." dediniz, "Kriz var ama büyüyoruz." dediniz, şimdi de "dış mihraklar." İçeride bir şey olduğunda "terörö" diyorsunuz, içerideki bir şeyin açıklaması yoksa "dış mihraklar" diyorsunuz. Ya, bu dış mihraklar neymiş? Araştırma önergesi verdik, araştırmadınız, reddettiniz. Ya, biz de araştıralım ama insanlar şunu biliyor: İnsanlar pazara gittiğinde, insanlar çocuğunu okula gönderdiğinde, insanlar hastaneye gittiğinde, insanlar günübirlik yaşamında yoksullaştığını görüyor ve siz ne diyorsunuz? "Enflasyon değil, fiyat artışıdır." Ya, siz dalga mı geçiyorsunuz? Hani, derler ya "..."(x) Yiyemiyorum, yiyemiyorum, açım; bu duruma gelmiş insanlarımız ve siz bunu düzeltmediğinizde, tek argüman bu siyaset dışında, bir taraftan da Millî Güvenlik Kuruluna getirtip ekonomik durumu tartışmaya açıyorsunuz ve seferberlik ilan ediyorsunuz. Bunu da siz çözemezsiniz; gerçek sorunları çözebilmek hakikatle yüzleşmektir, gerçek sorunlara eğilmektir.
Neydi? Bir kez daha gösterdik, arkadaşlar, şimdi, bazen, hani, derler ya "Gözlerinizi kapatın, düşünün." Ya, bir sağlık emekçisi, bir hekim olarak da... Bazen insanlar böyle der. Bir hekim olarak, bir sağlık emekçisi olarak, düşünün, gözlerinizi kapatın, düşünün dediğinizde Türkiye'yi; Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt, Urfa, Diyarbakır, Ağrı, Kars, Iğdır, ve Ardahan; bu gördüğünüz iller. Nedir buralar? Hani diyordunuz ya "şark hizmeti", hani diyordunuz ya "mecburi hizmet", hani diyordunuz ya "sürgün yeri", hani diyordunuz ya "Kürtçe konuşulan yerler", hani diyordunuz ya "yoksulluğun yeri", hani diyordunuz ya "işsizliğin yeri." Peki, nedir bu, kader midir? Yer altı yoksul mu, yer üstü fakir mi? Bu insanlar niçin yoksul, bu insanlar niçin özgürlükten yoksun? Buna gözünüzü açın, açın ve yüzleşin, hakikatle yüzleşin; bunu yapmadığınız zaman siz gerçekle yüzleşmezsiniz ve sorunları çözemezsiniz. Bir hamasetle yola çıkarsanız, cumhuriyetin 100'üncü yılına hazırlık yaparken burası hâlâ yüz yıldır aynı düzeydeyse bununla, herkesin hakikatle yüzleşmesi lazım ve bu soruna çözüm bulması lazım. Gerçek ismi koymadığınız zaman hep geriye gidersiniz, ilerlemezsiniz. O yüzden, gerçekle yüzleşmek hepimizin en doğal hakkı ve barışa giden yol, ekonomik kalkınmanın yolu; bunları yapmadığınız sürece ilerleyemezsiniz.
"Dış mihraklar" diyordunuz ama aynı Cumhurbaşkanı daha önce şunu diyordu: "Avrupa'da ve Orta Doğu'da en fazla yatırım yapılan, dış ülkelerin yatırım yaptığı ülke Türkiye." Ya, bir haftada nasıl değişiyor? Bir haftada nasıl değişiyor? Bizleri balık hafızalı mı sanıyorsunuz, bu toplumu öyle mi sanıyorsunuz? İnanın, çıkın sokağa, sokak böyle değil, halk öyle değil. Halk artık gerçeği görmüş ve bangır bangır bağırıyor, geliyor. Bunlarla sizin anlaşmanız lazım, görüşmeniz lazım.
Yeni Bakan, yeni Bakan geldi. Yeni Bakan, şimdi, oturduğu gibi şunu diyor: "Ben despot yönetim yapmayacağım." Ya, iyi de sen Lütfi Elvan'a mı söylüyorsun, Berat Albayrak'a mı söylüyorsun? "Bana güvenin." Ya, sen kimsin, sana nasıl güveneceğiz? Sen 3'üncü oldun, 4'üncü oldun. (HDP sıralarından alkışlar) Yarın sen de gideceksin. Dolar nereye geldi, geldiğinden beri? Ya, sadece bir "barış" kelimesini kullanın, sadece deyin ki: "Biz her şeyi yüz yüze konuşacağız, demokratik kitle örgütleriyle, sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla konuşacağız." Gelin, dolar yerinde değil, düşer. Ama bunda tercihiniz yok. Peki, bu tesadüf mü? Bilinçli bir tercih. O yüzden, HDP "Savaşa, saraya, sermayeye bir bütçedir." diyor, o yüzden HDP her yerde bunu dile getiriyor. Siz bunlarla yüzleşmediğiniz sürece olmaz.
Bakan ne diyor? Bakan diyor ki: "Hiç dış mihrakların işi değil, dış müdahale değil." İyi de Strateji Başkanlığına sormazlar mı ya "Siz diyorsunuz, MHP diyor, AKP diyor 'dış mihraklar', Bakan diyor ki: 'Dış mihraklar yok.'" diye. Kime inanacağız biz? Ya, Bakan o zaman bir şeyler mi söylüyor, biliyor ki gideceğini, bunu düzeltmeye mi çalışıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Buradan çıkış yolu, gerçekten ekonomiyi ele almak istiyorsanız; ekonomi ile demokrasi, barış beraber seyreder. Dünyadaki ekonomik düzeyi iyi ülkelere baktığınızda barışla beraber, demokrasiyle beraber, özgürlüklerle beraber ekonomi paralel seyreder. Despot yönetimlerde birileri saltanat yaşar, büyük çoğunluk açlıkla karşı karşıya kalır.
Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili bir de şunu söylemek istiyorum: Sayın Başkan Yardımcısı, Plan ve Bütçede de söylemiştim; Kürtçe, Kürtlerin kırmızı çizgisi. Kürtçeye gösterilen saygı, Kürt'e gösterilen saygıdır ve Cumhurbaşkanlığında -üç yıl beş ay beş günlük bir kabine, bir hizmet- bir tane Kürtçeyle ilgili yayın var mı? Ben baktım yayınlara; İngilizce var, Arapça var, Rusça var, Japonca var, Almanca var, Fransızca var, Kürtçe yok. O zaman, Kürtçe konuşmak, sadece seçim zamanı propaganda için gelip bir poşu takıp "le le, lo lo" mu demektir? Kürtler artık propaganda istemiyor, kendilerinin seyirci olmasını istemiyor. (HDP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Bununla yüzleşmemiz lazım, bunun için de mücadeleye devam. HDP her zaman şunu söylüyor: Özgürlükler, barış, demokrasi ülkenin önünü açacaktır. Kürtçeye de özgürlük istiyoruz.
Sağ olun, var olun. (HDP sıralarından alkışlar)