| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 14.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımızı ve cezaevinde olan, şu saatte hâlâ televizyon izleme imkânı bulan, siyasi rehine olan yoldaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlayarak başlamak istiyorum.
Şimdi, günlerdir bütçeyi konuşuyoruz ve gerçekten de yorulduk. Bütçe nedir? En temelde, aslında, halktan toplanan vergilerin kimin adına, nasıl, nerede, ne zaman harcanacağını gösteren bir metindir. Yani aslında hükûmetlerin tercihlerini ortaya koyan bir metindir. Biz bütçenin tamamına Komisyon aşamasından beri muhalefet ediyoruz ve diyoruz ki: AKP Hükûmetinin bütçe tercihleri ne yazık ki halktan yana değil, kadından yana değil, işçiden yana değil ve en nihayetinde, emekçiden yana değil. Kimden yana peki AKP'nin hazırladığı bütçe teklifinin kendisi? Aslında sermayeden yana, 5'li çeteden yana, müteahhitlerden yana bir bütçe olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, siz, 2018 yılında, aslında, yaşanan büyük devlet krizini çözmek için bir referanduma gittiniz; daha doğrusu, 2017 yılında. 2018 yılında da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiniz ve dediniz ki: "Biz artık Anayasa'da yama yapmayacağız, restorasyonlara son verdik, biz sistemi toptan değiştireceğiz." Ve onu söylediğiniz zaman dolar kuru 4 küsurdu, bugün dolar kuru olmuş 15 lira. Yani sizin beğenmediğiniz restorasyonlar bugünkü sistemden daha iyi işliyordu ve siz bugün aslında bütün bir sistemi tıkamış durumdasınız.
Şimdi sizlere bütçeyle ilgili, daha doğrusu birkaç tane ekonomik veri ifade etmek istiyorum. DİSK-AR'ın 10 Aralık tarihinde yayınladığı bir rapor var ve o rapora göre, geniş tanımlı işsiz sayısı 8 milyon 281 bine yükselmiş; aslında bunun 10 milyona yaslandığını, dayandığını çok iyi biliyoruz. Yine geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 29,9; bakın, yüzde 29,9 geniş tanımlı kadın işsizliği var. Ve en önemlisi, son bir yılda işsizlik ödeneğine başvuranların sayısı 1 milyon 408 bine yükselmiş; 1 milyon 408 bin kişi işsizlik ödeneğine başvuru yapmış. Bütün bu rakamlar neyi söylüyor? Nasıl büyük bir işsizlik olduğunu, nasıl büyük bir yoksulluk olduğunu ama daha önemlisi, nasıl büyük bir kadın yoksulluğu olduğunu ifade ediyor. Ama siz ne yazık ki bunları hiçbir şekilde önemsemiyorsunuz.
Şimdi, halklarımız iktidara sesleniyor, diyor ki: "Duyun bizi." "İktidar koltuğunda oturanlar, saraylarda yaşayanlar, şatafata boğulanlar, lüks araçlarından inmeyenler, beş saat öncesinden aracını çalıştırıp koltuğunu ısıtanlar; biz evimizi ısıtamıyoruz, biz çocuğumuzu doyuramıyoruz, biz çocuğumuza günlük 10 TL harçlık veremiyoruz, biz çocuğumuzu okula yazdırdık ama yurt bulamıyoruz, onu barındıramıyoruz." diye isyan ediyorlar. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Siz ne yapıyorsunuz, size söyleyeyim: Siz yurt yapmıyorsunuz, onun yerine, kaçak yurtlarda çocukların istismar edilmesine, kaçak yurtlarda çocukların başının kesilmesine göz yumuyorsunuz değerli arkadaşlar. Burada Karaman'daki olay olduğunda hepimiz dedik ki: "Bunun üzerine gidelim." Burada komisyon da kuruldu, değil mi? Sonuç ne oldu? Siz "Bir kereden bir şey olmaz." dediğiniz için Erzurum Palandöken'de çocuklar yeniden istismar edildiler ve istismarcı kaçıp gitti. Sadece orada mı? Hayır, birçok yerde, birçok Kur'an kursunda, birçok yatılı okulda istismar vakaları almış başını gidiyor ama ne yazık ki siz bunların hiçbirini görmüyorsunuz.
Bakın, Vekili olduğum ilde, Muş'ta 12 yaşında bir çocuk Karşıyaka Kur'an Kursu'nda kapıya asılı olarak bulundu. Ne oldu? Gizlilik kararı verildi hemen, soruşturmada hiçbir ilerleme olmuyor ve aile arıyor, diyor ki: "Vekilim, biz dosyaya ulaşamıyoruz." Çocuğunu kaybetmiş bir aileden bahsediyorum. Siz ne yaptınız? Valiliğiniz açıklama yaptı mı? Yok, o zaten daha çok HDP milletvekillerinin protokol listesiyle uğraşıyor, bizi Valiliğin protokol listesine koymamayı büyük bir marifet sandığı için Kur'an kursunda ölen çocukla zaten ilgilenmiyor ki.
İkinci bir özelliği var Vali Bey'in, Muş Valisinin; sürekli, üst üste aldığı yasaklar. Biz daha on beş günlük yasak bitmeden bir sonraki gece gelen yasağa tanıklık ediyoruz değerli arkadaşlar. Bütün bunlar nedir? Bütün bunlar aslında hiçbir vaadi olmayan yozlaşmış bir iktidarın, çürümüş bir sistemin ayak sesleridir değerli arkadaşlar.
Bakın, biz kadın yoksulluğunu, çocuk yoksulluğunu öyle oturduğumuz yerden söylemiyoruz. Kampanya başlattık, il il gezdik, 18 il gezdik ve ne gördük, biliyor musunuz? İnsanlar perişan hâldeler; tarlalara gittik, seralara gittik, tezgâhlara gittik, evlere gittik, kapılara gittik ve herkes şunu söylüyor: "Biz bütün gün çalışıyoruz, on saat çalışıyoruz, günün sonunda elimize 10 lira geçiyor -maksimum 30 lira- ve o 10 lirayı daha eve gitmeden tüketiyoruz çünkü ancak onunla ekmek alabiliriz." Peki, bu size dokunmuyor mu değerli arkadaşlar? Bunlar sizin de yurttaşınız değil mi? Bunlar sizin için de önemli değil mi? Sanırım önemli değil çünkü önemli olsaydı bu kürsüden bol hamaset, bol nutuk yerine kadınları nasıl istihdam edeceğinizi, çocukları nasıl koruyacağınızı, gençlere ne kadar yurt yapacağınızı ve en nihayetinde de bu ülkeyi nasıl kalkındıracağınızı anlatırdınız ama siz bize tankı, topu, silahı ve geleceksizliği anlatıyorsunuz. Neymiş? Mavi vatan, olmadı uzay vatan. E, ana vatan ne oldu? Ana vatana, üzerinde yaşadığımız vatana ne oldu? Anadolu'ya, Mezopotamya'ya ne oldu? Anadolu ve Mezopotamya can çekişiyor. Neden? Kuraklıktan. Neden? Yokluktan, yoksulluktan, açlıktan, üretimsizlikten, geleceksizlikten şu anda inim inim inliyor ama ne yazık ki o da sizin için hiçbir şekilde hiçbir şey ifade etmiyor.
Bakın değerli arkadaşlar, İnsan Hakları Haftası'ndaydık, sizler de birçok milletvekili de söz aldı ve çok şaşaalı şeyler söylendi. Peki, gerçekten bu ülkenin insan hakları karnesinde ne var? Ben size bir şey göstereyim, bakın, birçok arkadaşım gösterdi; insan hakları karnesinde Garibe Gezer var. Cezaevinde işkenceye uğradı, cinsel şiddete uğradı; bunu kamuoyuna duyurmaya çalıştı, ona rağmen, daha önce intihara teşebbüs ettiği hâlde tek başına hücrede tutuldu, yaşamını yitirdi. Hani, insan "Zulüm orada biter." der, değil mi? Bitmedi; havaalanında, cenazesini almaya gittiklerinde oradaki polis "Alın cenazenizi, defolun gidin." dedi. Yetmedi; Mardin Havaalanı'na vardı cenazesi, araç verilmedi. Kayyumlu belediyeniz... Cenaze aracı geldi, sonra polis onu geri gönderdi. İşte zulüm budur değerli arkadaşlar. İnsan hakları karnesi sözle olmaz.
Bakın, bu tanıdık bir yüz değil mi? Sizin de arkadaşınızdı; burada, bu sıralarda milletvekilliği yaptı. Yeryüzünün -görülmemiş- en büyük acısına tanıklık etti. Annesini çok seviyordu, yaşlı annesini cezaevindeyken kaybetti ama bu acı ona sizin için az geldi değil mi? Onun annesini, Hatun anneyi defnedilen yerden biz çıkardık. Ben oradaydım, İncek Mezarlığı'ndaydım ve orada nasıl bağrıldığına, nasıl hakaretler edildiğine tanıklık ettim. Aysel arkadaşımız kahroldu, bütün bu yaşanan insanlık dışı durumları hafızasından silmek istedi, şimdi bir sağlık sorunu yaşıyor.
Gelin, Adli Tıbbın bu ideolojik, bu düşman tutumundan vazgeçin ve Aysel'i de Mehmet Emin Özkan'ı da diğer hasta tutsakları da serbest bırakın diyoruz ama kime söylüyoruz değerli arkadaşlar, kime söylüyoruz? Duyan yok; işlemiyor söz, söz bitti; su çürüdü, tuz koktu ve biz artık her gün yaşarken gerçekten utanç içinde yaşıyoruz; bunlara tanıklık etmenin utancı, bunları beraber yaşamanın utancı.
Bakın, bir resim daha: Şenyaşar ailesi, Emine Şenyaşar ve oğlu Ferit Şenyaşar. Savcılık ne demiş biliyor musunuz? "Faili belli değil." demiş. Ya, kendi milletvekiliniz bile çıktı, ne dedi Sayın Fakıbaba, ne dedi? "Bu, kabul edilemez." dedi, "Göz göre göre bir katliam işlendi." dedi. Ve niye? Sadece "Sizin vekilinize, sizin partinize oy vermem." dediği için. Şimdi, siz Emine annenin adalet talebine merhem olmadan, onun adalet çığlığını duymadan hangi insan hakları karnesinden bahsedeceksiniz? Hangi insanlıktan bahsedeceğiz? Nasıl bir arada yaşayacağız? Bir evden 3 kişi hastanenin içinde katledilmiş ve siz hâlâ sessizsiniz. Ya, sizi vicdana davet ediyorum değerli arkadaşlar. O kadar çok söylenecek şey var ki ama ne yazık ki zaman yetmiyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, az önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı ne dedi? "Bizde Alevi, Sünni -bilmem ne- ayrımı yoktur." Öyle mi? O zaman, kaldırın zorunlu din derslerini, samimiyetinizi görelim; Alevi dergâhlarını Alevi kurumlarına teslim edin, samimiyetinizi görelim.
İFFET POLAT (İstanbul) - Aleviler Müslüman değil mi? Onlar da İslam'ın bir parçası değil mi, dinini öğrenmeyecek mi? Aleviler adına konuşmayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Alevilerin evleri çarpılandığında, Aleviler hedef yapıldığında, "Aleviler vali olamaz, kaymakam olamaz." denildiğinde önüne set çekin, görelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Samimiyet mi? Değerli arkadaşlar, söyleyelim: Maraş Valiliği Maraş katliamının anmasını yasaklamış. Samimiyet mi? Gelin beraber gidelim, o anmayı beraber yapalım. Bize "Bu ülkede katliam yapmak serbest, katliamda yaşamını yitirenleri anmak yasak." diyerek, bunu gözümüze sokarak eşitlikten, adaletten, kardeşlikten bahsedemezsiniz.
Son olarak, katliam zincirinin en son, en masum, dilsiz olanları; bunlar, bu resim, Dersim'de çekildi ve Dersim halkının kutsalları ta Amerika'dan gelenler tarafından katlediliyor. Niçin? Para için. Ama lafa gelince siz Amerika'ya karşısınız, antiemperyalistsiniz. Kusura bakmayın, siz paralı olanları çok seviyorsunuz, paralı Amerikalıyı da, paralı Katarlıyı da baş üstünde ağırlıyorsunuz, bir tek bu halka bir faydanız yok. (HDP sıralarından alkışlar)