GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:36
Tarih:14.12.2021

HDP GRUBU ADINA PERO DUNDAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, bizleri ekranları başında izleyen halklarımızı, cezaevindeki arkadaşlarımızı selamlıyorum.

Şimdiye kadar 17 bakanlık bütçesi görüşüldü. Bu görüşmeler esnasında, bulunduğumuz her yerde, bu bütçenin halkın bütçesi olmadığını anlattık, anlatmaya devam edeceğiz. Grubumuz bu süre boyunca da birçok konuya değindi, değindiği için de ben çok fazla detaya girmeyeceğim ancak özellikle bakanların sunumuyla ilgili birkaç noktaya vurgu yapmak istiyorum. Özellikle Mardin'le ilgili, vekili olduğum ille ilgili bazı sorular soracağım; söylemediğimiz, sormadığımız sorular değildir ama bir kez daha söylemek istiyorum.

Bu ülkenin Adalet Bakanı öyle bir tablo çizdi ki aklınız hayaliniz durur. Cezaevlerinde her gün hak ihlalleri yaşanmıyormuş gibi konuştu, tecrit politikaları uygulanmıyormuş gibi, ülkede adalet duygusu bırakmışlar gibi konuştu. Sanki 84 yaşındaki hasta tutsak Mehmet Emin Özkan'ın ellerine hastaneye giderken bile kelepçe takmamışlar gibi, Urfa Adliyesi önünde iki yüz seksen bir gündür adalet isteyen Emine Şenyaşar'ın sesine kulak tıkamamışlar gibi, Emine Şenyaşar'ın adalet arayışına cezaevinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren Garibe Gezer'in annesi Halime Gezer'in adalet haykırışı eklenmemiş gibi.

Ben buradan Adalet Bakanına sormak istiyorum: Sistematik işkenceye maruz bırakılan Garibe Gezer'in sesini neden duymadı? Garibe'ye cinsel şiddet dâhil her türlü işkenceyi yapan cezaevi personeli neden cezalandırılmadı? Garibe ölüme sürüklenirken neden elektrikler yoktu, neden acil durum butonu devre dışı bırakıldı? Ve son olarak şunu sormak istiyorum kendisine: Garibe'nin yaşamını yitirmesine neden olan şey Kürt ve kadın düşmanlığından başka nedir? Garibe, Kürt kadınına düşman politikaların hedefi olan ailelerden sadece birinin çocuğudur. Bu şiddet ilk kez gördüğümüz bir şey değildir ama son bulması için de tüm gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz.

Yine, bir diğer bakan Çevre ve Şehircilik Bakanı. Sağ olsun, sunum yaparken kendi alanı dışında her şeye değindi. Değinmediği şeylerden birini ben söyleyeyim: Nusaybin'de inşa edilen TOKİ'lerde yaşanan yolsuzluk ve usulsüzlükten hiç bahsetmedi. O kadar malzemeden çalmışlar ki rüzgâr esse binalardan bir parça kopuyor. Ev sahiplerinin dünya kadar borçlandığını ise hiç belirtmedi.

Hele bir İçişleri Bakanı var, o zaten Allah'a emanet. (HDP sıralarından alkışlar) Bu Bakan döneminde insanlar helikopterlerden atıldı ve bu, Bakan tarafından savunuldu. Çocuklar zırhlı araçlar altında kaldı. Kadına yönelik şiddet ve katliam derinleşirken katiller İnfaz Yasası'yla serbest bırakıldı. Peki, 12 yaşında 13 kurşun ne? Babasıyla birlikte katledilen Uğur Kaymaz'ın katili kimdir? Bölgeye huzur geldi derken Garibe Gezer'in tutuklu olan ağabeyinin, güvenlik gerekçesiyle kardeşinin cenazesine katılmasına engel olundu. Halk iradesiyle seçilen belediyelere kayyumlar atandı. Kayyumlar tarafından kendisine milyarlarca liralık hediye verildi. Başta Mardin kayyumu Mustafa Yaman olmak üzere kayyumların yolsuzluk ve usulsüzlüklerine göz yumuldu, ortak olundu. Yetmedi, Mustafa Yaman terfi alarak ödüllendirildi. Bakın, daha birkaç gün önce, Mardin Kayyumunun hazineden bedelsiz aldığı 50 milyon liralık taşınmaz satılığa çıkarıldı. Belediyelerde her türlü yolsuzluk devam ediyor.

Hani güvenlik sağlanmıştı? Peki, her ay on beş gün sokağa çıkma yasağı ve eylem, etkinlik yasağı getiriliyor. Bu yasaklar da kimedir? HDP'yedir, muhalefetedir, sivil toplum örgütlerinedir arkadaşlar. Ha, şunu da söyleyelim, zulüm ve yolsuzluk kayyum atadıkları Mardin ve ilçe belediyeleriyle sınırlı değildir, kendi yönetimlerindeki belediyelerde de aynı zulüm söz konusu. Yeşilli'den Dargeçit'e, Artuklu'dan Midyat'a, Ömerli'ye, Mardin halkına tek bir hizmet yok, sokaklar çamur içinde, bitmeyen yol yapımları devam ediyor. Her yolu neredeyse, nereden baksanız defalarca ihaleye vermişler. Halkın kaynağını kurutana kadar durmayacaklarını biliyoruz ama şunu da çok iyi bilsinler ki hepsini teker teker alacağız; bundan hiçbirinizin şüphesi olmasın. (HDP sıralarından alkışlar)

Bakın, arkadaşlar, yine İçişleri Bakanlığından bağımsız hareket etmeyen bir DEDAŞ zulmü vardır; bunu defalarca sokakta da burada da dile getirdik, sormaya da devam ettik, edeceğiz. Organize çalışıyorlar âdeta, nasıl mı? Mardin'deki kolluk gücü DEDAŞ'ın kolluk gücü gibi olmuş. Halk elektrik faturasını ödeyemediği için isyan mı ediyor? Polis, Jandarma, Emniyet anında o mahallede barikat kuruyor. Çiftçi faturasını mı ödeyemedi? Sorun yok; Jandarma anında çiftçinin kapısına dayanıyor. Bakın, 240 milyon borçlandırılan çiftçi ne diyor? "75 dönüm arazim var, ben bu borcu nasıl ödeyeyim? Evime haciz geldi." Bu, Mardinli çiftçiye düşmanlık değil de nedir? Halkın güvenliği gibi bir kaygısı yok bu Bakanlığın, DEDAŞ kaygısı var. Halkın evine giden faturalar sayaç okunmadan hazırlanıyor. Sadece borcu olanın değil, borcu olmayanın da elektriği sebepsiz yere kesiliyor; bunun vebali de iktidarın boynundadır. DEDAŞ kime bağlı, gerçekten bunu sormak istiyoruz. Yine Mardin'den başka bir çiftçi şöyle diyor: "Şu anda 1 ton gübrenin fiyatı Kızıltepe'deki 1 dönüm tarlanın fiyatıyla aynıdır." Mardin'de mısır hasadı bitti; çiftçi, hasadı bitirmek üzereyken iktidar mısır ithal etmeye başladı. Çiftçinin tarladaki hasadı daha bitmeden mısır ithalatına onay vermek zulüm değil de nedir? Ben size söyleyeyim. Bu politikaların tamamında asıl amaçlanan bölge halkını toprağından, yaşam alanından koparmaktır, zorunlu göçü dayatmaktır, mevsimlik tarım işçisi olarak başka yerlere gidip güvencesiz çalışmaya zorlamaktır, gittikleri yerlerde ırkçı saldırılara zemin hazırlamaktır. HDP olarak "iş, aş buluşması" dedik, "herkes için adalet" dedik, "kadın yoksulluğuna hayır" dedik; ev ev, mahalle mahalle, köy köy dolaştık; esnaflarla, çiftçilerle, üreticilerle bir araya geldik. Kadınların, gençlerin, işçilerin, emekçilerin sesini, isyanını dinledik ve tüm bunlardan çıkan ortak bir cümle var, o da "yolsuzluk, yoksulluk ve geçinemiyoruz."

Mardin'de mevsimlik tarım işçisi bir kadının sözlerini de şöyle aktarayım; özellikle bizim bütçe sürecinde, tüm illerde, mahallelerde, her yerde yaptığımız görüşmelerde, buluşmalarda dile getirilen sözleri burada dile getirmek istedim: "Halkın alım gücü 10 kat, 100 kat düştü, sadece onlar ve yoldaşları uçuyor, halk geriye gidiyor." Mardin başta olmak üzere, ülkenin her tarafında küçük esnaf âdeta can çekişiyor. Mardin'de neredeyse her gün bir esnaf kepenk kapatma aşamasına geliyor. Görmek istemediğiniz, duymak istemediğiniz Mardin halkına dayattığınız yoksulluk budur; eksiği var, fazlası yok.

Peki, bu iktidar ne yapıyor? Her şey güllük gülistanlıkmış gibi davranıyor. Güllük gülistanlık içinde olan yandaş şirketlerdir ve bu şirketlerden biri de elbette ki Mardin'de hem maddi hem manevi birçok tahribata neden olan Cengiz Holdingtir. Ben buradan ilgili Bakanlığa sormak istiyorum: Özellikle Derik ve Mazıdağı'da kanser ve astım hastalıklarının artışı hangi boyuttadır? Bunun Cengiz Holdingin fabrikasının yarattığı hava kirliliğiyle bağlantısı nedir? Bu sorunların tamamını HDP Grubu olarak defalarca önergelerle Meclis gündemine getirdik. Çoğu önergemize cevap bile verilmedi. Aylar sonra gelen cevapların ise tatmin edici hiçbir yanı yoktur. Keşke, hakkımızda düzenlediğiniz fezlekelerde gösterdiğiniz hızı önergelerimizi cevaplarken de gösterseydiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

Halktan değil yandaştan yana olan iktidarın, kriz ve kaos derinleştirmekten başka yaptığı bir şey yoktur. Halk açlık ve yoksullukla mücadele ederken bu iktidarın çözümü ne? Çözüm, Hazine ve Maliye Bakanını değiştirmek; çözüm, Merkez Bankasının Başkanını değiştirmek. Peki, çözüm oldu mu? Halkın hâli ortada, Türk lirasının hâli ortadadır.

Sevgili arkadaşlar, bu krizin nedeni "güvenlik politikaları" adı altında yürütülen savaş siyasetidir; Kürt'e, kadına, doğaya, farklı dillere, kimliklere düşman politikalardır. İşte, bu bütçe tam da bu düşman hukuku üzerine oluşturulan bir bütçedir; halkın değil, savaştan beslenerek iktidarını ayakta tutmaya çalışanların bütçesidir; demokrasinin, adaletin, özgürlüklerin değil, baskıların, zulmün, adaletsizliğin bütçesidir. Halkların adına işçilerin, emekçilerin, çiftçilerin, gençlerin bu bütçeye oluru yoktur çünkü bu bütçe, toplumu korkuyla, baskıyla, açlıkla terbiye etmek isteyenlerin bütçesidir. Halkımız bu bütçeye onay vermiyor, biz de bu bütçeye "hayır" diyoruz.

Bizi izleyen tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)