| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 15.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA MUSA PİROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sözlerime yüz doksan üç gündür Çorlu'da Bel Karperde yürütülen grevi, iki yüz kırk iki gündür "noodle" makarna üreten ADKOTURK'teki direnişi ve 52'nci gününe giren Bakırköy belediye işçilerinin grevini selamlayarak başlamak istiyorum.
Atananların kibrini anlamak mümkün; kibri atayanlardan alıyorlar. Dün birisini gördük; Cumhurbaşkanı Yardımcısı burada halka karşı, Meclise karşı, herkese karşı büyük bir kibir ve üstten bakışla kendini ifade etti ama seçilmişlerin kibrini anlamak çok zor çünkü onu seçen halk ve bu noktada Bakırköy Belediyesinde, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu'nun grevi ve işçilerin talebini görmezden gelen, grevi kilitleyen ve elli iki gündür bu grevi çözmemek için her şeyi yapan tavrını anlamak mümkün değil. İşçiler direniyor, basit talepleri var; haklarını istiyorlar. Polis zoruyla ve Belediye Başkanının görmezden gelen tavrıyla bu direniş devam ediyor. BELEDİYE-İŞ Sendikası, 16 Aralık Perşembe günü yani yarın saat birde, Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda grevci işçilere destek vermek için toplanacak. Birileri ülkeyi kendi çiftliği ve mülkü sanıyor, Belediye Başkanı da Bakırköy'ü öyle sanıyor sanırım. Ben, bütün Bakırköy halkını Bakırköy'e kendi emekçisine, belediye işçisine sahip çıkmaya, yarınki büyük toplantıya destek vermeye ve bu grevin bitmesi için işçilerle dayanışmaya çağırıyorum.
Şu telefon büyük iş görüyor; ATV'nin pembe tabloları, güllük gülistanlık ülke resimleri bu telefon sayesinde tuzla buz oluveriyor ve son günlerde, telefonu kim açsa sosyal medyada ekmek kuyruklarını ve bu kuyruklarda yaşanan dramları ve acıları görüyor; gözü yaşlı insanları, sözünü yutkunarak konuşan anneleri izliyor. Ülke büyük bir yoksullukla boğuşuyor. Yoksulluğun dibine vurmuş durumda ülke. Kar, fırtına, kış yaklaştı, kapıya dayandı; doğal gaz, elektrik ücretleri, ısınma sorunu, gıda meselesi almış başını gidiyor ve iktidarın bunlar umurunda değil çünkü iktidar, halk ne zaman sesini yükseltse, halk ne zaman sorunlarını gündeme getirse kürsüye fırlıyor, yandaşları telefonların ve televizyonların önüne fırlıyor ve başlıyorlar Kibar Feyzo'daki Maho Ağa gibi konuşmaya. Maho Ağa'yı bilirsiniz, Kibar Feyzo'dadır, herkes izlemiştir; köylü ne zaman ayağa kalksa önlerine atlar "Ekmeğinizi veren benim, karnınızı doyuran benim, donunuzu veren benim ama siz bana nankörlük yapıyorsunuz." der. İktidarın sözcüleri de aynısını yapıyor; halk ne zaman "Yoksuluz." dese "Yoksulluk yok." diyor "Ekmek bulamıyoruz." dese "Ekmek bulamayan yok." diyor ve yetinmiyor "Şükretmesini bilmiyorsunuz." diyor, çöpten yemek toplayana şükretmeyi vaaz ediyor, yoksulluktan sıraya girmiş, ekmek bekleyene şükretmeyi vaaz ediyor ve başlıyor bağırmaya "Nankörsünüz! Yolu biz yaptık, köprüyü biz yaptık, siz bize nankörlük ediyorsunuz!" diyor.
Ben buradan uyarıyorum: Her ağanın bir Feyzo'su, her firavunun bir Musa'sı, her zorba iktidarın bir korkulu rüyası vardır. Korkulu rüyalarınızı gerçek kılacağız; iktidarınızı, sarayınızı ve saltanatınızı yıkacağız.
Yoksulluk, güncel olarak asgari ücret meselesinde düğümleniyor. Asgari ücret, dünyada aslında istisnai bir ücrettir; bizim ülkemizde genel ücrettir, 40 milyona yakın insanın hayatını belirler. Ve iktidarın sözcüleri kürsüden, ve iktidarın sözcüleri televizyonların karşısında büyük bir lütuf verir gibi asgari ücreti çok yükselteceklerini, misal, 4 bin lira yapacaklarını söylüyorlar. 10 bin lira yapsanız ne olacak? Bir işçiye sordular "Asgari ücret ne kadar olsun?" diye "Çocuklarıma harçlık verecek kadar olsun." dedi. Ben buradan o işçiye diyorum ki: Asgari ücret aldığın sürece çocuğuna harçlık veremeyeceksin. (HDP sıralarından alkışlar) Çünkü asgari ücretin tanımı sefalet ücretidir, yoksulluk ücretidir, karın tokluğuna çalışmaktır, asgari düzeyde, en dipte yaşamaktır. Ve bu iktidar, adına "Çin modeli" deyip, bu iktidar, adına "Türk modeli" deyip sunduğu ve adına "yeni" dediği ama yirmi yıldır bize yaşattığı ekonomi politikasıyla bu sefaleti kalıcı kılmaya, bu sefaleti sonsuz kılmaya çalışıyor çünkü bu iktidar yoksulluktan, bu iktidar sefaletten beslenmeye devam ediyor.
Peki, ne yapmalı? İktidarı eleştirmek kolay, buradan işçilere ve yoksullara yoksulluğu anlatmak da kolay ama onlar zaten yaşıyor. Halk çözüm istiyor, halk bu iktidarın sunduğu bu sefalete karşı ne yapacağını öğrenmek ve bilmek istiyor ve ben buradan diyorum ki: Belki bu Meclis yoksulluğu kaldırmayabilir ama bu Meclis yoksulluğu katlanır hâle getirecek bütün tedbirleri bir günde alabilir. İsterse bir günde yasaları değiştirip halkın beklentilerinin önemli bir kısmını karşılayabilir. Misal, elektriği, doğal gazı ve ısınmayı yoksullar için ücretsiz hâle getirebilir. Yani enerji şirketlerine el koyabilir. Misal, zorunlu tüketim maddeleri üzerinde bütün ÖTV ve KDV'yi kaldırabilir. Misal sağlığı, eğitimi, ulaşımı kamulaştırıp ücretsiz hâle getirebilir ama bunların hiçbirini yapmaz çünkü bu Meclis, bu iktidarın çoğunluğu patronların Meclisi gibi çalışıyor ve biz biliyoruz ki yoksulluğun ana kaynağı var olan sermayeye düzenidir. Biz bir farkla duruyoruz bu Mecliste, herkesten bir farkla. Meclisin çoğunluğu bu yoksulluktan besleniyor. Bu yüzden de yoksulluğun daha derinleşmesini ve büyümesini istiyor. Bir başka taraf, yoksulluğu azaltmak istiyor. Biz ise yoksulluğu kaldırmak istiyoruz. Yoksulluğun ortadan kalktığı bir dünya istiyoruz ve yoksulluğu kaldırmak için yoksulluğun kaynağına bakmak gerektiğine inanıyoruz ve yoksulluğun kaynağına baktığımızda karşımıza bu sermaye düzeni çıkıyor. Yoksulluğun sebebi çok basit, zenginler bizden çalıyor, patronlar işçiden çalıyor. Zenginler ve patronlar var olduğu sürece yoksulluk devam edecek, halkın sefaleti devam edecek. Çünkü çok basit, ülke yoksullaşıyor ama herkes yoksullaşmıyor, Koç servetine servet ekliyor, Sabancı servetine servet ekliyor, yandaş sermaye milyarlarla oynuyor ama halkın büyük bir kısmı yoksullaşmaya devam ediyor çünkü onların serveti halktan çalınanlardan oluşuyor. O zaman, yapılması gereken basit bir şey var: Halk kendi sözünü kendi eline almak zorunda. Biz sözü buraya bıraktığımız sürece, biz kendi adımıza konuşma hakkını patronlara ve zenginlere bıraktığımız sürece ya da onların sözcülerine verdiğimiz sürece bu sorunu çözme şansımız olmayacak; yıllardır çözmedik, çözemeyeceğiz de; çözmenin bir tane yolu var: Ağır bir kış geliyor, yoksulluk büyüyor, ayağa kalkmak, sesimizi duyurmak gerekiyor.
Ve ben buradan, bu yoksulluk ve sefalet üzerinden OHAL düşleri kuranlara ve ben buradan, bu yoksulluk ve sefalet üstünden OHAL cazgırlığı yapanlara açıkça sesleniyorum: Boşuna hayaller kurmayın. Bütün zorbalığınızı, bütün bu OHAL düşlerinizi sizin kâbusunuz olmaya döndürmeye hazırız ve bunu yapacağız. Halk artık eskisi gibi değil; öfke büyüdü ve bu öfke ayağa kalkmak üzere ve bu öfke ayağa kalktığı gün bu yoksulluğu yaratanlar kaçacak yer arayacaklar. Bu ülke o zaman halkın cennetine, halkın yaşadığı gerçek dünyaya dönecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
MUSA PİROĞLU (Devamla) - Biz ne istiyoruz? Biz, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya istiyoruz; biz, insanca yaşayacağımız bir ülke istiyoruz; biz, insanların dilinden, kimliğinden, etnik kökeninden, inancından ve sınıfsal kimliğinden ezilmediği, yoksul ile zenginin ortadan kalktığı, herkesin kardeşçe yaşadığı bir dünya istiyoruz ve bunu yapmanın bir tane yolu var, Antepli çiftçi bunu söyledi, ben onun sözleriyle bitireyim: "Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm." (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, izninizle bir şey rica edeceğim. Sürem biterse...
Halkla İlişkiler Binası'nın önünde bir otoparkımız var, o otoparkta da görevli trafik polisi memurlar var; ben her geldiğimde onları orada açıkta görüyorum. Kış geldi, bu soğuk ortasında onlara barınacak bir kulübe, ısınacak bir kulübe yapma görevi de herhâlde bu Meclisindir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUSA PİROĞLU (Devamla) - Ben bu Meclisten, özellikle sizin vasıtanızla Meclis Başkanlığından, bu polis memurlarının bu zor süreçte, böyle kışın ortasında açıkta kalmaması için gerekli tedbirleri almasını da bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)