GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:37
Tarih:15.12.2021

CHP GRUBU ADINA OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bütçe teklifinin 5'inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ağır bir ekonomik sıkıntı içindeyiz. Herkes kendi dilince, kendi bakışınca, kendi birikimince bu krizi ifade etmeye çalışıyor. Bütçeyi konuşuyoruz, bütçe daha konuşulurken zaten döviz bazında, ilk teklif edildiği, Meclise ilk geldiği güne oranla büyük oranda eridi. Muhtemelen bir ek bütçe getirme teşebbüsü içinde olacak iktidar partileri. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde biz bir de ek bütçeyi konuşacağız çünkü bütçenin Meclise, Komisyona gelmiş olduğu toplam zaman diliminde dahi yükselen kurdan dolayı, değişen Bakan arkadaşların olaya çözüm bulamıyor olmasından dolayı bütçe kadük hâle gelmiş durumda.

Hatırlarsınız, 2018 yılının Haziran ayındaki seçimlerden sonra Türkiye ağır bir kur şoku yaşadı. O zaman iktidar partisi dedi ki: "Bu, dış güçlerin müdahalesidir." Aslında, Türkiye'de bir sorun yok, Türkiye'de ekonomik bir sıkışma yok, Amerika'da Merkez Bankasının ta 2013'te ilan etmiş olduğu "Faizleri önümüzdeki dönemde artırabiliriz." anlamına gelen açıklamaları yok, dolayısıyla hiçbir tedbir alınmamış ama "Bu mesele, bir dış güçler meselesidir. Dolayısıyla dış güçler bize müdahale ediyorlar, bundan dolayı da Türkiye ekonomik bir sıkıntıya giriyor." dendi, adı da "Rahip Brunson" krizi olarak kondu. Hatta sonrasında diyalog daha ilginç bir hâle geldi "Al papazı, ver papazı." denen bir noktaya geldi ki "Al papazı, ver papazı." cümlesi zaten Türkiye'de yargının içine düştüğü durumu tek başına bütün şatafatıyla anlatıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Rahip Brunson gitti, Rahip Brunson gitti ama kriz kaldı. Yargıya hızlı bir şekilde verilen talimatla Rahip Brunson'ın Amerika'ya gönderilmesinden sonra kriz Türkiye'de kalıcı hâle geldi. Üzerinden üç seneden fazla bir zaman geçti, dönem dönem daha da sıkışan bir durumda, en son, son bir aydır daha hızlı bir şekilde yaşadığımız kur şoklarıyla, Türkiye net bir şekilde, üç yıldan beri daha önce deneyimlemediğimiz bir kriz ortamında. Türkiye daha önce krizler yaşadı, farklı iktidarlar döneminde Türkiye krizler yaşadı. Türkiye'nin yaşamış olduğu krizlerde "V" şeklinde bir kriz olurdu, hızlı bir şekilde ekonomi daralırdı fakat alınan tedbirlerden dolayı, Türk ekonomisinin de dinamik olmasından dolayı hızlı bir şekilde çıkış sürecine girilirdi ve bir yıl belki bir buçuk yıllık bir süre içinde ekonomi toparlanırdı. Hatırlayın, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelişi de 2002 yılında böyle bir krizin sonrasında olmuştu zaten. Yani krizin ürettiği, krizin iktidara getirdiği bir siyasi partiydi Adalet ve Kalkınma Partisi, sonra iktidarda kalıcı bir hâle geldi. Şimdi, bu krizi yönetemeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Açık bir şekilde, işte, simidin 3,5 lira olmasından, ekmek fiyatlarının artmasından, halk ekmek büfelerinin önündeki -Adalet ve Kalkınma Partili Meclis üyelerinin muhalefetine rağmen Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanının sayısını artırmak istediği, artırdığı halk ekmek büfelerinin önündeki- kuyruklarla vatandaşımız boğuşmakta bu kış koşullarında.

Önümüz kış, bu kış için de vatandaşın nasıl ısınacağına dair herhangi bir öneri yok ortada. Doğal gaz fiyatları Türkiye'de de dünyada da rekor kırıyor, elektrik fiyatlarında artış var. Vatandaş neyle ısınacak? Ya kömüre yönelecek ya oduna yönelecek. Odunda da fiyatlarda artış var, kömürde de fiyatlarda artış var; vatandaşın gelirinde de herhangi bir şekilde bir yükseliş yok. Dolayısıyla dar gelirli vatandaş, işi olan, çalışan ama ailesini geçindiremeyen bir noktada, bu kış da kendi ısınma masrafını karşılayamayacak bir noktada olacak. Tüm bunlara rağmen biz, sorumlu muhalefet örneği olarak Cumhuriyet Halk Partisi, 2018 Ağustosundaki kur şokundan bu yana her ortaya çıkan sıkışmadan, krizden sonra çözüm önerilerimizi ortaya koyduk. Dedik ki: "Bakın, ülkede yapılması gereken şeyler bunlardır." Sayın Genel Başkanımızın, sayın parti sözcülerinin ağzından, madde madde, yapılması gereken önerileri ortaya koyduk. Şimdiye kadar, yirmi yıllık iktidarı boyunca, muhalefetten gelen önerileri sadece muhalefet önerdiği için dikkate almayan Adalet ve Kalkınma Partisi o çizgisinde bir değişiklik yapmadı, bizden gelen Türkiye'de ekonomik krizi aşabileceğini düşündüğümüz önerilerimizi de dikkate almadı.

Bugün gelmiş olduğumuz noktada, mesele, 2018'de Rahip Brunson'la beraber başlayan "Dış güçler Türkiye'ye müdahale ediyor." söylemiyle hâlâ devam ediyor. Yani sorarsanız, aslında Türkiye'de bir sıkıntı yok, Türkiye'nin dinamikleri çok sağlıklı, Türkiye'nin ekonomisi yolunda gidiyor ama ah, bu dış güçler yok mu, bu dış güçler Türkiye'ye sürekli müdahale ediyor ve onların etmiş olduğu müdahalelerin sonucunda, hiç hak etmediği hâlde Türkiye bu duruma düşüyor. Şimdi ben size birkaç örnek vereceğim, bunlar üzerinden, aslında, yaşanan kriz sarayın bizzat kendinin ürettiği bir kriz mi, başkanlık sistemine geçildikten sonra Türkiye'nin içine daha da net bir şekilde düştüğü bir kriz mi, yoksa dışarıdan gelen, dışarıdan yapılan saldırılarla ortaya çıkan bir kriz mi, bunu biraz daha netleştirmiş olalım.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ı Sayın Cumhurbaşkanı görevden aldı, bir cuma gece yarısı aldı, gece yarısı kararnamesiyle aldı. Pazartesi günü kalktığında bu ülke, dolar 1 lira artmıştı, 1 lira artmıştı. Şimdi, eğer ortada bir "dış güçler" masalı varsa ve dış güçlerden kaynaklanan bir durum varsa Naci Ağbal'ı görevden alma talimatını kim verdi, kim imzaladı? Dış güçler mi verdi bu talimatı? (CHP sıralarından alkışlar) O kararnameyi kim imzaladı? Tayyip Erdoğan imzaladı. Peki, ondan sonra Merkez Bankasında başka değişiklikler oldu, 2 başkan yardımcısı, Para Politikaları Kurulunun 1 üyesi değiştirildi. Ondan sonra döviz yükselmeye devam etti. Sonra başka değişiklikler oldu. İstikrarlı bir şekilde Merkez Bankası faiz düşürmeye devam etti, her toplantıda faiz düşürdü; bazen 200 baz puan düşürdü, bazen 100 baz puan düşürdü. Her faiz düşürmesinden sonra da döviz kurlarında bir artış ortaya çıktı. Zaten yükselmeye başlayan bir enflasyon vardı, yüksek olan bir enflasyon vardı, TÜİK'in dahi artık makyajlayamayacağı bir enflasyon vardı, o enflasyon daha da arttı ve vatandaşın alım gücüne hayat pahalılığı olarak, fiyat artışı olarak yansımaya başladı.

Şimdi, bütün bu adımları yani Türkiye'de ekonomide önemli değişiklikler yapan ve o önemli değişikliklerden sonra döviz kurunu daha da zıplatan, enflasyonu daha da artıran, hayat pahalılığını daha da artıran kararları dış güçler mi verdirtti size arkadaşlar? Siz dış güçlerin talimatıyla mı iş yapıyorsunuz? Dış güçler bunun böyle yapılmasını istiyorsa niye buna direnmediniz, niye itiraz etmediniz; neden "Biz vatandaşın hakkını, hukukunu koruyacağız." demediniz, neden buna karşı herhangi bir direnç göstermediniz?

Değerli arkadaşlar, bu dış güçler meselesi, Türkiye'de, Adalet ve Kalkınma Partisinin sıkıştıkça, üst üste sıkışmalar yaşadıkça gündeme getirdiği bir konu. Öbür taraftan, Sayın Erdoğan partiyi kurmuş yani Adalet ve Kalkınma Partisini kurmuş ama henüz seçim olup iktidar olmamış; o zaman "Bir de âdet var bu ülkede, başımıza bir şey geldiği zaman hemen 'dış güçler' deriz, 'yabancılar' deriz, şu deriz, bu deriz, onlara bazı isimler buluruz. Yani bu da doğru olabilir ancak ben buna katılamıyorum. Niye katılamıyorum? Eğer sizin bünyeniz güçlüyse, sağlamsa bünyede olan virüs hiçbir zaman sizin vücudunuza zarar veremez." diyor bizzat Recep Tayyip Erdoğan. Ama ne zaman? Muhalefetteyken diyor. Biz Sayın Erdoğan'ın bu söylediklerine katılıyoruz; bu sözler Sayın Erdoğan'ın sözleri, biz bu sözlere katılıyoruz ama bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri Sayın Erdoğan'ın o gün söylemiş olduklarının tam tersi bir şekilde, Türkiye'yi göz göre göre felakete götüren ekonomik kararlar alıyorlar.

Şimdi, Sayın Bakan değişti, yeni bir Bakanımız var, açık sözlü bir Bakanımız var. Önümüzdeki günlerde medya daha da şenlenecek anlaşılan Sayın Bakanın açıklamalarıyla. Sayın Bakan kapalı bir toplantıda diyor ki: "Faizlerin yükseltilmesini düşünmeyin yani biz faiz silahını kullanmayacağız. Biz önümüzdeki günlerde başka türlü müdahalelerde bulunacağız ama bu yaşadığımız şeyde, bu yaşadığımız kur şokunda, bu yaşadığımız sıkıntılarda dışarının herhangi bir müdahalesi yoktur." Şimdi, değerli Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri, sizin anlatmış olduğunuz masala sizin Bakanınız inanmıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Kapalı toplantıda söylemiş olduğu sözler basına yansıyor, ortaya çıkıyor. Biz şunu görüyoruz: Az önce söylemiş olduğumuz sözlerin, Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının dış güçlerle falan hiçbir alakası yok, varsa da bünyesi sağlam bir ülke bu saldırıları bertaraf eder. Ama ne zaman Türkiye başkanlık sistemine geçti, ne zaman Türkiye tek bir kişi tarafından yönetilmeye başlandı, bu şokların, bu krizlerin önü alınamaz hâle geldi. Türkiye'yi üç yıldan daha uzun bir süre krizde tutma da size nasip oldu, inşallah sizi değiştirmek de bize nasip olacak.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)