| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 15.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekillerini ve bizleri izleyen tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, tarihinin en zor dönemlerinden birinden geçmektedir. İçinde bulunduğumuz dönem; halkın gittikçe yoksullaştığı, esnafın her gün kepenk kapattığı ve iktidarın ülkeyi yönetemez hâle geldiği bir dönemdir. Bu dönem, ülkenin çoklu krizler yaşadığı ama aşamadığı bir dönemdir. Yaşanan çoklu krizlerin arkasında ise yüz yıldır çözülemeyen Kürt meselesi var. Bu hakikati görmemek, bizzat Kürt meselesindeki dar ufkun uzantısıdır. Kürt meselesinin tüm toplum açısından yıpratıcı bir mesele hâline geldiği açıktır. Bugün ağır bir faturaya dönen ekonomik krizin altında binlerce insanın yoksullaşmasının, yüz binlerce esnafın kepenk kapatmasının, darbelerin altında Kürt meselesi vardır. Kimse meseleyi oraya, buraya çekmesin. Gelinen aşamada İrlanda, Bask, Katalan ve Filistin gibi siyasi sorunlar, zamanında demokratik yollarla çözüme kavuşturulamadığı için nasıl ki her iki tarafta ağır tahribatlar yarattıysa Kürt meselesi de aynı şekilde çözüme kavuşamadığı için yıllardır büyük tahribatlara neden oluyor, olmaya devam ediyor. Kürtler "Savaşla bu iş olmaz." dedikçe siz savaşı derinleştirdiniz. Bilanço ortada: Her açıdan krize giren bir devlet, tüm sınırlarda Kürtlerle savaşan bir devlet, Kürtler dışında herkesle konuşan bir devlet, Kürt düşmanlığı üzerinden herkesle anlaşan bir devlet, herkesin Kürt düşmanlığını kullanarak istediğini yaptırdığı bir devlet var karşımızda.
Değerli arkadaşlar, Kürt meselesini çözmemek için yıllardır kullanılan geleneksel devlet retoriği bölücülüktür. Şunu belirtmek gerekiyor: Kürtleri bölücülükle suçlamak; büyük bir manipülasyon, büyük bir yalandır. Kürt halkının demokratik mücadelesinde bölücülük arayan akıl, savaşı derinleştiren ve Kürt-Türk çatışmasını isteyen akıldır. Eğer bölücülük arıyorsanız, bizim demokratik ve insani hak arayışımızda değil, bu zihniyette aramalısınız.
Evet, ortak yaşamı istemeyen ve halkların boğazlaşmasını isteyen kesimler her zaman oldu. Irkçı güruhların Kürt halkının üzerine nasıl salındığını gördük. Daha yakın zaman önce Konya'da yapılan katliamın arka planında hangi senaryonun olduğunu biliyoruz. İzmir HDP il binasını gündüz ortası basarak Deniz Poyraz'ı katleden zihniyetin hangi kaosun beklentisi içinde olduğunu çok iyi biliyoruz. Kürtler defalarca ayrılıktan yana olmadıklarını ama mevcut sistemle de yaşanamayacağını söylüyor, tanınmak ve haklarını almak istiyor, dilini özgürce konuşmak ve çocuklarına öğretmek istiyor. Kürt halkı artık etle tırnak gibi değil, evrensel hukuk ölçüleriyle güvence altına alınmış, eşit ve özgür yurttaşlar olarak demokratik bir cumhuriyetin çatısı altında yaşamak istiyor. İktidarlar değişse de aklın yolu birdir, akıl dışılığın yolu da birdir. Akıl bizi demokratik topluma, akıl dışılık ise bizi faşizme ve çöküşe götürür. Kürt halkı, şimdiye kadar ne İskender'in ne Sezar'ın ne Saddam'ın ne Esad'ın ne de Evren'in kölesi oldu, bu saatten sonra da kimsenin kölesi olmayacak. (HDP sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer arkadaşlar, Kürt halkı ile Türk halkı arasında bir sorun olduğunu düşünmüyoruz. Sorun, siyasal bir sorundur; sorun, siyasetin sorunlardan rant devşirme sorunudur; sorun, meseleyi çarpıtma ve hakikatten uzaklaştırma sorunudur; sorun, samimiyet ve fedakârlık sorunudur. Halklarımız eğer sorunu nefret ve düşmanlık üreten siyasetin aklıyla ele alsaydı, şimdiye kadar büyük bir iç savaş yaşamıştık ancak halklarımız bir arada, sağduyu içinde ve insanca yaşamayı tercih etti. Biz barışı, sağduyuyu ve siyaset aklını halklarımızın bu tarihsel ortak aklından alıyoruz. Bizler dar odalarda siyasi mühendislik planlarıyla siyaset yapmıyoruz. Tarihsel olarak bütün oyunları bozan bir halkız. İktidarın temsilcileri gibi Meclis kürsüsünden tüm ülkeye kaos, nefret ve öfke siyaseti yapmıyoruz. Halkın iradesini kişisel hırslarımıza kurban etmiyoruz, aldığımız yetkileri suçların üzerini örtmek için kullanmıyoruz. Bizler en sade şekilde halkın sesini buraya yansıtmaya çalışıyoruz.
Bizler her zaman savaşa karşı çıktık. Hepimizi aç bırakma, yoksullaştırma, hukuksuz, adaletsiz bırakma uğruna bu çabamız görmezden geliniyor. Peki, soruyoruz: Gerçekten değiyor mu? Elinize ne geçti? Bir an olsun kibrinizi bir kenara bırakıp geçmişinize dönüp bakın, durduğunuz noktayla kıyaslayın ve nerede olduğunuzu, ülkeyi hangi bataklığa sürüklediğinizi bir kez olsun görün.
Türkiye, Kürt savaşındaki ısrarından dolayı uluslararası ilişkilerde itibarını kaybetmiş bir devlet hâline geldi. Kürtlere bölgesel düşmanlık yaparak Kürt meselesini bölgesel bir sorun haline getiren neden, iktidarın pragmatist politikalarından başka hiçbir şey değildir. Kürtler ve Türkler arasında çözülebilecek sorunun bugün bir tarafında Rusya, bir tarafında ABD var, bir tarafında Araplar, diğer tarafında Farslar var. Tüm bunların siyasi sorumluluğu, halk büyük krizlerle boğuşurken, şiddet ve güvenlik politikalarıyla demokratik haklarını kullanmasınlar diye her gün tehditler savurarak, korkutarak, muhalifleri yargı kıskacına alarak ömrünü uzatmaya çalışan iktidardadır. Bakınız, Sayın Öcalan "Bir haftada Kürt sorununu çözerim." demişti. Fakat ne yapılıyor? Savaşta ısrar ediliyor. Bugün yaşanan tüm katliamlardan, tüm krizlerden, halkın yoksullaşmasından, binlerce nitelikli insanın ülkeyi terk etmesinden, Anayasa'nın ve hukukun askıya alınmasından, Meclisin notere dönüştürülmesinden, umutsuzluktan, karamsarlıktan, iktidarın şahsileştirilmiş ama tüm topluma "yerli ve millî" diye yutturmaya çalıştığı bilimsellikten, demokrasi ve hukuktan bihaber aile ve akraba siyaseti sorumludur.
Biz, iktidarın savaş sanayisi üzerinden akrabalarını zenginleştiren politikalarını teşhir ettikçe, konumumuz ne olursa olsun -ister milletvekili ister belediye başkanı ister sıradan Kürt yurttaşı olsun- bizlere efendinin hukuku uygulandı, düşman ilan edildik; devletin tüm yargı ve şiddet aygıtları, iktidarın eliyle hunharca bizlere uygulanarak düşman ilan edildik ancak bizler Meclise düşmanlık yapmak için gelmedik, kimsenin de bize düşmanlık yapmasına müsaade etmeyiz. Halkın bütçesini akrabasına, ailesine taşıyanlar; burada bize düşmanlık şovları yaparak, bize parmak sallayarak suçlarının üzerini örtemezler. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bugün siyaseti dost ve düşman arasında oynanan bir oyuna çevirmeye çalışan iktidar, önümüze iki yol bırakmış durumda: Ya demokrasi ya faşizm. Eğer bir Kürt barışı olacaksa bu onurlu bir barış olabilmelidir "Önce yüzleşme, konuşma, sonra helalleşme." diyen bir barış olmalıdır. Kürt barışı, hem Kürt halkı hem Türk halkı için en rasyonel yol iken maalesef politik menfaatlere kurban edildi, ediliyor. Uzun süre ordunun siyaset üzerindeki vesayet aracı olarak kullanılan Kürt meselesi, bugün siyasi iktidarın savaşıyla, barışıyla oy devşirmeye çalıştığı, araçsallaştırdığı ve istismar ettiği bir mesele hâline getirildi.
Bu Meclis, halklarımızın ortak yaşam çığlığına artık kulak vermeli ve Kürt-Türk kavgasından fayda devşirenlerle artık yüzleşebilmelidir. Bu kürsü, bizim için, iktidarın temsilcilerinin yaptığı gibi şov yapma yeri değil, hakikatleri halka anlatma yeridir. Parlamento; bizim için polemik mekânı değil, toplumsal sorunları çözüme kavuşturacak mekândır. Dolayısıyla bu Meclis, artık savaş tezkerelerini değil, barış mutabakatlarını çıkartmalıdır. Meclis; barışa, demokrasiye ve adalete hizmet etmeli. Meclis; artık büyümeye hizmet etmeli, evrensel hukuka dayalı demokratik bir sistemi kurarak daha çağdaş bir ideale hizmet etmelidir diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
BERDAN ÖZTÜRK (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)