GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:37
Tarih:15.12.2021

HDP GRUBU ADINA MURAT SARISAÇ (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bütün halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan ve Genel Kurul, bir hafta önce Mehmet Emin Özkan'dan ve hasta tutsaklardan bahsetmiştik. Yaklaşık 1.605 hasta tutsak var ve bunlar bu iktidar eliyle ölüme terk edilmiş durumdalar. Yine, dün ve bugün de Şakran ve Diyarbakır Cezaevlerinde Abdülrezzak Şuyur ve Halil Güneş 1993'ten beri cezaevindeydiler yıllardır akciğer ve kemik kanseri gibi teşhisler konulmasına rağmen ne yazık ki 2 tutsağı da kaybettik bu hastalıklarından dolayı. Şimdi, AKP her defasında "Biz 90'lar sürecini, faili meçhul cinayetleri ortadan kaldırdık." diye nutuklar atıyor ama 90'lar süreci bitmedi hiçbir zaman, hele bizim için hiç bitmedi. Belki 2013 ve 2015 yılları arasında sadece buna kısa bir ara verildi. Farklı şekilde de olsa yani 90'larda domuz bağlarıyla, asit kuyularına atarak faili meçhuller işleniyordu, bugün sadece taktik değiştirmiş, yöntem değiştirmiş bir şekilde bu tutsaklar, 90'larda faili meçhullerle katledilenlerin yanında o zamandan beri tutuklanan tutsaklar, bugünlerde de aynı şekilde ölüme terk ediliyorlar ki bu infaz yasasıyla zaten buradan da tescillenmişti. Bu yüzden bu da o katliamın yani 90'lardaki faili meçhullerin devamı niteliğindedir. Buradan söyleyeceğim tek şey, burada artık ne iktidara ne de muhalefete bir seslenme değil, sadece bu faşizme karşı yitirdiğimiz yoldaşlara dönük, onları yaşatamadığımız için halkımızdan ve onlardan binlerce defa özür diliyorum.

Sayın Başkan, maalesef, bir bütçeyi daha ekonomik krizlerle, bayat hamasi söylemlerle ve toplumsal olarak fakirleştiğimiz bir durum olarak yani bir savaş bütçesiyle tekrar geçirmiş bulunuyoruz. Evet, bu bütçeye biz "Savaş bütçesi." diyoruz çünkü bu sadece bu yılla ilgili de değil, bu savaş bütçesi, ta yüzyıllık yapısal sorunların devamı olarak yaptırılan, yapılan ve halkın bütçesi olmayan bir savaş bütçesidir. Bu, olsa olsa küçük bir azınlığın, yandaş bir azınlığın derdine derman olabilecek, asla, bu toplumu, bu halkları kapsamayacak bir bütçe niteliğindedir.

Şimdi, "Bir savaş bütçesi." diyoruz, sürekli savaştan bahsediyoruz. Bu savaşı bence artık iyice bir tanımlamak gerekiyor çünkü tarihsel olarak da savaşların kökenine baktığımızda neredeyse hepsi ekonomik kökenli savaşlardır. Daha önceleri ganimet alma, egemenlik kurma ya da egemenliklerini koruma adına savaşlar yapılıyordu. Ulus devlet öncesi, bir yeri işgal etme veya orayı tamamen egemenliği altına alma anlamında yapılıyordu ama ulus devletle beraber tabii ki savaşın mahiyeti de değişti. Bu dönemde artık sermayenin ve burjuva egemenliğinin bir aracı hâline dönüştü savaşlar. Daha sonraları da ulus devletin inşa süreçlerinde özellikle, çıkan ekonomik krizlerde veya yönetememe sorunlarında da bu ortaya çıkmış olan hoşnutsuzlukları bertaraf etmek, halkı bastırmak, memnuniyetsizlikleri baskı yoluyla bertaraf etmek için yine savaş yollarına başvuruldu.

Savaşların şöyle de bir özelliği vardır: Şimdi, normal, aklı başında herhangi bir bireye sorduğunuz zaman elbette ki savaşı kabul etmeyecektir, barışı tercih edecektir. Toplumlarda da özellikle modern devletlerde bu algı da değiştirilmiş durumda. Yani normal şartlarda herhangi bir kişiye veya topluma kabul ettiremediğiniz savaşı çok rahatlıkla kabul ettirme imkânlarınız vardır; mesela güvenlik ve istihbarat eğer devletin tekelinde ise ve basına bu çok rahat bir şekilde enforme edilebiliyorsa sizin, bu toplumun asla kabul etmediği, kötü gördüğü, zararlı gördüğü savaşı da kabul ettirme imkânınız çok daha rahattır. Nasıl? Mesela, MİT Müsteşarınız çıkar, Suriye'den 3-5 füze attırır, havuz medyası da bunu sanki bütün dünya size düşmanmış ve size saldırıyormuş gibi gösterdiğinde çok kolaylıkla bütün topluma savaşın faydalı bir şey olduğunu kabul ettirebilirsiniz. Yine, hakeza savaşın diğer özellikleri de vardır. Sizler karşınıza aldığınız yani düşman bellediğiniz bir kesime oranla ne kadar güçlü, ne kadar avantajlı bir pozisyonda olsanız da bu savaşın zararları sadece düşmanınız tarafında oluşmaz, siz de çok büyük zararlar görürsünüz. Hem insani hem de maddi olarak birçok zararları vardır savaşların. Mesela, savaş dönemlerinde ekonomik olarak büyük yaptırımlarla karşı karşıya gelirsiniz; hukuk, adalet ve demokrasi anlamında çok büyük zararlara uğrarsınız. Aynı şekilde, mesela, savaş dönemlerinde bilime, sanata, eğitime ayrılması gereken bütçeler aslında savaş bakanlıklarına ayrılır ve siz kendinizi ifade edemezsiniz hiçbir şekilde çünkü sizin karşınızda mücadele edilmesi gereken düşmanlar vardır; eğer siz bu konuda bir itirazda bulunursanız siz de o düşmandan sayılırsınız. Bu yüzden savaş bu ülkede yüzyıldır yapısal bir sorun olarak devam ediyor ve devam edecek gibi de görünüyor.

Sayın milletvekilleri, yaklaşık yüzyıldır bu ülkenin yaşamış olduğu çoklu krizleri, yönetememe krizi olarak değerlendiremeyiz. Mesele tam da Adorno'nun dediği gibidir, mesele yanlış hayatın doğru yaşanamama meselesidir. Biliyorsunuz, yüzyıl önce katı ulus, tekçi devlet anlayışı burada, coğrafyamızda yaşayan yüzlerce kimliğe yani çoklu kimlik ve çoklu inançlara göre şekil almadı. Biz, hâlâ bugün o sorunların acısını yaşıyoruz işte, sürekli savaş hâli olması bundan kaynaklıdır. Savaş, inkâr, asimilasyon politikaları sonucu birçok halk ve inanç eriyip gitti. Otokton bir halk olan Kürtler de yüzyıldır inkâr edilir. Kürtler her anlamda bedeli ödedi ve ödemeye de devam ediyor. Çünkü Kürt sorununun çözümsüzlüğü sermayenin yandaşa peşkeş çekilmesinin, mafya ve siyasilerin el ele vermesinin, yoksulluk ve işsizliğin artmasının, ülkenin uluslararası sermaye düzenine teslim edilmesinin, hukukun, adaletin ve demokrasinin yok sayılmasının nedenidir. Çünkü iktidarlar rantı, yolsuzluğu ancak Kürt düşmanlığıyla örtbas edebiliyorlar. Yani buradan anlayacağımız, Kürtlere karşı yüzyıldır bir inkâr ve asimilasyon politikası var ama bu inkâr ve asimilasyon politikası sadece Kürtlere zarar vermedi, her anlamda Türkiye'de yaşayan bütün halklara zarar vermiş durumda. Birkaç örnekle somutlaştıracak olursak; mesela, 90'larda dönemin OHAL valisi çıktı ve dedi ki: "Burada işlenen faili meçhul cinayetlere, hukuksuzluklara siz bir millî maç izler gibi bakmak zorundasınız." 17 bin faili meçhul cinayet işlendi ama bu faili meçhul cinayetler sadece Kürtlerle de sınırlı kalmadı; işte, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu gibi değerlere de bu faili meçhul cinayetler işlendi ve böyle değerlerimizi de kaybettik. Yine, en basitinden, demokrasi ve adalet anlamında kaybettirdiğini söylüyoruz Kürt düşmanlığının, Kürtlere açılan savaşın.

7 Haziran sonuçları... Şimdi, bütün muhalefet, Türkiye'deki herkes bu Hükûmetin kaybedeceğini düşünüyor, gün geçtikçe de eriyorlar, katılıyorum size. Ama AKP şöyle bir şey de yaptı: 7 Haziran döneminde kaybetti. Tekrardan nasıl iktidarı ele geçirdi? Kürtlere savaş açarak tekrardan iktidarını elde etti; bugün de aynısını yapmayacağı belli değil.

Yine, aynı şekilde, muhalefet dâhil herkes burada bütün bakanları eleştirirken Süleyman Soylu buraya çıktığı zaman "Süleyman Soylu şöyle de hukuksuz böyle de antidemokratik." diyor ama, "ama"sı var. Bir yerde çıkıp Süleyman Soylu hukuksuzca hareket edebilir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT SARISAÇ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.

MURAT SARISAÇ (Devamla) - Süleyman Soylu buraya çıktığında -"ama"sı şu- muhalefet bile "Evet hukuksuz; yalnız, terörle mücadele ediyor." diyor. Hayır, terörle mücadele etmiyor. Süleyman Soylu, Kürt köylülerini helikopterden atıyor, güvenlik güçleriyle bütün Kürtlere zulmediyor, milletvekilleri hakkında kumpaslar kuruyor. İşte burada, 600 kişinin karşısında sizin o "ama"nız sonucu neredeyse -CHP ve İYİ Parti milletvekilleri dâhil- hepimizi, utanmasa, bu Meclisin içinde tutuklayacaktı. Bu yüzden, Kürt sorununun çözümü sadece Kürtlere değil, Türkiye'ye de nefes aldıracaktır ve bunun da tek çaresi vardır; Kürt sorununa bakış açısı, Sayın Abdullah Öcalan'a bakış açısıdır. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırıldığı zaman, biz, işte yüzyıllık o aklın ortadan kalktığını ve artık Türkiye'nin gerçekten de Türkiye için mücadele ettiğini anlamış olacağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)