| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 15.12.2021 |
MHP GRUBU ADINA CEMAL ÇETİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 11'inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2022 yılı bütçesinin görüşmeleri yapılırken Türkiye'nin kalkınmasına büyük katkıları olan Avrupa Türklüğünün Almanya'ya iş gücü göçünün 60'ıncı yılını yaşıyoruz. Bu vesileyle, göçün 60'ncı yılında Almanya'daki insanlarımızın durumlarını vaktim yettiğince sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, 1960'lı yıllarda işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve siyasi çalkantılar gibi nedenlerle sosyal ve ekonomik alanlarda birtakım sıkıntılarla mücadele ediyordu. Aynı yıllarda Almanya ise üretim ve ekonomik kalkınma sürecinde işçi ihtiyacını gidermek için çeşitli ülkelerden yabancı işçiler aldığı bir dönemi yaşıyordu. Türkiye ile Almanya arasında 30 Ekim 1961'de imzalanan ve göçün önünü açan İşgücü Anlaşması'ndan sonra vatandaşlarımız gruplar hâlinde Almanya'ya çalışmak üzere gitmeye başladılar. Altmış yıl önce İstanbul'dan hareket eden trenlerle, hayallerini ve umutlarını bavullarına doldurarak Almanya'ya giden işçiler para kazanıp geri dönmeyi hayal etseler de oraya yerleştiler ve Almanya'nın en büyük etnik göçmen grubu hâline geldiler.
Türkiye'deki hayat şartlarının çok zor olduğu bir dönemde yurt dışına ilk giden Türk vatandaşlarının büyük bir kısmı maddi imkânları son derece kısıtlı ve herhangi bir mesleki deneyimi olmayan kişilerden oluşmaktaydı. Dilini bilmedikleri, dinine ve kültürüne yabancı oldukları ülkeye giderek çok zor şartlarda yaşadılar. Almanya'ya işçi olarak giden birinci nesil, ağır işlerde çalıştırılmaya uygun olup olmadıklarının tespit edilmesi için aşağılayıcı bir sağlık kontrolüne tabi tutuldu, insan oldukları, uyum sürecine ihtiyaç duyacakları gerçeği göz ardı edilerek hemen işçi yurtlarına yerleştirildi ve ertesi gün de işe gönderildiler. Almanya'ya ilk giden Türk işçileri, dil bilmedikleri için imzaladıkları sözleşme şartlarını kontrol etme imkânına sahip değillerdi. Genellikle, imzaladıkları sözleşme alanlarının dışındaki iş kollarında, ağır şartlarda çalıştırıldılar. Ancak kısa zamanda çok para kazanıp memleketlerine dönme amacı güttükleri için zorluklara katlanmak ve çok çalışmak gerektiğini düşünüyorlardı.
1970'li yıllardan itibaren Türk işçileri aile birleşiminden faydalanarak ailelerini Almanya'ya getirmeye başladılar. Bu durum Türklerin Almanya'da kalıcı olmasının en önemli etkenlerinden biri hâline geldi. Almanya'da yaşayan Türkler, geçen altmış yıl içerisinde hem Almanya'ya hem ana vatanları Türkiye'ye ve memleketlerine sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda önemli katkılar sağlamışlardır. Almanya'nın Anayasası'na saygılı, kanunlarına riayet eden, dinî inanç ve kültürlerine saygılı bir şekilde hayatlarını sürdürdüler ve sürdürmeye devam ediyorlar. Fakat aynı hoşgörü onlardan esirgeniyor. Almanya'da yaşayan Türklerin, 1960'ların başından beri yaşadıkları sorunlar çözüme kavuşturulamadığı gibi, yeni yeni sorunlarla da mücadele etmektedirler. Vatandaşlarımızın önemli bir kısmı Alman vatandaşlığına geçmiş olmalarına ve Almanya'ya sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda çok şey katmalarına rağmen ayrımcılığa tabi tutuluyorlar, hâlen ikinci sınıf insan olarak görülmektedirler. Özellikle son yıllarda Türklere karşı yürütülmekte olan entegrasyon politikaları sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda onların hayat şartlarını daha da ağırlaştırmaktadır. Ayrımcılığa dayalı çeşitli düzenlemeler ve asimilasyon politikaları hayata geçirilmiştir. Bugün Türkler arasındaki işsizlik oranı ayrımcılık sebebiyle ülke ortalamalarının üzerinde seyretmekte ve en önemli sorun olarak göze çarpmaktadır.
Karşı karşıya kaldıkları diğer bir sorun ise, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığıdır. Yabancı düşmanlığı, yalnız sokaklarda değil, evlerde, devlet dairelerinde, iş yerlerinde, okullarda ve hayatın her alanında artarak devam etmektedir. Türkler sürekli aşağılanmış, ayrımcılığa tabi tutulmuş, şiddete maruz kalmış, bu sebeple çok büyük acılar çekmişlerdir. Solingen ve Mölln'deki evlerinde yakılarak hayatını kaybeden vatandaşlarımızın acıları hâlâ tazeyken NSU seri cinayetleri ve Hanau'daki cinayetler de bu acılara eklenmiştir.
Almanya'da doğup büyüyen, eğitim gören çocuklar yaşadıkları ülkenin dilini çok iyi konuşmalarına rağmen ana dilleri Türkçeyi unutmaktadırlar. Türkçenin öğretilmesi konusundaki engeller her geçen gün arttırılmaktadır. Okullarda okutulan yardımcı Türkçe dersleri kaldırılmış, Türkiye'den öğretmen getirilmesi engellenmektedir. Türk çocuklarının okul bahçelerinde bile Türkçe konuşmalarına hoşgörü gösterilmemektedir. Aile birleşimine engeller getirilmiş, Türkiye'den evlenen gençler eşlerini Almanya'ya getirmekte büyük zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Türkiye'deki eşlerinin Almanya'ya gelebilmesi için iyi derecede Almanca bilmeleri isteniyor. Bu da sadece Türklere yönelik bir uygulama olarak dikkat çekmektedir. Bir yandan ayrımcılık ve yabancı düşmanlığıyla karşı karşıya kalan Türkler, diğer yandan Almanya'ya yuvalanan ve Almanya tarafından korunan PKK ve FETÖ terör örgütlerinin de saldırılarına maruz kalmaktadırlar. Irkçılar ve PKK terör örgütü tarafından Türk kurumu ve iş yerlerine, Türk derneklerine, camilere, sokaktaki insanlara sürekli saldırılar yapılmaktadır. Türkiye'den kaçarak Almanya'ya sığınan FETÖ mensupları, Almanya'da yaşayan Türkleri ve Türkiye'yi açıktan hedef almakta, Türk toplumunun ve Türk kuruluşlarının dışlanmasına neden olacak yalan ve iftiralarla kamuoyu oluşturmaya gayret etmektedir. Almanya'da medya ve televizyonlarda saldırıya uğrayan kişi ve kurumlarla ilgili "Türkiye'nin uzantıları, Türkiye'ye yakın." denilerek ya da "ırkçı" gibi iftiralar atılarak saldırılar masumlaştırılmaya çalışılmakta ve saldırganlar cesaretlendirilmektedir. Bunun yanında, politikacılar ve siyasi partiler seçimlerde oy toplama kaygısıyla göçmenleri siyasi malzeme olarak kullanıyorlar, var olan yabancı düşmanlığını körüklüyorlar.
Türklerin Almanya'ya sağladıkları başta ekonomik olmak üzere, sosyal ve kültürel pek çok alandaki katkılarına karşılık, oralardan bazı beklentileri vardır. Bu beklentilerin başında, göçmen hakları konusundaki yasal düzenlemeler, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa karşı önlemler, ana dilde eğitim ve din konusundaki ayrımcılığın sona erdirilmesi, aile birleşiminin önündeki engellerin kaldırılması gibi talepler gelmektedir. Bugün 3 milyon Türk kökenli kişi Almanya'da yaşıyor, yaklaşık yüzde 50'si vatandaş ya da çifte vatandaş olmuş. Yıllardır yaşanan ayrımcılık, dışlanma ve karşılaştıkları aşağılamalara, şiddete ve uğradıkları saldırılara rağmen çok çalışarak başarıya ulaştılar. Türk kökenli insanlar toplum hayatında, spordan, sanata, her alanda Almanya'nın ayrılmaz bir parçası hâline geldiler. 915 bin Türk kökenli göçmen ev ve mülk sahibidir, 100 binin üzerinde Türk kökenli işveren 800 binden fazla kişiye iş imkânı sağlıyor ve yılda 40 milyar avroyu aşan ciro yapıyorlar. Türk kökenli mühendis, doktor, hâkim, savcı, avukat, öğretmen sayısı artmıştır; her meslekte varlık gösteriyorlar ve sayıları her geçen yıl artmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Almanya'daki Türkler iki ülke arasında gönüllü elçilik yaptılar, sosyal ve kültürel zenginliklerin artmasına sebep oldular. Onlara, Almanya'nın ve Türklerin sahip çıkması hâlinde daha birçok başarıya ulaşacaklarına, elde ettikleri başarıların hem Almanya'ya hem Türkiye'ye hem de insanlığa büyük faydalar sağlayacağına inanıyorum. Bu vesileyle, Almanya'ya ilk giden ve büyük zorluklara göğüs germek mecburiyetinde kalan birinci nesilden vefat edenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.
Görüşülmekte olan 2022 yılı bütçemizin vatanımıza ve aziz milletimize hayırlı olmasını Yüce Allah'tan diliyor, sizleri tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)