| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasına İlişkin Olarak İmzalanan Mevcut Protokol I'in Yerini Alan Protokol I ile Anlaşmaya Eklenen Protokol III'ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 21.12.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadağ'la gerçekleştirmiş olduğumuz ve 2010 yılında yürürlüğe girmiş olan Serbest Ticaret Anlaşması'nda yapılan değişikliklerin onaylanmasını düzenleyen bu kanun teklifini destekliyoruz.
Karadağ nüfusunun yüzde 17'sini oluşturan akraba topluluklarının ve çeşitli tarihlerde Karadağ'dan ülkemize göç eden vatandaşlarımızın varlığı iki ülke arasındaki dayanışmayı artıran unsurlardır. Bu ülkede yatırımlarımız bulunmaktadır, yatırımlarımızın ve ticaretimizin hızla artmasını ve gelişmesini ümit ediyoruz.
Ülkemiz, Karadağ'ın Avrupa ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme çabalarına tam destek vermektedir. Muhtemelen Karadağ, Türkiye'den önce Avrupa Birliğine tam üye olacaktır. Karadağ'ın üye olması hâlinde Türkiye'yle ticareti, Türkiye-AB ortaklık ilişkisi çerçevesinde sürdürülecektir. Bu dost ülkeyle Serbest Ticaret Anlaşması'nın güncellenmesi bu açıdan da önemlidir
Bölgenin kilit ülkelerinden olan ve tarihî, kültürel bağlarımızın çok sıkı olduğu Bosna Hersek'te son günlerde vahim gelişmeler yaşanmaktadır. Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyinin Sırp üyesi ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın yakın zamanda ağırladığı dostu Dodik başkanlığında toplanan Sırp Entite Meclisi kabul edilemez kararlar almıştır. Sırp Cumhuriyeti Hükûmetine, Bosna-Hersek Silahlı Kuvvetleri, vergi idaresi ve adli sistem kurumları gibi ortak kurumlardan altı ay içerisinde çekilmesi için yetki verilmesi teklifi Sırp Meclisinde -bölge meclisinde- kabul edilmiştir. Bosna Hersek'te Rusya'nın da teşvikiyle yaşanan bu gelişmeler karşısında iktidar nasıl bir tutum takınacaktır? Bu hassas dengeleri, mevcut iktidar, uluslararası ilişkilere yanlış bakışı ve sürekli savrulmalarıyla nasıl yönetecektir? Balkanlar gerçekten çok kritik bir dönemden geçmektedir. Türkiye'nin bu coğrafyada istikrar sağlayıcı bir rol oynama potansiyeli vardır. Bu, kendi istikrarı bakımından da önemlidir ancak iktidarın bugün itibarıyla böyle bir beceriyi ortaya koyması zor gözükmektedir, umarım yanılan biz oluruz.
Değerli arkadaşlar, gerçekleştirilen son Batı Balkanlar Zirvesi'nde Avrupa Birliğinin Balkan ülkeleriyle ilişkileri her düzeyde hızlandırmak istediği vurgulanmıştır. Merkel de giderayak Batı Balkan ülkelerinin AB'ye gireceğini tekrar etmiştir. Oysa bizim AB'yle ilişkilerimiz her zamankinden daha donuk bir noktadadır. Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan AB raporunda geçen yıldan çok daha ağır eleştiriler yer almaktadır. Avrupa Birliğinin Türkiye'ye karşı birçok hata yaptığını biliyoruz ama mevcut iktidarın da taahhütleri yerine getirmediği, özellikle hukuk, insan hakları, demokrasi alanında çok geriye gittiğimiz de malum. Türkiye'nin AB üyeliği yönünde bir hedefi kaldıysa o rotada yapılması gerekenleri süratle yerine getirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, al-ver ilişkisine dayanan, sadece göç, vize muafiyeti ve gümrük birliğinin yenilenmesi gibi iş birliklerinin bizi Avrupa Birliğine yakınlaştırmaktan ziyade "müzakere eden ülke" statümüzü aşındıracağı açıktır. Ancak gümrük birliği konusuna da dikkatli yaklaşmamız gerekiyor. Gümrük birliği Türkiye-AB ilişkileri açısından vazgeçilmez ve yeri kolay doldurulamaz bir ilişkidir. Türkiye-AB ilişkilerinin onarılması ve yeniden dinamik bir gündem oluşturulması için gümrük birliğinin güncellenmesi son derece önemlidir. Bu, ülkemizin ekonomisine yeniden güç verecek, ulusal çıkarlarımıza katkı sağlayacak bir gelişme olacaktır; ancak bunun için de mevcut siyasi engellerin aşılması ve asgari bir güven ortamının oluşturulabilmesi gerekmektedir. Türkiye ve AB arasında 2015 yılında varılan uzlaşıya rağmen gümrük birliğinin güncellenmesi için müzakereler henüz başlatılamamıştır. Bu müzakerelerin başlaması ve tamamlanması, bir anlaşma ortaya çıkması durumunda anlaşmanın bütün üye ülkelerin parlamentolarında ve Avrupa Birliği Parlamentosunda onaylanması gerekecektir. Sırf bu süreç fevkalade zorluklarla doludur.
AB'nin 2015 yılında ilan edilen "AB'nin Ticaret ve Yatırım Politikası İçin Yeni Vizyonu" başlıklı strateji belgesinde AB'nin akdedeceği ticari anlaşmalarda insan hakları ve değerlerin ön planda tutulacağı kayda geçirilmiştir. AB'nin, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyiyle ilişkileri gittikçe gerginleşen Türkiye'yle ekonomik içerikli olsa da bir anlaşmayı nihayetlendirmesi fevkalade güçtür. Temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı gibi konularda ülkemizin bulunduğu noktada gümrük birliğini güncelleyecek olan anlaşmanın ülke parlamentolarında ve Avrupa Parlamentosunda onaylanması ve yürürlüğe girmesi bugünkü koşullarda mümkün değildir. Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerinin bir an önce canlandırılması gerekmektedir, bunun yolu ve yöntemi bellidir. Siyasi kriterler alanındaki eksiklikler giderildikten sonra Türkiye'nin üyelik müzakerelerinde üstesinden gelemeyeceği bir şey yoktur. Bunu da ancak önümüzdeki seçimlerden sonra Türkiye'yi iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme taşıyacak yeni iktidar gerçekleştirecektir. Müzakere süreci askıya alınmıştır, evet, ancak bu siyasi bir karardır. Müzakere Çerçeve Belgesi'nin 5'inci maddesi aday ülkelerle müzakerelerin nasıl yürütüleceğine dair yöntemi ortaya koymaktadır, Türkiye'yle yapılan müzakerelerde bu yöntem izlenmemiştir. Bakanlar Konseyinde Türkiye'nin temel hak ve özgürlüklerde geriye gidişi ve otoriterleşme nedeniyle AB kurumlarından giderek uzaklaşılması gerekçe gösterilerek siyasi bir karar alınmıştır. Dolayısıyla, Türkiye'nin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda gerekli adımları atması durumunda ilişkilerin normale dönmesi ve müzakerelerin yeniden başlaması mümkün olabilecektir yeter ki biz kendimizi zihnen farklı alanlarda konumlandırmayalım, iç siyasette ve uluslararası ilişkilerde oradan buraya savrulmayalım.
Avrupa Birliği, Türkiye'nin iki yüz yıllık demokratikleşme ve modernleşme serüveninin önemli bir halkasıdır. Bugün farklı konuşuyor olsa da geçtiğimiz kasım ayında Sayın Cumhurbaşkanı "Kendimizi Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa'yla birlikte tasavvur ediyoruz." ifadelerini kullanmıştı. Bu hedef, Avrupa Birliğiyle kurumsal ilişkilerimizin tesis edildiği 1963 ortaklık anlaşmasından bu yana somut bir şekilde ortadadır. AB üyelik hedefi, sadece ekonomi ve ticareti değil, AB'nin bütün norm ve standartlarını kapsamaktadır. Dolayısıyla, ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. Üyelik için karşılanması gereken Kopenhag Siyasi Kriterlerine göre; demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve temel özgürlüklerin korumasını, işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığını ve birlik içinde piyasa güçleri ve rekabetçi baskıyla baş edebilme kapasitesini garanti eden kurumların istikrarını sağlamış olması gerekmektedir ülkemizin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Türkiye'nin bütün bunları gerçekleştirme gücü, potansiyeli, kabiliyeti vardır. Türkiye, bunlara bir an önce öncelik verip yeniden Avrupa Birliği üyelik sürecine, daha da önemlisi demokratikleşme rotasına dönmelidir. Türkiye, üyelik müzakereleri yürüten ülke statüsünü kolay elde etmemiştir ve asla terk etmemelidir; iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter demokrasi bu hedefi de yakınlaştıracaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)