GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:41
Tarih:22.12.2021

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasalar hazırlanırken, düzenlemeler yapılırken öteden beri bizim söylediğimiz; bir Parlamentonun sağlıklı çalışabilmesi için demokratik kitle örgütlerinden görüş almak lazım, sivil toplum örgütlerinden görüş almak lazım, ilgili her kesimden görüş alındıktan sonra muhalefet partileriyle istişare edip bunu Meclise getirtmek lazım, Komisyonlara getirtmek lazım, alt komisyonlara getirip konuşmak lazım. Fakat nasıl Parlamento giderek özelliğini yitiriyorsa... "Ben bildim, ben yaparım." anlayışı oturduğu sürece hiçbir iş de düzenli gitmiyor, yazboz tahtasına dönüşüyor. Ve en önemli özellik gerek yasama süreçlerinde gerek Komisyon süreçlerinde demokratik kitle örgütlerinin katkı sunması için her seferinde bizlerin gerek Komisyonda gerek genel düzeyde getirdiğimiz teklifler reddedilmekte. Ve ne oldu? Arkadaşlar, bunu söylememizin gerekçesi: Kanun teklifi verildiğinde yazılan metin, dağıtılan metin, saat 11.00'de başlanan ve görüşülen metin öğleden sonra değiştirilmiş oldu ve bir reform gibi, bir müjde gibi duyuruldu. İyi de Halkların Demokratik Partisi olarak biz geçen yıl bunu önerdik, önceki yıl bunu önerdik, her yıl da önerdik "Asgari ücretle ilgili bir düzenleme yapılsın." diye. Yapıldı mı? Hayır. Her seferinde "Ne diye ikide bir asgari ücreti gündeme getiriyorsunuz?" diye önümüze geliyordu. "Zaten vergide düzenleme yapmışız, bir düzenlemeye gerek yok." Ve şimdi yapıldığında bir müjde gibi veriliyor ama müjde bu değil; müjde, siz fiyatları dondurabiliyor musunuz; müjde, siz hayat pahalılığını durdurabiliyor musunuz, enflasyonla mücadele edebiliyor musunuz? Hayır. Bu anlamlı mı? Evet. Ve neydi? En başta bir kesim için düzenlenmişti ve beraberinde birçok problemi yaşama sokmuş olacaktı, nitekim yanlıştan dönülmüş oldu. Her gecikmiş karar, her geç alınan karar bu ülkenin geleceğini de yok etmektedir. Bu güvenlikçi politikalar sürdüğü sürece, barıştan uzak durduğumuz sürece ve hiçbir zaman sorunlarla hakikatlerle yüzleşmediğimiz sürece bu önümüze çıkmış olacak ve tercihlerimiz çoğunluktan değil, azınlıktan olduğu sürece bu, ülkeyi daha da sıkıntıya sokmuş olacak. Önemli olan, zamanında yapılmış olan müdahalelerdir. Uygun zamanda yapılmış müdahaleler yaşamı daha şekillendirir ve verimliliği arttırabilir.

Şimdi, asgari ücretlilerle ilgili yapılan düzenleme "fiyat artışı ve vergi muafiyeti" diye tanımlanan şey. Aslında arkadaşlar, belki de en çok yapılması gereken, bizim söylediğimiz olay şu: Bir ülkede asgari ücretli sayısı her yıl azalıyorsa o ülkede refah düzeyi artıyor demektir. Bir ülkede çalışanların büyük çoğunluğu giderek asgari ücrete mecbur kılınıyorsa, esnek, güvencesiz, taşeronlaşmış veya taşeron dışı sözleşmeye tabi tutularak bir nevi güvencesiz çalıştırılıyorsa o ülkede refah daha da sıkıntıya düşmüş olur ve Türkiye'de asgari ücretli sayısı giderek artmaktadır. Her seferinde Avrupa'yla mukayeseler yapılıyor, "Büyüdük." deniliyor, Avrupa'yla ilgili şöyle oldu, böyle oldu... Biz de her seferinde Avrupa'yla ilgili mukayeselerde demokrasiden, insan haklarından, hukukun üstünlüğünden uzaklaştığınızı söylüyoruz. Ve ne oldu? Asgari ücretli sayısına bakalım: Avrupa'daki en yüksek ülkelerden biri Türkiye; Belçika'ya bakın, binde 9; Almanya'da yüzde 6. Sayın Elitaş şimdi burada değil, Elitaş geldiğinde, orada hesabı çıkardığımızda, Türkiye'de asgari ücretle çalışan insan sayısı yüzde 40; bunun içinde göçmenler yok, sığınmacılar yok, mülteciler yok, mevsimlik işçiler yok, günübirlik yevmiyeyle çalışan insanlar yok, kıraathanede, berberde çalışan insanlar yok. Özellikle belli bir bölgede, Batman'da, Siirt'te, Urfa'da, Bitlis'te, Bingöl'de insanların çoğu ya inşaatta ya berberde ya da kahvede günübirlik çalışıyor, yevmiyeyle çalışıyor ve bir de işsizler ordusu söz konusu. Bunlarla ilgili bir düzenleme var mı? Yok. Peki, asgari ücret ne anlama geliyor? Konut, beslenme, eğitim, sağlık, kültür gibi harcamalar. Şu andaki düzenleme bunu karşılayabilecek mi? Hayır. Belli bir dönemden sonra tekrar açlık sınırının altında kalacak, zaten yoksulluk sınırının altında ve giderek tekrar sıkıntılar artmış olacak. Peki, bu ülkede bütün bu süreci başlatan, hazinenin parasını toplayan nedir? Vergi sistemi. Biz her seferinde şunu söylüyoruz: Türkiye'de vergi sistemi adil değil. Neden adil değil? Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alın diyoruz ama bu ülkede para getirene her şey serbest, para kaçırana her şey serbest. Kara para getir, nereden getiriyorsan getir hesabını sormuyoruz, nasıl götürüyorsan götür yine hesabını sormuyoruz; sözde, onlardan yüzde 30 vergi alınacaktı. Yurt dışındaki belgelerden teker teker açıklanıyor bu bizim "5" "5" dediğimiz şirketlerin hangi ülkelere ne kadar para götürdükleri. Hiçbir işlem yapılmıyor; Parlamentoda konuşulmuyor, hiçbir savcı işlem yapmıyor, hiçbir kurum işlem yapmıyor, MASAK işlem yapmıyor. Vergi kaçakçılığı yapılıyor, sonradan ne oluyor? Şimdi burada, birinci bölümde konuşacağız: "BOTAŞ'ı yönetemiyoruz; vergilerini silelim, borçlarını silelim, hepsini silelim." Yurttaşa gelince takır takır vergi alınıyor; köprüden alınıyor, otoyoldan alınıyor, geçmediği yerlerden bile vergi alınıyor, marketten alışveriş yapıyor, vergisi alınıyor ve bu vergiler tekrar sermayeye gidiyor, yurttaş bundan mahrum oluyor. Ve geldiğimiz aşamada, siz vergiyle ilgili düzenleme yapmadığınız sürece, siz gerçek çalışanlarla ilgili düzenleme yapmadığınız sürece ne yaparsanız yapın bu ülkeyi iflasa sürüklersiniz.

Bir diğer konu arkadaşlar, bakın, biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışıyoruz, hep çıkıyoruz kulise, odalarımıza; bize çay verenler var, yemeğe gittiğimizde bize yemek servisi verenler var, aynı eğitimi görmüşler, aynı işi yapıyorlar, biri asgari ücret alıyor, biri 2 katı kadar alıyor. Birkaç arkadaşla konuştum, bize emek harcayan arkadaşlarla: "Taşeronda çalışırken daha mutluyduk, daha fazla para alıyorduk ve bu düzenleme bizi daha da yoksullaştıracak." Bu, Parlamento binasında böyle, sağlık kurumlarında böyle, eğitim kurumlarında böyle, birçok kamu kurumunda çalışma ortamını bozmuşsunuz. İnsanları esnek, güvencesiz ve huzursuz bir çalışmaya zorlamışsınız. Bu Parlamento binasında bize emek harcayan insanlar arasında bile B'si, C'si, A'sı gibi farklar söz konusuysa vay insanların Türkiye'deki hâline bakın! Bununla ilgili düzenlemenin yapılması lazım, yapılmadığı sürece biz, bütün, her yerde ortamı bozmuş oluruz.

"Reform" deniliyor, "reform" deniliyor ve hayat pahalılığı devam ediyor, her seferinde de bir günah keçisi bulunuyor. Neydi? Soğan depoları vardı, teröristti. İkincisi, yoktu, patates dağıttılar herkese, yine patates yok. Şimdi, bu sefer "5 tane market suçludur, 3 tane market suçludur, fiyatları tespit edelim." diyor. Maliye Bakanı ne diyor? "Benim gözlerime bakın." diyor. İnanın, insanlar markette raflara bakarken gözleri yoruluyor, sabahtan akşama kadar gözler de raflar da değişiyor. (HDP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, kur korumalı ve kura dayalı bir Türk lirası değerlendirmesi -sabahleyin Sayın Paylan da anlattı- geçmişte burada çok denenmiş, hiçbir zaman da başarılı olunmamış ve giderek Türk lirası değer kaybetmiş. Şimdi herkes diyor ki: "Döviz yükseldi, dolar yükseldi, euro yükseldi." Türk lirası değer kaybediyor. Düşünebiliyor musunuz, Edirne'den Türkiye'ye giriş yapan kişi bin dolar bozuyor -17 bin lira- ve o gece gidip eğleniyor, alışverişini yapıyor, sabahleyin diyor ki: "Ben paramı tekrar dolara dönüştüreyim." Tekrar bin dolar alıyor, gidiyor; bütün harcadığı para gidiyor. O para kimden gitti? Hepimizin cebinden gitti ve bu, bizim yurttaşlarımızın cebinden gitmiş oluyor. 18'den düşüşü bu kadar başarı sayıyoruz; 7'lerden, 8'lerden buraya gelişi niye konuşmuyorsunuz? Hayatı zindan ettiniz herkese, zehrettiniz herkese. Niçin bunu dikkate almıyorsunuz?

Faize inançlarla ilgili, surelerle ilgili konuşuyorsunuz. Ya, çiftçi gübre alamıyor, borcunu ödeyemiyor; memur kredi kartını ödeyemiyor; öğretmen borcunu ödeyemiyor; öğrenci aldığı krediyi ödeyemiyor. Bunlarla ilgili niye faiz düzenlemesi yapmıyorsunuz? Bunlarla ilgili niye bir af düzenlemesi yapmıyorsunuz? Aklınıza gelmez.

BOTAŞ... Ya, BOTAŞ'la ilgili düzenleme yapıyorsunuz, dünyada fiyatlar arttı. Ya, iyi de Türkiye'de fiyatlar uçtu, arttı değil. Niye doğal gaz evlere giderken bir indirime kalkışmıyorsunuz? Biz diyoruz ki: Her haneye, bulunduğu bölgeye göre bir ısınma garantisi verelim. Her haneye; Ağrı'da farklı olsun, Muş'ta farklı olsun, Batman'da farklı olsun, yanaşmıyorsunuz. BOTAŞ'a af. E, bu af kimin cebinden gidiyor? Yönetemiyorsunuz, bu ülkeyi yönetemediğiniz gibi BOTAŞ'ı da yönetemiyorsunuz, sonra diyorsunuz ki "Affedelim." Affetmekle olmuyor. Gerçek af düşünüyorsanız siz önce kendinize dönün, kendi yaptığınız uygulamalarınızın bu ülkeyi ne hâle getirdiğine bakın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Bizim yapmamız gereken, hiçbir zaman demokratik kitle örgütlerini geriye atmadan, dikkate alarak -ve iktidarın yapması gereken- muhalefeti dinleyerek, bir sermaye grubunun değil, büyük çoğunluğun sesine ses verip bu ülkenin gerçek sorunlarına yönelmek; adalete yönelmek, barışa yönelmek, iyi bir vergi sistemine yönelmek, çoğunluktan yana olmak, halktan yana olmak. Siz, halktan uzaklaştığınız sürece kendi sonunuzu getirmiş oluyorsunuz.

İktidar şunu bilsin ki, gelip geçici düzenlemeler soruna çözüm bulmayacaktır, giderek sıkıntıları daha çok önümüze getirecektir. Bizler, öteden beri en doğru şeyin ekonomiyi halkla beraber, birlikte yönetmek olduğunu düşünüyoruz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)