| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 05.01.2022 |
CHP GRUBU ADINA KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Başkanım, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, bizleri televizyonları başında izleyen aziz milletimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum ama akşamın bu saatinde amacına ulaşan AK PARTİ Grubunun, bu ülkenin limanlarını yabancılara ve yandaşa peşkeş çekip o maddeyi kabul ettikten sonra da bu Genel Kurulu terk ettiklerini sizlere bildiriyorum.
Tabii, bu teklif görüşülüyor, sade onunla ilgili değil, bu ülkede birçok acı örneklerini yaşadığımız stokçulukla ilgili de bir düzenleme geliyor. Stokçulara verilen cezanın üst sınırı 500 bin liradan 2 milyon TL'ye çıkarılıyor. Örneğin, patates ve soğanın hasadı ekim ve kasım aylarında yapıldıktan sonra depoya konulur, depoya konulan ürünlerin satışı da süreç içerisinde mart-nisan aylarına kadar yapılır. Patates ve soğan fiyatları arttığında, bu insanları stokçulukla suçlayıp ceza mı yazacaksınız, merak ediyorum.
Hasat döneminde, borçlu üretici, çaresiz, elindeki buğdayını satıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi çiftçiden buğday, mısır ve benzeri ürünleri alıyor, kış döneminde satıyor. O zaman TMO da mı stokçu olacak? Bunlara stokçu mu diyeceğiz, yatırımcı mı diyeceğiz, girişimci mi diyeceğiz?
Tarım ürünleri artık yatırım aracı olarak görüldüğü gibi, dolar, avro ve altın alır gibi tarım ürünleri de alınır satılır hâle gelmiştir. Bunu dünyada gıda sistemini kontrol etmeye çalışan Cargill gibi şirketler de yapıyor.
Fahiş fiyatlara karşı tanzim satış çadırları kurulmuş, soğan depoları basılmış, soğan üreticileri, satıcıları günah keçisi ilan edilmişti. Depolardaki soğanlar kamuoyuna suç aleti gibi sunulmaya başlandı. Bu yıl çiftçinin soğanı tarlada. "Stokçu" diye suçladığınız, suçlu ilan ettiğiniz soğan üreticisi çiftçinin günahını kim çekecek, vebalini kim çekecek, bunu merak ediyorum.
Bakın, elimde, Tokat ili Zile ilçemizin bir köyünden Abdullah Kaygusuz diye bir hemşehrimiz CİMER'e yazmış, "300 ton soğanım var, buna göre de mazot, tohum, ilaç, gübre ve benzeri borçlarım var; 40 kuruşa satamıyorum, devlet beni batmaktan kurtarsın." demiş ama üreticisini düşünen, ürettiren, bu ülkede evine ucuz temel gıda almak isteyenleri düşünen bir AK PARTİ iktidarı ve onun ortağı ortada yok. Neden sahip çıkmadınız? Bu sorunun cevabı da yok.
Yanlış politikalar sonucu ortaya çıkan bu yüksek fiyat artışlarına dair kendi sorumluluğunu üzerinden atmak için ne acı ki kamuoyuyla alay eder gibi birçok yönteme de başvuruyorsunuz. Fiyat ve stok denetimleri enflasyonla mücadelede ne kadar etkili olabilir bunu hepimiz görüyoruz. Tam tersine, bunlar insanları üretimden koparmaktadır. Hükûmet, ürünler tarladan depoya, depodan rafa, raftan sofraya gelinceye kadar üzerine düşen görevi yapmıyor ama kur bazlı fiyat yükselince bu tür tedbirlere başvurarak kamuoyunu da yanıltıyor; günah keçisi arıyor. Aramayın, sorumlusu AKP ve ortağıdır. Bir ülkede stokçuluk varsa ekonomi kötü yönetiliyor, fiyat istikrarı ve üretim planlaması yok demektir. Malı piyasada ucuzlatan, malın fiyatını fahiş yapan da ülkeyi yönetemeyen âciz iktidarlardır.
Ülkemizin gübre fabrikaları vardı; AK PARTİ'liler, siz sattınız. Şimdi gübre fiyatları yüzde 400 arttı, buna bir şey yapamadınız, yapacak gücünüz de artık kalmadı. Önümüzdeki sene buğdayın fiyatı 2 katına çıkacak. Şimdi "Depolandı da o yüzden fiyat arttı." diye kamuoyuna bir bilgi verecek misiniz? Hayır. Satın alma gücümüz son bir ay öncesine kadar daha da azaldı, bunu hepimiz biliyoruz. Bugün konuşmamız gereken stokçuluk değil, üretimin durma tehlikesidir.
Değerli milletvekilleri, yine, 6'ncı maddede Etibank, TEK, TEÜİAŞ ve benzeri kurumların mülklerini harç almaksızın TEDAŞ Genel Müdürlüğüne devretme teklifi getirdiniz. Hepinize soruyorum: TEDAŞ'ı özelleştirdiniz, sattınız, bu malları TEDAŞ'a verdiğiniz zaman ne yapacaksınız? Hemen bizim aklımıza şu geliyor: Daha önce içi boş kurumlara kamunun malını alıp, burayı da Varlık Fonuna yükleyip Londra'daki tefecilere bu aziz milleti yeniden borçlandıracaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, üzülerek ifade edeyim, konuşmamın başında da söyledim: Bu ülkenin "mavi vatan" dediğimiz, hassasiyetimiz olan, bağımsızlığımızın simgesi limanlarımızı ipotek altına alan düzenleme iktidar partisi ve onun ortağının oylarıyla kabul edildi.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - "Yayılmacı." diyorsunuz ama!
KADİM DURMAZ (Devamla) - Singapur, Katar ve 5'li çeteye ülkenin limanları verildi, bizden sonraki nesillerin de vebalini, günahını aldınız. "Giderken ne götürürsek kârdır." mantığıyla bu ülkeye kötülük yapmaya devam ediyorsunuz. 18 liman sözleşmesinden en erkeninin süresi 2027'de dolacakken, yeniden ihaleye çıkarıp bu ülkeye kaynak temin etmek dururken kırk dokuz yıla çıkarma gibi ahlaki olmayan bir yolu ve yöntemi seçtiniz. Bunun akıl, izan, vicdan, devlet adamlığı ve milliyetçilikle asla bağı ve ilgisi olamaz. Limanların kârları ve stratejik önemleri artınca siz buradaki rantı yandaşlara aktarmanın telaş ve derdine düştünüz. Çok net söylüyorum: Bu geleceğe ihanet, bu bir peşkeş, bu açıkça bir soygunun adıdır. Seçimin kapıda olduğu bir süreçte, yangından mal kaçırır gibi, daha süreleri dolmadan telaşla sözleşmeleri ihalesiz uzatmanın vicdani mesuliyetini ve vebalini taşıyorsunuz.
Bugün bir daha gördük ki ülkenin geleceğinden ziyade Katarlıların ve 5'li çetenin kaygısına düşmüşsünüz. Seçimlerde iktidarlar beş yıllığına yetki alırlar ve planlarını yapar, parti politikalarına göre de bu ülkeyi yönetirler. Siz, sizden sonrakilerin hakkına vicdansızca el atan bu yasa teklifini ne yazık ki kanunlaştırdınız. Şurada, direnebildiğiniz kadar direnseniz azami bir buçuk yıllık siyasi bir ömrünüz varken bu yasa bir çılgınlıktır. Bütün bunlardan uzak, sadece tek adam rejimine hizmet edip, birilerini zengin etsin diye Türkiye Cumhuriyeti limanlarını -rekabetten uzak- peşkeş çektiniz. Bu yaptığınız, mavi vatana, 84 milyona, evlatlarımıza haksızlık, insafsızlık ve vicdansızlıktır. Geleceğimize ve atalarımızın kanı pahasına kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne de aleni ve açık ihanettir. Limanların özellikle günümüzde yabancılara satışı, bizim geçmişte bildiğimiz değişik bir kapitülasyonun çağdaş bir kılıf giydirilmiş hâlidir.
İşgal gemilerini İstanbul Boğazı'nda gören Gazi Mustafa Kemal Atatürk nitekim Kurtuluş Savaşı'nın başlama fişeği sayılabilecek şu sözleri söylemişti: "Geldikleri gibi giderler." Kurtuluş Savaşı kazanılmış, cumhuriyet hazırlıkları başlamış, işgal kuvvetleri de 6 Ekim 1923'te geldikleri gibi İstanbul'u terk etmişlerdi. Belki bugün bu işgaller devam edebilir ama unutmamak gerekir ki dün olduğu gibi yarın bu yüce millet işgalcileri ve bugün sebep olanları geldikleri gibi gönderecektir. Şimdi, soruyorum: Limanları süreleri dolmadan uzatma yetkisini tek kişiye verme niyetiniz nedir? "Atama bekleyen sağlıkçıları, 100 bin öğretmeni atayacağız." demiyorsunuz, "Şeker fabrikalarını kamuya tekrar kazandıracağız." demiyorsunuz, "TEKEL sigara fabrikasının satışı hataydı, dönüyoruz hatadan, TEKEL'i millîleştireceğiz." demiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
KADİM DURMAZ (Devamla) - "Bütün bu özelleştirmelerden gelecek kazançla Londra tefecilerine rehin verdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin altınlarını, Varlık Fonundaki devletin rehin kurumlarını yeniden kurtarıp asıl amaçlarına döndüreceğiz." demiyorsunuz, "Emekliye 4.250 TL maaş vereceğiz." demiyorsunuz. Pandemi süreci gösterdi ki gıda önemli bir gerçek. Atama bekleyen 25 bin ziraat mühendisini, 10 bin veterineri... "2 Trakya büyüklüğündeki tarım arazisini üretmek için çiftçiye teşvikler vereceğiz." demiyorsunuz.
Efendiler, kendinize gelin. Artık kabul edin, bu ülkeyi yönetemiyorsunuz. Ülkenin itibarını yerle bir ettiniz. Sizlere sözüm, hani derler ya "Nefsinize ağır gelen, hakkınızda hayırlısıdır."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİM DURMAZ (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.
Artık bir an önce, ülkenin gerçek sahibi aziz millete gidelim. Şurada yazıyor ya hani "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." diye, ülkemizin artık sizi taşıyacak mecali kalmadı, erken değil hemen seçim diyoruz, korkunun ecele de faydası yoktur diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)