GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:43
Tarih:05.01.2022

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

298 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine HDP Grubunun görüşlerini sizinle paylaşacağım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi isimsiz kanunlar yapmaya devam ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiğiniz bütün kanun teklifleri torba kanun biçiminde. Torba kanun, istisna olmaktan çıktı, bir kural hâline geldi ama bu konuda "level" atladınız, nasıl atladınız? Bir süre öncesine kadar "şu kanun ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifi" veya "şu kanun ile bazı kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması hakkında kanun teklifi" biçiminde teklifler getiriyordunuz, artık kendinizi herhangi bir kanunla ilişki kurmak zorunda bile hissetmiyorsunuz; teklifinizin ismi "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" Hangi kanunlar? Bazı kanunlar, artık içine bakar ne olduğunu öğrenirsiniz.

Teklife gelince, kamuoyuna şöyle lanse ettiniz, dediniz ki: "Fahiş fiyat artışıyla ve stokçulukla mücadele için biz bu kanunu çıkarıyoruz." Bir taşla aslında birkaç kuş vurmak istiyorsunuz, ülkedeki ekonomik krizin sorumlusu sanki siz değilmişsiniz gibi sorumluluğu marketlere yüklemek istiyorsunuz. Ülkedeki ekonomik krizin nedeni, döviz kurlarındaki yükselişin ve Türk lirasının değersizleştirilmesinin sorumlusu sanki stokçulukmuş gibi, sanki fahiş fiyat artışıymış gibi göstermek istiyorsunuz; bu doğru değil. Adalet ve Kalkınma Partisinin sorumluluğu olması gerekir. Kaldı ki fahiş fiyatla, stokçulukla mücadele yalnızca cezaların artırılmasıyla olamaz. Öyle, 50 bin Türk lirasından 500 bin Türk lirasına kadar olan cezayı 100 bin Türk lirasından 2 milyon Türk lirasına çıkararak fahiş fiyatla mücadele edemezsiniz. Ayrıca, bir stokçuluk sorunu olduğu, ekonomik krizin nedeninin stokçuluk olduğu yalnızca propagandadan ibaret. İsterseniz marketlere gidin, emin olun rafların boş değil dolu olduğunu göreceksiniz. Kuşkusuz zincir marketlerle ilgili ciddi sorunlar var ama ekonomik krizin sorumlusu bu zincir marketler değil, Adalet ve Kalkınma Partisidir. Bu arada, 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun 2015 yılında yürürlüğe girdi. Fahiş fiyata uygulanacak cezaları yani 50 bin TL'den 500 bin TL'ye kadar olan cezayı da bundan sekiz buçuk ay önce, 16 Nisan 2020 tarihli 7244 sayılı Yasa'yla belirlediniz. Evet, yaptığınız kanunun ömrü bir yılı bulmuyor, hatta "Çok yaşa." dediğiniz âdeta sabahı görmüyor.

Fahiş fiyat artışına gelince; bir yıl içerisinde gübre fiyatlarını yüzde 400 artıracaksınız; bir yıl içerisinde mazota, benzine yüzde 100'ün üzerinde zam yapacaksınız; elektriğe, doğal gaza Hükûmet olarak fahiş zamlar yapacaksınız; üç haneli zamlar yapacaksınız; çiftçiyi üretim yapamaz hâle getireceksiniz, sonra çıkıp "Kimse fahiş fiyat artışı yapamaz." diyeceksiniz. Önce siz yapmayacaksınız iktidar olarak; fahiş fiyat artışı yapan bizzat bu Hükûmetin kendisidir. Eğer birine 6585 sayılı Kanun'un 18'inci maddesi uyarınca ceza kesilecekse önce bu iktidara para cezasının kesilmesi gerekir.

Evet, bu teklifte stokçulukla mücadele yok ama özelleştirilen limanların ihalesiz olarak sözleşme sürelerinin kırk dokuz yıllığına uzatılması var. Bakın, değeri milyar dolar olan limanların ihalesiz olarak devrinden söz ediyoruz. 18 limanın işletme hakkı, aralarında çok sevdiğiniz Katarlılara ait QTerminals'in de bulunduğu şirketlere zaten verilmişti. Hangi süreyle? Otuz yıllığına, otuz altı yıllığına, otuz dokuz yıllığına. Bu süreler bitti mi? Bitmedi; bitse ihaleye çıkmak zorunda kalacaksınız. "Acaba ihalesiz olarak bu limanların işletme hakkını nasıl devredebiliriz?" diye düşündünüz ve böyle bir yol buldunuz, öyle mi? Kesinlikle "Ben yaptım oldu." diyemezsiniz. Ha, derseniz ne olur? Anayasa'yı yok saymış olursunuz.

Evet, Katarlılara limanların işletme hakkını ihalesiz devretmek için Anayasa'yı bile çiğnemeyi göze alan Hükûmet olarak tarihe geçeceksiniz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Anayasa mı kaldı!

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Teklifte önemli gördüğümüz bir hüküm daha var: 6'ncı madde. Bununla ne yapacaksınız? 6446 sayılı Yasa'ya geçici bir madde ekliyorsunuz. Etibanka, Türkiye Elektrik Kurumuna, Türkiye Elektrik Üretim İletim AŞ'ye ve elektrik dağıtım şirketleri adına tapuya tescil edilmiş mülkiyet hakkı dışındaki ayni hakları yani kullanım haklarını TEDAŞ ve TEİAŞ'a devredeceksiniz. Bunu bütün harç ve döner sermaye bedelinden de istisna tutuyorsunuz. Bunun ismi aslında bir tür kamulaştırma. Gerçekten bu ayni hakları kamulaştırıyor musunuz? Neden hiç kimse böyle düşünmüyor? Çünkü kamulaştırıyormuş gibi yapıp özelleştirmeyi özendirmek, cazip hâle getirmek istiyorsunuz. Yani aslında kamuya ait olanı kamu adına kaydedecek, ardından satacak, özelleştireceksiniz.

Bakın, TEİAŞ devletin elinde olan çok büyük bir organizasyon. Avrupa'nın en büyük iletim hattına sahip, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. İletim hatlarının etrafındaki alanlar bazı ülkelerin yüz ölçümünden bile büyük. Komisyonda bürokratlar diyor ki: "TEİAŞ özelleştirilmeyecek, belki halka arz edilebilir. Ayrıca, bu araziler elektrik direkleri etrafındaki küçük, önemsiz arsalar." Evet, bazı ülkelerin yüz ölçümünden büyük ama bürokratlara göre küçük arsalar. İçinde, sahillerde Etibanka ait çok değerli arsalar var ama bunlar bürokratlara göre önemsiz arsalar. Yarın öbür gün özelleştirilsin, siz o zaman görün arsaların değerli olup olmadığını. Özelleştirilen kurumların arsalarının üzerinde nasıl AVM'ler yapıldı, hiçbirimiz unutmuş değiliz.

Evet, teklifin ikinci bölümüne ilişkin temel eleştirilerim bunlar. Ben, çok önemli bulduğum, geçen hafta yaşanan bir iki konuyla ilgili görüşlerimi de sizinle paylaşmak istiyorum.

İktidar, geçen hafta boyunca İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkında soruşturma başlatılmasını, İçişleri Bakanlığının 8 mülkiye müfettişi görevlendirmesini tartıştırdı. Bir Genel Başkan, hemen görevden uzaklaştırılmasını, meclisin yeni bir belediye başkanı seçmesini bile önerdi; ne de olsa seçme ve seçilme hakkı belediyeler, yerel yönetimler açısından tarih oldu. 60 belediyeye -eş belediye başkanlarımızı görevden uzaklaştırdınız- kayyum atadınız hatta kayyum atadığınız belediye meclislerini fiilen feshettiniz, 2019 yılından bugüne bu belediyelerin hiçbirinde meclis toplantısı gerçekleştirilmiyor. Belediye kayyumları, tek başına milyonları, nüfusu milyonları bulan kentleri yönetebileceği iddiasında. Uzunca bir süredir sandıktan çıkanlar değil, tombaladan çıkan kayyumlar yönetiyor ülkeyi, hiçbir meşruiyeti olmayan kayyumlar. "İstanbul Büyükşehir Belediyesine de atansın." diyorsunuz. Tarih sizi kayyum partisi olarak anacak, tarih sizi kayyum partisi olarak yazacak.

Peki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı hakkında nasıl bir soruşturma başlatılmış, isterseniz bir de ona bakalım. "İstanbul Büyükşehir Belediyesi belediyede teröristleri işe almış." Hangi işe? Park ve Bahçeler Müdürlüğünde bahçıvan olarak işe almış, temizlik görevlisi olarak işe almış, gassal, imam olarak işe almış; ne kadrolaşma ama! Sanırsınız, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 400 büyükelçi ile vali atadı.

Nasıl tespit edilmiş, bir de ona bakalım. Yarı resmî yayın organlarınızdan, havuz medyasından, Yeni Şafak'tan, çukur medyasından -çünkü onlar yazdılar- tam haber şöyle: "Vatandaşın kimlik bilgilerinin yer aldığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Muhtarlıklar Müdürlüğünde işe alınan S.A.'nın görümcesi..." Benim "S.A." dediğime bakmayın, gazetede tam adı var. Evet, yanlış duymadınız "S.A.'nın görümcesi K.S.'nin PKK'nin sözde tabur komutanı olduğu ve kırmızı listede arandığı ortaya çıkmış." Bakın, böyle terörist işe alınmış. Bir vatandaşın görümcesi PKK üyesiymiş, doğal olarak bu vatandaş da otomatikman terörist ilan edilebiliyor sizin tarafınızdan. Bu kişilerin belediyeye alınmasına DİAYDER referans olmuş yani Din Âlimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği. Bu dernek hakkında ayrıca soruşturma başlatıldı, geçen haftalarda iddianame hazırlandı ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine sunuldu. İddianamede, bazı Kürtçe kelimelerin yaygın olarak kullanılmadığı, bu kelimelerin PKK tarafından kullanıldığı, din adamlarının da hutbelerinde bu kelimeleri kullanarak örgütle bağlantılı oldukları iddia edildi. Bakın, bu şaka değil; bunlar iddianamede geçen laflar. Peki, hangi kelimelermiş bunlar? Din adamları hutbelerinde hangi kelimeleri kullanıyormuş? "..."(x) diyorlarmış yani topluluk. "..."(x) diyorlarmış yani inançlı. "..."(x) diyorlarmış yani yaşam. "..."(x) diyorlarmış yani onur. "..."(x) diyorlarmış yani doğu. "..."(x) diyorlarmış yani barış ve "..."(x) diyorlarmış yani değerli. Din adamları sadece bu kelimeleri kullandıkları için sizin tarafınızdan terörist olarak ilan edildi. Bu kelimeler, ayrıca TRT Şeş'de de kullanılıyor ama olsun, biz muhalifler kullanırsa onlara rahatlıkla terörist diyebiliriz.

Evet, İçişleri Bakanının emrindeki polis teşkilatı ve cumhuriyetin savcısı olduğu tartışmalı savcılar artık yalnız Kürt'e değil Kürt'ün diline de "terörist" diyor. AKP yalnız Kürt'e düşman değil; AKP, Kürt'ün diline de düşman. Bunun başka bir biçimde açıklanmasına olanak yok. Evet, Kürt'e uzunca bir süredir üst düzey kamu görevliliğinin kapıları kapalıydı. Ordu, mülkiye, Emniyet kapalıydı. Ama bırakınız memur olmayı sözleşmeli gassallık, temizlik görevliliği, bahçıvanlık bile sizin tarafınızdan Kürt'e çok görülüyor. Çok açık söyleyeyim, bu topraklarda birlikte yaşama umudunun altına dinamit yerleştiriyorsunuz. Bunu bir bütün olarak Adalet ve Kalkınma Partisinin planlamış olacağına inanmıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi bunun aksini kanıtlamak zorundadır. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi "Kürt'e düşman değilim." diyorsa, "Kürt'ün diline düşman değilim." diyorsa, aradan geçen on günlük süre içerisinde neden tek bir kişinin itiraz etmediğini açıklamak zorundadır.

Hepiniz mi Kürt'ün diline yapılan hakareti içselleştirdiniz? Sırf Süleyman Soylu'nun emrindeki polis teşkilatı bu soruşturmayı yürütüyor diye mi ses çıkarmıyorsunuz? Eğer öyleyse gerçekten yazıklar olsun diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)