GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:44
Tarih:11.01.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Her zaman ifade ettiğimiz gibi, biz siyasete ve Parlamentodaki çalışmalara siyah ve beyaz olarak bakmıyoruz. Biz önümüze gelen her teklif üzerinde parti grubu olarak ciddiyetle çalışıyoruz. Komisyondaki görüşmeler esnasında sorularımızı yöneltiyoruz, gördüğümüz eksiklikleri ve çekinceleri de ortaya koyuyoruz. Ön yargılara ve siyasi mülahazalara göre değil, yalnız ve ancak Türk milletinin menfaatlerini esas alarak bir kanaat oluşturmaya gayret sarf ediyoruz.

Bu teklif içerisinde de olumlu bulduğumuz bazı maddeler var. Örneğin, BOTAŞ tarafından il ve bölge bazında kademeli doğal gaz satış fiyatı uygulanabileceğine dair düzenlemeyi İYİ Parti olarak destekliyoruz. Bu konu hakkında önerilerimizi de her zeminde defaatle ifade ettiğimizi hatırlatmak istiyoruz. Öte yandan, teklifte yer alan ve en düşük emekli aylığının 2.500 liraya çıkarılmasına yönelik düzenlemeyi de yetersiz ve eksik buluyoruz. Uzun yıllar boyunca bu memlekete emek veren, alın teri döken ve külfetlere katlanan emekli vatandaşlarımızın hak ettiği nimetlerden mahrum bırakılmasını da kabul etmediğimizi her fırsatta tekrarlıyoruz. Açlık sınırının 4 bin lirayı aştığı Türkiye'de, emekli vatandaşlarımıza 2.500 lira emekli maaşını reva görmek, 10 milyon emekli vatandaşımızı bir anlamıyla açlığa mahkûm etmektir.

Şu an Genel Kurulda görüşmekte olduğumuz teklifin 1'inci maddesi, Merkez Bankamız nezdinde bulunan yabancı ülke merkez bankalarına ait para, alacak, mal, hak ve varlıkların haczedilemeyeceği, üzerlerine ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulamayacağı hususunu düzenlemektedir. Komisyondaki görüşmeler esnasında hem teklif sahiplerine hem de Merkez Bankamızın yetkililerine bu konuda birçok farklı soru sorduk fakat böyle bir düzenlemeye bugün neden ihtiyaç duyulduğuna dair sorduğumuz her soru maalesef karşılıksız kalmıştır. Hangi ülkenin, hangi sebeple Türkiye Cumhuriyeti'nden böyle bir kanun talep ettiğine dair sorduğumuz sorular da yanıtsız bırakılmıştır. Şeffaf ve hesap verebilir bir siyasi iktidarın yokluğunda Türkiye ekonomisinin başına gelebilecek gaileleri iktidarınız döneminde acı bir şekilde tecrübe ettik, etmeye de devam ediyoruz, tıpkı 128 milyar dolar hadisesinde olduğu gibi. O dönemde de ne iktidardan ne de Merkez Bankası yetkililerinden kamuoyunu tatmin edecek ya da aydınlatacak herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Cumhurbaşkanı başka, bakanlar başka, milletvekilleri başka savunmalar yapmış, her biri birbiriyle çelişen siyasi demeçlerle toplum nezdindeki güven kaybı daha da derinleştirilmiştir.

Ekonominin temelinde güven ve istikrar vardır. Gözlerdeki ışıltı diğer ülke merkez bankalarına yetmiyor olacak ki Merkez Bankamızı itibarsızlaştıracak bu düzenlemeyi Genel Kurula getirebilme cüretine kapıldınız. Türk lirası milletimizin itibarı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ise bu itibarın güvencesidir, savunucusudur. Eğer Merkez Bankasının olması gerektiği gibi bağımsız olmasını temin edebilseydiniz Türk lirasının itibarını muhafaza edebilirdiniz, iktidarınız boyunca da uluslararası piyasaların tahakkümüne boyun eğmek zorunda kalmazdınız. İktidarınızın istikrarsız ve güven telkin etmeyen ekonomi politikalarının yıkıcı etkileri maalesef ve maatteessüf artarak devam etmektedir. Merkez Bankası gibi itibarlı ve köklü bir kurumun kodlarıyla bu denli oynanırsa ve bağımsız olması gereken Merkez Bankası siyasetin tasallutu altında böyle ezilirse tecrübe ettiğimiz bu akıbet de kaçınılmaz hâle gelir.

Esasen, yapılan bu düzenleme de ne olduğu belli olmayan 128 milyar dolar meselesinin doğal bir sonucudur. Bizim, bugün bu hususu tartışıyor olmamızın sorumluları, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası rezervlerini eksi 57 milyar dolara düşürenlerdir.

Daha önce defalarca sorduk ama cevap vermediniz, milletin kürsüsünden yine soruyoruz: Türk milletinin alın teri olan Merkez Bankası rezervlerinin satışına kim ve nasıl karar verdi? Bu satışlar kimlere yapıldı? Bu satışlardan kimler ne kadar kâr etti?

Dün rezervlerimizin hiç edilmesine sebep olan AK PARTİ iktidarı, bugün Cumhur İttifakı milletvekillerinin dahi malumat sahibi olmadığı bir düzenlemeyle Merkez Bankamızın tabutuna son çiviyi de çakmak istemektedir. Siyasi ikballeri için Türkiye'nin istikbali üzerine kumar oynayanlar şunu iyi bilsinler ki İYİ Parti iktidarında Türk milletinin her bir kör kuruşunun hesabı mutlaka sorulacaktır. Gelecek siyasi planlarınızı bu hususu nazarıdikkate alarak yapmanızda da sizin açınızdan çok büyük fayda vardır.

Eskiden istisnai durumlarda kullanılan örtülü ödenek vardı, şimdi neredeyse bütün ödenekler örtülü. Kamu bankaları ve Merkez Bankası ilişkileri örtülü, Merkez Bankası ile hazine arasındaki ilişkiler de örtülü. 20 Aralık gecesi küçük yatırımcının üç kuruşuna yapılan operasyon da örtülü. Türkiye'deki her türlü işleyişin yeni normu hâline getirdiğiniz bu örtülü düzen önümüzdeki ilk genel seçimden itibaren son bulacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz kanun teklifi bir başka maddesinde kur korumalı Türk lirası mevduatıyla ilgili düzenlemeyi kapsamaktadır. Bildiğiniz üzere, kur korumalı Türk lirası mevduat sözleşmeleri bankalar tarafından hayata geçirilmiş olmasına rağmen yasal çerçevesi şimdi düzenlenmektedir. Yürütmeyi temsil eden iktidar "Siz gerekeni yapın, mahkeme arkanızdan gelir." diyerek yargıyı, kur korumalı mevduatı önce hayata geçirip sonra da yasal düzenlemeyi getirerek yasamayı peşinden sürüklemeye gayret etmektedir. Hukuka ve kanunlara riayet etmesi icap eden yürütme, hukuku ve kanunları kendisine riayet etmeye mecbur bırakmaktadır. İcra makamı tarafından önce icra edilen, sonra Türk milletinin iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisine dayatılan bu kanun teklifine yalnızca muhalefet partilerinin değil, esasen iktidar grubunun milletvekillerinin de karşı çıkması gerekmektedir çünkü bu, Gazi Meclisimizin egemenlik haklarına sahip çıkmanın ihmal edilemez bir mecburiyetidir.

Ucube sistemler ucube uygulamaları da beraberinde getirip hayata geçirir. Sizin "kur korumalı mevduat" dediğiniz bu ürün, gerçekte Türk lirasını dolara bağlayan, sınırsız faiz getirili hazine üzerinden kumar oynayan ucube bir uygulamadır. 20 Aralıktan 4 Ocağa kadar olan süre içinde gerçek kişilerin döviz mevduatı 400 milyon dolar daha artmıştır. Vatandaşlarımız, bugün söylediğini yarın inkâr eden iktidarınıza, verdiğiniz sınırsız faize ve ortaya koyduğunuz finansal enstrümanlara rağmen hâlâ güvenmemektedir.

Kur korumalı mevduat için öngördüğünüz katılım beklentilerinizin altında gerçekleşmiş olacak ki bu sabah itibarıyla şirketlerin de bu sistemde hesap açmalarına izin verdiniz. Hani siz yeni ekonomik modelinizle yatırım yapacaktınız? Hani istihdam ve üretim sağlayacaktınız? Döviz üzerinden faiz garantisi verilen şirketler mi yatırım yapacak? Döviz üzerinden sonsuz faiz vadettiğiniz şirketler mi üretim ve istihdam sağlayacak? Söylemleriniz ve eylemlerinizin arasında ortaya koyduğunuz çelişkiler, Türkiye'yi yönetme ehliyetinizi kaybettiğinizin göstergesidir. Her biri başka bir yöne koşan atlarla bu araba Türkiye'yi taşıyamaz, zaten taşıyamıyor. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Türkiye'yi yönetenlere düşen, ortadaki bu büyük başarısızlığın sorumluluğunu almak ve Türkiye'yi bir seçim sürecine derhâl taşımaktır; siyasi sorumluluğun gereği budur. Türkiye için tek ve gerçek çıkar yol erken genel seçimdir. Bunun dışında dayatılan hiçbir yol Türkiye'nin önünü açamaz, milletin güvenini tesis edemez. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ dönemi, Türk lirasının Türk ekonomisinden kovulmasının hüzünlü bir hikâyesidir. Kamu-özel iş birliği projelerinin tamamı, yerli ve millî olduğunu iddia eden AK PARTİ iktidarı tarafından, dolar üzerinden imzalanmıştır; bu sebeple, Osmangazi Köprüsü'ne 2 Ocak itibarıyla gelen zam yüzde 104 olmuştur.

Partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yürürlüğe girmesiyle başlayan döviz ve altınla iç borçlanma süreci kamunun borç stokuna ek 1 trilyon liralık bir yük daha eklemiştir. Şimdi de ekonomideki tüm mevduatların dövize bağlanmasıyla dolarizasyon son safhaya ulaşmıştır. Hükûmetin 300 bin kişinin bankadaki mevduatına döviz garantisi vermesi ve hazineye ilave yük getirmesi aslında kendi kabiliyetsizliğini örtme çabasıdır. Ay sonunu getiremeyen vatandaşlarımızdan topladığınız vergilerle mevduat sahiplerine hazine garantisi vermek, fakirin sofrasındaki aşı alıp zenginin lüksüne, şatafatına katmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Uyguladığınız yanlış ekonomi politikaları neticesinde Türkiye "dünyanın en yüksek enflasyonu" "dünyanın en yüksek faizi" "dünyanın en çok değer kaybeden para birimi" unvanlarıyla 2022 yılına girmiştir. Ekonominin her sahasında, her türlü mal ve hizmet alanında yeni zamlar gözlemlenmektedir. 2021'e girerken "Faiz, kur, enflasyon şer üçgenini kıracağız." diyen kadrolar şimdi de "Göreceksiniz, birkaç ay içinde enflasyon tek haneli rakamlara inecek." iddiasında bulunuyorlar. Bürokrasiyi yozlaştıran; adaleti, diplomasiyi, ekonomiyi tüketen bu tek adam rejiminin artık Türkiye'ye verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Bundan beş yıl önce bu sistemi milletin önüne getirenler vaatlerinin çok uzağına düşmüş, toplumun refahı ve gelişimi önünde birer engele dönüşmüşlerdir. Tüm bunların sonucu olarak 2021 yılında faiz yüzde 98, enflasyon yüzde 80, dolar kuru yüzde 79 artmıştır. Borsa İstanbul, 2021 yılında dünyanın en çok kaybettiren borsası hâline dönüşmüştür.

Bugün paramız pul olduysa sorumlusu bellidir. Mutfaklar yangın yerine döndüyse sorumlusu bellidir. Çiftçilerimiz toprağa düşürdükleri terin karşılığını alamıyorlarsa sorumlusu bellidir. Milletimiz hayat pahalılığı altında her geçen gün daha da fazla eziliyorsa bunun da sorumlusu bellidir. Sorumlusu dış güçler filan değil, yirmi yıldır bu ülkenin ekonomisini yöneten Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek dolar kuru Türkiye'nin kaderi olmamalıdır. Türk milleti böyle bir iktidara mecbur, muhtaç ve mahkûm değildir. Elinize aldığınız sopa ve polisiye tedbirlerle ne fiyatları ne de döviz kurunu kontrol edemezsiniz. Ekonomiyi istikrara kavuşturmanın yolu akıl dışı heterodoks politikalarla değil, ortak aklın ve uzlaşının sağlandığı bilimsel argümanlarla mümkün olmaktadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tarafından ekonominin istikrara kavuşturulamayacağı artık anlaşılmıştır. Tehlikeli ve akıbeti malum ekonomi deneylerinizle milletimizin zamanını çalmayı artık bırakın. Sandığı milletin önüne bir an önce getirin el mi yaman, bey mi yaman görelim bakalım. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Son kez olsun, milletimizin bu beklentisine kulak verin ve Türk milletinin iradesiyle birlikte merhametine kendinizi teslim edin.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce, İYİ Parti olarak kardeş Kazakistan'daki gelişmeleri dikkatle takip ettiğimizi belirtmek istiyorum. En büyük dileğimiz, yalnızca bölgenin değil, aynı zamanda Türk dünyasının da kurucu iradesi içinde bulunan Kazakistan'ın büyük emeklerle taçlandırdığı bağımsızlık ve istikrarını muhafaza etmesidir. Jeopolitik olarak her fırsatı değerlendiren Rusya tarafından bir dış müdahale penceresinin açılması ve oldubittiyle Rus askerî varlığının Kazakistan üzerinde kalıcı hâle getirilmesi Türk dünyası açısından büyük bir riski de beraberinde getirmektedir. Dış müdahalelerin önüne geçebilecek bir inisiyatif alanını Türk Devletleri Teşkilatı zaman kaybetmeden derhâl üstlenmelidir. Dolayısıyla, Türk Devletleri Teşkilatının böylesine önemli risk ve tehditleri içinde barındıran bir konuda kamuoyunu bilgilendirirken "Endişeyle takip ediyoruz." demekten daha önemli iş ve eylemlerde bulunması icap etmektedir. Çokça kıymet verdiğimiz Türk Devletleri Teşkilatının, temennilerin ötesine geçen bir uluslararası organizasyona dönüşmesine, iktisadi, akademik ve askerî gücünü eş güdümlü şekilde harekete geçirebilecek bir yapıya kavuşturulmasına acilen ihtiyaç vardır.

Bir kez daha, İYİ Parti olarak, kardeş Kazak halkının ve devletinin yanında olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)