GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:47
Tarih:18.01.2022

AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, cezaevlerinde rehin tutulan tüm yoldaşlarımızı buradan selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli halkımız, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine her gün yenileri ekleniyor. Koşullu tahliye hakkı olan mahpusları içeride tutmak için disiplin suçları ve akıl dışı gerekçeler üretiliyor. Bakın, bize Sincan Kadın Kapalı Cezaevinden gelen bir mektupta şöyle yazıyor: "Rojdan Erez'in 25 Ekimde gerçekleşmesi gereken koşullu tahliyesi eşini öldürdüğü ve çıkarsa eşine yeniden zarar verebileceği gerekçesiyle iptal edilmiştir." Rojdan Erez evlenmemiş, cezaevine de eşini öldürmekten dolayı girmemiş siyasi bir mahpustur. Yani bir adli tutukluluk gerekçesi Rojdan Erez için kullanılmıştır. Yine, Hanım Yıldırım'ın koşullu tahliyesi de "Ağabeyi cemaat suçlamasıyla tutuklu." denilerek iptal edilmiştir. Yani Hanım Yıldırım için de bir başka tutuklunun gerekçesi kullanılmıştır. Bu şekilde ciddiyetsiz, mantıksız davranan gözlem kurullarını gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz? Ayrıca adli mahpusların bulunduğu kısımlarda sıkça oda değişimleri yapılırken siyasi mahpuslara pandemi gerekçe gösterilerek oda değişimi yapılmamaktadır. Bu uygulamalardan vazgeçin, ayrımcılığa son verin.

Yine Sincan'da kadın mahpus Sidar Varlu tek kaldığı hücrede şiddet görerek sürüklenip başka bir hücreye götürülmüştür. Görüyoruz ki Garibe Gezer nasıl intihara sürüklendiyse diğer mahpuslara da aynı şekilde onur kırıcı yaklaşımlar gösterilerek intihara sürüklenmekteler. Mahpuslar, ilgili Bakanlığa onlarca dilekçe gönderiyor ama hiçbirine cevap verilmiyor. Adalet Bakanı bütçe görüşmeleri sırasında "Bana ulaşan bir hak ihlali yok." demişti fakat Meclise, benim odama kadar gelen bu mektuplar ve dilekçe örnekleri size nasıl ulaşmıyor Sayın Bakan? Bu evraklar ya Bakandan saklanıyor ya da Bakanın kendi Bakanlığından haberi yok. Adalet Bakanı böyle ise adaleti arayanlar ne hâldedir? Bunu da görüyoruz zaten.

Evet, değerli halkımız, son dönemlerde özellikle İstanbul Sözleşmesi'nin iptaliyle kadına şiddet tam anlamıyla bu iktidarın erkeğe bir politik öğretisi hâline gelmiştir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği çocukların gördüğü mevcut eğitimle zihinlere ve toplumsal yaşama nakledilmektedir. Oysaki okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine dersler verilmeliyken YÖK "toplumsal cinsiyet" kavramının işlendiği dersleri bile üniversitelerden kaldırdı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, söz konusu mülteci kadınlar olduğunda çok daha derin ve hak ihlalleriyle dolu oluyor; 2'nci eş olarak evlenmeye ikna ve zorlama, sömürü nesnesi olarak görülüp ekonomik şiddeti daha derinden hissetme ve cinsel suç çeteleri tarafından hedef hâline getirilmek gibi çok ciddi tehlike ve hak ihlalleriyle karşı karşıya kalmaktalar.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sınır kenti Urfa'da mülteci kadın ve kız çocukları için çok daha ağır bir boyutta geçmektedir. Örneğin, mültecilere karşı hukuki ve sosyal sorumlulukları almak istemeyen iktidar, artık yaşamayan 13 yaşındaki Amara Dwla'dan haberdar mıdır? Filistin'den Suriye'ye, oradan da Urfa'ya gelen Amara Dwla babası tarafından kendi evliliği için bir erkeğe berdel olarak verilmek isteniyordu. Amara, bunu kabul etmeyince babası tarafından saçları kesildi, işkence gördükten sonra yakılarak katledildi; Urfa'da kimsesizler mezarlığına gömüldü. Geride bıraktığı günlüğünde "İçimdeki çığlıklar beni yutuyor." diye yazmıştı. Bir gecede İstanbul Sözleşmesi'ni iptal eden bu iktidar; cinsel istismarı, kadın cinayetlerini, mülteci kadınların uğradığı hak ihlallerini, ırkçılığı ve cinsiyetçiliği kendi iktidarını sağlamlaştırmak adına cezasız bırakarak normalleştirmektedir. Bizler de diyoruz ki bu ırkçı, cinsiyetçi, kadın düşmanı iktidara karşılık olarak: Kadınlar bu iktidarı gönderecek.

Değerli halkımız, yine, ilim Urfa'da yaşanan önemli bir soruna da değinmek istiyorum. Urfa-Suruç arasındaki 45 kilometrelik yol Suruçlular tarafından "ölüm yolu" olarak adlandırılmaktadır. Her yıl feci kazaların yaşandığı, onlarca insanın yaşamını yitirdiği bu yolda hiçbir önlem alınmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE SÜRÜCÜ (Devamla) - Başkanım, toparlayabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

AYŞE SÜRÜCÜ (Devamla) - Tek şerit genişliğinde ve dar olan fakat çift yön olarak ikiye bölünmüş hâlde kullanılan Suruç yolunun hızlıca güvenli hâle getirilip duble yol yapılması gerekmektedir. Ayrıca Birecik-Halfeti arasında Kelaynak yolunda kayalardan kopan parçalar sık sık seyir hâlindeki araçların üstüne düşmektedir. Önlem olarak oraya sadece kırmızı bir ışık yerleştirilmiş fakat bu ışığın kopan kayaları nasıl durduracağını anlayabilmiş değiliz. Gidip yerinde incelediğimiz yolda, kayalar o anda bile üstümüze düşebilirdi. Kayalarda oluşan çatlaklar uzaktan bile fark edilip görülebiliyordu ama hâlen çelik halat ve ağlarla gerekli önlemler alınmamıştır. Bu konuyla ilgili defalarca kez önergeler verdik fakat hiçbir adım atılmadı ve bir çözüm getirilmedi. Bu konuda yetkilileri görev ve sorumluluğa davet ediyor, tüm halkımızı ve Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)