| Konu: | Vergi Usul Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 19.01.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 303 sıra sayılı Vergi Usul Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu kanun teklifinde aslında 2 tane önemli konu düzenleniyor. Bunlardan bir tanesi, en son 2003-2004 yıllarında uygulanmış olan enflasyon muhasebesi sisteminin bu yıl -2022 yılında- uygulanmaması hususu. İkinci konu da işletmelerin dövizlerini kur korumalı mevduata geçirmeleri durumunda kurumlar vergisi başta olmak üzere kâr paylarından, faiz gelirlerinden vergi vermemesine ilişkin husustur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, önce enflasyon muhasebesi nedir, burada ne yapılmak isteniyor, bu ihtiyaç niye doğdu, onu ifade etmeye çalışacağım. Az önce ifade ettim: Enflasyon muhasebesi bizde en son 2004 yılında kullanıldı, geçerli oldu. Bunun şartları var; iki tane şart var enflasyon muhasebesinin uygulamaya girebilmesi için: Son üç yılda Üretici Fiyat Endeksi'ndeki kümülatif artışın yüzde 100 ve üzerinde olması, son yılda da -cari yılda da- yüzde 10'u geçiyor olması. "İki şart birlikte gerçekleşirse enflasyon muhasebesi uygulanır." diyor kanun. Malum, 2021 yılında üretici enflasyonu yüzde 79,9 oldu, birinci unsur gerçekleşti, üç yılda da yüzde 142 oldu; dolayısıyla iki unsur da gerçekleştiği için mevzuatımıza göre eğer bir şey yapmamış olsak yılbaşından itibaren enflasyon muhasebesinin uygulanması gerekiyordu. Tabii, burada enflasyon muhasebesinin uygulanmamasından dolayı -on yedi yıldır uygulanmamasından dolayı- ve çok yüksek bir enflasyon yaşamamızdan dolayı bilançolardaki değerler, bilançodaki unsurlar -varlıklarda da pasiflerde de- anlamını kaybetti. Dolayısıyla, aslında, bilançoların güncellenme ihtiyacı var.
Şimdi, teklif ne getiriyor? Teklif diyor ki: "2023 yılı sonuna kadar enflasyon muhasebesi uygulanmasın." Yani 2022 ve 2023'te uygulanmayacak enflasyon muhasebesi. "Uygulanması durumunda ne olurdu da niye 'Uygulanmasın.' deniliyor, bunun gerekçeleri nedir?" diye bakıyoruz, onu birazdan teferruatlı anlatacağım. Fakat ona geçmeden önce, öncelikle enflasyon muhasebesi getirilirken bizim sistemimize -ki bu Hükûmet tarafından getirildi, AK PARTİ hükûmetleri getirdi enflasyon muhasebesi sistemini- o zaman ki gerekçeler neydi, onlara kısaca bir bakmak istiyorum.
İlk gerekçesinde, tabii, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ve iktidar diyordu ki: "Bu, adaletsizliğe yol açıyor." Enflasyon muhasebesi uygulanmaması sistemde adaletsizliğe yol açıyor çünkü fiyatların genel seviyesinde sürekli ve önemli bir artış varsa vergi matrahı oluşurken bazı mükelleflerden fazla vergi alınıyor, bazı mükelleflerden düşük vergi alınıyor. Nasıl oluyor bu? Daha çok öz sermaye değil de borçlanarak finansman sağlayan, varlıklarını borçlanarak artıran mükellefler enflasyon muhasebesi uygulamasının yapılmaması durumunda kârlı çıkıyorlar ama öz sermayesini kullananlar eğer enflasyon muhasebesi olmazsa sistemden zararlı çıkıyorlar. AK PARTİ bunun bir adaletsizlik olduğunu o zaman çok güçlü bir şekilde ifade etmişti.
Şimdi, ikinci gerekçesi: Mali yapı bozuluyor. Eğer enflasyon olmasına rağmen enflasyon muhasebesi yapılmazsa şirketlerin mali yapısı bozuluyor, mali yapısı zayıflıyor. Dolayısıyla, tabii "Bu da kaynak kullanımında etkisizliğe yol açıyor." diye bir sürü gerekçe söylediler.
Üçüncü -belli başlı gerekçeleri sayıyorum- gerekçesi de "Bu enflasyon muhasebesinin uygulanmaması durumunda normal kurumlar vergisi bir servet vergisine dönüşüyor çünkü işte öz sermayesi olan firmalardan buradaki enflasyondan kaynaklanan değerlenmeler nedeniyle yüksek vergi alınıyor, aslında kazancı değil de serveti vergilendiren bir sisteme dönüşüyor. Dolayısıyla, enflasyon muhasebesi olmalıdır." diyorlardı. İşte, diğer gerekçeleri: "Enflasyon muhasebesinin olmaması kayıt dışı ekonomiyi teşvik ediyor." diyorlardı. Sonra ne diyorlardı? "Böyle bir sisteme yabancı sermaye de gelmez çünkü yabancı sermaye de sermayesini koruyamayacak duruma geliyor." deniliyordu. Ondan sonra "Ve bilançolarda da bilançoların güncel olmamasından dolayı firmalar hatalı kararlar alıyor, bu da hem ekonominin geneli üzerinde hem firmalar üzerinde sıkıntılara yol açıyor." deniliyordu. Şimdi, bu kadar güçlü gerekçeler vardı. Ben bu teklifi getiren arkadaşlara ve AK PARTİ Grubuna veya buraya destek verenlere sesleniyorum: Bu gerekçelerin hangisi ortadan kalktı? Bu gerekçelerin tamamı bugün de geçerli. Buna rağmen enflasyon muhasebesini niye erteliyorsunuz kardeşim? Bunun cevabını bize birisi versin. Bu gerekçelerin tamamı hâlen geçerli, buna rağmen enflasyon muhasebesini niye erteliyorsunuz?
Şimdi, tabii, burada, biraz siyaset kısmına gelecek olursak, AK PARTİ işe başlarken söylediği şeylerin hepsinden bugün vazgeçtiği için belki enflasyon muhasebesinden de o yüzden vazgeçti çünkü ne demişlerdi: "Biz yoksullukla mücadele edeceğiz." Bugün, Türkiye'de, belki tarihinde görülmemiş yoksulluk var, en azından son yirmi yılın en yüksek yoksulluğunu yaşıyoruz. "Yolsuzlukla mücadele edilecek." denilmişti, buna bir şey söylemeye gerek yok, her taraftan yolsuzluk akıyor, artık Sayıştay raporları bile bunu gizleyemiyor. "Yasaklarla mücadele edeceğiz." denilmişti. Yasaklar... O durumu da hepinizin takdirine arz ediyorum.
Şimdi, dolayısıyla, yani buralarda değişen AK PARTİ, demek ki teknik meselelerde geldiği gerekçelerin tamamını şimdi yalanlıyor. O zaman "Öz sermayesi güçlü olan firmaları korumamız gerekir." diyen AK PARTİ bugün ne diyor? Bugün "Krediyi çok kullanan firmaları korumamız gerekir." gibi bir noktaya gelmiştir. Bir yandan "Adalet olsun." deniliyor, bir yandan "Üretim olsun." deniliyor. Üretim olsun; üretim yapacak firmaların, makine, tesisatı yoğun olan firmaların siz daha fazla amortisman ayırmasına müsaade etmiyorsunuz bu ertelemeyi yaparak. Dolayısıyla, bu anlamda geldiği güne göre bugün her şeyi değişmiş bir AK PARTİ'yi de görüyoruz.
Şimdi, ertelemenin gerekçesi için şöyle bir şey daha söylendi, denildi ki: "Efendim, borçlu firmalar var, borçlu firmalara vergi çıkıyor." Şimdi, çok fazla borcu olmayan firmalardan da gereksiz şekilde vergi alıyoruz, özellikle makine, tesisatı yoğun olan firmalardan, öz sermayesi güçlü olan firmalardan enflasyondan kaynaklanan nedenlerle çok fazla, gereğinden fazla vergi alınıyor. Zaten bunun bir adaletsizlik olduğunu söyleyerek getirdiğiniz şeyde şimdi, tekrar bunun tersini söyleyerek "Borçlu firmalar aleyhine bir durum oluştu, onlara fazla vergi çıkıyor. Dolayısıyla, enflasyon muhasebesini erteleyelim." gibi bir çelişkiye düşülüyor.
Şimdi, erteleme olmazsa ne olur? Erteleme olmaması durumunda yani bu kanunun çıkmaması durumunda yapılacak şey şuydu: Geçen on yedi yıl için Üretici Fiyat Endeksi'ndeki artış kadar... Ki, 100 olan endeks 900'e geldi, 9 kat artış var. Yani, diyelim ki 100 milyon liraysa sizin bir makine, tesisatınız, o gün öyle defter değeri varsa, bugün aslında onun değeri 900 milyon olmuş ama siz ona hâlâ 100 milyon üzerinden işlem yapıyorsunuz, "100 milyon üzerinden amortisman ayır." diyorsunuz. Amortisman ayırmak ne demek? "Gider" demektir. Amortismanı düşük ayırdığınız zaman gereğinden fazla vergi verdiriyorsunuz üreten, ihracat yapan firmalara. Yani bir yandan "üretim" "ihracat" diyeceksiniz, bir yandan da bunu getireceksiniz; bu çok yaman bir çelişkidir.
Şimdi, erteleme olmazsa bir şey daha olacak; 2022 ve sonrasında düzeltme koşulları eğer devam ederse sadece bu yıllarda oluşan enflasyon düzeltmesi sonucu oluşacak kârlar vergiye tabi tutulacak. Bu, normal şartlarda zaten olması gereken bir şey ama eğer "Bu vergi hiç olmasın." deniliyorsa, biz şimdi 1'inci maddeden sonra bir önerge vereceğiz, o önergemiz dikkate alınabilir. Biz orada şunu söylüyoruz: Yani enflasyon muhasebesi yapılsın, yine bütün bilançolarımızı düzeltelim, güncel bilançomuz olsun ancak üç yıl için vergi alınmasın. Eğer buradan bir vergi çıkıyorsa veya zarar çıkıyorsa, zarar oluşuyorsa da zararı da kârı da yani vergiyle ilişkilendirmeyelim diye bir önergemiz var. Arkadaşlar, esas itibarıyla olması gereken budur.
Şimdi, bir de bir gerekçe olarak söylendi; bu, böyle gizli saklı söyleniyor: "Efendim, mali müşavirler hazır değil. Yani meslek mensupları sıkıntı çekerler, hazır değil." Arkadaşlar, bu yıl enflasyon muhasebesinin olacağı, koşulların olacağı gün kadar açıktı. Ekim ayında bir kanun görüşülürken -tutanaklarda var, Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarında- ben de bu konuda ikaz ettim. "Bu konuda hem idare hazır olmalı hem de meslek mensuplarının hazır olması gerekir çünkü Üretici Fiyat Endeksi çok yüksek geliyor, enflasyon muhasebesi sistemi devreye girecek." dedik, fakat o günkü ikazlarımız hiç dikkate alınmadı. Ama ben bunun meslek mensuplarına bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Görüştüğüm bir sürü yeminli mali müşavir arkadaş, birçok arkadaşımız "Biz buna hızlı bir şekilde adapte oluruz, bunu yaparız. Bizden dolayı, bizi gerekçe göstererek böyle bir erteleme yapılmasın." diye de bunu bize söylüyor.
Şimdi, bir de şu söylendi: İşte, yeniden değerleme müessesesi tekrar sisteme sokuldu. Bunu getirdiğimiz zaman, bu, enflasyon muhasebesinin yerini hiçbir şekilde almaz arkadaşlar. Bir defa, yeniden değerleme, geriye doğru yeniden değerleme, yüzde 2 gibi çok yüksek bir vergi üzerinden yapılıyor, dolayısıyla buna çok az firma müracaat etti. Yani "Bunu yaptık zaten, enflasyon muhasebesi olmasın." da diyemezsiniz veya yeni sistemde yeniden değerlemenin getiriliyor olması da yine enflasyon muhasebesinin ertelenmesi için hiçbir şekilde gerekçe olamaz.
Tabii, benim burada anlamakta zorlandığım şey, TÜSİAD ve TOBB'un tutumudur değerli arkadaşlar. Ya onlar bu işin ne olduğunu bilmiyorlar, hakikaten uzmanları çalışmıyor... Yani buna, bu ertelemeye nasıl TÜSİAD ve TOBB destek verir, bunu da anlamış değiliz. Bizzat kendileriyle görüşmüş değilim ben ancak AK PARTİ Grubundan arkadaşlar TOBB'un ve TÜSİAD'ın da bu ertelemeyi istediğini ifade etti. Burada çok açık bir şekilde yapılan şey şudur: "Üretim yapan, ihracat yapan, öz sermayesini yoğun olarak kullanan firmaları daha fazla vergilendireceğiz, daha adaletsiz bir şekilde vergilendireceğiz." diye bir kanun çıkartıyor AK PARTİ Grubu; bunu da ben firmalarımızın, bu anlamda onların takdirlerine bırakıyorum.
Bir yandan "Üretimi, ihracatı destekleyeceğiz." diyeceksiniz -yeni modelin adı o biliyorsunuz, sanki birisi itiraz ediyormuş gibi- bir yandan da üretimi ve ihracatı köstekleyecek uygulamaları yapıyorsunuz. Dolayısıyla tekraren söylüyorum: 1'inci maddenin sonunda yine onunla ilgili önergemizle de bu konuyu ifade edeceğiz ancak arkadaşlar, bunu, lütfen, bu enflasyon muhasebesini ertelemeyelim. Vergi çıkmasından endişe ediliyorsa yine bu kanunda yani şu andaki teklifin bu hâlinde olduğu gibi bu kârları da, zararları da enflasyon muhasebesi düzeltmesinden kaynaklanan kâr ve zararı vergiyle ilişkilendirmeksizin bir çözüm bulabiliriz; kimseye ilave vergi de çıkmaz, kimseye de şey yapmaz, üç yıl için, ama sonrasında şartlar oluşursa o şartlarda yapılabilir diye düşünüyorum.
Şimdi, ikinci husus... Ha, şunu da söyleyeyim: Tabii, eğer bunu ertelemezsek birçok faydası olacak: Bir, bilançolarımız daha gerçekçi olacak, şimdi ona engel oluyorsunuz. İki, haksız vergilemenin önüne geçilecek, firmaların sermayeleri erimeyecek ve sermaye üzerinden bir anlamda vergi almayacağız. Diğer husus, kredi kullananlar bunu zaten gider olarak yazıyor.
Bakın, borçlu firmalara 2 defa kıyak yapmış oluyoruz; kredi kullanırken zaten gider yazıyor, bir de enflasyon muhasebesinin ertelemesinden dolayı bir anlamda vergi avantajı sağlıyorlar dolayısıyla onları 2 defa ödüllendirmiş oluyoruz. Bu, sizin gerekçede de söylediğiniz gibi yani enflasyon muhasebesinin olmaması yanlış kararlara neden oluyor. Dolayısıyla, ertelemezsek firmaların daha doğru kararlar almasına da imkân tanımış olacağız. Erteleme olmazsa firmaların mali yapıları daha güçlü olacak ve borçlanmak isteyen firmalar açısından krediye erişimler hem kolay hem de daha ucuz maliyetle olacak çünkü onun güçlü bilançosu olduğu zaman daha ucuz fiyatla, daha ucuz faizle kredi alma imkânı olacak. Lütfen, firmalarımızı bundan yoksun bırakmayalım, bu konuyu bir kez daha düşünün derim.
Sırası gelmişken şu konuyu da söyleyelim: KOBİ'lere bu anlamda biraz muhasebe ve finansman desteklerinin verilmesinin de önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle yazılım konusunda bir başıbozukluk var, burada bir akreditasyon yok, bunu ya Maliye Bakanlığı yapabilir ya Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu diye bir kurum vardı, orası yapabilir ama bu tür şeylerin, özellikle KOBİ'lerin kullanacağı muhasebe, finansman programlarının bir akredite olması lazım ve bu konuda da KOSGEB'in destek vermesinin ben önemli olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, burada diğer bir husus arkadaşlar, bu kanunun 2'nci maddesiyle getirilen mesele kur korumalı TL mevduat meselesidir. Bunun maddede biraz daha detaylarını konuşacağım ama şimdi önce şunu söyleyelim: Niye Türkiye elli yıl önce "dövize çevrilebilir mevduat" adı altında getirilmiş bir şeyi tekrar getirmek durumunda kaldı, bunu iyice bir anlamamız gerekiyor. Burada defalarca belki söylendi ancak buraya nasıl geldiğimizi... Niye şimdi bu kadar kurumlar vergisinde çok ciddi bir istisna tanıyoruz? Potansiyeli, şu anda yazdığımız kurumlar vergisinin yarısı kadar bir vergiden mahrum kalınabilir, bu kadar yüksek yani gerçek kişilerde yapıldığı gibi sadece faizden, faiz gelirinden stopaj alınmaması veya kur farklarının ödenmesi değil, bunlar burada da var zaten ama bir de ayrıca kurumlara -bunun detaylarını 2'nci maddede konuşacağız- kurumlar vergisinden ciddi bir istisna getiriliyor, bunu yapmak son derece yanlıştır. Bu 84 milyondan topladığımız vergileri böyle bir kısım döviz tutan firmalara vermenin çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Dövizi olmayıp, devlete güvenip, Türk lirasına güvenip, hadi size biraz yağ çekeyim, Erdoğan'a güvenip TL'de duran firmaların ne günahı var arkadaşlar? Yani dövize gitmeyen firmanın ne günahı var? 31/12 itibarıyla TL'si olan firmanın ne günahı var? Ona bu avantajı veriyor musunuz? Vermiyorsunuz. Doları olana veriyorsunuz bu avantajı. Bakın, diyelim ki 1 milyar dolar, 100 milyon dolar -ne derseniz- bozduran firma, onun tam TL karşılığı kadar sadece kurumlar vergisinde bir avantaj sağlıyor; yazıktır, günahtır, bunu yapmayın.
Şimdi, tabii, Türkiye buraya niye geldi? Niye bu kadar kur ve faiz lobisine teslim oldunuz, ona bir bakmamız lazım. İlk önce ne yapıldı? 31 Mart seçimleri öncesinde bu ülkenin rezervlerini cayır cayır siyasi emeller uğruna "Yerel seçimlerde kur artmasın, işte ortalıkta sıkıntı çıkmasın." diye paraların bir kısmını cayır cayır o zaman harcadınız; rezervleri, bu 128 milyar dolar dediğimiz mesele. İkinci kısmı, daha büyük kısmı da yine pandemi esnasında, "pandemiyle mücadele" denilen dönemde harcandı. O zaman ne oldu, bir hatırlayalım, pandemi döneminde biz gelir kaybına uğrayan firmalarımıza veya şahıslara doğrudan bütçeden karşılıksız destek yapmak yerine bankaların yolunu gösterdik; müthiş bir kredi genişlemesi oldu. Alınan kredilerin önemli bir kısmı ihtiyaç sahibinden ziyade... Krediyi aldılar, arabaya gitti, eve gitti; araba fiyatları, ev fiyatları bir defa önceden patladı, hatırlayın. Önemli bir kısmı altına gitti, altın ithalatı 2020 yılında 25,5 milyar dolar oldu arkadaşlar. Bunlar sizin verdiğiniz, bankalardan verdirdiğiniz krediler nedeniyle oldu. Cari açık patladı, ondan sonra, bu sefer tabii, altına gittiği zaman veya dövize gittiği zaman ne oluyor? Bir dolar talebi oluyor. Doları tutmak için bu sefer ne yaptınız? Dolara da hücum oldu. Doları tutmak için rezervleri cayır cayır yaktınız. Ortalama 6,20'den Türkiye'nin rezervleri harcandı. Rezervler harcandı, güvensizlik bitti mi? Bitmedi, ondan sonra ne oldu? Kuru tutamadınız, bu sefer kur da patladı. En sonunda elimizde ne... Ha, istihdam açısından baktığımızda, yapılan şey yanlış olduğu için ve dengeli bir şekilde dağılmadığı için istihdam kayıplarının da önüne geçilemedi ve Türkiye, tarihindeki en büyük istihdam kayıplarını 2020 yılında, pandemi döneminde yaşadı. En sonunda ne oldu? Yaptığınız bu yanlışlardan dolayı cari açığımız patladı, enflasyon patladı ve rezervler bitti, Türk lirası korumasız hâle geldi. Şimdi, yeri geldiği zaman diyorsunuz ki: "Efendim, bütün dünya 2020 yılında küçülürken biz 1,8 büyüdük." Arkadaşlar, o büyümenin bedeli çok ağır oldu, eğer bugün kur korumalı TL mevduatı getiriyorsanız, bu tavizleri veriyorsanız, sınırsız faiz artışına gidiyorsanız işte o 1,8'lik büyümenin bedelidir bu ülkede. Veya diyorsunuz ki: "Efendim, bütün dünyada bütçe açıkları artarken bizim ülkemizde artmadı." Artmaz tabii, millete beş kuruş para vermediniz çünkü bankalardan verdiniz, oradan yapılan kredi genişlemesinin de ortaya çıkardığı mahzurları az önce size tek tek anlattım.
Şimdi, tabii, bütün bunlar oldu bitti; bu sıkıntılara neden olan Berat Albayrak ve Merkez Bankası Başkanı görevden alındı; "At izi, it izine karıştı." diyerek çekti gitti Sayın Bakan, Merkez Bankası Başkanı da görevden alındı; yine, piyasalar bir kredi verdi size ve bir güven oluştu. Hatırlayın, Bakan ayrılır ayrılmaz dolar kuru 1 lira aşağıya geldi fakat ondan sonra öyle bir şey oldu ki rahat battı, dört buçuk ay sabredebildiniz, dört buçuk ay sonra Sayın Berat Albayrak bu sefer gölgesi şeklinde -veya ruhuyla- sisteme geri döndü; hem Merkez Bankası Başkanı görevden aldırıldı, akabinde de daha sonra, biraz gecikmeli olarak da Hazine ve Maliye Bakanı görevden alındı ve bugünkü yaşadığımız sıkıntıları yaşadık. 20 Marttır bu işin kırılması, Merkez Bankası Başkanının görevden alınması. Gerginlikler başladı, eylül ayından itibaren de yanlış faiz politikası yüzünden politika faizini düşürdünüz fakat piyasadaki bütün faizleri 10 ila 25 puan arasında artırdınız ve o süreç başladı, saçmalıklar zinciri başladı ve en sonunda geldiğimiz noktada bu kadar büyük tavizler verdiniz. Bir politikasızlık olduğuna piyasa hâkim oldu, piyasada o anlayış hâkim oldu, gerginlikler arttı. Bir gün "Çin modeli." bir gün "Rekabetçi kur." dediniz, o olmadı, ondan sonra "Türkiye modeli." dediniz. Böyle, bu politikasızlığı gören piyasada dolar kuru en son 18,40'a kadar yükseldi, ondan sonraki şeyde piyasaya bir müdahaleyle ve yeni bir enstrümanla dolar 18,40'lardan 14'lere kadar, bugün itibarıyla 13,5'lara kadar geriledi.
Yapılan şey, "Faizi düşüreceğim." derken sınırsız bir faiz artışı olmuştur, bunu kabul edin lütfen. Bu çok net bir şekilde ortadadır, zaten piyasadaki faizler arttı. Bugün "a plus" müşterilerde dâhi ticari kredi faiz oranları yüzde 37 arkadaşlar. Yüzde 50'ye varan ihtiyaç kredileri var. En son hazine de 26,3'le borçlandı. Hâlbuki bu saçmalıklar zinciri başlamadan önce hazine en son 16,5'la borçlanmıştı, diğer faizler de bugünkü seviyesinden 10-15 puan düşüktü. Şimdi, dolayısıyla bu kur garantisi verilmesi meselesi, bunun detaylarını birazdan konuşacağız, maliyet hesaplarını mutlaka siz de yapmışsınızdır ama biz de dilimiz döndüğü kadar onları anlatacağız.
Şimdi bir de vatandaş, çiftçi şunu söylüyor: "Bu kadar kur garantisini herkese veriyorsunuz. İhracatçıya verdiniz, efendim, mevduat sahiplerine veriyorsunuz, ondan sonra müteahhitlere fiyat farkı veriyorsunuz. Ben gübre atamıyorum arkadaş. Bana niye o zaman kur garantisi vermiyorsunuz?" Çiftçi de bunu soruyor. Dolayısıyla, gübreyle ilgili sorunları da mutlak suretle bizim görmemiz gerekiyor.
Şimdi, burada çok net bir şekilde, değerli arkadaşlar, bu kur korumalı mevduat dediğimiz hikâyede -yani bu ister gerçek kişilerde olsun ister kurumlar vergisinde olsun- 84 milyon vatandaştan topladığımız vergileri, geliri bir kesime, sayısı çok az olan bir kesime transfer ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) - Bu çok nettir, burada çok ciddi bir gelir transferi vardır ve bu gelir transferi yanlıştır. Bakın, bütün dünya, bugün hâlâ... Geçen gün de zenginlerle ilgili dünya çapında bir açıklama yapıldı, "Bizden vergi alınsın." dendi. Yani üst gelir grubunu bütün dünya vergilendirirken biz ha bire üst gelir grubuna avantaj sağlayan düzenlemeler yapıyoruz, kur korumalı mevduat da odur. Vatandaşın zaten borcu var. Bugün, tüketici kredileri toplamı 950 milyar lirayı -950 katrilyonu- aşmış. Vatandaşta para yok, para olan kesim... Evet, biz onların düşmanı falan değiliz. Onların parasının sistemde olması da güzel bir şeydir ama bütün dünya onları yüksek oranda vergilendirirken bütün vergilerini sıfırlayan bir anlayış kabul edilebilir mi? Böyle bir anlayış kabul edilemez. Dolayısıyla, bu yanlıştan dönülmesi gerekir. Bu anlamda, buna itirazlarımız vardır. Bu kanun teklifinin 2 maddesine de bu anlamda şiddetli bir şekilde itiraz ediyoruz. 1'inci maddeyle ilgili önergemizi yeri geldiğinde konuşacağız. Oraya destek verilirse ülke açısından iyi bir şey yapılmış olur diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)