GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831, 3840 ) No'lu Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:50
Tarih:01.02.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu'nun görüşmeleri üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, ülkemiz ve dünyamız an itibarıyla şiddeti artan, çeşitli sosyoekonomik ve sosyopolitik krizlerle boğuşmaktadır. Bu krizlerin en önemlisi hem ülkemizin hem de insanlığın geleceğine ilişkin en ciddi tehdidi oluşturan iklim krizidir. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak iklim rejimlerinde meydana gelen düzensizlikler ve olağanüstü gelişmeler -tırnak içinde- bildiğimiz dünyayı benzeri görülmemiş bir yapısal kopuşa sürüklemektedir. Maalesef, şiddetini giderek arttıran ve önümüzdeki yıllarda çok daha yıkıcı şekilde kendini gösterecek olan iklim krizi, insanlığın normal hayatını ve dünyanın normal işleyişini ciddi şekilde zorlaştırmaya başlamıştır. Eğer, başta ülkemiz olmak üzere, tüm dünya bu krizin etkilerini en aza indirecek tedbirleri almaz ve buna uygun standartları yürürlüğe koymaz ise bilim insanlarının uyardığı gibi, altıncı kitlesel yok oluş riski önümüzde durmaktadır. Dolayısıyla, bu gidişatı sürdürülebilir bir şekilde yönetmek için hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir.

Muhterem milletvekilleri, ülkemiz, Akdeniz çanağındaki coğrafi konumu itibarıyla bu yıkıcı tehditten bugün en fazla etkilenen ve gelecekte de en fazla etkilenecek ülkelerden biridir. Son birkaç yıldır yaşadığımız olağanüstü kuraklıkların sebebi de büyük ölçüde budur. İklim krizinin tetiklediği şiddetli kuraklıklar tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilirliğine benzeri görülmemiş bir darbe vurmaktadır, hatta sadece tarımsal üretim değil, endüstriyel üretim üzerinde de büyük zararlara yol açmaktadır. Geçtiğimiz ocak ayının son haftasında sanayi üretiminde yaşanan enerji krizinin önemli sebeplerinden biri de geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklıklardan dolayı enerji ihtiyacının büyük ölçüde doğal gazdan karşılanmasıydı. Erişilebilir gıda üretimi üzerindeki iklim baskısı bitkisel ve hayvansal gıda üretiminin maliyetini her geçen yıl artırmaktadır. Bildiğiniz gibi, Türkiye'de çiftçilerimiz başta gübre olmak üzere birçok tarımsal girdinin fiyat artışlarından dolayı büyük bir sıkıntı içerisinde yaşamaktadırlar. İklim krizi ise çiftçilerimizin yaşadığı tüm bu ekonomik sıkıntılara ilave olarak katlanılması çok güç olan çeşitli zorluklar eklemeye başlamıştır. Hâl böyleyken, iklim kriziyle birlikte, tarımsal üretim konusunda bir yol ayrımında olduğumuzun bilinmesi gerekmektedir. Artık iklim krizini dikkate almadan, plansız ve programsız şekilde tarımsal faaliyetlerin sürdürülmesi her geçen gün daha da zor hâle gelmektedir. Dolayısıyla, tarımda ani ve şiddetli iklim olaylarına karşı direnç oluşturacak yeni yol ve yöntemlerin geliştirilmesinden, yeni planlamaların yapılmasından başka çare yoktur. İklim değişikliğinin yarattığı risklere karşı dayanıklı, akıllı tarım sistemleri, akıllı sulama sistemleri ve kuraklığa dayanıklı üretim desenleri olmadan Türkiye'nin tarımsal üretimi gelecekte çok daha büyük sıkıntılar yaşayacak gibidir.

Muhterem milletvekilleri, iklim krizinin sebep olduğu bir diğer büyük sorun da su kaynaklarımızın karşı karşıya kaldığı baskıdır. İklim krizinin su kaynaklarımız üzerinde oluşturduğu baskı başta tarımsal faaliyetler olmak üzere hem coğrafyamızın ekonomik dengesini hem de günlük hayatımızı ve yaşam biçimlerimizi tehdit etmektedir. Türkiye'de tarımda kullanılan temiz su kaynaklarının kullanımını mevcut iktidarın görmezden gelmesi ve hatta teşvik etmesiyle olabilecek en vahşi şekilde yapılmaktadır. İktidarın görmezden geldiği ve teşvik ettiği bu politika ve olağanüstü kuraklığa bağlı olarak Türkiye'de bulunan 300'e yakın irili ufaklı doğal gölün yüzde 60'ı kurumuş durumdadır, kalan göllerin ise tamamına yakını kuruma tehdidi altındadır. Eğer bu vurdumduymazlık ve vahşi su kullanımı bu şekilde devam eder ve hiçbir kalıcı tedbir alınmaz ise iklim kriziyle birlikte Anadolu'nun gölsüz ve susuz bir coğrafyaya dönüşmesi mukadder hâle gelecek gibidir.

Benzer bir tehdit de denizlerimizde ve akarsularımızda yaşanan kirliliktir. Denizlerin ve nehirlerin kentsel ve endüstriyel atıklarla kirletilmesinin yarattığı riskler iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle birleşince ortaya çıkan tehditler daha da büyümektedir. Marmara Denizi'nde yaşadığımız müsilaj hadisesi tam olarak böyle meydana gelmiştir. Bu şekilde sadece su kaynaklarımızı kaybetmiyor, aynı zamanda, bu bölgelerdeki ekolojik dengeyi oluşturan hayat kaynaklarını da kaybetmiş oluyoruz. Yani bu şekilde, tabiat ve ekoloji üzerinde zincirleme bir bozulma kaçınılmaz hâle gelmektedir. Dolayısıyla, Komisyon raporunda ifade edildiği gibi, su politikası konusunda da acilen bir su kanununa ve tüm kurumların eş güdüm içinde hareket edeceği stratejik planlara ve dönüşümlere ihtiyaç vardır.

Muhterem milletvekilleri, iklim değişikliği konusunda karşı karşıya kaldığımız tehditler tarımdan sanayiye, kentsel altyapıların sürdürülebilirliğinden toplumsal hayata olan etkilerine kadar saymakla bitirilemeyecek kadar çoktur. Bu nedenle, başta iklim değişikliğine uyum kanununun ve su kanununun hayata geçirilmesi olmak üzere mevzuatımızda da köklü ve kapsamlı bir dönüşüm ihtiyacı olduğu açıktır ve aciliyet arz etmektedir fakat bu aciliyet arz eden dönüşümleri gerçekleştirmek için mevcut iktidarın açıkçası dermanı da yoktur, zamanı da yoktur.

Geçtiğimiz yıl yaşadığımız tarihin en büyük orman yangınları ve sel felaketleri iktidarın iklim krizi konusunda yapabileceği hiçbir şey olmadığını gözler önüne sermiştir. Kaldı ki iktidarın böyle bir imkânı olsa bile sahip olduğu siyaset anlayışı ve ekonomik tercihleri bu dönüşümleri gerçekleştirmenin önündeki en büyük engel olarak karşımızda durmaktadır. Korunması gereken ormanların ve sit alanlarının bile rant ve talan uğruna yağmalanmasına göz yuman, bu talanı teşvik eden bir iktidar anlayışından iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltacak yapısal dönüşümler yapmasını beklemek beyhude bir çabadır. Kısacası, yıllardır Türkiye'nin yaşadığı hiçbir sorunu çözemeyen ve hatta mevcut sorunların bizatihi sebebi olan bu iktidar anlayışıyla iklim krizinin yol açacağı sorunları çözmek de mümkün değildir. Zira, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi idareimaslahatçılar esaslı reformlar yapamazlar. Dolayısıyla mevcut iktidarın yönetiminde Türkiye iklim krizi karşısında çaresiz ve savunmasız kalmaya mahkûmdur. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in Türkiye'nin iklim kriziyle mücadelesi ve yeşil ekonomiye geçişi konusundaki hassasiyeti herkesin malumudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

METİN ERGUN (Devamla) - Genel Başkanımız çeşitli vesilelerle parti olarak çevreyle, doğayla dost olmayan bir kalkınma modelini reddettiğimizi ve kalkınmayı topraklarımızın, sularımızın bereketinden ayrı düşünmediğimizi ifade etmiş ve çözüm önerilerimizi açıklamıştır. Dolayısıyla İYİ Parti iktidarında Türkiye'nin iklim krizi karşısındaki kırılganlıklarını azaltacak ve ülkemizi daha dirençli hâle getirecek yapısal dönüşüm adımlarını hızlı bir şekilde hayata geçireceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)