| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen ve birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2022 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1858) münase |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 51 |
| Tarih: | 02.02.2022 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ile Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev yapmakta olan Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının görev süresinin yeniden uzatılmasına ilişkin tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu görev, geçmişi eskilere dayanan ancak 1990'lı yıllardan itibaren artarak can ve mal güvenliği için ciddi tehdit hâline dönüşen ticari gemilerin emniyetinin sağlanamaması, silahlı soygun eylemleri, deniz haydutluğu ve denizde terörizmle bölge ülkelerine sağlanan insani yardımların engellenmesi olaylarının yaygınlaşması üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına istinaden alınan 10 Şubat 2009 tarih ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla başlatılmıştır. 2009 yılından itibaren birer yıl süreyle uzatılmış bulunmaktadır.
Deniz ticaretinin en işlek alanlarından biri coğrafi konumu nedeniyle Aden Körfezi, Somali kara sularının bulunduğu Umman Denizi -ki Cumhurbaşkanlığının konuya ilişkin yazısında "Arap Denizi" diye belirtilen bölge- ve mücavir alandır. Bu mücavir alan Hint Okyanusu'na kadar uzanan geniş bir alanı kapsamaktadır. Doğudan batıya, batıdan doğuya yönelik deniz taşımacılığının kilit noktalarından biri olan bu bölge ne yazık ki küresel istikrarsızlık alanlarından biri durumundadır. Açlığın, sefaletin kol gezdiği bu alanlarda yaşanan siyasi istikrarsızlıkla, Somali ve Yemen örneğinde de görüldüğü üzere, iç çatışmalar bölgeyi güvensiz bir alan hâline dönüştürmüş bulunmaktadır. Bu bölge, güzergâh üzerindeki Ümit Burnu'yla Hindistan, Çin, Güney Kore, Japonya gibi ülkeleri ve Avrupa ile Kuzey Avrupa ülkeleri için ideal yol olan Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı'nı kontrol etme imkânına sahiptir. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 15'i ve petrol ticaretinin yüzde 30'a yakın bölümü, bu bölge kullanılarak yapılmaktadır. Büyük tonajlı gemilerle yapılan deniz ticaretinin en işlek olduğu alanlardan biridir. Bu alanlardan yılda ortalama 25 bin civarında orta ve yüksek tonajlı gemiler geçmektedir. Bölgenin istikrarsızlığı, ticari mal taşıyan gemileri hedef hâline getirmektedir. Dolayısıyla, dünya ticareti ve bu bölgedeki ülkelere yapılacak insani yardımların güvenle ulaştırılması için bölgenin güvenliğinin sağlanması fevkalade önem arz etmektedir. Kaldı ki ülkemiz, söz konusu güzergâhı kullanarak 80 milyar dolar civarında da ticaret yapmaktadır.
Bölgenin güvenliğini sağlamak üzere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları gereği, ABD öncülüğünde Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde Birleşik Görev Kuvveti oluşturulmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları bu yapının içinde görev yapmakta olup karada harekât yapma görevi bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının görev üstlendiği Birleşik Görev Kuvveti dışında, bölgede Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Kore, Japonya, Hindistan ve İran gibi devletlerin de aynı maksatla müstakil görev yapan gemilerinin de bulunduğu bilinmektedir.
Güney yarım küre; açlık ve sefaletle, iç çatışmaların hâkim olduğu, bunun yanında kuzey yarım küredeki ülkelerin sömürgesi durumundaki ülkeler yığını hâline gelmiş bulunmaktadır. Bu bölgedeki ülkeler "kendilerini idare etmekten uzak ülkeler" olarak nitelendirilmekte ancak buna sebep olanlardan bahsedilmemektedir. Hemen her alanda istikrarsızlığın hâkim olduğu bu bölgede güvenlikten bahsetmek söz konusu değildir. Bu durumdan sadece söz konusu ülkeler sorumlu değildir. Asıl sorumlular; sorunlu, hasta beyin yapılarıyla azgın canavarlar gibi her yere saldıran ve her şeyin kendilerinin, kendi kontrollerinin altında olmasını isteyen, doymak bilmeyen iştah sahibi emperyalist, küresel aktörlerdir.
Daha fazla husumet, hâkimiyet kavgası ve daha geniş alanlara yayılmış kan ve gözyaşı söz konusudur. Artık, devletler arası klasik mücadele yöntemlerinin kullanılmadığına, asimetrik metotların yaygınlaştırılarak bu bölgelerde tatbik edildiğine şahit olmaktayız. Uyuşturucudan tutun insan ticaretine, silah kaçakçılığından organ mafyasına, sahte belge ve bilgi üretiminden eski eser kaçakçılığına kadar burada sayamayacağım işlenen hemen her tür suç; sınıraşan, bölgesel ya da küresel özellik gösterir hâle gelmiştir. Bu bölgede faaliyet yürüten örgütler diğer bölgelerle de ilişki hâlindedirler.
Tüm bunları şunun için dile getiriyorum: Bir ülke ya da bölgede kalıcı güvenlik, sulh ve sükûn sağlanmak isteniyorsa istikrarın her alanda tesis edilmesi, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ndeki ülkelerin hükümranlığına saygı prensiplerine harfiyen uygun hareket edilmesi, küresel güç olan ülkelerin o ülke ve bölge üzerinde oyun oynamaktan vazgeçmesi gerekmektedir yani hükümranlığa saygı duyulması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu güveni ve bu güvenin paralelinde itimadı sağlamış bulunmaktadır ki bunda Türk askeri önemli bir rol oynamaktadır.
Somali Cumhuriyeti, 2009 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti'ne Somali ana karası açıklarındaki tüm sularda deniz haydutluğu ve denizdeki silahlı soygun olaylarına karşı müdahale yetkisi vermiştir çünkü Türkiye, sadece korsanlara karşı mücadele veren ülke değildir; karşılık beklemeden Somali'ye insani yardım götürmekte, silahlı kuvvetlerinin askerî altyapısını, teşkilatlanmasını sağlamaya yönelik yardımların yanında eğitim, öğretim, lojistik gibi konularda destek sağlamaktadır. Buna rağmen henüz kamu güvenliği tam sağlanamamış, yakalanıp Somali makamlarına teslim edilen şahısların yargılanıp cezalandırılmasını sağlayacak düzen dahi henüz tesis edilememiştir.
Bunun yanında, sözlerimin başında dile getirdiğim üzere, bu bölgeyi kullanmak zorunda kalan Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı gemilere geçmişte yaşanan korsanlık, deniz haydutluğunun ve silahlı eylemler ile saldırı ve rehin alma olaylarının günümüzde ve gelecekte de yaşanma ihtimali yüksektir. Nitekim 2021'in başında böyle bir olaya Türkiye muhatap kalmıştır. Deniz haydutlarının sadece maddi kazanç maksadıyla eylemlerini yaptığını söylemek de doğru olmayacaktır. Zira Türkiye'yi hedef alan terör gruplarının bu bölgede faaliyet yürüten deniz korsanlarıyla ilişkilerinin olabileceği ve korsanların vekâleten eylem yapabilecekleri ihtimali de göz ardı edilmemelidir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu ve benzeri uluslararası harekâtlarda görev üstlenmesinin, uluslararası bir yükümlülük olduğu gerçeğinden hareket edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri, görev yaptığı ülkelerde haklı bir güvene sahiptir. Bu durumun, özellikle dış politikamızı destekleyen en güçlü imkânlardan biri olduğu kanaatindeyiz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tezkereyi desteklediğimizi belirtiyorum.
Bu vesileyle, yurt içinde ve yurt dışında görev yapan, terörle mücadele eden kahraman asker, polis ve güvenlik görevlilerine başarılar diliyor; Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)