GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cıvaya İlişkin Minamata Sözleşmesinin Beyan ile Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:53
Tarih:15.02.2022

MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cıvaya İlişkin Minamata Sözleşmesinin Beyan ile Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında tüm sanayi kollarıyla karşılaştırıldığında kimya sanayisi çok hızlı bir büyüme gerçekleştirmiştir. 1940'ların sonuna kadar on binlerce yeni sentetik kimyasal madde üretilmiş ve çevreye yayılmıştır. Elli yıl önce sadece 1 milyon ton kimyasal üretilirken bugün bu rakam 400 milyon tona ulaşmıştır. Genel olarak üreten ve tüketen tarafından istenmeyen sanayi atıkları ve evsel kökenli tehlikeli ve zararlı madde olarak tanımlanan tehlikeli atıkların oluşumu ve uluslararası taşınması da 1960'lardan itibaren hızla artmaya başlamıştır. Her yıl dünya genelinde 400 milyon ton tehlikeli atık oluşmakta, yaklaşık yüzde 90'lık bir bölümü ise sanayileşmiş ülkelerden kaynaklanmaktadır. Özellikle 1970'li ve 80'li yıllarda gelişmiş ülkeler yüksek riskli kirletici sanayilerini de gelişmekte olan ülkelere kaydırmaya başlamıştır. Tehlikeli atıklara ve kimyasallara ilişkin uluslararası politikaların gelişimi incelendiğinde, 1980'li yılların dönüm noktası olduğu görülmektedir. Çünkü 1980'lerden itibaren büyük çapta yaşanan çevre felaketleri dolayısıyla, başta kimyasallar, atıklar ve yüksek riskli teknoloji olmak üzere, özellikle sanayi kirliliğine karşı artan bir duyarlılık olmuştur. Bilim adamları, tehlikeli maddeler ve insan sağlığı arasında bağlantıyı bu dönemde fark etmeye başlamışlardır. Sanayi ve kimyasal atıkların zehirlenme, sakat doğum, kanser ve mutasyon türü sağlık sorunlarıyla ilişkisi anlaşılmış ve bu bilgi, gelişmekte olan ülkelerde tehlikeli maddeleri korkulan bir konu hâline getirmiştir. Pestisitler gibi bazı tehlikeli maddelerin ise insan sağlığı ve doğal çevreye zarar verdiği, ayrıca kalıcı organik kirleticilerde olduğu gibi besin zincirindeki hareketleri ve ekolojik döngü sebebiyle uzak bölgelerde ve ilerleyen zamanlarda ortaya çıkan zararları bilimsel çalışmalarla tespit edilmiştir. Tehlikeli atık ve kimyasalların ticaretinde egemen yaklaşım "Arka bahçemde istemiyorum." anlayışından, mevcut büyüme modeliyle üretim ve tüketim kalıplarının, sosyal, politik ve ekonomik yapıların derin bir şekilde sorgulandığı, kimsenin arka bahçesinde olmamalı anlayışına geçilmesidir.

Bu düşüncenin paralelinde bu alandaki küresel anlaşmaların ilki, tehlikeli atıkların sınır ötesi ticareti ve bertarafının kontrolüne yönelik 1989 tarihli Basel Sözleşmesi'dir. Bu sözleşmeyi, daha sonra tehlikeli kimyasalların ve pestisitlerin ticaretinin kontrolüne yönelik 1989 tarihli Rotterdam Sözleşmesi ve kalıcı organik kirleticilere yönelik 2001 yılında imzalanan Stockholm Sözleşmesi takip etmiştir. Son olarak, bu gruba, 2015 yılında müzakereleri tamamlanarak imzaya açılan ve cıva kullanımını azaltmaya yönelik Minamata Sözleşmesi katılmıştır.

Japonya'nın Minamata kentinde 1956 yılında gerçekleşen ve binlerce insan ve canlının ölümüyle sonuçlanan cıva sızıntısı felaketi sonrasında, cıva ve cıva bileşikleri ile bunlara ait atıklar küresel kamuoyunun gündemine oturmuş, cıva kaynaklı çevre kirliliğinin küresel ölçekte önlenebilmesine ilişkin çabalara katkı sağlaması amacıyla Cıvaya İlişkin Minamata Sözleşmesi hazırlanmıştır.

Minamata Sözleşmesi yeni kurulacak cıva madenlerini yasaklamakta, emisyonlar üzerinde kontrol tedbirleri getirmekte ve de küçük ölçekli altın madenciliğine uluslararası ölçekte düzenlemeler getirmektedir. Sözleşme, cıva kullanılan, salınan ya da yayılan ürünler, prosesler ve endüstriler ve bunların cıva içeren atıkları için bazı kontrol ve azaltım tedbirleri içermektedir.

Minamata Sözleşmesi, getirdiği yükümlülükler konusunda ülkeler arasında ayrım yapmasa da gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferi ve mali yardım konusunda destek verilmesi gerektiğini tanımaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin sorumlulukları hafifletilmese de gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferi, kapasite geliştirme ve mali yardım sorumluluğu olduğunu belirterek, ortak ancak farklılaştırılmış sorumluluk ilkesinin bir yorumunun kabul edildiği söylenebilir. Ayrıca, çevreye zarar veren cıva ve cıva bileşiklerinin zaman içinde tamamen yasaklanmasını amaçlayan bu sözleşme, önleme ilkesini belirgin şekilde uygulayan uluslararası çevre sözleşmelerinden biridir. Minamata Sözleşmesi cıva kullanımının sınırlandırılmasını ve kullanımının zorunlu olduğu alanlarda mevcut en iyi teknolojiler ve iyi çevresel uygulamalarla verdiği zararların önüne geçmeyi hedefleyen bağlayıcı bir sözleşmedir. Sözleşmenin 32'nci maddesine göre hiçbir maddeye çekince konulamaz ancak bu anlaşmada da çok taraflı çevre anlaşmalarının birçoğu gibi, yükümlülüklerini yerine getirmedikleri takdirde taraflara uygulanacak bir yaptırım öngörülmemektedir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, çevre hassasiyetini ortaya koyan, bu anlamda uluslararası platformlarda sorumluluk üstlenen ve bu anlaşmalara taraf olan bir ülkedir. Paris İklim Anlaşması'nın onaylanmasından sonra iklim değişikliğine karşı alınacak önlemlerde taraf olan ülkemiz, cıva ve ağır metal kirliliği konusunda da aktif rol oynamaktadır. Bugün hâlihazırda emisyonlarda da Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği'nde de cıvayla ilgili düzenleme ve sınır değerler mevcut olup Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bu sınır değerleri takip etmektedir. Ayrıca, şu anda ülkemizde aktif durumda olan cıva işletmesi bulunmadığı da ifade edilmektedir. Minamata Sözleşmesi'yle doğal yaşama ve insan sağlığına çok büyük zararları olan cıva konusunda önlemler alınması ve geleceğe daha sağlıklı bir çevre bırakılması amaçlanmaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı bu sözleşmenin onaylanması, sağlıklı bir ekosistem ve sağlıklı insan yaşamı açısından oldukça değerlidir.

Sürekli ifade ettiğimiz gibi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak kirliliğin her türlüsüne karşıyız. Çevre kirliliğine karşı "Milliyetçilik çevreciliktir." derken siyasetteki kirliliğe karşı siyasi etik düzenlemesini gerekli görmekteyiz. Siyasetin dalavere, kumpas ve terör şebekelerinin paravanı olmaktan temizlenmesi de milliyetçi bir çevre yaklaşımıdır, siyaset çevresi de temiz olmalıdır. Ülkemizin terörün ayak izinden arındığı günün hasretiyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)