GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:54
Tarih:16.02.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulda çeşitli uluslararası anlaşmaları görüşüyoruz. Ben de bu vesileyle uluslararası ilişkilerimizin birtakım meseleleri üzerinde durmak istiyorum.

Biliyorsunuz, son günlerde, Körfez ülkeleriyle ilişkilerimizde hızlı bir onarım yaşanmaktadır; yıktığımızı onarmaya çalışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının Birleşik Arap Emirlikleri'ni ziyareti sırasında 13 metne imza atılmıştır. Sayın Erdoğan, BAE'yi Türkiye'nin Körfez bölgesindeki başlıca ticaret ortağı olarak tanımlamıştır, Abu Dabi Veliaht Prensinin kasım ayındaki ziyaretiyle iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başladığını da belirtmiştir. İlkeler bazında baktığımızda, iktidarın Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilişkilerinde de Suudi Arabistan'la olan ilişkilerindeki gibi tutarsız bir seyir gözlenmektedir. Bu ülkelerle öngörülebilirlikten uzak bir ilişki çerçevesi tercih edilmiştir.

Çok konuşuldu, ben de bugüne kadar defalarca dile getirdim; o nedenle ayrıntıya girmeyeceğim ama şunu tekrardan ifade etmek istiyorum, yeniden kayıtlara geçmesi gerekiyor: 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki en önemli aktörlerden olduğu söylenen Birleşik Arap Emirlikleri'yle bugünkü yakınlaşmayı hangi gelişme tetiklemiştir? BAE'nin 15 Temmuzun arkasında olmadığı mı ortaya çıkmıştır, yoksa Birleşik Arap Emirlikleri bu rolü için özür mü dilemiştir? İktidar 15 Temmuzun hesabını sormaktan vaz mı geçmiştir, yoksa 15 Temmuzun müsebbipleriyle ilgili olarak milletimiz bugüne kadar iktidar tarafından yanıltılmış mıdır? İktidar bu dönemlerin hangisinde hata yapmıştır, hangisinde milletimizi yanlış bilgilendirmiştir? Şimdi, bugün doğru olanı yapıyorsak Birleşik Arap Emirlikleri'yle düşmanlığa varan ilişkilerimiz hatalı mıydı? O, hata değilse; o, hatalı değilse şimdi yapılan mı yanlıştır? Tabii, bu soruyu Mısır ve İsrail'le yeniden vuslat hamleleri konusunda da sorabiliriz ve liste uzayıp gider.

Biz, bu ülkelerle ilişkilerimizin normalleşmesine elbette ki karşı değiliz, hatta iktidarın sadece dışarıda kendisine yarattığı hasımlarla değil, içeride vatandaşlarıyla da barışması gerektiğini düşünüyoruz. Birtakım hezeyanların etkisinin azaldığı ve dış ilişkilerin onarılmaya başlandığı bu süreçten memnuniyet duyuyoruz. Yeni hatalar yapılmadıkça, millî güvenliğimiz ve ulusal onurumuz risk ve tehdit altına sokulmadıkça bu gelişmeler bizi hiçbir şekilde rahatsız etmez. İktidarın, bugüne kadar, hezeyan, lüzumsuz iddia ve anlamsız ideolojik ısrarları nedeniyle yaratılan husumetten dolayı, ulusal çıkarlarımız aşındırılmıştır, millî güvenliğimiz açısından önemli risk ve maliyetler yaratılmıştır. Bu iktidar, ağır maliyetler yaratan ama hesap vermeyen bir iktidardır. Hesap vermeme, bu iktidarın alametifarikasıdır, hataların hesabı verilmemektedir.

Mecliste sorduğumuz sorular da yanıtsız kalmaktadır. Sayın Dışişleri Bakanına ve Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına sormuştum: "Onlarca yıllık emek ve çabanın eseri olan savunma sanayimizin öncü şirketlerinin veya başka önemli sanayi kuruluşlarımızın Körfez ülkelerine yok pahasına satışı söz konusu olacak mı?" diye. Biliyorsunuz, BAE yetkilileri de Türkiye'deki bazı fırsatlardan istifade etmek istediklerini alenen dile getirmektedirler. Ben bu sorularıma henüz yanıt alamadım. Çin Hükûmetinin Uygur Türklerine yönelik zulmüne ilişkin sorularıma da yanıt gelmemiştir.

İktidar, İdlib'deki durumla ve millî güvenliğimiz açısından yarattığı risk ve tehditlerle ilgili sorularıma yanıt vermekten ısrarla kaçınmaktadır. Oysa İdlib'de Peşaverleşme eğilimi giderek hız kazanmaktadır. İdlib'deki gelişmeler iktidarın kontrolünden çıkalı çok olmuştur. İktidar, İdlib'deki tehditlere âdeta kayıtsız hâldedir. Geçtiğimiz günlerde burnumuzun dibinde hem de ikinci defa IŞİD'in en üst düzey örgüt lideri öldürülmüştür. Bölge, teröristlerin cirit attığı bir melceye, terör örgütlerinin güvenli limanına dönmüştür. İktidar, İdlib'in terörden arındırılmasına ilişkin taahhütlerini yerine getirmek şöyle dursun, bölgedeki kontrolü gün geçtikçe daha da kaybetmektedir. Oysa bu, sadece Ruslara veya Rusya vasıtasıyla Suriye Arap Cumhuriyeti'ne verilmiş bir taahhüt değildir. Millî güvenliğimiz ve halkımızın emniyeti açısından da birinci derecede önceliklidir.

Değerli arkadaşlar, Ukrayna'da bölgesel ve küresel istikrarı sarsan ciddi bir kriz hâlen yaşanmaktadır. Bu süreçte bilhassa havuz medyasında çok yanlış yorumları unvanlı ağızlardan duyuyoruz maalesef. Ukrayna'da savaş çıkma ihtimalinin galip ihtimal olmadığını daha önceki konuşmalarımda da belirtmiştim, son günlerdeki gelişmeler de bunu teyit etmektedir. Mamafih gayet ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyiz. Rusya'nın kısa ve orta menzilli füzelere ilişkin kaygılarının müzakereye açılmasını da olumlu görüyoruz. Kısa vadede çatışma ihtimali bertaraf edilse bile, kuzeyimizde uzun süreli ve büyük bir donmuş ihtilaf söz konusu olacaktır. Evvela bunu kabul etmemiz gerekmektedir, Rusya bu tür durumları sever. Duma'nın, Ukrayna'nın Donetsk ve Lugansk bölgelerinin tanınması yönünde Putin'e yaptığı çağrıya da dikkat çekmek istiyorum. Bundan sonra Türkiye, bazı Batılı ülkelerin ve Rusya'nın ama aynı zamanda Ukrayna'nın yaptıkları hataları, haklı ve haksız oldukları hususları iyice tespit etmelidir, rating arayışı peşindeki fantastik açıklama ve değerlendirmelerin ötesine geçebilmelidir. Bölgenin çok önemli bir ülkesine, Montrö Sözleşmesi'nin uygulayıcısına yaraşır bir şekilde, cumhuriyet dış politikası gelenekleriyle uyum hâlinde, güven artırıcı önlemlere ve bölgede huzurun tesis edilmesine katkıda bulunabilmelidir ülkemiz; Türkiye'nin buna gücü vardır, bu birikim Dışişleri Bakanlığımızda mevcuttur. Bunun üzerinde çalışılmalıdır, inisiyatif alınmalıdır ama Türkiye'nin bunu yapabilmesi için iktidarın hem siyaset zihniyetini hem dünya vizyonunu daha makul eksenlere oturtması gerekecektir. Oysa, Sayın Cumhurbaşkanı, tam tersine, bir anda çıkıp "arabuluculuk" gibi kimsenin anlayamadığı bir öneride bulunmuştur. Sonra arabuluculuktan tedricen geri adım atılmıştır. Ben, o günlerde bu tür tekliflerin ancak stajyer devlet adamları tarafından yapılabilecek nitelikte egzersizler olduğunu belirtmiştim. Hiçbir hesap yapmadan böyle bir açıklamada bulunulmuş olmasını hâlâ eleştiriyorum ama bir defa daha altını çizmek istiyorum ki Türkiye sorunların çözümüne katkıda bulunabilir; içinde bulunduğu ittifak mevcudiyetini göz ardı etmeden yapabilir bunu. Türkiye, kendi çıkarlarını koruyacak şekilde, adım adım, hazırlanmış bir plan dâhilinde, eskiden olduğu gibi istikrar üreten bir ülke kimliğiyle bölgede huzura ve gerilimin düşmesine yardımcı olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, ekonomimizin içinde bulunduğu vahim durumda iktidarın çok yanlış iktisadi politikaları elbette belirleyicidir ama ekonomik sorunlarımız da dâhil olmak üzere pek çok meselemizde esas belirleyici, Suriye başta olmak üzere Türkiye'nin uluslararası ilişkilerindeki sefalettir, işlenen vahim hatalardır. Cumhuriyet dönemi dış politika vizyonuyla Türkiye, hem bölgesel hem de küresel çapta kurduğu ittifaklar sayesinde dış politikadaki risk ve tehditleri daha oluşmadan engellemeyi başarmıştır. Milletimizin onurunu ve haysiyetini, millî güvenliğimizi ve vatandaşlarımızın çıkarlarını riske atmayan bir dış politika seçimlerden sonra yeni iktidarla birlikte yeniden uygulamaya konulacaktır. Ülkemizi dünyada layık olduğu itibarlı konuma tekrar yükselteceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)