GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:54
Tarih:16.02.2022

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün "AİHM kararları ve iki AK PARTİ" başlığı altında konuşmak istiyorum. İki AK PARTİ var çünkü biri işine gelen AK PARTİ, diğeri işine gelmeyen AK PARTİ. 2000'li yılların başında haklar ve özgürlükler anlamında gayet makbul olan AİHM kararları, Avrupa Birliği kriterleri ve İstanbul Sözleşmesi, pusulayı otoriterleşme yönüne çevirince hemen gözden çıkarıldı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM nedir? İthal ürünler mi? Hayır. Bu ülkenin iç hukuku ve kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyinin de temelleri. Kararların uygulanması konjonktüre göre değişebilir mi? Hayır, asla değişemez. Peki, iki AKP ne yapıyor? İşine gelince "AİHM, AİHM" diyor, işine gelmeyince "AİHM kararları bizi bağlamaz." diyor. Elimizde mebzul miktarda ihlale ilişkin AİHM kararı var; HDP'li siyasetçiler hakkında, Osman Kavala hakkında, ifade özgürlüğünün kullanılması hakkında, toplantı ve gösteri hakkı hakkında onlarca karar var. Uygulanıyor mu AİHM kararları? Hayır. Yani işine gelmeyen AKP açıkça suç işliyor ve bizim mücadelemiz sadece yoksulluğa ve açlığa karşı değil, aynı zamanda bu hukuk tanımazlığa ve yasa dışılığa karşı.

AİHM, henüz, 1 Şubatta açıkladığı kararıyla, 2016'da HDP'li 40 vekilin -yani bizlerin- dokunulmazlıklarının kaldırılmasını ve yargılanmasını ifade hürriyetine aykırı buldu. Sözleşmenin 10'uncu maddesinin ihlal edildiğini ve dokunulmazlıkların Anayasa'ya aykırı biçimde kaldırıldığını belirtti. Dokunulmazlıkların kaldırılması bu Meclisin zaten yıllarca üstünde taşıyacağı bir ayıptı ve bu tamamen tescillenmiş oldu. Bir gün bunun için özür dilenmedikçe, mesela, bu konuda da helalleşilmedikçe Meclis bu ayıbı üstünden kaldıramayacak. AİHM'in son kararına göreyse açık gerçek şu: Tüm tutuklu arkadaşlarımız derhâl serbest bırakılmalı. İktidara bağımlı yargı ise hukuka uymak yerine, dava üstüne dava açarak arkadaşlarımızı rehin tutmaya devam ediyor. Kobani davası işte bu kumpas davalardan bir tanesi. Geçtiğimiz haftaki celse dizisinde müştekiler çağrıldı alelacele ama heyhat, ne oldu? Müştekiler şikâyetçi değillerdi. Biri "Suçsuz insanların ceza almasını istemem." diyerek şikâyetinden vazgeçti. Bazı beyanları size okumak istiyorum. Biri dedi ki: "Polisler bana şikâyetçi olursam zararımın karşılanacağını söyledi. Ben bu yüzden şikâyetçi oldum ama bu insanlardan şikâyetçi değilim çünkü aracıma zarar veren onlar değildi." Bir başkası "Ben merminin nereden geldiğini bilmiyorum, bu olayla ilgili herhangi bir beyanda bulunmadım ve dava açılmadı. Yargılananları tanımıyorum, o nedenle şikâyetçi değilim." dedi. Bir başkası "Ben ölümden döndüm, bugüne kadar bir dava açılmadı, beni arayan soran da olmadı; yargılananları tanımadığım için şikâyetçi değilim." dedi. Bir başka müşteki ise "Ben ne amaçla burada olduğumu, niye katıldığımı bilmiyorum, beni bilgilendirir misiniz?" dedi. Mahkeme başkanı bir müştekiye sordu: "İsmini okuduğum sanıklardan şikâyetçi misin, değil misin?" Müşteki "O insanların bana zarar verip vermediklerini bilmiyorum. Eğer siz biliyorsanız söyleyin." dedi. Mahkeme başkanı "Yargılama sonucu açığa çıkacaktır." Müşteki "Tanımadığım insanlardan şikâyetçi olmam." Yani vicdanlı insanlardı. Mahkeme heyeti ise devamla ve ısrarla müştekilere sanıklardan şikâyetçi olup olmadıklarını soruyor ve sonunda Selahattin Demirtaş isyan ederek "Müşteki bana zarar verenlerden şikâyetçiyim." diyor, siz ise "Bizden şikâyetçi olup olmadıklarını, ısrarla bizden şikâyetçi olduklarını söyletmeye çalışıyorsunuz." dedi. Evet, peki, müştekilerden istenen cevaplar alınamayınca ne oldu? Alelacele bir gizli tanık icat edildi. Şimdilerde FETÖ firarisi olan Zekeriya Öz'ün hukuka aykırı olarak bir müştekiyi gizli tanık yaptığı günden beri her siyasi davaya bir gizli tanık yerleştiriliyor. Neden? Çünkü arkadaşlarımız ne olursa olsun cezalandırılmak isteniyor. Siyasi nedenlerle yargılanan pek çok kişi gizli tanıklar vasıtasıyla onlarca yıl hapiste tutuluyor ama amaç da zaten bu, tutuklama ve cezalandırma için gerekçe yaratmak. İşte, Kobani davasındaki gizli tanık da bu hukuksuzluğu tam olarak kanıtladı. "Heyet bu tanığı dinlemeye ne zaman karar vermiş? Tanık ifadesi neden cumhuriyet savcısının olmadığı ortamda alınmış?" ve bunlar gibi daha birçok soru mahkemede cevapsız kaldı.

Evet, AİHM Büyük Daire, 22 Aralık 2021'de açıkladığı kararında Selahattin Demirtaş'ın tutukluğunun hukuki değil, siyasi olduğundan hareketle, Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18'inci maddesini ihlal ettiğine hükmetmişti. Demirtaş'ın muhalif kimliği nedeniyle tutuklandığını tescilleyen 18'inci maddenin ihlali kararı Türkiye için ilk kez verilirken daha önce geçmişte de sadece Azerbaycan ve Gürcistan için verilmişti. AİHM kararlarını uygulamak sizin konjonktürünüze göre şekillenemez. Üstelik, açık söylüyorum, bu sadece bizim dile getirmemiz gereken bir konu da değil. Yargı işlemiyor ve AİHM kararı uygulanmıyorsa bunu bütün muhalefetin sık sık dile getirmesi gerekir. HDP'yle aynı görüşte olmakla... HDP'yle sınırlı bir konu değildir bu ya da bizim savunduklarımızı savunmakla sınırlı bir konu değildir. Bu ülkede biz Anayasa'yı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni uygulayacak mıyız uygulamayacak mıyız? AİHM kararlarına uyulmamasına suskun kalanlar aslında bunun kararını hep birlikte veriyorlar. O yüzden, bu konuda hep birlikte hepinizin ses çıkarması gerekiyor değerli milletvekilleri.

İki AKP var demiştim. Bakın, Erdoğan, AKP'ye kapatma davası açıldığında, gayet güzel, AİHM'in ÖZDEP, Türkiye Birleşik Komünist Partisi, Sosyalist Parti kararlarına atıfta bulunarak ifade özgürlüğünden bahsedip parti kapatmanın sözleşmeye aykırı olduğunu söylüyordu, savunmada yargının siyasallaşmasının ne kadar tehlikeli olduğundan bahsediyordu. Şimdi ne oldu makbul Avrupa Mahkemesi? Söz konusu olan AKP olmayınca yalan mı oldu? İşte, bu yüzden iki AKP var diyorum; işine gelen AKP, işine gelmeyen AKP. Bu iş ekonomi, yoksulluk konusunda da böyle, hukuk ve özgürlükler konusunda da böyle. Yani sevgili halkımız, size yoksulluğu reva görenler aynı zamanda baskıyı da reva görüyorlar. İşte, yasaları, hukuku uygulamamak nedir biliyor musunuz? Yasa dışılıktır ve biz bu yasa dışılıkla mücadele ediyoruz. Türkiye şu anda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından resmen ihlal prosedürü başlatılan ve özgürlükleri rafa kaldırmış bir ülke. İşte, ülkemizi bu duruma sokan vatanseverler de karşımızda oturuyorlar.

Son olarak, dün sevgili Aysel Tuğluk'la ilgili Adli Tıp Kurumunun verdiği raporumsu kâğıttan söz etmek istiyorum. "Raporumsu kâğıt" diyorum çünkü gerçekten, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi -az önce söz ettiğim Kobani davasında Aysel Tuğluk tutuklu- sağlık sebepleriyle bugüne kadar Aysel Tuğluk mahkemede beyanda bulunamadığı için tam teşekküllü bir hastaneye sevkinin sağlanarak bu durumun netleşmesi yönünde ara karar alıyor yani mahkeme şunu soruyor: "Aysel Tuğluk savunma yapabilecek durumda mıdır değil midir?" Peki, Adli Tıp buna cevap veriyor mu? Hayır, buna cevap vermiyor. Adli Tıp, iddianame hazırlamış gibi, tıpkı bir savcı iddianamesi gibi, atfedilen suçları art arda diziyor ve "Cezai sorumluluğu vardır." diyor. "Cezai sorumluluğu vardır."ı da o yıllara göre, hiçbir tıbbi belgeye dayandırmadan söylüyor ama savunma yapabilir mi yani o olayların ve o zaman sürecinin dışında şu anda Aysel Tuğluk'un durumu nedir, buna ilişkin hiçbir şey söylemek istemiyor ama istememesine rağmen, lafı binbir dereden su getirerek dolandırmasına rağmen yine de bir şey söylüyor: "Hafif bilişsel bozukluk vardır." diyor ve bilişsel bozukluğu olan birinin savunma yapamayacağı da açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Evet, Aysel Tuğluk cezaevinde kalamaz, zaten rapor da "Cezaevinde kalabilir." diyen bir rapor değil. Bu bilişsel bozukluğu göz önünde bulundurarak Aysel Tuğluk'un derhâl serbest bırakılması gerekir. Biz gözlerimizle görüyoruz Aysel'e olanları, bunun için illa gözlerinizle görmeniz gerekmiyor; hakikaten, yıllarca siyaset yapmış, bu ülkede değerli bir siyasetçinin, bir hukukçunun, meslektaşımın bugün demans hastalığı karşısında, cezaevi koşullarında bulunmaması gerekiyor. Bunun için de ben tüm Meclisi ve tüm kamuoyunu duyarlı olmaya ve bunun için mücadele etmeye çağırıyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)