| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 16.02.2022 |
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime Gazi Meclisimizde milletvekilliği yapma onurunu da taşıyan Dünya Organ Nakli Derneği Başkanı ve Başkent Üniversitesi kurucu Rektörü Profesör Mehmet Haberal'ı kutlayarak başlamak isterim. Dünya Sağlık Örgütünün halk sağlığı alanındaki en önemli ödüllerinden biri olan İhsan Doğramacı Aile Sağlığı Vakfı Ödülü'nü bu yıl tıp alanındaki başarılı çalışmaları nedeniyle Haberal Hocamıza verme kararı, sadece onun için değil, hem Gazi Meclisimiz hem de ülkemiz için büyük bir gurur ve mutluluk kaynağıdır.
Değerli arkadaşlarım, uluslararası anlaşmaların onaylanması Meclisimizin asli görevidir; görevimizi yapıyoruz ancak bizden acil düzenleme bekleyen milyonlar var. İşte, hekimlerimiz, hemşirelerimiz, sağlık çalışanlarımız özlük haklarını düzenleyecek meslek yasasını bekliyor, taleplerini Meclise duyurabilmek için günlerdir meydanlarda. Umudunu Meclise bağlamış emeklilikte yaşa takılan yüz binler var. Hayat mücadeleleri, zamlar ve astronomik faturalar karşısında daha da zorlaştı. Emeklilerimiz, emekçilerimiz ve muhtarlarımız maaşlarında iyileştirme bekliyor. Çiftçilerimiz bankalara, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borç faizlerini silecek düzenlemeyi bekliyor. Hasta yatağında solunum cihazı kullanan binlerce yurttaş elektrik faturasına devlet desteği bekliyor. Demiryolları, Eti Maden, şeker fabrikası, ÇAYKUR'da binlerce geçici işçi güvence sağlayacak kadro bekliyor bizden.
Peki, biz ne yapıyoruz? Bu hafta tek gündemle Fildişi Sahilleriyle, Sao Tome ve Principe'yle, Kamboçya'yla imzalanan anlaşmaları konuşuyoruz, oyluyoruz. İyi ama gerçekten bunlar yıllardır çözüm bekleyen milyonların taleplerinden acil mi? Milyonlar mağduriyet yaşarken Gazi Meclisimizin önceliği bu mudur değerli milletvekilleri?
Tabii, uluslararası anlaşmalar demişken onayımızla yürürlüğe girenler kadar bizim onayımız alınmadan, Meclisin hakkı gasbedilerek hukuksuzca feshedilen anlaşmalar da var; İstanbul Sözleşmesi'nden bahsediyorum. Bakın, milyonlarca kadın yurttaşımızın can güvenliğini koruyan uluslararası bir sözleşmeden bir gece yarısı tek kişinin kararıyla çıktık. "Yapmayın." dedik; siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, kadınlar çağrıda bulundu, dinletemedik. Kadına yönelik şiddette sözleşmeden çıkılmadan altı ay önceki rakamlar ile çıkıldıktan altı ay sonraki rakamlara bakıldığında maalesef yüzde 15'lik artış var. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun raporuna göre, şüpheli ölümlerle birlikte 2021'de 497 kadın cinayeti yaşandı. Sözleşmeden çıkıldıktan sonra cezasızlık politikası arttı; kadına yönelik şiddet ve cinayet davalarında vahim ceza indirimleri veriliyor, sorumlular korunuyor, katiller tahliye ediliyor. Bu kaygı verici gerçekler ışığında "İstanbul Sözleşmesi yaşatır." diyoruz. Kararlıyız, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının ilk haftasında İstanbul Sözleşmesi'ne derhâl döneceğiz.
Değerli milletvekilleri, işte, bugünkü görüşmelerimizde katkı sunma çabası içinde olduğumuz dış politikamıza gelince, saray iktidarı dış politikada yaptıkları vahim hataların yarattığı ağır tahribatın nihayet farkına varmış ki bugünlerde yeni bir kavramdan bahsediliyor; Türkiye etrafında sorunsuz çember yaratılacakmış, çevremizde iyi ilişkilere sahip olduğumuz ülkelerden bir dostluk halkası oluşturulacakmış. İşte, bakıyorsunuz, Emirlikler, Suudi Arabistan, Katar'a ziyaretler yapılıyor; Mısır'a, İsrail'e heyetler gönderiliyor. İsrail Cumhurbaşkanı gelecek, Ermenistan'la normalleşme adımları...
Öncelikle şunu ifade edeyim ki: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çatışmacı ideolojik söylemler, kibir ve hamaset dolu nutuklar yerine Türkiye'nin ulusal çıkarını koruyacak akılcı bir dış politikaya ihtiyaç olduğunu sürekli vurguluyoruz. Nitekim bu doğrultuda, Suriye, Mısır ve İsrail'le ilişkilerin düzeltilerek bir an önce büyükelçi atanmasını ilk dile getiren kişi de Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur. O nedenle, söz konusu çabaların dış ilişkilerimizde toparlanmaya kapı aralamasını biz de arzu ederiz ancak bu yeni kavramı görünce akıllara, AKP dış politikasının bir dönem popüler olan "komşularla sıfır sorun" sloganı geliyor. "Sıfır sorun" diye nutuk attınız, etrafımızda sorun yaşamadığınız komşu bırakmadınız. Şimdi de bu sorunsuz çember, beceriksiz politikalar sonucunda bir avare kasnağı ya da ateş çemberine dönmesin diyorsanız dostça tavsiyelerimize kulak verin.
Bu "sıfır sorun" fiyaskosunun nedenleri neydi? 1) Akılcı, çıkarlarımızı korumaya dayalı politikalar oluşturulamamasıydı. 2) Dışişleri Bakanlığı ve diğer kurumlar politika belirleme süreçlerinden dışlanmıştı. Ve tabii ki tüm bunların arkasında yatan asıl neden de saplantı derecesine varan ideolojik tercihlerdi, bölge ülkelerinin iç işlerine müdahalelerdi. İşte, şimdi, tam da bu ideolojik saplantılardan uzak durulması gerekir. AKP döneminde hırpalanmış Dışişleri Bakanlığının profesyonel kadrolarının politika yapma sürecine bilgi birikimlerini katma imkânı yeniden yaratılmalıdır.
Bir başka hususu da dikkatinize getirmek isterim. Dış politikadaki bu keskin dönüşlerin ardında yatan çıplak gerçeği bizim gibi dünya da görüyor; beceriksiz, liyakatsiz kadrolarınızın batırdığı ekonomiyi seçim sandığını görebilecek kadar doğrultabilmek için Körfez ülkeleriyle bu hamlelerin yapıldığını bilmeyen yok. O zaman, ortada bir sorun var, bu sorunsuz çemberin önemli bir eksiği var; o da hep ülkemizin doğusundaki, Körfez'deki, Orta Doğu'daki ülkelerle ilişkilerinin düzelmesinden bahsedilmesidir. Oysa, aynı şekilde, doğudaki kadar Türkiye'nin batısındaki ülkelerle ve örgütlerle de ilişkilerin toparlanmaya ihtiyacı var; ancak böyle yapılırsa bunun sadece ekonomik getirisi olan bir dış politika hamlesi olmadığına dünyayı ikna edebilirsiniz.
Tam da bu noktada, Türkiye'nin dış ilişkilerinde son yetmiş yıl içinde 2 temel çıpasını sizlere anımsatmak isterim: Biri, güvenlik alanında NATO üyeliğimizdir; ikincisi, hukuk güvencesi, insan hakları ve demokrasi alanında Avrupa Konseyi üyeliğimizdir. Şimdi, görüyoruz, her fırsatta Cumhurbaşkanı, Millî Savunma Bakanı sık sık çıkarak "NATO'da yükümlülüklerimizi yerine getiririz." diyorlar. İyi, peki, o zaman Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu -ki az önce öğrendim Covid geçirdiğini, buradan kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum- çıkıp korkmadan "Avrupa Konseyindeki yükümlülüklerimizi de yerine getirmeliyiz." diyebiliyor mu? Ama tersini yapıyorsunuz. Kurucusu olduğumuz, yetmiş üç yıldır üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinden atılma noktasına geldik. Türkiye adına utanç kaynağı bir durumla karşı karşıyayız. Bu sorunun ivedilikle çözülmesi lazım, AİHM kararlarının yerine getirilmesi lazım.
Güncel örnekler vereyim. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Emirlikler'e gitti. Ne demiştik? Ulusal çıkarımız, halkımızın güvenliği ve refahına katkı sağlayacak adımları destekleriz. İyi de işte elimde açıklamalar var, hepsi son birkaç yılın açıklamaları. "Darbe girişimine kimin ne para harcadığını biliyoruz." diyor Sayın Erdoğan. "Türkiye'deki darbe kalkışmasına Müslüman bir ülke 3 milyar destek sağladı." diyor Sayın Çavuşoğlu. Süleyman Soylu daha geçen yıl "En açık şekilde söylüyorum, Birleşik Arap Emirlikleri 15 Temmuzun ABD'yle birlikte failidir; net. O faillerden biri olan Muhammed Dahlan hakkında kırmızı kategori koyduk. 15 Temmuzun teröristlerinden biridir." diyor.
Şimdi, 15 Temmuz gecesi sabaha kadar burada direnen milletvekillerinden birisi olarak benim ve sizlerin sormak hakkımız değil mi? Bu iddialar doğruysa ne işiniz var orada Sayın Erdoğan? Özür mü dilediler? Kırmızı bültenle aradığınız Dahlan'ı teslim mi ettiler? Dahlan hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen suçlamalar ne oldu? Yok, bu iddialar doğru değilse yine hepimizin şunun yanıtını istemek hakkımızdır: "Madem doğru değildi, neden bu söylemleri kullandınız? Yoksa Katar'ı korumak için, asker gönderirken kamuoyunu ikna etmek için, Birleşik Arap Emirlikleri'ni hedef alan, doğru olmayan bu iddialara mı sarıldınız?" İşte bu örneklerden ders çıkarmalı "Sorunsuz çember kuracağız." diyen akıllar.
İşin bir başka boyutu daha var değerli arkadaşlarım, dış politikada sorunsuz çemberin olmazsa olmazlarından biri de Dışişleri Bakanlığımızın dış politikada yeniden etkin hâle gelmesidir. Kurumlar, içinde bulundukları binaların görkemiyle değil, o duvarların içinde çalışanların ürettiği nitelikli politikalarla değer kazanır. Şimdi, Bakanlığa baktığımız da büyük bir moralsizlik var. İşte size liste, okuyorum: Derya Örs, İran; İrfan Neziroğlu, Sudan; Mehmet Güllüoğlu, Tanzanya; Hamit Ersoy, Brunei; Kenan Yılmaz, Libya; Mehmet Yılmaz, Somali; Aşkın Asan, Endonezya; Ahmet Kavas, Senegal; Cahit Bağcı, Azerbaycan; Tülin Kara, Makedonya; Ayşe Hilal Sayan, Kuveyt; Ayşe Usluer, Umman; Mahinur Özdemir Göktaş, Cezayir; Lütfullah Göktaş, Vatikan; Mustafa Göksu, Katar; Merve Kavakcı, Malezya; Gülnur Aybet, UNESCO; Kerem Alkin, OECD; Ozan Ceyhun, Avusturya; Abdulkadir Emin Önen, Çin; Şaban Dişli, Hollanda; Egemen Bağış, Çek Cumhuriyeti; Murat Mercan, Amerika Birleşik Devletleri. Tam 23 tane, atladıklarımla 25-30 arasında isim; hepsi AKP eski milletvekili ya da onların yakını kimi de saray bürokratı. Aralarından birinci turunu bitirip ikinci başkentine gönderilenler bile var değerli arkadaşlarım. Toplam 153 büyükelçilik var. Şam, Kahire, Tel Aviv boş. Bunları çıkardığınızda neredeyse her 5 merkezden 1'inde AKP eski milletvekili oturuyor. Elinizi vicdanınıza koyun lütfen, bu kadarı da olur mu? Ankara'da kimi evinde kimi Bakanlıkta onlarca yetişmiş büyükelçi görev bekliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Otuz-otuz beş yılını bu mesleğe, bu devlete adamış büyükelçiler 2022 zammıyla bile yoksulluk sınırının biraz üzerinde maaşlarla hâlâ devlete hizmet için görev bekliyor. Dışarıdaki büyükelçilerin dönme vakti geldi, dönecek; içeridekiler gidecek, çocuğunun okulunu ayarlayacak ama bakıyorsunuz, ortada kararname yok, koskoca bir yıl geçmiş, insanlar huzursuz, beklemede. Lafa gelince "insani diplomasi" diyorsunuz ama Bakan Bey'in umurunda bile değil. Neymiş? Bakanlığı adaletli yönetiyormuş. Adaletten bahseden Bakan Çavuşoğlu'nun gözden kaçırdığı bir şey var: Bu mesleğe otuz-kırk yılını vermiş, kendini yetiştirmiş onlarca büyükelçinin tamamen subjektif değerlendirmeler ve adam kayırma yöntemiyle dış tayine gönderilmemesinin insani boyutunun yanında çok ciddi bir hukuki boyutu da bulunmaktadır. Bağımsız ve tarafsız yargının hâkim olacağı gelmekte olan yeni dönemde başka tüm haksızlıklar gibi bu keyfî atamaların da hesabı sorulacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Son cümlelerimle selamlayabilir miyim?
BAŞKAN - Peki, bir selamlama alalım.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Yeni atama listesinde kendine yer beğenmeye çalışan AKP'li eski milletvekilleri ve saray bürokratları varsa...
MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Yenileri de, yenileri de.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - ...onlara da bir çift sözümüz var: Hevesli olmayın, sanmayın ki kapağı atmak için gideceğiniz yerde rahat olacaksınız. İktidar değişikliğiyle ilk kararnamede döneceğinizi bilerek bu görevlere talip olun ya da baştan "Teşekkür ederim, istemem." deyin, kendi lehinize olsun.
Sorunsuz çember projesinin mimarlarına da seslenmek isterim: Önce Dışişleri Bakanlığında birlikte çalışacağınız insanların güvenini kazanın.
Hepinizi bu duygularla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)