| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kongaz Süleyman Demirel Moldova Türk Lisesi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 17.02.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hafta Genel Kurulda uluslararası anlaşmaların onaylanması üzerine görüşmeler yapıyoruz. Bu, ülkemizin uluslararası itibarı ve dış dünyaya dalgalanışı açısından elbette ki çok önemli. Muhataplarımızla faydamıza anlaşmalar yapabilmek, istikrarlı, güçlü ve güven veren bir ekonomiyle mümkün ancak gidişata baktığımızda bu tariften çok uzak bir tabloyla karşı karşıyayız.
TÜİK verilerine göre, yoksul sayısı son üç yılda 2 milyon kişi arttı. Ocak ayının sonunda yine buradan yoksulluk sınırının 13 bin lirayı geçtiğini söylemiştim. Son paylaşılan verilere göre yoksulluk sınırı 14.288 lira oldu yani bir ayda en az yüzde 10 artış. Açlık sınırıysa yeniden asgari ücrete dayandı. Tabii, sadece adı asgari ücret, aslında ortalama ücret. Asgari ücret ve biraz üstüyle geçinmeye çalışanların sayısı neredeyse 4 kişiden 3'ü. Hepimiz eşitlenen Türkiye istiyoruz ama nerede eşitlenen? Siz yoksullukta eşitlenen bir Türkiye yaratmaya çalışıyorsunuz, biz ise refahta eşitlenen bir Türkiye yaratacağız.
Yapılan araştırmalara göre, her 100 hanenin 36'sının geliri giderinden az, 51'i ise geliri giderine denk yaşamaya çalışıyor. Bu hazin tabloya rağmen, Maliye Bakanı çıkıp "Sen maaş alıyorsun, en fazla neyi kaybedersin?" diyebiliyor. Maaşını kaybedenin de her şeyini kaybedeceğini göremeyenler tarafından idare ediliyoruz.
TÜRK-İŞ'in 2019 rakamlarında açıkladığı sınırlara göre, ülkemizde 10,7 milyon kişi aç, 54 milyon kişi ise yoksul. Mevcut şartlarda 2021'in sonuçlarını hayal bile edemiyoruz. Mesela, gıda enflasyonu yoksulluğun yanında yoksunluğu da derinleştiriyor. En yoksul yüzde 10'luk grupta yer alan 8 milyon vatandaşımız 2020'de bir ayda gıdaya sadece aylık 149 lira ayırabildi. Gıda enflasyonu en çok en düşük gelirli grubu vuruyor hem de ekmeğini bile vuruyor. Yoksullar ekmeği çok, diğerlerini az tüketmek değil, maalesef, her şeyi yetersiz tüketmek durumunda yani yoksul vatandaşlarımız ekmeği bile daha az tüketiyorlar. Maalesef, ekmeği bile fakire lüks hâline getirdiniz. Yoksulluk AK PARTİ iktidarlarının halkımıza dayattığı kader oldu. Bunu değiştirmek de İYİ Partinin kaderidir. Bizi, yoksul bir ülkenin kaderini kabullenmiş mazlumları yapamazsınız. İYİ Parti, Türkiye Cumhuriyeti'ni de Türk halkını da hak ettiği demokrasiye, adalete, refaha taşıyacaktır.
Kıymetli milletvekilleri, yoksulluk döngüsünü kırmanın ilk ve en önemli adımı ülkemizde fırsat eşitliğinin yeniden tesisi. Fırsat eşitliği ve kapsayıcı kurumlar, cumhuriyet idealimizin vücut bulmuş hâlidir. Hazır, Moldova'daki Kongaz Süleyman Demirel Moldova Türk Lisesiyle ilgili mutabakat üzerine konuşuyoruz; bu vesileyle, merhum Demirel'in meşhur vecizesini de hatırlatmış olmak isterim: "Cumhuriyet benim işte! İslamköy'den çıkmış bir köy çocuğunu Cumhurbaşkanı yapan cumhuriyettir. Bunu Büyük Atatürk'e borçluyuz." Demirel'in fırsat eşitliğini örneklediği bu durum artık sadece güzel bir anıdan ibaret. Türkiye, iktidarın uyguladığı yanlış politikalar neticesinde eğitime erişim, iş olanakları, çalışma koşulları ve kapsayıcı kurumlar açısından hem gelişmiş ülkelerin hem de kendi grubunun gerisinde kaldı. Sebebiyse basit; siz yoksullukla mücadele etmiyor, yoksulluğu yönetiyor, bundan siyaset devşirmeye çalışıyorsunuz, bu sizin siyasi tercihiniz. Bugün genç, yetişkin, yaşlı fark etmeksizin herkes bu yoksulluk döngüsünün mağduru. Dünya Ekonomik Forumu'na göre, iktidarınız çocuklara, anne-babalarının sahip olduğundan daha kötü fırsatlar sunuyor yani bugün, ülkemizde 18 yaşındaki bir genç, ebeveynlerinin 18 yaşındaki hâline göre daha kötü şartlarda yaşıyor. Bunlar sadece bizim değil, İYİ Parti Kalkınma Kongrelerimize katılan tarafsız akademisyen ve ekonomistlerin de eleştirileri.
Kıymetli milletvekilleri, iktidar sürekli ekonomik büyümeyle övünüyor. Verilere baktığımızdaysa verimliliğini artması, tarım ve sanayi üretiminin gelişmesiyle değil, nakit girişiyle hormonlu büyüyen bir ekonomik tablo bu. Ülkeye giren nakdin nerelere harcandığının izini sürdüğümüzde ise ticaret, inşaat ve gayrimenkul alanlarında bir kümelenmeyle karşılaşıyoruz. Gelecek nesilleri borçlandırarak alınan bu krediler Hükûmet tarafından verimsiz kullanılıyor, plansız programsız şekilde harcanıyor ve sonucunda emeğin hakkını vermeyen, istihdama katkısı olmayan suni bir büyüme olarak karşımıza çıkıyor. İstihdam konusunda ne kadar geride olduğumuzu Dünya Bankası ve ILO verilerine bakarak net bir şekilde görebiliriz. Kendi gelir grubumuzdaki ülkeler vatandaşlarına ortalama yüzde 58,8 oranında istihdam sağlarken, ülkemizdeki istihdam oranı sadece yüzde 43'lerde yani kendi gelir grubumuzdaki ortalamayı yakalamamız için bile en az 10 milyon kişiye daha istihdam sağlamalıyız. Fakat bizde durum tam tersi, her gelir grubunda işsizlik artıyor, iş gücüne katılım oranı azalıyor; hâl böyle olunca da işsizlik, yoksulluk sarmalı en önemli problemimiz oluveriyor. Bu sarmal gençlerin geleceğe dair umutlarını yok ediyor. TÜİK'in dar tanımlı genç işsizlik oranı yüzde 21 ancak iş bulacağına dair inancını yitirenleri, başvurusu sonuçsuz kalanları da dâhil ettiğimizde bu oran yüzde 31'lere yani 3 kişiden 1 kişiye ulaşıyor. 3 gencinden 1'i işsiz olan bir ülke büyüse ne çıkar, uçsa ne olur? İstihdam politikaları üreteceğinize üniversite baraj puanını kaldırma yoluna gidiyorsunuz. Bunun eğitim kalitesine bir katkısı olacak mı? Hayır. Bunun istihdama bir katkısı olacak mı? Hayır. Peki ne olacak? Hiçbir fizibilite yapılmadan ülkenin dört bir yanına açılan, bir çoğu tabela ve binadan ibaret olan o üniversitelerdeki boş kalan kontenjanlar dolacak, on binlerce gencin işsiz sayılması da en az dört yıl daha ertelenmiş olacak; yine bir meşguliyetle tedavi örneği. Bu durum diploma enflasyonunu körükleyecek, unvanlı işsizler ordusuna yeni neferler eklenmesinden başka hiçbir işe yaramayacak. Mesleklerini yapamayan üniversite mezunları, sağlık sigortasız, güvencesiz şekilde çalıştıkları dünyanın en uyumsuz eğitimli motokurye ağına dâhil olacaklar. Oysaki iktidarın ivedilikle yapması gereken, iş gücü talebi ve arzındaki uyumsuzluğu gidermek ve verimlilik sorununu çözmek olmalıydı çünkü emek piyasasının verimliliği hem çalışanların memnuniyeti hem de ekonominin işleyişi açısından kritik. Bakıyoruz, ülkenin istihdamının yaklaşık yüzde 36'sı mezuniyet branş uyumsuzluğu, yüzde 43'ü yeterlilik uyumsuzluğu yaşıyor. Dijital dönüşümün ve otomasyonun bu uyumsuzluğu daha da geliştireceği, derinleştireceği çok açık; hâliyle bu dönüşüme ayak uydurmak için gençlerin yeni roller edinmesi şart.
Emek piyasası küresel bir dönüşümden geçerken iş gücünü de aktif politikalarla yarına hazırlamak zorundayız. Küresel dönüşümü ya yakalayacağız ya da daha fazla uzaklaşacağız, arası yok. Yarının dünyasında, bugünün uygulamalarıyla ayakta kalamayız. Gelecek on yılda mevcut ve potansiyel iş gücümüze sosyal ve teknolojik yetkinlikler kazandırmak zorundayız. Sosyal ve teknolojik yetkinliklere ihtiyacın artacağı bu dünyada eğitimimizi de buna göre yenilemek zorundayız. Sistematik şekilde derinleşen ve artık nesiller arası devreden yoksulluk sarmalından çıkmak, teknolojik gelişmeler ve insana yakışır işlere yönelmek ve eşitlenen Türkiye'de buluşmak için, İYİ Parti olarak önceliklerimizi belirledik. Fırsat eşitliğini sağlayan, yoksulluk döngüsünü kıran, vatandaşlarda sosyal transfer bağımlılığı yaratmayan bir sosyal devlet inşa ederek yoksulluğu azaltan, derin yoksulluğu tamamen ortadan kaldıran, hak temelli bir sosyal devlet mekanizması kuracağız. Yarının beceri ve yeteneklerini kazandıracak kurumsal altyapıyı oluşturarak, çalışanların asgari ücrette eşitlenmesinin önüne geçerek iyi ve yeni işler yaratan şirketleri destekleyeceğiz. Şirketler kazanacak, çalışanlarına daha yüksek maaş ödeyecekler.
Vasat halklar vasatlığa razı olur; biz Türk'üz, olamayız. Refahı hep birlikte hak ediyoruz. Yüksek oranda asgari ücret, asgari ülke yaratıyor. Asgari ülke değiliz, olmak da istemiyoruz. Buradan bir kez daha vurgulamak istiyorum; vasatlığı hak etmiyoruz, vasat olmayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.
Herkesin asgari ücrette eşitlendiği bir iş gücü piyasasını kabul etmiyoruz. Başta gençler olmak üzere toplumun her kesimine iyi işler sağlayacak, suni büyümelerle yoksullukta değil, sürdürülebilir kalkınmayla refahta eşitlenen Türkiye istiyoruz; iktidarımızda da inşa edeceğiz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)