| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 22.02.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben 1'inci maddeye gelmeden evvel iki hususun altını çizmek isterim. Bir tanesi: Oturumun başında Bosna Hersek'e gidecek bir heyete ilişkin bir oylama yapıldı. Şu gündem üzerinden söylüyorum, burada "Bosna Hersek" yazıyor ama arasında tiresi yok. Niye tiresi yok keyfiyeti üzerinde duruyorum. O tire bir imla kuralı değildir, o tire siyasi bir tiredir. O siyasi tireyi koymazsanız Bosna Hersek'in bütünlüğünü sorgulatır hâle gelirsiniz. Ben bunu -Komisyondaki arkadaşlarım bilirler- birkaç defa gündeme getirdim ve üzülerek görüyorum ki hâlâ Bosna Hersek "Bosna" ve "Hersek" olarak, iki kelime olarak geliyor. Bunu inşallah bir daha görmem.
İkincisi: "Cumhurbaşkanımız nerede?" diye birkaç gündür aranıyoruz biliyorsunuz, Ukrayna'da bir şeyler oluyor ya. Sonunda Afrika'da olduğunun izini bulduk, dönmek üzere olduğunu da anlıyoruz ve bu Afrika ziyaretinin böyle karışık bir ortamda yapılıyor olmasını da iktidar bir anlamda Afrika'ya yönelik politikalarımızın veya önceliklerimizin altını çizmek üzere yaptı diye anlıyoruz.
Şimdi, biraz evvel gündeme gelen bu Fildişi'yle ilgili anlaşma da herhâlde Afrika'yla ilişkilerimizin önemli bir unsuru olarak bizim huzurumuza geldi ama ben şu soruyu sormak istiyorum: Bu anlaşma Komisyondan 27 Şubat 2020'de geçti, iki sene evvel yani 300 metrelik mesafeyi epey zaman alarak geldi, kaplumbağa hızıyla geldi. Ben bunu, bu Afrika öncelikli dış politikamız açısından büyük bir çelişki olarak görüyorum.
Buradan asıl meseleye geçeyim, Ukrayna'ya. Tabii, bütün ülkeler açısından olduğu gibi, bizim de herhâlde dış politikamızın önceliği bölgemizdeki ülkelerle bir barış, istikrar ve iş birliği coğrafyası yaratmak olmalıdır. Biz, bunun için çalışacağız zamanı geldiğinde -iktidar- ama bunu yaparken şunu da hep akılda tutmamız gerekir: Etrafımızda hep dostlar, ortaklar, kardeşler yok, rakipler de var. Dolayısıyla bu coğrafyada bir başarı elde etmek istiyorsak dış politikada, karşıdaki rakiplerimizin veya hatta hasımlarımızın arayışlarının ne olduğunu, önceliklerinin ne olduğunu, ne arayışla ne iş yapmaya çalıştıklarını görmek gerektiği kadar kendi yeteneklerimizin de doğru değerlendirilmesi gerekir. Bizim gözlemimiz; iktidar burada maalesef büyük bir özürlü durumunda. "Özürlü" derken şunu söylemek istiyorum: Zaten iktidarın dış politikası ideolojik tercihler temelinde geliştiği gibi, bir de Sayın Cumhurbaşkanının dünya lideri olarak tanımlanmasından kaynaklanan sebeplerle bir büyüklük kompleksi içinde biz bu politikayı yürütüyoruz. Maalesef bu sebepten dolayı ayrıca kurumsallıktan da uzaklaştık yani mevcut ucube sistemde dış politikanın Beştepe'deki birtakım dehalara emanet edildiğinin de farkındayız. Bu ister istemez dış politikanın aynı zamanda aş ve iş olması gerekirken bunlardan uzak bir şekilde... Biz herhâlde bir dert yumağı devralacağımız kanaatine varmaya başladık.
Ukrayna deyince tabii Donbass'a geçmeden Kırım'dan başlayarak geçmem lazım. Yani Kırım meselesi sadece bir ilhak meselesi değildir İYİ Parti açısından. Geçmişi asırların derinliklerine giden, ortak sosyokültürel değerlerle pekişen, kardeşlik temelinde gelişen bir ilişki manzumesidir bizim için Kırım. Oradaki kardeşlerimizin millî kimliklerini korumaları, toplumsal ve kültürel geleneklerini yaşamaları ve de sürdürmelerini gözetmek ve korunmasına destek olmak şimdi olduğu gibi gelecekte de bizim önceliğimiz olacaktır.
Ukrayna krizine gelecek olursam... Bu sorunu da iktidar maalesef gerçekçi ve sağlıklı bir şekilde değerlendiremedi; elmalarla armutları karıştırdı, zaman zaman bir NATO üyesi olduğumuzu unuttu, iki arada bir derede kaldı ve sonunda da Sayın Cumhurbaşkanı -biraz evvel ifade ettiğim gibi- Afrika'da, sağ salim döner inşallah. Ama bu Ukrayna meselesi üzerinden bugüne kadar iktidarın sergilediği tavrı bir yandan belki bir denge arayışı olarak görmek mümkündür çünkü bir yanda Rusya, öbür tarafta Ukrayna; bu kolay bir iş değildir ama bizim gördüğümüz, iktidarın arayışları dengeyi geçti, cambazlığa dönüştü. Dolayısıyla içine düştüğümüz bu açmazdan nasıl çıkacağız? Herhâlde, inşallah, az bir zararla çıkarız diye umuyoruz.
Tabii, benim için en büyük üzüntü kaynağı hem Ukrayna'nın başına gelen hem Zelenski'nin başına gelendir yani adam bir müddettir haykırıyor Batı'ya: "Savaş çığırtkanlığını bırakın." diyor, "Durun artık." diyor, "Yaptırım uygulayacaksınız şimdi uygulayın, işgale uğradıktan sonra değil." diyor, "Büyükelçiliklerinizi kapatıp gitmeyin." diyor; diyor, diyor, bunların hepsini dedi, dinleyen olmadı ama olan oldu dün akşam. Şimdi bu olan olduktan sonra bizim önümüzde bir yeni bölgesel sorun var yani geçmişte "donmuş krizler" dediklerimize bir yenisi eklenmeye aday şu anda. Niye? Çünkü bu Donbass bölgesindeki hem Donetsk hem Lugansk Halk Cumhuriyetleri denilen birimler bize istesek de istemesek de bir anlamda Gürcistan'da olup bitenleri veya Kırım'da olan bitenleri hatırlatıyor. Ve dikkatinizi çekmek isterim, Rusya orada da durmadı yani "işgal" kelimesini onlar kendilerine göre adapte ettiler, bir "barış gücü" adı altında bu işlevi yerine getirdiklerini söylüyorlar. Ama üzüntü veren kısmı şu: Uluslararası toplumun sürecin ve krizin bu noktaya gelmesinde önemli kusurları olduğu kanısındayız biz. Bunu NATO açısından söylemek mümkün, Avrupa Birliği açısından da söylemek mümkün; Birleşmiş Milletlere hiç girmiyorum yani bu konu Birleşmiş Milletlere gitse ne olacağı belli, Rusya'nın veto hakkı olduğu için bu vetoya çarpar ve geri döner.
Şimdi, önümüzdeki dönemdeki sorunlara bakarsak tabii ki birtakım yaptırımlar geleceği anlaşılıyor. Ama bu yaptırımların Rusya açısından iki sene evveline nazaran... Ki arada Rusya'nın ekonomisinde önemli artılar var, artı petrol, gaz fiyatlarının artmasından kaynaklanan artılar var, adamların döviz rezervleri artmış vaziyette, Avrupa'nın doğal gazının yüzde 46'sı Rusya'dan geliyor. Dolayısıyla, Rusya'nın bu yaptırımlar karşısında eli biraz güçlü geçmişe nazaran. Ama şunun altını biz İYİ Parti olarak çizmek istiyoruz: Biz Rusya Federasyonu'nun Ukrayna'nın Donetsk ve Lugansk bölgelerinde ihdas olunan ve ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit eden siyasi oluşumları tanıma kararını bölgesel barış ve istikrarı haleldar eden bir adım olarak görmekteyiz. Soğuk savaşın zihinlerimizde hâlen de canlı olan karelerini anımsatan bu gelişmelerin yakın coğrafyamıza ve özellikle ülkemize olabilecek yansımalarından da kaygı duymaktayız. Niye bunu söylüyorum? Bu krizin kontrol edilememesi, daha da tırmanması hâlinde ne olacağını ben sıralayayım size. Doların bugün dahi 13.86'ya kadar geldiğini fark etmişsinizdir, daha da yukarı gitme riski var. Altın fiyatlarının daha yukarı gitme riski var. 98 dolara gelmiş olan petrol fiyatının yukarı gitme riski var, ona bağlı olarak doğal gaz fiyatlarının yukarı gitme riski var. Emtia fiyatlarının yukarı gitme riski var. Zaten kırılgan ekonomimiz üzerinde bunların yansımaları var. Turistlerin gelip gelmeyeceği sorusu var. Meyve ve sebze satıp satamayacağımız sorusu var. Buğday kıtlığına düşüp düşemeyeceğimiz sorusu var. Burada bir konuya daha değineyim; bu meyve sebze elde kalacak diyorum ya, bunun belki iç piyasaya bir faydası olur, fiyatlar düşer. İktidar bundan da medet umuyorsa bilmiyorum ama şu var ortada: Biliyorsunuz "Arap Baharı" "Arap Baharı" diye konuşulur, maalesef, biz, şimdi, şu anda bir Donbas kışıyla karşı karşıyayız ve bu Donbas kışının ayazından en çok zarar görebilecek olan ülke Türkiye'dir. İktidar, inşallah, hassasiyetle bu konuyu takip eder.
Bölgemizin çatışmalara değil huzur ve iş birliğine en çok ihtiyaç duyduğu bir ortamda Rusya Federasyonu'nun almış olduğu son kararlar bölge ülkeleriyle olan ilişkilerimizi ancak olumsuz yönde etkileme riskini taşımaktadır. Ümidimiz, bu sorunun kalıcı olmaması ve aklıselimin yeniden duruma hâkim olmasıdır.
Sürem sınırlı kaldı, ben izin verirseniz bu İsrail meselesine döneyim; iki konum daha vardı ama onları pas geçiyorum. Böyle, İsrail Cumhurbaşkanının ülkemizi ziyaret ediyor olmasından bir memnuniyet duyulduğunu anlıyorum. Biz de duyuyoruz, ilişkilerimizin normalleşmesini biz de isteriz ama bunun bedeli olarak sizden ne isteyeceklerinin farkında mısınız? Yani bu adam eli boş dönmez buradan, buraya geldiğinde sizden isteyeceği ilk ve en önemli husus "Hamas'ın buradaki ofisini kapatacaksınız." olacaktır, "Hamas'ın faaliyetlerini önleyeceksiniz." olacaktır. Hazır mısınız? Adam bunları isteyecek sizden. Aynı Mısır'ın yaptığı gibi. Mısır da size ne dedi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Mısır ne istedi sizden? "İstanbul'daki Müslüman Kardeşler'in faaliyetlerini durdurun." dedi. Durdurdunuz veya sınırlandırdınız. Şimdi aynı sorunu başka şekilde İsrail ve Hamas üzerinden yaşayacaksınız. Bunun da tedbirini almış olduğunuzu varsayıyorum.
Birleşik Arap Emirlikleri'yle bitireyim. "13 tane anlaşma" diye övünüyor iktidar. Bunlardan bir tanesinin ismi "anlaşma" ise bana haber verin. Hiçbirinin ismi anlaşma değil, ya mutabakat muhtırası ya mutabakat zaptı ya niyet mektubu ya şu ya bu ve bunun ucunda da hiç para yok, sıfır. Dolayısıyla iktidar yine bir algı operasyonu peşinde ve her şeyi yoluna koyduğu kanısında. Kaldı ki geçmişte Birleşik Arap Emirlikleri'ne hangi ithamları yönelttiğinizi de herkes hatırlasın. Sayın Cumhurbaşkanımız... "Sayın Cumhurbaşkanımız" dedim, "Sayın Başbakanımız" demem lazım ileriye yönelik olarak. Sayın Genel Başkanımız şöyle bir cümle sarf etti bu Birleşik Arap Emirlikleri konusunda: "Allah kimseyi söylediklerinin aksini yapar duruma düşürmesin." dedi.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)