| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 23.02.2022 |
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, ekranları başında bizi izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, iki haftadır dış ilişkileri konuşuyoruz; daha doğrusu, uluslararası sözleşmeleri konuşuyoruz ama anlaşmaların içeriğine çok giremiyoruz çünkü malum, çok güncel gelişmeler var ve bu güncel gelişmeler de gün geçtikçe yakıcı bir hâle geliyor. Bu güncel gelişmelerin kuşkusuz en önemli başlıklarından biri, son dönemde Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan gerilim ve en son 21 Şubat 2022 tarihinde Rusya'nın Donbas bölgesinin bağımsızlığını tanımasıyla iyice krizin tırmanması olarak da ifade edilebilir. Aslında bu sorun yeni bir sorun değil. Ukrayna'da başlayan Turuncu Devrim, Turuncu Devrim'den sonra AB yanlısı bir iktidarın yönetime gelmesi Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilimi tetikleyen ya da onu başlatan asıl nedenlerden biriydi. Fakat bugün çatışmayı sadece bir Ukrayna ve Rusya sorunu olarak ele alırsak bunun da yanlış ve yanılgılı olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Temel mesele, burada uluslararası güçlerin, özellikle de NATO'nun yayılmacı politikalarına karşı aslında Rusya'nın da aynı yöntemle cevap oluşturması, aynı yayılmacı politikayla karşılık oluşturmasıdır. Rusya'nın en büyük stratejisi ya da en büyük savlarından biri, NATO'nun eski Sovyet toprakları civarında silahlı askerî güçleri konuşlandırması, özellikle de Ukrayna gibi ülkelerin -ki Gürcistan'ın da böyle bir talebi var- NATO'ya üye ülke olarak alınmasına dönük itirazlarını aslında ifade ediyorlar. Bunu söylememiz gerekiyor ama en temelde mesele ne Ukrayna'dır ne Rusya'dır; mesele iki büyük gücün soğuk savaştan sonra tekrardan küresel hegomonik mücadelesidir, enerji kaynaklarına ulaşma meselesidir, yönetme meselesidir. Bunun özel olarak altını çizmemiz gerekiyor.
Tabii ki biz, Halkların Demokratik Partisi olarak hem NATO'nun yayılmacı politikalarına karşı hem de Rusya'nın yayılmacı politikalarına karşı olduğumuzu; bunun 21'inci yüzyılda yeni kaosları, yeni büyük savaşları tetiklediğini ve bunun bütün bölgeyi etkileyebilecek çok büyük yıkımlara gebe olduğunu, çok büyük yıkımlar yaratacağını; milyonlarca insanın göç etmesine, binlerce, on binlerce insanın yaşamını yitirmesine, bütün coğrafyanın altüst olmasına neden olacak bir potansiyeli taşıdığını buradan bir kez daha ifade etmiş olalım değerli arkadaşlar.
Bugün, Rusya'nın, özellikle ABD'nin gerileyen hegemonyasını doldurmak için Libya savaşına müdahil olması, Suriye savaşına müdahil olması ve diğer bütün yerlerde daha agresif bir politika izlemesi aslında bugünkü krizin temel nedenlerinden birini de oluşturuyor. Tabii, bununla beraber, özellikle ekonomik olarak yükselen Çin'i, Doğu Atlantik hattını da geçmememiz gerekiyor ve bu anlamda da ciddi bir gerilim olduğunu ve bu gerilimin gelip Ukrayna-Rusya üzerinden tanımlandığını ve bu anlamıyla da aslında Ukrayna'nın AB'nin, NATO'nun bir öncü gücü gibi savaşa doğru itilmeye çalışıldığını da ifade etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu sorunun askerî yöntemlerle çözülmeyeceği çok açık ve net. Burada yapılması gereken, gerçekten dengeli, ilkeli, barışçıl bir dış siyaset izlenmesidir. Peki, Türkiye bunu mu yapıyor; AKP Hükûmeti gerçekten dengeli, barışçıl ve bütün bölge barışına katkı sunacak bir dış politika mı izliyor diye baktığımızda, hayır; Türkiye şunu diyor: "Ne yârden geçerim ne serden geçerim, ne Ukrayna'dan vazgeçerim ne Rusya'dan vazgeçerim, ne NATO'dan vazgeçerim ne ABD'den vazgeçerim." E, nasıl olacak o zaman? İşte, o zaman ortaya bir çorba çıkıyor, ortaya büyük bir kaos çıkıyor, büyük bir karmaşa çıkıyor. Siz, Rusya'ya yanaşmak için, Rusya'ya yaranmak için S-400 alıyorsunuz, milyonlarca dolar ödüyorsunuz, depoda çürütüyorsunuz; ABD size yaptırım uygulayıp F-35 programından çıkarıyor, başka bir ülke başka bir yaptırım uyguluyor. Şimdi, bütün bunların Türkiye'ye ve Türkiye'de yaşayan insanların yaşamına maliyeti var değerli arkadaşlar. Dolar kuru 21 Şubattan itibaren artmaya devam etti özellikle Rusya krizinden sonra, bunun dış borç üzerindeki etkisini görmemiz gerekiyor. Kurdaki her bir artış ülkemiz insanını daha yoksullaştırıyor, iç ve dış borç sarmalını gittikçe içinden çıkılmaz hâle getiriyor ve en önemlisi, Türkiye'yi iflasa sürüklüyor.
Diğer bir mesele: Şimdi, Avrupa Birliği (AB) üst üste yaptırım paketlerini, NATO yine aynı şekilde üst üste yaptırım paketleri açıklamaya başladılar ve en üst düzeyde yaptırım uygulayacaklarını söylediler Rusya'ya. Peki, Türkiye ne yapacak? Türkiye bu yaptırımları uygulayacak mı, bu yaptırımları destekleyecek mi? Hükûmetten gelen bütün açıklamalar "Biz Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunuyoruz, Rusya'nın yaptığını kabul edemiyoruz." İyi, hoş da siz bir tek Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunuyorsunuz galiba; mesela, Suriye'nin toprak bütünlüğüne yönelik ne düşünüyorsunuz? Afrin, Gire Spi, Serekani, El Bab ve Cerablus ne durumda? Şu anda siz oraları yönetiyorsunuz; postane yapıyorsunuz, okul yapıyorsunuz, para basıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Görevli gönderiyorsunuz. Demek ki dış politika ilkelilik ve tutarlılık istiyor. Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne saygılı olan bir hükûmetin Suriye'nin toprak bütünlüğüne de saygılı olması gerekir; oraya parantez açıp "Kürtler hariç, Kürtlerin olduğu yerler hariç." yazamazsınız. Bunun doğru bir şey olmadığını ifade edelim.
Diğer bir mesele: Şimdi, bu yaptırımlar gelecek. E, Türkiye'nin zaten mevcut stratejik iki temel bağımlılığı var; biri enerji bağımlılığı, ikincisi de -sağ olun- yirmi yıldır ülkede batırdığınız tarım. Bu ülke, un ihracatında 1'inci sırada yer alıyor ama buğdayı ithal ediyor, yaklaşık yüzde 87'sini de Rusya ve Ukrayna'dan ithal ediyor. Peki, olası bir yaptırımda, olası bir krizde Türkiye'de ekmek fiyatları ne olacak değerli arkadaşlar? Biz artık buğday üretemiyoruz ki, biz ithalata bağımlı bir ülke hâline gelmişiz ve bugün buğday, ayçiçeği yağı, arpa en temel stratejik ürünleri oluşturuyor ama ne yazık ki AKP'nin bir tarım stratejisi, bir tarım bakışı olmadığı için ithalat daha ucuzluyor. Ki zamanın Bakanı da "Paramız var ki saman alıyoruz." demişti. Paranız var ki saman alıyorsunuz ama işte bir kriz olduğunda paranız olsa da saman da alamazsınız, buğday da alamazsınız, ayçiçeği yağı da alamazsınız; onun da ötesinde bütün bir Türkiye halklarını kıtlıkla baş başa bırakırsınız. Bunun da kabul edilemez olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Diğeri, enerji bağımlılığı değerli arkadaşlar. Bakın, enerji arzında yaşanan sorun nedeniyle Türkiye dünya kadar sorun yaşadı, üç gün boyunca sanayi üretimi durdu, Isparta özelleştirme nedeniyle üç gün boyunca karanlığa mahkûm edildi. Türkiye'nin en fazla doğal gaz ve petrol ihracatı yaptığı ülkelerden biri de Rusya. Böyle bir krizde NATO'dan yana tutum aldığında ne olacak? Orada da büyük bir skandal olacak ve bugün aldığımız doğal gaz fiyatlarının 10 katına fiyatlarla biz doğal gaz ve petrol almak durumunda olacağız ki zaten Brent petrolün fiyatı 98 dolara kadar da yükselmiş durumda.
Diğeri nedir değerli arkadaşlar? Rusya'nın uçağı düştüğünde Türkiye'ye uyguladığı yaptırımları hatırlayınız. Ne olmuştu? Rusya misilleme olsun diye tek bir yolcu koymuştu ve Türkiye'ye uçak göndermişti değil mi? Bütün turizm sezonu bıçakla kesilir gibi kesildi çünkü Türkiye turizmde de en fazla Rus turistle ayakta durabiliyor değerli arkadaşlar. Yani Almanya'dan sonra Türkiye'ye en fazla Rusya'dan turist geliyor ve olası böyle bir krizde siz, çok bel bağladığınız "Yaz gelsin de turizm gelirlerimiz artsın, işte, cari açığımız küçülsün." dediğiniz meselede de ne yazık ki bunu da yakalayamayacaksınız. Bunu da ifade etmemiz gerekiyor.
O zaman ne yapmak gerekiyor? Çok açık ve net, birincisi: Birleşmiş Milletlerin ve AGİT'in özellikle de tartışmalı bölge olan Donbas ve Lugansk'ta tarafsız, bağımsız bir referandumla halkın görüşüne başvurması gerekiyor. Yani eğer bağımsızlık istiyorlarsa ve referandumda da bu çıkarsa bütün dünya toplumlarının buna saygı duyması gerekiyor, bu konuda bir adım atılmalı.
İkincisi: Hem Rusya'nın hem de NATO'nun Ukrayna sınırındaki askerlerini geri çekmesi ve askerî müdahalelerden geri durması gerekiyor.
Diğer bir nokta: Birleşmiş Milletlerin çok hızlı bir şekilde hem Ukrayna'yı hem Rusya'yı hem de diğer NATO ülkelerini toplayarak bu soruna kalıcı çözüm, kalıcı bir ateşkes sağlanıncaya kadar orada bir barış gücü, özellikle de sivil bir barış heyeti bulundurması ve bu anlamda da adım atması gerekiyor.
Bunlar yapılmadığı zaman ne olacak değerli arkadaşlar? Çok açık ve net, dünyanın gözü önünde kocaman, büyük bir dram yaşanacak, büyük bir insan kaybına neden olacak bir süreçle karşı karşıya geleceğiz.
Türkiye'nin "Hem Rusya'yı desteklerim hem Ukrayna'yı desteklerim hem NATO'cuyum hem ABD'ciyim." diyen bir noktadan çıkıp ilkeli bir dış siyaseti, barışçıl bir dış siyaseti, insan haklarını önemseyen bir dış siyaseti ve ayrımcı olmayan bir dış siyaseti ilke edinmesinin önemle altını çiziyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)