| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 23.02.2022 |
HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.
Genel Kurul ve değerli halkımız; evet, Parlamento en temel görevlerinden biri olan gerçekleri konuşma, çözüm üretme işini maalesef gerçekleştirmiyor ve bunu kasıtlı olarak yapmıyor ve sokakta, gerçek siyaset sokakta yapılıyor. Halkın ihtiyaçları, halkın talepleri sokakta her biçimde, her düzeyde gündemleştiriliyor.
AKP, tarihin belki de görüp görebileceği en halk karşıtı siyasetlerden bir tanesi fakat en iyi başardığı işlerden birini de söylemek lazım, haklarını yememek lazım; gerçekleri ters yüz etme konusunda son derece başarılılar. Bir illüzyon hareketi AKP. Bakın, büyüme diye tartıştırdığı, kabul ettirmeye çalıştığı şey, koskoca bir saadet zinciri, bir saray ekonomisi. Bir yüzükle gelip "Eğer zenginleşirsem bilin ki çaldım." diyen bir siyasetle karşı karşıyayız ve halkın her türlü olanağının, kaynağının zenginlere hortumlandığı bir düzeni "büyük bir kalkınma" diye sunabilme başarısını da gösteren bir iktidarla karşı karşıyayız. Evet, AKP gerçekliği bu.
Kriz ağırlaşıyor ve derinleşiyor. Bu kriz klasik bildiğimiz krizler, kriz tanımlamalarıyla açıklanamaz, ortada çok kapsamlı bir yıkım politikasıyla karşı karşıyayız. AKP Genel Başkanı aynı gemide olduğumuzu söylüyor ve daha da ileriye gidiyor, "Biz nasıl beraber kalkındıysak, bu sürecin olumlu yanlarını nasıl beraber paylaştıysak, olumsuzları da beraber paylaşacağız." deyiverdi fakat buna en başta halkımız, emekçi halklarımız itiraz ettiler çünkü bu, baştan sona yalandı, baştan sona aslında halkın gerçekliğiyle dalga geçmek ve hakaret etmek anlamına geliyordu. Hemen bir kez daha söyleyelim, biz aynı gemide değiliz. Ortada bir gemi var; bu gemi, AKP'nin, sarayın rant ve soygun gemisidir. Bu gemide yüzde 1 var; bu ülkede yirmi yılda zenginleşmiş, dünya sıralamasına, zenginler sıralamasına girmiş bir avuç kan emicinin olduğu bir gemi var ama milyonlarca emekçi, yoksul halkımız bugün, bırakın beslenmeyi, bırakın kültürel faaliyetlerde bulunmayı, bırakın gezmeyi, faturalarını nasıl ödeyeceğini, aldığı maaştan daha yüksek faturalarla nasıl baş edeceğini konuşur durumda. Peki, bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu halktan çalanlar yani AKP iktidarı, saray rejimi.
Evet, AKP'nin vazgeçmediği şeyler var. Bunlar, milyon dolarları yap-işlet-devret projeleriyle şirketlere hortumlamak; bunlardan asla vazgeçmiyor. Yine, sarayın şirketlerine ballı ihaleler vermekten de asla vazgeçmiyor. Yine, talan ve rant projelerinden de asla vazgeçmiyor. Krizin yükünü emekçilere yıkmaktan da asla vazgeçmiyor. Yine, çeteleşme ve mafyalaşmaktan da asla vazgeçmiyor. Farkındaysanız son dönemde AKP'nin en meşgul olduğu işlerden bir tanesi; uyuşturucu ve kumar ekonomisini yeniden dizayn etmekle şu anda son derece meşgul. Hangi mafyaya bunu vereceğiz, hangi mafyayı alıp hangi mafyayı onun yerine koyalım, bununla son derece meşgul bir AKP iktidarıyla karşı karşıyayız. Bakanlıklar, İçişleri Bakanlığı doğrudan bu işin içerisinde; sadece dizayn eden değil, doğrudan bu işin içerisinde, meşguller. Yine, kendilerinden olmayanlara, itiraz edenlere parmak sallamaktan, şiddet uygulamaktan da asla vazgeçmeyen bir AKP rejimiyle karşı karşıyayız. Halka reva görülen; yoksulluk, açlık, kredi kartı borçluluğu, krediler, kredi ve AVM ekonomisinde köle gibi yaşamak ve çalışmak halkımıza reva görülüyor. Yine, uçmadığı, geçmediği, görmediği saray projelerine Allah'ın lütfu diye şükretmek halkımıza reva görülüyor. Ama artık deniz bitti. Evet, şimdi siyaseti halkımız yapıyor; işçi sınıfı, emekçiler yapıyor. Deniz bitti, işçi baharı başladı ve gerçek siyaset, halklarımızın, işçi sınıfının, emekçilerin baharının siyaseti başlamış oldu ve halkımız bu siyasete karşı, bu manipülasyon siyasetine karşı, bu illüzyona karşı bizzat kendi pratiğiyle dimdik ayakta durmaya başladı. Bir kez halk ayağa kalktığında, bir kez işçi sınıfı ayağa kalktığında bütün oyunlar görüldüğü gibi bozulur. Tayyip Erdoğan ne diyordu? OHAL sürecinde patronlara şunu söylüyordu: "Biz sizin için OHAL yaptık, daha niye eleştiriyorsunuz? Bakın, ne güzel, grev olmuyor; ne güzel, işçi sınıfı kölece çalışabiliyor." diye patronlara çıkışıyordu. Evet, AKP bir OHAL rejimidir ve OHAL rejimi, işçi düşmanı bir rejimdir ve bu OHAL rejimi, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilerin ölü bedenleri üzerine yükselen bir rejimdir, halk düşmanı, işçi düşmanı bir rejimdir.
Evet, buradan, işçi baharını üreten, yaratan Trendyol işçilerine, Hepsiburada işçilerine, Scotty'den Yemeksepeti işçilerine, Banabi'den Yurtiçi Kargo işçilerine, Farplas'tan Sinbo işçilerine, Migros Depo'dan metal işçilerine, SML Etiket işçilerinden Antep OSB işçilerine ve BTO-SEN işçilerine selam olsun. Onların direnişiyle özgür bir geleceği kuracağız. Emeğin özgürleştiği bir dünyayı onların emekleriyle, direnişleriyle kuracağız. Evet, buna benzer onlarca işçi direnişi şu anda sürüyor. Bu işçi direnişleri, açlığa, yoksulluğa, düşük ücretlere ve sendikasızlaştırma saldırısına karşı gerçekleşiyor.
Geçtiğimiz günlerde, geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Kartal'da Birleşik İşçi Hareketinin işçi baharı buluşmasında idik ve bu buluşmaya çok sayıda işçi direnişinden işçi arkadaşlarımız geldiler. Orada bütün işçiler kendi bulundukları alandan neden direndiklerini anlattılar ve orada Farplas işçisi şunu söyledi: "Biz, sadece kendimiz için direnmiyoruz, bütün insanlık için direniyoruz, bütün ezilenler için direniyoruz ve bu daha başlangıç, mücadeleye devam. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!" diyerek orada hepimize coşku ve heyecan kattı. Bizim ona anlatacağımız çok şey yoktu çünkü en güzel sözü direnenler söylemişti. Orada yine, DİSK BTO-SEN işçileriyle sohbet ettik, o buluşmada DİSK BTO-SEN işçilerinin yaşadığı sorunlara tanık olduk. DİSK BTO-SEN işçileri İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı Ağaç AŞ'de çalışıyorlar ve bu işçiler ücretsiz izne çıkarılıyorlar, bunu eleştiriyorlar. Sendikalaşma, işveren, müdür, şef ve çavuşların baskısıyla engellenmeye çalışılıyor; DİSK'in orada örgütlenmesi, BTO-SEN'in örgütlenmesi engellenmeye çalışılıyor ve DİSK üyesi işçiler tehdit ediliyorlar. En ağır işi yapmalarına rağmen en düşük ücreti alıyorlar ve daha da çarpıcısı, iş kolu barajını aşmış olmalarına rağmen, geçtiğimiz günlerde Bakanlık, bir alavere dalavereyle, barajı geçmediklerini ortaya koydu. Evet, Kartal'da gerçekleştirilen işçi direnişi ülkenin dört bir tarafında gerçekleşen direnişlerin bir parçasıydı ve oradan hepimiz büyük bir enerji aldığımızı söyleyebiliriz.
Evet, işçi sınıfı kendi yolundan yürümeye devam edecek. İşçi sınıfı ayağa kalktığında, itiraz ettiğinde özgürleşiyor ve bir aşamadan sonra, kendisi için değil, tüm işçi sınıfı için, tüm emekçiler için harekete geçtiğinin farkına varıyor ve her eylem alanı her birimizi fazlasıyla özgürleştiriyor. Kendi gücümüze güvenmek zorundayız, kendi yolumuzu örgütlemek zorundayız çünkü biz çoğunluğuz. Milyonlarca işçi bir avuç kan emicinin hırsızlığı yüzünden yoksul ve aç kalmaya mahkûm ediliyor. Buradan sömürünün olmadığı bir dünyayı hep birlikte üreten ellerimizle kurabiliriz. İş ve ekmek mücadelesi ile demokrasi ve özgürlükler mücadelesini birleştirebildiğimizde kazanmamız işten bile değildir. Bunu birleştirebildiğimizde bu coğrafyada işsizliği de açlığı da yoksulluğu da bitireceğiz, demokrasiyi ve özgürlüğü de birlikte getireceğiz. Bilelim ki AKP saray rejiminin ezilenlere vereceği hiçbir şey yoktur, bunların dini imanı paradır ve bunun için yapamayacakları hiçbir iş yoktur, işlemeyecekleri hiçbir suç yoktur. Bizi kurtaracak olan, kendi kollarımızdır. Mücadeleyi büyütmek ve mutlaka ve mutlaka her yol ve biçimde örgütlenmekle karşı karşıyayız. Örgütlü bir gücü hiçbir kuvvet yenemez diyorum. Direnen tüm işçileri buradan bir kez daha selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)