| Konu: | TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 07.02.2013 |
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan ve sevgili milletvekili arkadaşlarım; bu tasarıyı konuşurken demin Sayın Bakanımız dedi ki: "Ne yapalım yani, kabul etmeyelim mi? Bu, Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği bir sözleşmeye dayanıyor. Dolayısıyla da biz bu sözleşmenin şartlarına uymak zorundayız." Tabii ki buna katılıyoruz. Zaten bu sözleşmeyi reddedelim diyen yok. Ancak eğer buna katılacaksak, yani biz iç hukukumuzu bu sözleşmeye göre düzenleyeceksek o zaman doğru dürüst düzenlenmemiz lazım.
Şimdi, iki gündür bu yükümlülüğümüz konuşuluyor ve konuşan arkadaşların, yani muhalefet partilerinden olan arkadaşların söyledikleri sözlerden bir tanesi, en önemli itirazlardan bir tanesi bu yasadaki yükümlülüğümüz sadece ve sadece sözleşmeyi alıp kendi iç hukukumuza uyarlamak olduğu hâlde biz bunu tutup Terörle Mücadele Yasası'yla ilişkilendirmiş bulunuyoruz. Asıl itiraz edilen nokta bu ve ben de bu itirazın çok yerinde olduğunu düşünüyorum çünkü Terörle Mücadele Yasası gerçekten de Türkiye'de fevkalade tartışılan yasalardan bir tanesi yani uzun süredir bu tartışılıyor.
Gerçekten de ben şunu anlamakta zorlanıyorum: AKP bir yandan 1980 darbesiyle ve diğer darbelerle mücadele ettiğini savunuyor, öbür taraftan, maşallah, bu darbelerin gündeme getirdiği bütün yasalar -bunları sayabilirim de- kurumlar yerli yerinde durmakta. Terörle Mücadele Yasası'na da 1980 darbesinin ruhu sinmiştir. Ne açıdan sinmiştir? Çünkü bu yasa tıpkı 1980 darbesinin getirdiği çeşitli mevzuatta olduğu gibi temel hak ve özgürlükleri fevkalade muğlak ifadelerle kısıtlamakta, üstelik Terörle Mücadele Yasası kısıtlamakla kalmayıp bunu ciddi cezai hükümlerle ilişkilendirmekte.
Şimdi, baktığınızda aslında, yani Terörle Mücadele Yasası ne gibi şeyleri suç sayıyor? Her türlü eylem, her türlü düşünce bu yasanın kapsamı altına sokulabilir. Nitekim uygulamada da bu oldu ve gerçekten de bu yasa ileri demokrasilerin, sahici ileri demokrasilerin güvence altına aldığı düşünce özgürlüğü, iktidarda olanlara muhalefet etme, örgütlenme gibi temel hak ve özgürlükleri yıllar içinde kısıtladı. Ve bu yasa çerçevesinde yani TMK çerçevesinde açılan davalara baktığınızda, hüküm giyenlerin sayısına baktığınızda, çeşitliliğine baktığınızda, bu yasanın evrensel hukuk normlarına ve demokratik ilkelere ne kadar aykırı olduğunu görüyorsunuz.
Ben size sadece üç örnek vereceğim; ilki Nedim Şener'le ilgili. Hrant Dink davasıyla ilgili bir kitap yazdı. Kitap yazdı diye savcı otuz yedi yıl istedi Nedim Şener'e, hâlbuki katil yirmi sekiz yılla yargılanıyor. Yani bu, hiçbir hukuk devletinde kabul edilebilecek bir şey olmadığı gibi hiçbir vicdana da sığmaz.
İkincisi, Hopa davası. Ben geçen sene bunu takip ettim. Altı aydır bu çocuklar tutukluydu, 26 tane üniversite öğrencisi; suçları, sanıyorum, Sayın Burhan Kuzu'ya yumurta atmak ve Başbakan kampüslerine geldiğinde protesto etmek. Savcı kırk sekiz yıl istiyor. Gene bu, hiçbir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir şey.
Üçüncüsü, Sayın Fethullah Gülen'le ilgili. Biliyorsunuz, o da Terörle Mücadele Yasası'ndan yargılandı terör örgütü kurmak suçlamasıyla. Şimdi, onun hakkında, Gülen hareketi hakkında ben çeşitli, Türkçe ve İngilizce makale ve kitapları okudum; hiçbirinde şiddet içerdiği yazılı değildi.
Dolayısıyla, bu mevcut yasa yani önümüze getirilmiş olan tasarı yasalaştığı takdirde gerçekten de mevcut yasaları, zaten bütün bu özgürlükleri kısıtlayan yasaları daha da pekiştirmiş olacağız ve gerek bu Hükûmetin gerekse de ilerideki iktidarların elinde muhalifleri susturmak için çok ciddi bir silaha dönüşecek bunlar.
Onun için, bu yasanın Adalet Komisyonuna geri gönderilmesi ve daha düzgün bir şekilde Terörle Mücadele Yasası'yla ilişkilendirilmeden yeniden gündemimize getirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bizim partimizin kanaati de budur.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toprak.