| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 24.02.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki karmaşık bir ortamdayız. Biraz evvel yapılan konuşmaların bazılarına katılıyorum, bazılarına katılmıyorum ama Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilinin "Keşke bir kapalı oturum yapılsaydı." fikrine yüz defa katılıyorum. Niye bunu söylüyorum? Ben şimdi dilimi kontrol etmek durumundayım, her şeyi konuşamayacağım burada çünkü her şeyi konuşursak bambaşka bir yere gideriz ve bunun yarattığı sıkıntıyla konuşacağım, onu da söyleyeyim.
Şimdi, izin verirseniz, bugünlere nasıl ve niye geldikle başlamam lazım. Bugüne niye ve nasıl gelindiğinin analizini yapmadan bugünü anlamak mümkün değil. Niye bunu söylüyorum? Biliyorsunuz, 1991 senesinde Sovyetler Birliği dağıldı. Bu dağılış o coğrafya için büyük bir travma yarattı. O travmanın sonucu ne oldu? Daha evvelden Marksist-Leninist, ateist bir sistem vardı; onun yerine yeni cumhuriyetler, yeni kimlikler çıktı; yeni kimlikler derken yeni milliyetler çıktı hatta. Bu milliyetlere baktığınızda -bu yeni doğan, Sovyet coğrafyasında doğan 15 cumhuriyete- bunlardan 2 tanesi ismi ile cismi birbiriyle uyumlu olmayan 2 devletti; o tarih itibarıyla söylüyorum, ismi ile cismi birbirine uymayan. Bunlardan bir tanesi Kazakistan. Ne demek istediğimi de açacağım birazdan. Yani Ermenistan'da Ermeniler vardı, Kırgızistan'da Kırgızlar vardı, Azerbaycan'da Azeriler vardı, Kazakistan'da Ruslar vardı çoğunlukta ancak yeni yeni Kazakistan'ın ismiyle cismi bir hâle geldi çünkü Kazaklar çoğunluğa geçtiler. Ama Ukrayna daha değişik bir ülke ve bu değişikliğinin sebebi de ülkenin isminden kaynaklanıyor yani Ukrayna bir kimlik değil, Ukrayna "eşikteki ülke" demek "uzaktaki ülke" demek, bir ulus kimliği değil. Bence Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından bu yana geçen süreç içinde o kimlik arayışında olan bir ülkenin dramasını yaşatıyoruz biz bugün. Şimdi, buraya baktığımızda, ne diyor Ruslar? "Bu taraf bizim." Yani bugün "Donbas" dediğimiz kriz coğrafyasında, Rusların da oturduğu... Mesele sadece Ruslar da değil, o coğrafya Ortodoks'tur. Batıya doğru gittiğinizde Rusluk azalır, Ortodoksluk da azalır, Katoliklik başlar. Dolayısıyla böyle karmaşık bir sosyokültürel yapının içinde ve bunun sancılarıyla biz bugünlere geldik. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra o travma, biraz evvel sözünü ettiğim travma çerçevesinde Sovyet ekonomisinden yadigâr ne kaldıysa bütün ülkeler çöktüler aslında ekonomik anlamda. Bu çöküşten tabii ki Rusya Federasyonu da payını aldı ve Putin devreye girinceye kadar yani Gorbaçov, Yeltsin dönemleri geçip de Putin devreye girinceye kadar Rusya Federasyonu o çöküntünün çözümü arayışı içinde, bir çaba içinde oldu ve o biraz evvel sözünü ettiğim Rus milliyetçiliği de o kimlik arayışının, yeni kimlik arayışının tezahürü olarak güçlendi. O yakın çevre politikası bunun üstüne bir kat geldi. Onun ötesinde, bu Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında, ismi Sovyetler Birliği olmasa dahi onu anımsatan bir ilişkiler manzumesi oluştu ve âdeta Putin, Sovyetler Birliği'ni canlandırmak peşinde olmasa dahi Çarlık Rusyasını canlandırmak arayışına girdi ve bana sorarsanız, bunda da on sene evveline bakarsanız Rusya on sene evveline nazaran daha da güçlü; ekonomik alanda da güçlü, askerî alanda da güçlü, yetenekleri daha yüksek bir seviyede ve kurduğu ilişkilerle de bunu pekiştirmiş vaziyette.
Şimdi, bu ayrılan... Varşova Paktı da dağıldı tabii, onu hiç söylemeye gerek yok. Ama bu Varşova Paktı ülkeleri, o Rusya Federasyonu'nun Sovyetler Birliği'nden yadigâr travması içinde bence akıllıca bir şey yaptılar ve o çaba içinde bir yandan NATO'ya, diğer yandan Avrupa Birliğine üye oldular. Yani 6 ülke ama bunlardan bazıları -üzülerek söylemem lazım, yine dilimi kontrol ederek- bazı rövanşist arayışlara girdiler. Yani, ne demek istiyorum? Sovyetler Birliği döneminde çektiklerinin acısını Rusya Federasyonu'na fatura etmeye. Bunda başarılı oldular mı? Bence büyük bir soru işaretidir. Bu bitmedi, yani Varşova Paktı, NATO ve Avrupa Birliği ülkesi oldu, arkasından Sovyetler Birliği coğrafyasındaki 3 ülke, Baltıklar, onlar da yine NATO ve Avrupa Birliği üyesi oldular ve bu tabii ister istemez Rusya'da bir çevrelenme kaygısı yarattı. Ha, şimdi, bu çevrelenme kaygısının daha sonraki adımlarında Gürcistan'ın başına neler geldiğini ve bugün Ukrayna'nın neler yaşadığını hep birlikte görüyoruz. Yani, Rus'un maalesef şöyle bir yöntemi vardır; lafını dinlerseniz ne âlâ, dinlemezseniz sopayı eline alıyor. Bu da tamamen güç dengesiyle ilgili yani Rusya'yla ilgili olarak o bölgede onunla baş edecek bir gücün olduğunu da söylemek çok güçtür. Ne oldu? Osetya ve Abhazya gitti, arkasından Kırım gitti, şimdi Donbas gidiyor. Bütün bunları niye söylüyorum? Bence, önümüzdeki döneme baktığımızda, bu kriz geçtikten sonra, bu yaşadığımız sancıların sağlıklı bir şekilde mutlaka analizi gerekecektir ancak bunu başarabildiğimiz ölçüde biz ileriye daha sağlıklı bakabiliriz.
Bir hususa değinmek isterim. Biraz evvel Sayın Dervişoğlu konuşmasını yaparken -arkasından da Sayın Aytun Çıray- "savaş" kelimesi üzerinden dikkatinize bir hususu getirmek istedi. Şimdi burada ben kulak verdim, herkes cömertçe "savaş" kelimesini kullandı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Herkes kullanmadı ya, ben kullanmadım mesela.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Şimdi bunu niye söylüyorum? İlerisi için söylüyorum, dikkat edelim diye söylüyorum.
Şimdi -işte, bu biraz uluslararası hukukla ilgili bir konu ama- savaş esirlerine uygulanacak kurallar vardır. Savaş esirlerine bir kuralın uygulanabilmesi için savaşın ilan edilmiş olması gerekir. Savaşın ilan edilmemiş olmasının sonucu o esirler infaz edilebilir ama savaş ilan edilmişse esirler infaz edilmez. Dolayısıyla, ülkeler savaşa girdiklerinde kendi vatandaşlarını, kendi evlatlarını, kendi eratını korumak için savaşı ilan etmeyi tercih ederler ki hukuk devreye girsin diye. Ha, şimdi, ister istemez yine bir "Montrö" lafı duydum tüylerim diken diken oldu. Tüylerim diken diken oldu, sebebi de şu: "Savaş" diyorsanız, ben şimdi size soruyorum: Montrö'nün 19'uncu maddesi yürürlükte mi? Buyurun cenaze namazına derim. Geçmişteki bir konuşmamda söyledim, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir tapusu Lozan Anlaşması ise ikinci tapusu Montrö Anlaşması'dır. İnce elenmiş, sık dokunmuş bir anlaşmadır; her kelimesinin, her virgülünün anlamı vardır. 19'uncu maddede çeşitli hâller var, "savaş hâlinde" diyor. Biz savaş hâlinde miyiz şimdi? Biraz evvel Aytun Çıray söyledi, savaş hâlinde değiliz. İyi ki değiliz, savaş hâlinde olsaydık başımıza neler geleceğini siz tahayyül edin, tahayyül etmek için de okuyun. Dolayısıyla böyle bazı kelimeleri ucuza kullanmaktan imtina edelim ve ileriye yönelik olarak da dikkatli olalım demek durumundayım.
Şu anda çatışma devam ederken bizim oraya bir çözüm üretme yeteneğimiz yok. Cumhurbaşkanı bunu başka şekilde denedi, bir yere varılamayacağı anlaşıldı. Şimdi dolayısıyla biz, ülkemiz için, millî çıkarlarımız açısından önemli olan, bu çatışmayı durdurmak konusunda tabii ki siyasi birtakım yaklaşımlar veya arayışlar veya çağrılarda bulunabiliriz. Birleşmiş Milletleri filan unutun, Birleşmiş Milletlerden bir çözüm çıkmaz çünkü Birleşmiş Milletlerden bir çözüm çıkması için Rusya'nın "Evet." demesi lazım, orada bir veto var dolayısıyla Birleşmiş Milletler havanda su döver bu ara. Ama bizim kendi çıkarlarımızı düşünerek başka bir yaklaşım benimsememiz lazım yani sorunun özüyle değil sonuçlarıyla ilgilenmemiz lazım, bu sonuçlardan ülkemizin minimum zararla çıkabilmesini sağlamamız lazım. Zararsız çıkmamız mümkün değil. Sabah dolar kaçtı, şu anda kaç? Benim, gıda sektöründe çalışan bir arkadaşım var, toptancılardan sabahleyin geçilen mesaj şu: "Ayçiçeği yağını ve unu saat on ikiye kadar alıyorsanız alın, on ikiden sonra yüzde 50 zamlı." Gidin süpermarkete bakalım, sabahki fiyatla şimdiki fiyatı buluyor musunuz? Akşam benzin almayı unutmayın giderken. Yarın da motorin almayı unutmayın giderken. Doğal gazın fiyatının kaç olacağını düşünün. Niye bunu söylüyorum? Bugün Avrupa'da spot piyasada bin metreküp doğal gazın fiyatı 1.200 dolar, 1.200 dolar. Biz kaça alıyoruz? Bunun dörtte 1'ine alıyoruz. Petrol sabahleyin 102 dolardı, şimdi kaç dolar olduğunu bilmiyorum. Altın kaçtı? Kaç olduğunu bilmiyorum. Emtia fiyatları kaçtı? Kaç olduğunu bilmiyorum. Buğday fiyatı kaçtı? Kaç olduğunu bilmiyorum. Bunların pek çoğunda dışa bağımlıyız, hem de kime bağımlıyız? 2 tane çatışan ülkeye. Ha, bunun sonucunda ortaya çıkacak rakamların -artık siz aile bütçeniz üzerinde mi, devletin bütçesi üzerinde mi- ne gibi yansımaları olacağını da bence düşünmekte fayda var.
Ha, şimdi, biz "Donbas" diye yatıp kalkıyoruz da "Donbas" dediğimiz yerde 2 tane devletçik türedi. Bir tanesi Lugansk, diğeri Donetsk. Ben "Lugansk" diyorum, bazılarınız "Luhansk" diyorsunuz, onun da "g" ile olması gerektiğini bu vesileyle hatırlatmış olayım. Niye onu söylüyorum? O coğrafyada -bunu ancak Ünal Çeviköz bilir- "Hitler" diye bir adam yoktur, "Gitler" diye bir adam vardır, "Hamburger" yoktur "Gamburger" diye bir şey vardır, "Luhansk" yoktur "Lugansk" diye bir şey vardır; bu da kayıtlarda dursun, bol bol kullanırsınız ileride.
Ha, şimdi, bu Donbas bölgesindeki o 2 devletçik açısından biliyorsunuz bu çatışma ortamında o coğrafyanın hemen hemen ortasından -ki yatay olarak- geçen bir çatışma hattı vardı. Şimdi bu çatışma hattı yedi sekiz senedir orada duruyor. Çözüm var mı? Yok. Normandiya formatı işlemiyor, Minsk Anlaşmaları işlemiyor. Ama bu arada, bana sorarsanız, bazı ülkelerin -Batılı ülkelerden bahsediyorum- NATO üyeliği perspektifinde Ukrayna'yı biraz yeterinden fazla heveslendirmeleri bu tırmanmanın bence sebeplerinden bir tanesidir. Ama maalesef işler umulduğu gibi gitmedi. Niye umulduğu gibi gitmedi diyorum? Hatta -şu anda Zelenski'nin durumuna hiç kimse düşmesin- bundan on gün evvel Zelenski Batı'ya dönerek "Savaş çığırtkanlığını bırakın, yaptırım yapacaksanız ben işgale uğramadan yapın." diye haykırdı; duyan olmadı. Şimdi, yaptırım yapanlar kimler? Bugüne kadar duyduklarımız Amerika Birleşik Devletleri var, İngiltere var, Almanya var, başka yok. NATO'ya da bu konu gelmeyecek bana sorarsanız çünkü NATO'ya bu konu gelirse bu yaptırımlar konusunda herkesin aynı sesle konuşamayacağı maalesef ortada. Şimdi, bu bir zafiyet yarattı. Bu işgali yöneten bu zafiyeti görmedi mi? Gördü. Yani bu kriz ortamında Batı'nın biraz da öz eleştiri yapması lazım. Ama adam kılıfına uydurdu; adam derken Putin'den bahsediyorum. Nasıl kılıfına uydurdu? Bu coğrafyadaki hâkimiyetini pekiştirmek için hukuki bir zemin yaratmaya çalıştı. Nedir o hukuki zemin? Zaten kendilerini defakto devletçik ilan etmiş olan bu Lugansk ve Donetsk birimlerini tanıdı pazartesi akşamı. O gün o tanıma esnasında masaya uluslararası anlaşmalar geldi, uluslararası anlaşmalar. Niye uluslararası diyorum? Çünkü imzalayanlar artık devlet oldular. O uluslararası anlaşmaların ben metnini görmedim ama kendim kadar eminim ki o metinlerin içinde bu ülkelere yönelik -yani bu ikisinden bahsediyorum- herhangi bir tehdit olması hâlinde Rusya'nın müdahale hakkının olduğu mutlaka orada yazıyor. "Kılıf" dediğim bu, uluslararası anlamdaki kılıf bu. Bu kılıf yaratıldı ve dün akşam da bu müdahale gerçekleşti.
Dün neydi biliyor musunuz? Rusya'da Ordu Günü'ydü. Tesadüf değildir, Ruslar hiçbir şeyi tesadüfen yapmazlar. Ruslar ne zaman işgal ettiler Afganistan'ı? Tesadüfen işgal etmediler, 24 Aralıkta işgal ettiler. Ne demek 24 Aralık? Bütün Batı uykudayken işgal ettiler. Şimdi, olan oldu, maalesef oldu. Şimdi, Ukrayna'nın içine düştüğü bu açmazdan çıkması büyük ihtimalle zaman alacaktır. Çünkü -yine bu coğrafi konuya döneceğim, Donbas'a- o çatışma hattının kuzeyinde Ukrayna birlikleri vardı. Ama bölgenin idari tanımına bakarsanız, o Donetsk ve Lugansk daha da kuzeye doğru gidiyor, coğrafi olarak kuzeye gidiyor. Geçenlerde Putin'e "Sizin bu tanıma durumunuz sadece sizin ayrılıkçı kankalarınızın bulunduğu coğrafyayı mı kapsıyor yoksa idari coğrafyayı mı kapsıyor?" diye sordular, "İdari coğrafyayı." dedi yani "Bizimkilerin kontrol ettiklerini değil, onun tamamını." dedi. Orada havai fişekler atılmaya başlamıştı zaten, ayrılıkçıların havai fişekleri atılmaya başlamıştı. Ne demek? "Bulunduğum yerin kuzeyine gideceğim." diyor adam ve gitti. Orada da durmadı dün akşam, şu anda Ukrayna'nın toprak bütünlüğü sadece Donbas bölgesinde değil, bütünlüğüyle ihlal edilmiş vaziyettedir. Ukrayna'nın havaalanı kalmamıştır şu anda. Yani biraz evvel "Uçaklarla vatandaşlarımızı getirelim." dediniz ya, hadi bir bulalım havaalanı! Uçak bulursunuz da havaalanı bulamazsınız, feribot dahi zor bulursunuz. Yani dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisinden Grup Başkan Vekilinin biraz evvel söylediğine katılıyorum, öngörebilmiş olmak lazımdı bunları.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Eskiden yapılacaktı.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Olduktan sonra ooo! Yapabilmiş olmanız gerekenin ancak çok azını yapabilirsiniz.
Ha, şimdi buradan çıkarılacak dersler var mıdır? Çok vardır ama bu kriz ortamında bunların üzerine eğilmek mümkün değildir. Biraz evvel Sayın Dervişoğlu, bizim bugün yaptığımız açıklamadan size cümleler, satırlar aktardı. Sayın Cumhur... Yine "Cumhurbaşkanı" dedim. Sayın Başbakan, o da değil, Sayın Genel Başkanımız. Sayın Genel Başkanımız bundan bir müddet evvel bir "memleket masası" lafı etti. Bugün tam bir memleket masası ortamındayız biz. Niye bunu söylüyorum? Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgilendirilmesi gerekir mi? Gerekir. Ama biz kendi aramızda konuşuyoruz yani Komisyon burada... Bakan? Allah selamet versin, ikinci defa corona olmuş. Kendisine burada sağlık dileklerimi de iletirim. "Bir an evvel gelsin bize bu konuda bilgi versin." diye bunu söylüyorum. Sadece bizim değil, siyasi parti liderlerinin de bilgilendirilmesi lazım. Sadece bilgilendirmek de yetmez, ortak akıl gereği müşterek politikaları birlikte oluşturmamız lazım. Bunu yapması gereken iktidar tabii ki. Biz çağrıyı yapıyoruz. Çünkü biraz evvel yine Sayın Dervişoğlu söyledi, bizim açıklamamızda o var, bugünkü mesele iktidarın meselesi değildir, ülkenin meselesidir. Bu ülkenin meselesinin çözümünün de müştereken düşünülerek gerçekleştirilmesi lazım. Çıkarılacak çok ders vardır, çok ders vardır; ümit ediyoruz ki her beladan -bir belayla karşı karşıyayız- bir fayda üretmenin yolunu bulmalıyız.
Ben hepinizi saygıyla selamlar, bu gibi durumların bir daha tekerrür etmemesi dileğiyle hepinizi kucaklarım.
Saygılar. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)