| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 24.02.2022 |
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ne kadar şu an görüştüğümüz anlaşma Kıbrıs'la kültürel iş birliği anlaşması olsa da bugün bütün dünyanın gündeminde olan ve konuşulan Ukrayna kriziyle ilgili ve şimdi Rusya'nın Ukrayna'ya başlatmış olduğu askerî müdahaleyi bugün konuşacağız daha çok. 21 Şubatta Putin'in ulusa seslenişini hatırlayacaksınız ve ulusa seslenişte Donetsk ve Luhansk'ı tanıdığını ifade etmişti. Zaten bu açıklama ve bu konuşmayla aslında Ukrayna'ya dün gerçekleşen askerî müdahalenin haberi verilmiş idi.
Kırım ve Donbas bölgesindeki gerilimler zaten geçmişten beri biliniyordu ama bu aşamaya ne olursa olsun gelinmemeliydi. Bir savaş hâli var şu an ortada ve bu savaş hâli asla olmamalıydı.
Şu an Kafkasya'da yaşananların -daha önceki, yine, bu kürsüdeki konuşmamızda ifade etmiştik- Suriye'de, Afganistan'da, Libya'da yaşanandan hiçbir farkı yok. Bakın, uluslararası emperyalist güçlerin paylaşım savaşının bölgede zuhur etme biçimidir şu an Ukrayna'da yaşananların tamamı.
Bir Arap Baharı yaşadık yakın zamanda ve bu Arap Baharı'nda özellikle, gerçekten, oradaki halkların otoriter rejimlere karşı yürütmüş oldukları, vermiş oldukları mücadelede, yine, emperyalist güçler bir şekilde onların devrimlerini, o halkların somut taleplerini ellerinden çaldılar. Şimdi Ukrayna'da yaşanan tastamam bunun benzeridir.
Evet, Donbas bölgesinde yaşayan halkların taleplerine dönülüp bakılmalı dedik. Hiçbir ülkenin öteki ülkenin toprak bütünlüğüne müdahale etme hakkı yoktur ama o ülkede yaşayan ve bağımsızlık yanlısı olan ya da kendi kültürel taleplerini yükseltmiş olan kesimler de demokrasi gereği dinlenmelidir. Dolayısıyla şu anda yaşanan süreci çok iyi değerlendirmek ve bu sürece dair, gerçekten, gücümüz yetebiliyorsa çözüm önerileri sunmak zorundayız.
Bugün Ukrayna'da yaşananları, az önce de ifade ettiğim gibi, emperyalist güçlerin paylaşım savaşı olarak görmemiz gerekiyor. NATO uzunca bir süredir esasen bölgede kaybettiği, belki, aslında ABD üzerinden bunu ifade etmek lazım, daha doğru olacak, dünya ölçeğinde kaybettiği gücünü yeniden toparlamak üzere şu anda NATO'ya ağırlık vermiş ve bunun üzerinden bir genişleme hedefi güdüyor.
Yine, bu kürsüden daha önce de belirttiğimiz gibi, Çin liderliğinde devam eden Kuşak-Yol Projesi de bunun tam tersi yani -dünyada artan- tek kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya geçiş sürecinin yaşanmasına baktığımızda burada aslında soğuk savaştan sonra ortaya çıkan yeni dünya düzeninden, daha da yeni, yepyeni bir dünya düzeni inşa ediliyor. Belki de ileride bu daha farklı kavramlaştırılarak bizler tarafından fazlaca incelenecek, okunacak bir şeye dönüşecek ve biz bunları yaşayacağız. Şimdi, bu süreç içerisinde, hatırlayacaksınız, 4 Şubat 2022, bu tarihin altını özellikle çizmek istiyorum çünkü önümüzdeki süreçte yaşanacak bütün uluslararası gelişmelerde biz bu tarihe dönüp bakmak zorunda kalacağız. Nedir bu? Rusya-Çin ortaklığı. Burada tabii ki birkaç maddeyi yeniden hatırlatmak istiyorum. Büyük bir Avrasya ortaklığı hedefleniyor, dünya ölçeğinde bu Kuşak-Yol Projesi'yle yeniden bir modern İpek Yolu hedefleniyor ve -burada çok açık- bu imzalanan bildiride şunlara yer verilmişti: "NATO'nun genişlemesine itiraz." Bunu şu anda Ukrayna'da yaşanan süreçle ilgili değerlendirip bu maddeyi buraya yorumlarsak "NATO'nun genişlemesine müsaade etmeyeceğiz. Ukrayna ile ABD arasındaki ilişkilere izin vermeyeceğiz." demiş oldu Rusya ile Çin ve bu müdahalenin bir sebebini de bu bildiride ortaklaşılmış olan bu maddeden okumamız mümkün.
Bir diğeri, ABD'nin füze planına itiraz ve yaptırımlara karşı mücadele. Yaptırımlara karşı mücadeleden ne kastediliyordu bu bildiride? Özellikle Rusya'nın bu askerî müdahalesi zaten planlanmış bir müdahaledir ve Rusya'ya karşı olası bir yaptırımda Çin'in ve bu blokun Rusya'nın yanında olacağına dair aslında NATO güçlerine verilen bir mesajdır bu ve gelişmeler böyle seyredecek.
Peki, bizler burada ne yapacağız? Montrö Boğazlar Sözleşmesi çok önem arz ediyor. Bakın 1936'da imzalanmış olan bu sözleşmede İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki kontrol tamamen Türkiye'de olarak kabul edilmiştir ve şüphesiz ki yine oradaki 19'uncu maddeyi hatırlayacak olursak "savaş hâli" diye bir ibare geçiyor ama şu an bir savaş hâli var fiilî olarak. Şu anda Rusya Donbas bölgesini ve Ukrayna'yı vuruyor. Az önce de bir hatip söyledi "Havaalanı bile yok, insanlar nasıl getirilecek oradan?" demişti Türkiye yurttaşları için; doğru bir yaklaşımdır.
Şimdi burada 2 şeye dikkat etmek zorundayız: Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nde hiçbir şekilde fiilî olarak da esneme sağlanmamalıdır. Bakın, daha önce yine altını ısrarla çizdiğimiz, Kanal İstanbul Projesi'nin en temel amaçlarından biri Montrö Sözleşmesi'ni delecek olan bir projeydi; o, salt bir Kanal İstanbul Projesi değildi, bunun bir siyasal anlamı vardı ve Karadeniz havzası Montrö Sözleşmesi'nden dolayı oraya giremeyenler için açılacaktı yani NATO güçlerine açılacaktı. O yüzden de fiilen kesinlikle açılmaması konusunda kararlı durulmak zorundadır. Şimdi, Türkiye'nin kararlı durmasını, ne yazık ki -daha önce de çok konuştuk bu kürsüden- AKP iktidarının uygulamış olduğu dış politika bu konuda çok zayıflatmış durumdadır. Bugün, Türkiye'de, özellikle Ortadoğu'daki gelişmelerde başta Suriye meselesi olmak üzere, Türkiye Rusya'ya karşı peş peşe tavizler verdi ve doğrudan bağımlılık ilişkileri gelişti. S-400'ün alınması en önemli bağımlılık ilişkilerinden biriydi -kullanılmayacağı hâlde alınmış olması- yine, tarım politikalarını bitirmiş olan, tarım üretimini bitirmiş olan AKP iktidarının başta buğday olmak üzere, Rusya'ya tarımsal olarak bağımlı hâle gelmesi bunların bir örneği; zaten enerjide bağımlı bir hâldedir ve bu örnekler uzar gider. Şimdi, Türkiye'nin bu manada, burada sıkışacağı, sadece bu başlıklarda değil, Suriye'deki, Libya'daki siyasi gelişmeler konusunda da Türkiye'nin sıkışacağı apaçık ortadadır ama bütün bu sıkışmışlığa rağmen, Türkiye'nin yine de yapması gereken asla dar manada çıkarlar, asla dar manada bu sıkışmışlığın içinde kalmak değil, tam tersi, çağırılarını, barış çağrılarını devam ettirmeli. Yani bundan dolayı yarın sıkıştırılırız da "Montrö Sözleşmesi'ni delmek zorunda kaldık." gibi bir yaklaşımın kabul edilmemesi gerektiğinin özellikle altını çizmek istiyorum.
Şu çağrıları biz yapmak zorundayız: Minsk Protokolü'ne sadık kalınmalıdır, uygulanmalıdır ve NATO'nun sınır genişletme taleplerine karşı çıkılmalıdır -Ukrayna şu an bunun kurbanı olmaktadır- bunun önüne net bir şekilde geçilebilmelidir. Birleşmiş Milletler çok acil toplanmalı ve özellikle bu savaşın derinleşmesinin ve daha da yaygınlaşmasının önüne geçecek çalışmaları yoğun bir şekilde gerçekleştirmeli, Donbas'a barış gücünün çok acil gönderilmesinin alt zeminin hazırlanabilmiş olması gerekir.
Şimdi, tabii, Türkiye'de siyasal çözümlere dair daha önceki konuşmalarımızda bunları sunmuştuk. Bu sıcak savaş hâlinin sonlandırılmasından sonra elbette siyaseten bu bölgede ve Ukrayna krizinde neler yapılabileceği ayrıca konuşulabilir. Bunun için de özellikle Donbas'ta yaşayan halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkı önemlidir, onlara sorulmalıdır, referanduma gidilmelidir ama şu an bunun uzağındayız çünkü ortada sıcak bir savaş neredeyse başlamış durumdadır. Doğrudan müdahaleler ve füze kullanımı söz konusu.
Şimdi, burada, Türkiye'nin tutumuna baktığımızda, daha doğrusu mevcut olan iktidarın tutumuna baktığımızda, Cumhurbaşkanı, Putin'in açıklamalarını yaptığı sırada -belliydi bu sürecin böyle gelişeceği- Senegal'deydi. Dışişleri Bakanı, Türkiye'de yok. Meclisin bilgilendirilmediğini özellikle muhalefet partilerinin Grup Başkan Vekilleri açıklıkla ifade ettiler. Ben, onların taleplerini ve altını çizdikleri konuları tekrar işaret etmek istiyorum ama Türkiye, yaşadığı bu sıkışmışlıkla, bu öngörüsüz dış siyasetle, bu barış merkezli olmayan dış siyasetinin ürünü olarak elini zayıflattığı için şu an mevcut olan iktidar bu süreçte ölü taklidi yapıyor. "Tarafsızız" adı altında aslında ölü taklidi yapıyor. Oysaki Türkiye'nin içinde bulunduğu jeostratejik konumu, onu bu konuda çok daha kararlı bir tutum sergileyecek ve bu süreçte belirleyici bir güç olabilecek bir pozisyona getirebilirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Ve ben, buradan son olarak şunu söylemek istiyorum: Muhalefetin bazı önerileri oldu, muhalefet partilerinin Grup Başkan Vekillerinin önerileri oldu ama anlamsız bir şekilde cevaplarla karşılaşıldı. Bugün, Ukrayna'da yaşayan yurttaşlarımızın haklarının korunmasından, can güvenliklerinin korunmasından kesinlikle bu Hükûmet, iktidar sorumludur. Bakın, coronada yurtdışından insanların getirtilmesiyle ilgili çok büyük sıkıntılar yaşandı. Aslında, şimdi, çok acil bir şekilde Dışişleri Komisyonu yine toplanmalı ve oradaki yurttaşlarımızın da aynı zamanda mağduriyetlerinin giderilmesi için bir planı açığa çıkarmalıdır. Biz bunu, bu deneyimleri coronadan elde etmiştik ve yeterince başarılı bir pratik sergilememiştik, yurt dışından yurttaşlarımızı buraya getirememiştik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Bununla ilgili de acilen bir çalışma planının çıkarılması gerekiyor. (HDP sıralarından alkışlar)