GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:64
Tarih:08.03.2022

CHP GRUBU ADINA JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Her yıl 8 Martı düzenlenen çeşitli etkinliklerle anıyoruz ancak 8 Martı Kadınlar Günü olarak keşke anmak zorunda olmasaydık diye düşünüyorum. Hele hele Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün erkeklerle "eşit işe eşit ücret" mücadelesiyle sürdürülen grev sonrası çıkan yangında yaşamlarını yitiren kadınların anısına olduğunu, acı bir olayı çağrıştırdığını düşündüğümüzde keşke böyle bir gün hiç olmasaydı diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. 8 Martı her yıl anmamızın altında yatan "eşit işe eşit ücret" mücadelesinin sonucu yaşanan acı olayında kadınların iş yaşamında yeterince yer bulamamasının da siyasette yeterince yer alamamasının da kadına yönelik şiddetin de kadın cinayetlerinin de hepsinin kökeninde ne olduğunu sorguladığımızda, aslında, tek bir yanıtı var, o da toplumsal cinsiyet eşitsizliği. Bir çırpıda söyleyiverilen bir tamlama aslında ama toplumsal cinsiyet tamlaması, son yıllarda öyle bir hâle getirildi ki "kadın-erkek fırsat eşitliği" denilerek tamamen içi boşaltılmaya, bağlamından koparılmaya çalışıldı; ısrarla söylemekten kaçınılır, eşitsizlik yaradılışa bağlanır oldu. Oysaki toplumsal cinsiyet eşitsizliği doğal bir sürecin toplumsal olarak şekillenmesiyle oluşan bir olgu. Kadın ve erkek, doğumdaki tek farklılıkları biyolojik olan 2 farklı cinsiyetin temsilcilerinin arasındaki güç ilişkisi toplumsal koşullarla şekillenmektedir. Kadının biyolojik yazgısının farklılığı toplumsal yazgıya dönüşmekte ve öğrenilen toplumsal cinsiyet rolleriyle sağlanan güç erkekten yana eşitlik dengesini bozmaktadır. Erkek egemen düzenin şekillendirdiği toplumsal cinsiyet eşitsizliği de kadına yönelik şiddetin temel kaynağını oluşturmaktadır. Erkeğin kadından üstün görüldüğü, toplumsal cinsiyet düzeninde erkeğin kadının üzerindeki iktidarını sürdürmesinin aracı olan şiddet, mevcut düzenin sürdürülmesinin de bir aracıdır. Araştırma Komisyonu raporunu görüştüğümüz kadına yönelik şiddeti üreten dinamikleri mevcut toplumsal, hukuksal, ekonomik, geleneksel ve eğitimsel yapı içindeki ayrımcı ve kadını erkeğe bağımlı kılan mekanizmalardan ayrı düşünemeyiz. Dolayısıyla kadına yönelik şiddetten söz ederken mevcut iktidarın toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bakış açısını görmezden gelemeyiz. Aslında bu Komisyonun kurulması da ortaya çıkan rapor da mevcut saray rejiminin olaya bakış açısının yansıması. "Nasıl mı?" diyecek olursanız... Bakın, 8 Mart 2021'de Erdoğan, Kadın Kolları 6'ncı Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada, hani o Samsun Canik'te, hepimizin yüreğini yakan, çocuğunun gözü önünde bir kadının, ayrıldığı erkek tarafından dövülmesine atıf yaparak "Mecliste bir komisyon oluşturuyoruz. Bugün Grup Başkanımızla konuştum ve süratle böyle bir komisyon oluşturacağız. Biz bunları ne muhalefete ne diğerlerine bırakamayız. Kadını anne olmaktan, kardeş olmaktan, evlat olmaktan çıkartıp köksüz ve ruhsuz bir birey sıfatıyla karşımıza dikmeye kalkanların oyununa AK PARTİ olarak biz asla gelmeyeceğiz." diye devam ediyor ama sonunda da kalkıyor, "Asıl görev siz kadınlara düşüyor." diyerek sorumluluğu yükleyip âdeta, çocukları yetiştiren anneleri şiddetten sorumlu tutuyor.

Raporunu görüştüğümüz bu Komisyona dek 43 adet araştırma komisyonu önerisi verilmiş. Hani "Biz işi o muhalefet partilerine bırakamayız." dediğiniz bizler tarafından 43 adet önerge verilmiş ama her seferinde AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiş. Ama birdenbire, her ne hikmetse, Meclis araştırması komisyonu kuracağını ve bu yönde bir talimat verdiğini söylüyor. Dolayısıyla bu Komisyon, şu anda raporunu görüştüğümüz Komisyon talimatla kurulmuş bir komisyon. Zaten Cumhur İttifakı Mecliste, saraydan talimat almadan bir şey yapabilir mi? Öyle bir izniniz var mı sizlerin? (CHP sıralarından alkışlar) Cumhurbaşkanının tensipleri olmadan -hani sizin o meşhur sözünüzle- iradesiyle karar verebilir mi? Maazallah. Diğer yandan, on dokuz yıldır merkezî yönetimde olan bir kişi önleme konusunda hiçbir şey yapamamasını, yüzde 400 arttığı bir dönemde "Hani biz hiçbir şey yapamadık, bir araştırma komisyonu kuralım da bilimsel olarak araştırılsın." diye arkasında bir iyi niyet aramaya kalkalım diyoruz ama ona da inanmamız zor çünkü saray her şeyi kendi bildiği gibi şekillendiriyor. Ancak bu konuşmanın arkasından bir bakıyoruz, 20 Martta milyonlar neye uyanıyor? "Bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılma." diye bir idari kararla karşılaşıyor ve biz anlıyoruz ki aslında bu komisyonun ani kurulma kararında bir günah çıkarma hazırlığı var. Çünkü KEFEK'in 2 alt komisyonu vardı -ben de KEFEK üyesi olduğum için gayet iyi biliyorum- bir tanesi de mevzuatın İstanbul Sözleşmesi'ne göre taranmasıydı. O rapor hazırdı, belki tam basılacaktı, birdenbire İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma kararı geliverdi, o rapor ve o çalışmalar öylece kaldı.

Biraz önce Aysu Vekilim de söz etti, 2015'te yine bir komisyon kurulmuş. Bakın, bütün Mecliste aradım, 2 cilt hâlinde basılmış -ancak 1'inci cildine ulaşabildim, 2'nci cildi ortalıkta bile yok, ancak dijital ortamda var- ve -ne kadar acı- altında ne yazıyor biliyor musunuz, koskoca 2 ciltlik çalışmanın altında? "Hükümsüzdür." yazıyor. İşte, bunun için mi çalışıyorsunuz? Şimdi yeni bir rapor önünüzde, değil mi?

İşin ilginç yanı da bu yeni raporda, 263'üncü sayfada, İstanbul Sözleşmesi'nden bir Avrupa Konseyi sözleşmesi olarak söz ediliyor ve ne 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylandığından övgülerle söz var bu raporda ne hukuksuzca çıkılışından. Bakın, ne diyoruz biz ısrarla? Bizim hukukumuzda, yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereği, Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanan bir sözleşme ancak yine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırılabilir. Böyle mi oldu? Hayır, böyle olmadı, arkadaşlarım da söylediler, nitekim Danıştay Başsavcılığı da aynı yönde bir mütalaa verdi. Dolayısıyla, bu raporda hiç bunlardan söz edilmemiş olması...

Bakın, kişi temel hak ve hürriyetlerini düzenleyen bir düzenlemeyi yapamayacağı çok açık. Oysa ki İstanbul Sözleşmesi, temel kişi hak ve hürriyetlerini düzenleyen bir Avrupa Konseyi sözleşmesi. Bunların hiçbirinden söz edilmiyor, sanki İstanbul Sözleşmesi'ne hiç girmemişiz, Avrupa Konseyi sözleşmesi böyle bir uluslararası mevzuat şeklinde var gibi geçilmiş bu raporda.

Raporun öneriler kısmına bakıyoruz, siyasette kadın temsiliyetinin düşük olduğundan söz ediliyor ama hatırlayalım, çok değil, daha çok yeni biliyorsunuz, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kadınların eşit temsiliyetine yönelik bir yasa değişikliği teklifi getirdik ama yine AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Dolayısıyla, kadına yönelik şiddetten söz ederken mevcut iktidarın toplumsal cinsiyet eşitliğine bakış açısı görmezden gelinemez. Toplumsal cinsiyet eşitliği tamlamasını kullanmaktan kaçınan, kadını bir birey olarak görmeyip, sürekli iyi anne, iyi eş, aile düzleminde konumlandıran merkezî yönetim anlayışının yirmi yıldır şiddeti üreten tüm dinamikleri şekillendirmesi de kaçınılmazdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, bizim ne anne olmaya ne iyi eş olmaya ne iyi Müslüman olmaya, hiçbirine itirazımız yok ama itirazımız olan noktalar belli. Şiddet olaylarında yaşanan artışın mevcut yönetimin ekonomik, sosyal, psikolojik yönde yirmi yıldır yol açtığı tahribat kaynaklı olduğunu görmezden gelmenize itirazımız var; toplumdaki kaotik yapının, geleceği güvende görememenin şiddetin artmasında rol oynadığının göz ardı edilmesine itirazımız var; mevcut yönetim ve yandaş medyanın ayrıştırıcı, aşağılayıcı dilinin, şiddeti meşru gören nefret söylemlerinin şiddetin toplumun her kesimine yayılması ve normalleştirilmesine yol açmasına itirazımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayınız sözlerinizi.

Bir dakika süre ilave verdim, buyurun.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - Kısacası, söylediğimiz gibi, kadın cinayetleri de kadına yönelik şiddet de politiktir ve ne yazık ki bu anlayış tükenmiş politikaların bir sonucu olarak ayrıştırma ve kutuplaştırma siyasetiyle kendi tabanını bir arada tutma çabasında kendini gösteriyor. Ne zaman Tayyip Erdoğan konuşacak olsa bizim kadınlar olarak yüreğimiz güp güp atıyor. Diyoruz ki: "Bakalım hangi hakkımızı kaybedeceğiz yine?"

(AK PARTİ sıralarından "Ya, Allah aşkına!" sesleri, gürültüler)

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - İşte, daha geçen gün yargı paketiyle ilgili konuştu, bugün muhtarlarla ilgili konuşmuş ama inanıyoruz bugünler de geçecek. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, kadına şiddetin bu denli yoğun yaşanmadığı, İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden yürürlükte olduğu, tüm farklılıklarıyla barışık, kadınıyla erkeğiyle tüm vatandaşlarımızın huzur ve refah içinde yaşayacağı Türkiye'yi Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında kuracağımız iddiasını dile getirerek Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)