| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 09.03.2022 |
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, dünden bugüne insanlığın ve onun kurumsal yapıları olan devletlerin huzur, güven ve refah içerisinde yaşadıkları dönemler analitik bir irdelemeye tabi tutulduğunda, bu istikrarlı yapıyı güçlü kılan sistematik kurumların ve onların karar alıcı kadrolarının dengeli bir tutum öncelemeleri dikkatleri çekmektedir. Dengeden kastımız, eylem-söylem, ilim-amel, teori-pratik, uyum ve birlikteliğinin birinin diğerine feda edilmeden uygulamaya aktarılmasıdır. Toplumlara hizmeti ve her anlamda kalkınmayı hedefleyen kurumsal yapıların böyle bir denge merkezli hareket etmeleri profesyonel bilgi ve becerinin, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin başarılı biçimde uygulamaya konulması anlamına gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk milletinin ebet müddet teminatı görerek 2023, 2053, 2071 gibi kısa, orta ve uzun vadeli vizyon ve misyon ortaya koyan devletimizin, bölgesinde lider ve dünyada her anlamda güçlüler arasında yer alması için bu hassas dengeyi muhafaza etmesi kaçınılmazdır. Somutlaştırmak gerekirse, kurumların güçlü kılınması adına hem kurumsal anlamda çağın bilimsel ve teknik kazanımlarının yakından takip edilmesi hem de bu kazanımların ülkenin uluslararası boyutta yüksek hedeflerinin gerçekleştirilmesi adına uygulamaya yani pratik alana aktarılması elzemdir. Bu dengenin muhafaza edilmesi adına bazı kurumlarımız; bilgi, beceri, teknolojik gelişimlerin takibi ve transferlerini ilgili genel eğitim kuruluşlarından tedarik ederken hukuk, savunma ve güvenlik bağlamlı hizmet veren diğer bazı kurumlarımız ise ilaveten kendi bünyelerinde eğitim uygulama destekli alt eğitim kurumları oluşturmaktadır. Millî güvenlik, polis ve hukuk akademilerinin yanı sıra benzer ihtiyacın giderilmesi adına yurt içinde ve yurt dışında milyonlarla doğrudan hizmet alanı oluşturan farklı faaliyet alanları ve büyük hizmet kadrosuna sahip Diyanet İşleri Başkanlığımızın bünyesinde Diyanet Akademisi kurulması gündeme alınmıştır.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun gereği İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli Diyanet İşleri Başkanlığı bu görevlerini yurt içinde ve yurt dışında büyük bir gayret ve özveriyle yerine getirmektedir. Din hizmetlerinin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde yürütülmesi ancak nitelikli din görevlileriyle mümkündür. Bu sebeple özellikle din hizmetleri alanında Başkanlıkta görev alacak personelin göreve başlamadan önce mesleki yeterliliklerinin sağlanması, niteliklerinin geliştirilmesi ve bu şekilde göreve hazır hâle getirilmesi büyük önem arz etmektedir. Mezkûr hususlar dikkate alınarak vaiz, Kur'an kursu öğreticisi, imam-hatip ve müezzin-kayyım unvanlarında görev alacakların mesleğe başlamadan önce, mevcut personelin de hizmet içi eğitim, uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler yoluyla gelişmelerine katkı sağlanarak nitelikli görevlilerin yetiştirilmesi amacıyla Başkanlık bünyesinde böylesine büyük bir akademik yapıya ihtiyaç duyulmuştur. Bu husus, İslam dininin ortaya koyduğu evrensel değerlerin halka doğru ve güvenilir kaynaklardan aktarılması, Müslüman vatandaşların samimi duygularının istismar edilmesinin önlenmesi, İslam dinine ve Müslümanlara karşı oluşan haksız düşüncelerin ve ön yargıların önüne geçilmesi bakımından da önemlidir.
Aslında bütün mesleki faaliyetlerde genelgeçer bir davranış kalıbı olma zorunluluğuna rağmen toplumda yönlendirici kanaat önderi görev ve sorumluluğu sahiplerinin hassaten söylemleriyle değil, onlarla uyum içerisinde olan eylemleriyle de iz ve etki bıraktıklarına tanıklık etmekteyiz. Özellikle taşrada öğretmenlerle birlikte din görevlilerinin büyük ve yüksek bir sorumluluk taşıdıkları ayrıca dikkatlerimizi çeken önemli bir gerçektir. Söz konusu bir de Allah'ın emirlerinin takdimi ve yaşatılması olunca din görevlilerimizin bilgi ve birikimlerinin yanı sıra örnek tutum ve davranışlarının daha büyük bir önemi haiz faktör olduğunu açıkça görmekteyiz.
Son zamanlarda, Diyanetin yurt dışı temsilcilerinin kendilerini günün şartlarına uygun donatmalarının yanı sıra temsil konusunda da hassasiyet göstermeleri daha elzem bir gereklilik arz etmektedir. Çünkü İslamofobik tutum ve davranışların zirve yaptığı bu dönemde, özellikle yurt dışı görevinde bulunanların her türlü saldırı, taciz ve provokasyona karşı, bulundukları ortamda İslam'ı temsil noktasında büyük sorumluluk taşımaları en büyük beklentimizdir. Bu beklentimizin giderilmesi konusunda büyük bir boşluğu dolduracağına bu Akademi üzerinden inancımız tamdır. Akademideki eğitim süreçleri, aday din görevlileri üzerinde ayrıca bir aidiyet duygusunun gelişimine de katkı sağlayacaktır.
Kanun teklifiyle Başkanlık bünyesinde Diyanet Akademisinin kuruluşuna ve burada görev yapacak kişilerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeler de yapılmaktadır. Bu kanun teklifiyle sadece eğitim bağlamlı bir boşluğun doldurulması deruhte edilirken kurum bünyesinde yaşanan sıkıntıların giderilmesi konusunda da çalışmalar devam edecektir kanaatini taşımaktayız. Buna somut bir örnek vermek gerekirse, özellikle bize ulaşan talepler ışığında ifade etmek isterim ki murakıpların özlük haklarıyla ilgili de birtakım gelişmelerin, birtakım düzenlemelerin yapılması da kaçınılmazdır. Ben inanıyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığımız buna da dikkatlice odaklanacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, aslında yarın gündem dışı bir konuşmayla ifade etmem gereken bir konuydu ama maalesef bugünkü konuşmamın bir kısmını 12 Mart tarihine odaklanarak -iki önemli olayın meydana geldiği bir gündür, bir tarihtir- birazcık bir yönüyle İstiklal Marşı'mıza referansta bulunarak Türkiye Büyük Millet Meclisindeki kabulüne, biraz da kadim şehrim dadaşlar diyarı Erzurum'un kurtuluş günü olduğuna dair bir iki şey ifade edip sözlerimi noktalamak istiyorum. Evet, ifade ettiğim gibi, 12 Mart iki önemli tarihî olaya tanıklık eden çok önemli bir gündür. Birincisi, bu Gazi Meclisimizin Millî Mücadele'deki en sıkıntılı dönemde vatan ve Millî Mücadele Şairi Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı İstiklal Marşı'mızı kabul ettiği gündür. Öte yandan, yıllarca Doğu cephesinde süren Rus işgalinden alınan cesaretle Ermeni çetelerinin saldırılarının son bulduğu yani kadim şehrim Erzurum'un kurtuluş günüdür aynı zamanda.
Şimdi, bu bağlamda, tabii, tarihî bir geçmişi hatırlatmak yerine ben Erzurum'un bugünkü durumunu, hâlini, ahvalini birkaç cümleyle ifade edip yapılanları ve yapılması gerekenleri kısaca özetlemek istiyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, evet, şehrimiz tarihsel süreçte her zaman İpek Yolu üzerinde, bütün, doğudan batıya geçiş güzergâhı olma hasebiyle birçok medeniyete, kültüre, gelişmelere ev sahipliği yapmıştır. Bugün de aynı misyonu muhafaza etmekte yani 2 üniversitesiyle, 2 araştırma hastanesiyle, köklü kurumlarıyla gerçekten Doğu Anadolu Bölgesi'nde bir bölgesel sorumluluk taşımaktadır. Elbette ki dezavantajları da vardır iklimiyle, coğrafyasıyla, uzaklığıyla, ulaşımda yaşadığı sıkıntılarıyla. Bütün bu olumsuz özelliklerine rağmen, yine de, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti devleti vatan, millet, bayrak, söz konusu olduğunda gözünü kırpmadan her türlü fedakârlığı yapmaya dün olduğu gibi bugün de hazır bir coğrafyanın adıdır. Dolayısıyla, bugüne kadar o vakur duruşunu muhafaza eden Erzurumlunun aç olsa dahi dik olduğunu çok net bir şekilde ortaya koyması hasebiyle, bugüne kadar yapılanları gerçekten büyük bir takdire şayan bulup Hükûmetimize teşekkür etmekle birlikte, eksik kalan birkaç projenin de bir an önce hayata geçirilmesi noktasında, diğer milletvekillerimizin arzu ve temennileri olduğu gibi ben de partim adına bunları bir iki cümleyle ifade etmek istiyorum. Bunların başında, ticari kalkınma noktasında -Allah korusun- hem göçü önleyici hem de demografik yapıyı bozulmadan, erozyondan kurtaracak bir 6'ncı bölge sistematiği geliştirildi. Bu, birçok Doğu Anadolu ilinde olduğu gibi Erzurum'da da göçü tersine çevirdi, bugünlerde en büyük sıkıntımız olan istihdam noktasında vatandaşımızın gerçekten büyük bir nefes almasını sağladı. Bunun sürdürülebilir hâle getirilmesi en büyük dilek ve temennimizdir.
Öte yandan, yine, malumunuz, ulaşımda gerçekten büyük, devasa atılımlar oldu, gelişmeler oldu hem hava ulaşımında hem kara ulaşımında hem de deniz ve demir yollarında. Tabii, Erzurum, hava ve kara yolu üzerinden bu imkânlardan yeterince faydalandı ama demir yolları bağlamında yüksek hızlı trenin -ısrarla biz bunu tekrar ediyoruz, etmeye devam edeceğiz- Sivas'a kadar genişleyip Erzincan'a kadar projelendirilmesi taahhüt edilen bir yapının artık ovaya indikten sonra, bundan sonra ta Kars'a kadar sınırımızın... Çünkü Kars'a kadar gitmesinin çok önemli uluslararası bir katkısı da olacaktır. Niye? Çünkü oradan ta doğuya doğru açılan bir Bakü-Tiflis-Kars tren hattımız var; oraya gelecek bir yüksek hızlı trenin ticaretimize de, gelişmelerimize de, Doğu'yla ilişkilerimizdeki etkileşime de her türlü katkısı olacaktır. Ben buradan Ulaştırma Bakanımıza da -evet, korsan bir bildiri gibi oluyor ama kusura bakmayın- sesleniyorum: Ne olur Erzincan'a kadar programa alınan yüksek hızlı trenin Erzurum-Kars hattından devam edip nihayete ermesi en büyük arzumuzdur diye düşünüyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
Evet, bir diğer kalkınma kalemimiz olan tarım ve hayvancılıkta lider bir kentimiz var. Elbette ki tarımda çok yönlü bir üretimi söz konusu değil maalesef, birkaç ürün alma şansı da yok Erzurum'un; inanın bir defa ekiyor, bir defa biçiyor Erzurum, o da ağırlıklı olarak tahıl ve şeker pancarı, biraz da ayçiçeğine başladı. Böyle zor şartlarda, bir ekip bir alınan bir coğrafyada tarıma gerçekten biraz daha destek verilmesi konusunda yine yetkililerimizi bize katkıda bulunmaya davet ediyorum.
Hayvancılıkta 800 küsur bin büyükbaş rakamla Türkiye'nin nüfus başına en büyük hayvancılık merkezi olduğunu biliyoruz ama besicilerimizin, hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın sıkıntılarına da vâkıfız. Burada da yine yem başta olmak üzere hayvancılık girdilerinde - elbette ki fakruzaruretlerimizin farkındayız ama- eğer bir pozitif ayrımcılık yapılacaksa bu bölge dikkatle, önemle öncelikli olmak zorunda.
Şehrimizin merkezi aynı şekilde trafik sorunu yaşamakta. Ta yıllar önce Erzurum'da Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği bir söz vardı, bir talimat vardı, hafif raylı sistemin Erzurum için çok kaçınılmaz, çok gerekli olduğunu ifade etmişlerdi çünkü düz bir alan, inanın hakikaten hafif raylı sistem için çok kolay inşa edilip hayata geçirilecek bir yapıydı. Bunun da tekrar programa alınması konusunda yine şehrimizin kıymetli vatandaşları adına ifade etme zorunluluğu hissettim.
Saygıdeğer milletvekilleri, doğal gaz, malum, bütün Türkiye'nin şu anda gündeminde olan bir sıkıntı. Elbette ki kaynağının ne olduğunu biliyoruz. Uluslararası yaşanan bu kaos, sıkıntı, savaşlardan dolayı... Maalesef, bizim de dışa bağımlılığımızın en yüksek seviyede seyrettiği 2 önemli emtiadan, kaynaktan -doğal gaz ve petrol- bir tanesi. Dolayısıyla, evet, elbette ki sıkıntıların farkındayız. Sağ olsunlar Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu bağlamda bir çözüm üretti; 4 milyon haneye 450 TL'den 1.150 TL'ye kadar doğal gaz katkısı sağlayacak yardım hedeflenmektedir.
Ben buradan ifade etmek isterim ki, yılın sekiz ayında doğal gaz ya da kömürle ısınmak zorunda kalan Erzurumluya -özelde Erzurum ama genelde Doğu Anadolu Bölgesi- yüksek giderini kapsayan bu doğal gaz iyileştirme projesinde öncelik verilsin. İnşallah, bunda 450 TL'den değil de en üst rakam olan 1.150 TL'den sürekli desteklenmesi konusunda da bir müjde, bir destek verilir diye beklentimiz yüksektir.
Öte yandan, sağlıkta, elbette ki Atatürk Üniversitemizin Araştırma Hastanesi, inanın, birçok bölge hastanesine, hatta Türkiye'nin birçok hastanesine insan kaynağı sağladı ama artık 2 bölge hastanesiyle yetiştirdiği bütün, özellikle uzman hekimler noktasında -özel hastanelerin batıda çok yüksek rakamlarla gelişmesinden dolayı- bir beyin göçüne, bir doktor göçüne neden olunmaktadır. Bu anlamda da yine Sağlık Bakanlığımızdan hassaten ricamız, bizim gerçekten elli yıllık bir mazisi olan tıp fakültelerimizin ve ona kardeş olan Bölge Araştırma Hastanemizin özellikle cerrahi branşlarda uzman kadrolarıyla desteklenmesi ve gerekirse bir de halkın talebi olarak bölgede bir sağlık merkezi, özel sağlık merkezi, hatta bir iki tane sağlık merkezi kurulması konusunda yardımlarımızı ifade etmek istiyorum.
Ben, bu vesileyle, 12 Martı, önümüzdeki günlerde bu iki güzel amaçla yâd edeceğimiz bu tarihi birkaç cümleyle ifade etmek istedim. Ben, görüşmekte olduğumuz bu kanunun gerçekten amacına matuf bir şekilde kabul edilmesi konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteğimizin tam olduğunu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)