| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 15.03.2022 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Diyanet Akademisini öngören kanun teklifiyle ilgili birinci bölüm üzerine konuşacağım. Değerli arkadaşlarım, önce şunu ifade edeyim yani burada şu anda Diyanet İşleri Başkanlığının görmüş olduğu eğitim faaliyetlerini görecek başka bir kurum kuruluyor ve bu, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünden de çok farklı bir şey değil; "akademi" adını kullanıyor. Niye kullanıyor? Bu, problemli bir şey yani akademi bambaşka bir şey. Niye kullanıyor, bunu bilmiyorum ama biz bunu destekleriz yani "evet" oyu veririz fakat bu vesileyle birkaç konuya değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, akademi en geniş tanımıyla "yükseköğretim kurumu" anlamına geliyor. Bilim, edebiyat, sanat ve değişik konularda en üst, en iyi bir şekilde bilen insanlar bir araya geliyor ve o konularla ilgili yüksek kararlar alıyorlar, diğer kurumlara öneride bulunuyorlar; esas akademi bu. Mesela, Türkiye Bilimler Akademisi böyle bir şeydi, daha evvel Güzel Sanatlar Akademisi böyle bir şeydi fakat Türkiye'de değişik akademiler kuruldu. Mesela, Harp Akademileri; işte, kapattınız üniversiteye bağladınız yani Milli Savunma Üniversitesine bağladınız. Başka akademiler vardı -iktisadi ve ticari ilimler akademisi falan- bunlar da kapatıldı. Ne var şimdi? Adalet Akademisi var, bir de Polis Akademisi var. Bunlar da üniversite çerçevesinde organize edilmiş -eğer bakarsanız- bunlar üniversite gibi tasarlanmış, düşünülmüş; fakülteleri var, şeyleri var. Başka... Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak... Ki bir akademi bir başkanlığa bağlı olamaz yani böyle bir şey olmaz -akademiden söz edebilmek için bir özerklikten söz etmek lazım- Başkana bağlı ve görevleri sıralanırken "Başkanın buyuracağı, Başkanın emredeceği, talep edeceği diğer görevler..." diye de yazılmış. Ya, arkadaşlar, madem bir akademi falan kuruyorsunuz, böyle bir düşünceniz var -Diyanet yetkilileri- bu işe bir bakın, edin; gerçekten bir akademi kurun. Sonra, biz, Diyanet Vakfı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında organik bir bağ olduğunu biliyoruz; Diyanet Vakfı paraları falan camilerde topluyor. Diyanet Vakfının bir üniversitesi var arkadaşlar, öyle mi? Diyanet Vakfının bir üniversitesi var, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi. Yanlış mıyım, "İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi" diye bir üniversitesi var? Eğer üniversite düzeyinde bir eğitime ihtiyaç varsa ayrıca -çünkü dünya kadar, sayısı kaç tane bilmiyorum- üniversitelerin ilahiyat fakülteleri var, İslam bilimleri fakülteleri var; bunun yanında bir şey gerekiyorsa sizinle organik bağı olan Diyanet üniversitesinde, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesinde bu işleri görebilirdiniz. Nereden kaynaklandı arkadaşlar? Niye böyle bir ihtiyaç oldu? Yani polisin var, bizim de olsun filan mı yani? Nedir yani bu?
Sonra baktım, mevcut olan Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yaptığı işlerden farklı ne yapacak? Yani çok da farklı bir şey göremedim değerli arkadaşlarım. İhtisas, yüksek ihtisas; bunun da var.
Peki, bir de gerekçeniz var arkadaşlar, diyorsunuz ki: "Kaliteyi artırmak." Değerli arkadaşlarım, dünya kadar ilahiyat fakültesi var; onlar kaliteli insanlar yetiştirmiyorlar mı? Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı kaliteli işler yapmıyor mu? Kaliteli değil mi?
Sonra arkadaşlar, bir teşkilatlanma şeyi yapmışsınız. Burada öğretim görevlileri seçeceksiniz. Bu kurumun yetiştirdiği, bu kurumda yüksek ihtisas yapan insanlar ve üniversitede doktora yapanlar; ilahiyat fakültelerinde doktora yapanlar. Madem bir kalite sorunu var, burada yüksek ihtisas yapan insanları kim yetiştirecek arkadaşlar? Ya, niye ilahiyat fakültelerini kabul etmiyorsunuz? Dünya kadar ilahiyat fakültesi var. Onlarca, yüzlerce master, doktora veriliyor; niye bu insanlar size yetmiyor, gerçekten merak ediyorum. Ha, teknik bir şeyler öğret... Zaten onu öğretiyor şey. Yani Diyanet İşleri, ibadetlerde vatandaşa yardımcı olmak için ilahiyat fakültesini okuyan insanlara ayrıca meslek içi bir eğitim gerekiyorsa bu eğitimi veren kurumlarınız bünyenizde var, taşra kurumları da var. Şimdi, taşraya da tekrar tekrar kuruyorsunuz, yeniden örgütlüyorsunuz. Paralel, iç içe geçmiş 2 tane kurum. Ne oldu? Diyanet İşleri Başkanlığının bir akademisi olacak ve de Başkana bağlı. Değerli arkadaşlar -burada öğretim üyesi arkadaşlarımız var- akademinin başkanı birisine bağlı olur mu? Olur mu arkadaşlar? Özerk olması gerekiyor, özerk olması gerekiyor, özgür bir şekilde düşünebilmesi için özerk olması gerekiyor değerli arkadaşlarım; böyle değil.
Sonra, mevcut kanunlar var; devlet memuru nasıl olur, ne olur, 657 sayılı Kanun var. Şimdi, siz, ayrı, paralel bir devlet memurluğu sistemi getiriyorsunuz. Ne yapacaksınız? İşte, ilahiyat fakültelerinden, imam-hatiplerden mezun olan insanları bir sınavla... Ama sözlü de yapacaksınız yani mülakat da yapacaksınız. Niye mülakat yapacaksınız? Zaten insanları eğiteceksiniz, mülakatta neyine bakacaksınız, ne yapacaksınız? Peki, Kur'an okumasını bilmeyen varsa... Zaten onlara bakarsınız. Neyse, kendi adamlarınızı alacaksınız diye bir iddiada bulunabilirim ben.
Getireceksiniz bunları, önce aday memur yapacaksınız, sonra sözleşmeli din görevlisi yapacaksınız, sonra kadrolu din görevlisi yapacaksınız. Yok böyle bir şey arkadaşlar ya, böyle bir şey yok; nereden çıkardınız bunu? Bu AYM'den gider, döner ama biz, tabii, buna karşı çıkmayacağız. Niye çıkmayacağız? Çünkü yanlış bir iş yapıyorsunuz ama çok zararlı bir iş de yapmıyorsunuz ama gereksiz bir iş yapıyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi gereksiz bir şekilde meşgul ediliyor. Yani Diyanetin eğer -bir daha tekrar ediyorum arkadaşlar- bir akademiye, ayrıca bir üniversiteye... İlahiyat fakülteleri ne diyecek buna? Ayrıca bir üniversiteye ihtiyaçları varsa bunu şey yapalım.
Değerli arkadaşlar, burada en temel problem özerklik ve özgür düşünce meselesidir. Bakın, iki şekilde din insanı var. Bir, gerçekten -biraz evvel arkadaşımız şey yaptı- tek tip düşünen, eden din adamları var, bir de özgür düşünenler var. Bakın, eğer siz bugünkü hâliyle yetmiyor da otoriteyi ya da otoriter yönetimi bütünüyle destekleyecek, "O ne derse o." diyecek din adamları yetiştirmek istiyorsanız, onun için "Özerklik, özgür düşünceyle işimiz olamaz." diyorsanız, söyleyecek bir lafım yok.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde dinle ilgili de büyük tahribatlar yapılmıştır. Yani dindar bir heyet olarak bu konudaki iddialarla, "Dindarlara haksızlık yapılıyor." iddialarıyla gelen bir heyet döneminde din üzerinde de çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Mesela, hocaların hocası diye bilinen bir insan çıkmıştır, demiştir ki: "Arkadaşlar, yolsuzluk hırsızlık değildir." Makale yazmış bununla ilgili; "Yolsuzluk hırsızlık değildir." Allah, Allah! Yetmemiş, ondan sonra demiş ki: "Haksızlık, yolsuzluk, usulsüzlük, şikâyet ederek doğru söylemek iktidara zarar vereceği için caiz değildir." Bunu söyleyecek. Bunun ötesinde ne söyleyecek yani Başkana bağlı Akademide yetişecek din insanı, yüksek ihtisas yapacak din insanı bunun ötesinde ne söyleyecek değerli arkadaşlar? Bizim bunlara falan ihtiyacımız yok. Yani gerçekten "Müslümanlık" dediğimiz şeyin 2 temeli var; bir tanesi, Tanrı'ya karşı sorumluluk, Allah'a karşı sorumluluk, iman arkadaşlar. İki, hemcinsine karşı, diğer insanlara karşı adalet ve merhamet göstermek, salih amel. Bu şekilde düşünecek, herkes için bu şekilde düşünecek insan bu yöntemle yetişmez; böyle bir şey yok hiç olmazsa... Tekrar ediyorum 29 Mayıs Üniversitesi yetmedi mi? Yani şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı şunu mu diyor bu kanunu getirmekle ya da siz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu şunu mu diyor: "İlahiyat fakülteleri yetersizdir. Bunlar bu işi yapamıyor, biz yetiştireceğiz bunları Diyanette." mi diyorsunuz? Peki, kimlerle yetiştireceksiniz, dışarıdan hoca filan mı getirteceksiniz, nerede yetiştireceksiniz? Bunlar hiç belli değil değerli arkadaşlarım. Bunlar yanlış işler, bunlar yanlış işler, buradan kimseye bir fayda gelmez değerli arkadaşlarım.
Bir şeyi daha ifade edeyim: Bu memlekette özgür düşünen insanlar da var ve bunlar ilahiyat fakültelerinden çıkıyor. Bu insanların isimlerini tek tek sayacağım, bunu bir görev addediyorum yani çok vardır ama ben örneklerinden şey yapacağım; Mustafa Öztürk, ne oldu biliyor musun? Mustafa Öztürk'ü neredeyse dinden çıkarıp kovaladık adamı, kovduk. Başka? Mehmet Azimli; son günlerde -bir bilim insanı- siyerle ilgili yazdıklarından dolayı neredeyse dinden çıkardık, çıkardık ve sizin hiç sesiniz çıkmadı Diyanetçiler. Başka? Hayri Kırbaşoğlu, İlhami Güler, İhsan Eliaçık. Gerçekten özgür düşünceli insanlar var. Bunların önü açılacak yerde Başkana bağlı akademiler kurarak bu insanları tekrar eğiteceğiz, tekrar tek tip düşünce... Biraz evvel eleştirdiler, evet, Diyanet İşleri Başkanlığı Kanunu'nda "İslam diniyle hizmetlerin görülmesi, insanların İslam diniyle ilgili ibadetleri yaparken onlara yardımcı olunması" diyor ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - İslam dini tek bir şey değil ki, tekdüze, bir tane yorumdan ibaret değil ki, çok farklı yorumları mevcut. Biraz evvel Alevi arkadaşımız geldi, Alevilerle ilgili söyledi ama dünyanın değişik yerlerinde İslam dininin ibadetiyle ilgili, düşüncesiyle ilgili farklı yorumları var. Bütün bu yorumları açık bir şeyle yapabilmesi ve bütün bu yorumları bugünün dünyasında tekrar bugünün dünyasının kelimeleriyle söyletebilmesi için özgür düşünceli insanların bulunduğu bir özerk kuruma ihtiyaç var. Yoksa Başkana bağlı akademi başkanının yöneteceği bir akademiye ihtiyaç yok diyorum değerli arkadaşlarım.
Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (CHP sıralarından alkışlar)