| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 16.03.2022 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli üyeler, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu madde, esas itibarıyla, Diyanette çalışan memurların Diyanet Akademisinde yükselebilmesinin önünü açıyor. Bu anlaşılabilir bir şey. Yani belli sınavlar olacak ve Diyanette şu anda çalışan memurların yükselmesi ve Diyanet Akademisinde okuması ve orada öğretim üyesi olması da dâhil olmak üzere bir yol açıyor ki bu anlamıyla bir sıkıntı yok.
Fakat değerli arkadaşlar, ben konuşmama Diyanetin yapısıyla ilgili birkaç şey söyleyerek devam etmek istiyorum. Şöyle ki: Değerli arkadaşlar, devletler her zaman dini kendi iktidarları için kullanmışlardır, özellikle bu coğrafyada böyledir; Batı'da farklı gelişmiştir ama bu coğrafyada iktidarlar daima dini kendilerinin güçlü olarak durabilmesini sağlamak bakımından kullanmışlardır. Diyanet İşlerinin, esas itibarıyla, biliyorsunuz Bizans'tan kaynaklanıyor kökeni. Yani Bizans'ta... Bizans İmparatorluğu değil, daha doğrusu Roma İmparatorluğu Bizans'la temsil olunmaya başladığı noktadan itibaren Bizans devletleşmeye başlamış ve imparator, esas olarak devleti, orduyu ve dini temsil eder hâle gelmiştir yani demin söylediğim gibi, dini kontrol eden bir iktidar modeli üretmiştir.
Şeyhülislamlık Osmanlı'da... Bütün Osmanlı döneminde de esasında şeyhülislamlık da böyle bir fonksiyon üzerine inşa edilmiştir. Ta ki 1924'te cumhuriyet kurulduktan sonra bu yapı değişti, "Diyanet İşleri Başkanlığı" adıyla dini regüle etmek üzere çalışan bir kurum... Fakat, değerli arkadaşlar, bu bir regülatör kurumdur. Yani nasıl bir kurumdur, ben size söyleyeyim: Tıpkı BDDK gibi yani Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi bir kurumdur. Nedir bu? Nasıl BDDK finansal hizmetleri regüle ediyor ise yani finansal alanda çalışan firmaları, çıkar gruplarını vesaireyi belli bir dengede tutmak üzere kontrol ediyorsa veya düzenliyorsa -öyle diyelim- aslında Diyanet de din alanını regüle etmek üzere oluşmuş olan bir kurumdur.
Fakat, değerli arkadaşlar, problem şurada başlıyor: Cumhuriyetin kuruluşundan beri, hatta daha önceden beri, Osmanlı'dan beri bu toplumsal dokumuz şu ana kadar sadece Sünni, Hanefi mezhebi temsil etmiyor; daha doğrusu, bu toplumda Sünni, Hanefi olmanın ötesinde, farklı mezheplere, farklı inançlara sahip insanlar da var. Dolayısıyla da bütün regülatör kurumların iki temel özelliği olması lazım; bunlardan bir tanesi, kapsayıcı olması lazımdır, diğeri de bağımsız olması lazımdır. Dolayısıyla da böyle bir çerçeveden baktığımızda, Diyanet İşlerinin tamamen Sünni Hanefi mezhebi üzerinden bir işlev üstlenmiş olması asla modern hayatın gerekleriyle uyuşan bir durum değildir. Dolayısıyla da Diyanet İşleri yapısı itibarıyla değişmesi gereken bir kurumdur. Nasıl değişmesi gerekir? Söylediğim çerçevede değişmesi gerekir. Bir, bütün farklılıkları kapsayan bir çerçevede oluşması lazımdır. İki, iktidarlardan bağımsız olması lazımdır. Dünyada dinin yeri itibarıyla baktığımızda böyle bir perspektif esas itibarıyla görülüyor ve Türkiye'nin ihtiyacının da bu olduğu kanaatindeyim. Bugün itibarıyla baktığımız zaman, emin olun, Hanefi Sünni mezhebin dışındaki insanlar kendilerini dışlanmış hissediyorlar, tıpkı başka konularda olduğu gibi. Çünkü farklılıklar, bir toplumda, esasında, hep söylüyoruz, siz de söylüyorsunuz -Adalet ve Kalkınma Partililer- "Zenginliğimizdir." diyorsunuz ama bu zenginliğin gereğini asla yapmıyorsunuz. Yani etnik ve diğer konular dışında devam edecek olursam, dinin farklılıklarını kapsayan bir yerden bir düşünceyi bir türlü kabul edemiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika...
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bu sebeple de özellikle geniş bir toplum kesimini kapsayan Alevi inancı ve Sünni Hanefi mezhebinin dışında bir din benimsemiş olan ya da bir dinî algısı olan kesimler, Diyanetin içinde kendilerinin temsil edilmediğini görüyorlar, bundan dolayı da benim anladığım kadarıyla, din bağlamında da -Hristiyanlar vesaire de dâhil olmak üzere söylüyorum- Türkiye'nin karşılaşması gereken, karşılaması gereken -Sayın Kılıçdaroğlu'nun lafını kullanıyorum- helalleşmesi gereken bir konu var ve sanıyorum, bu konunun da Diyanet İşleri Başkanlığı konuşulurken gündeme gelmesinde büyük yarar var diye düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)