| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 16.03.2022 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Partim Halkların Demokratik Partisi adına (2/4212) esas numaralı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu, Genel Kurulun sevgili emekçilerini ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Kanuna geçmeden önce, bugün acılı bir gün, 16 Mart 1988 Halepçe katliamının yıl dönümü. Halepçe katliamı, faşist Baas rejiminin başında bulunan Saddam Hüseyin'in güney Kürdistan'da Kürtlere karşı düzenlediği Enfal Harekâtı'nın son halkası. 16 Mart 1988 tarihinde biyolojik ve kimyasal silahlarla gerçekleştirilen katliam sonucu 5 bin kişi yaşamını yitirdi, 10 bin insan ise yaralandı. Irak Yüksek Ceza Mahkemesi tarafından 1 Mart 2010 tarihinde "soykırım eylemi" olarak tanımlanan Halepçe katliamı, birçok ülkede "insanlığa karşı işlenmiş suç" olarak tanımlanmıştır; umut ederim ki bu Meclis de bu tanımlamayı yapar. Bu vesileyle, Halepçe katliamında yitirdiğimiz insanlarımızın önünde saygıyla eğiliyor, rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, sayın vekiller; görüşmelerini sürdürdüğümüz kanun teklifine ilişkin başta şunu belirtmek gerekiyor ki bu kanun teklifi yasa yapım tekniğinden oldukça uzaktır. Bakın, yasa teklifinin 2'nci maddesinde dinî yüksek ihtisas, dinî ihtisas ve eğitim merkezlerinden teşekkül ettirilmesiyle oldukça geniş yelpazede Diyanet Akademisinin çalışma yürütmesi öngörülüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 7'nci maddesine beş fıkralık yeni bir madde ekleniyor ve akademinin tanımı, teşkilat yapılanması, görevleri, yetkileri, iş birliği yapılacak kurum, kuruluş ve kurulları, akademide görev yapacak kişilerin kabul şartları tek bir maddeye sıkıştırılıyor. Kurumun bütün işleyişini bir seferde anlatmaya çalışmak aslında kuruma dair her şeyi muğlaklaştırmak demektir.
Diğer yandan, teklif maddesinin ikinci fıkrasında "Akademi, Başkan tarafından verilen diğer görevleri yerine getirir." gibi, hiçbir somut bilgi içermeyen ifadeler yer alıyor. Nedir bu görevler? En azından bunun kanunda açıkça tarif edilmesi gerekirdi.
Sayın vekiller, genel olarak Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşuna gelecek olursak, bugün Diyanet, devletin resmî ideolojisi bağlamında oluşturulmak istenen vatandaş biçiminin dinî boyutunu şekillendiren bir aygıt gibi çalışıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, kuruluşundan itibaren mevcut iktidarların elinde işlevsel bir aparat olmuş ve toplum mühendisliği adına toplumu din üzerinden dizayn etmek için kullanılıyor. Diyanet eliyle, itaatkâr, Türk, Sünni Hanefi, milliyetçi, muhafazakâr ve eril kodlara sahip bir birey oluşturma hedefiyle ülkedeki farklı inanç ve kimlikler yok sayılıyor, ayrımcılığa maruz bırakılıyor. Türklük ekseninde olduğu gibi inanç alanında da tek inancı, tek mezhebi esas alan bir yaklaşım söz konusudur. Diyanet eliyle diğer inanç gruplarına karşı, tekçi devlet politikalarına paralel bir yol izleniyor. Bu tekçi anlayış farklılıkların ötelenmesine, dışlanmasına zemin hazırlıyor; bu tekçi anlayış Müslümanlık içerisinde bile mezhepleri ayırıyor. Deyim yerindeyse "Diyanet İşleri Başkanlığı" dediğimiz mekanizma aslında bugün Türkiye'de Hanefi mezhebi işleri başkanlığı gibi çalışıyor. Türkiye'de sadece Sünni Hanefi mezhebine mensup insanlar bulunmamasına rağmen söz konusu kurum yalnızca bu mezhebe mensup kişilere hizmet vermektedir. Bu durum Anayasa'nın "eşitlik" ilkesine aykırıdır.
Sayın vekiller, Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkede Alevilerin, Hristiyanların, Musevilerin ve diğer tüm inançların sorunlarını çözmek için değil, tam tersi, bu kesimlerin sistematik olarak kamusal alanda görünürlüğünü azaltmak için çalışma yapıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı âdeta bir asimilasyon merkezi gibi çalışıyor. Her fırsatta cemevlerini ibadethane kabul etmeyip Alevileri camiye davet eden Diyanet İşleri Başkanı, din görevlilerini Alevilerin yoğun olduğu köy ve mahallelerde istihdam ediyor, Alevi köylerine zoraki cami yaptırıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı 18 Ağustos 2021 tarihinde 7 Alevi kurumun düzenleyeceği Hacı Bektaş Veli'yi anma etkinliğine karşı alternatif bir program yapmayı dahi planlayabiliyor. Gri pasaportla yurt dışına yasa dışı bir şekilde kaçışın ucu dahi Diyanet İşleri Başkanlığına kadar uzanıyor.
Sayın vekiller, öte yandan, Diyanet İşleri Başkanlığına ilişkin Hükûmetin politikalarından ve uygulamalarından kaynaklanan önemli problemler söz konusudur. Söz konusu kurum bugün nefret söylemi üreten, halkı bu yolla bazı kesimler karşısında konsolide etmeye çalışan ve belli bir anlayış biçimini bütün topluma dayatan hâl almıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ve kurumun resmî sitesinde dönem dönem yapılan açıklamalar yenilir yutulur cinsten değildir. Hutbelerde cinsel yönelimlere, cinsiyet kimliklerine, bireylerin özel yaşamlarına ilişkin nefret söylemleri demokratik bir hukuk devletiyle bağdaşmamaktadır. Ayrımcılık, ötekileştirme, dışlama, nefret iklimini besleyen söz konusu beyanlar Türkiye'nin insan hakları yükümlülükleri ışığında incelendiğinde kabul edilebilir değildir. Bakın, Diyanet İşleri Başkanı boşanmaları, kadınları hedef alarak şöyle diyor: "Hiçbir meslek ya da hedef, aile olmaktan, anne olmaktan daha önemli kabul edilemez." Açıklamasıyla her fırsatta -iktidar tarafından- kadın ve erkeğin fıtratlarının eşit olmadığını vurguluyor, makbul kadın kimliği üzerinden toplum dizaynını sürdürüyor.
Şimdiye kadar gördüğümüz en partizan Diyanet İşleri Başkanı bir başka açıklamasında "Önderler olarak boş alan bırakmamamız lazım. İnanç sokakta olmasın, insanın içinde olsun, insanla Allah arasında olsun; evine, ticaretine, siyasetine, adaletine, yargısına yansımasın istiyorlar. Görüyorsunuz, ortalığı ayağa kaldırıyorlar, inançtan ayıklansın istiyorlar oraları âdeta." şeklinde bir beyanat veriyor. Diyanet İşleri Başkanının bu sözleri çıtayı gerçekten çok yukarıya koyuyor; artık inancın, dinî inancın devlet ve toplum yönetimine yansımasını istiyor, Diyanetin siyasette, yargı ve ticarette hükmü geçsin istiyor.
Mevcut Diyanet sadece bununla da yetinmiyor; Diyanet, yetki alanına girsin girmesin her alanda konuşuyor. Fakat İslam inancının temelini oluşturan adalete dair tek bir cümle etmiyor, ülkede büyük bir adaletsizlik yaşanıyor, bu konuda tek bir hutbe yayınlamıyor. Çocuklara tecavüz ediliyor, kılı dahi kıpırdamıyor Diyanetin. Şu anda en fazla kul hakkı yeniliyor, bu duruma dair tek kelime etmiyor. Diyanet illaki konuşmak istiyorsa ülkede yaşanan yoksulluk, yolsuzluk için konuşmalı; haksız yere katledilen insanlar için konuşmalı; Kur'an'da insan haklarının temelini oluşturan düşünce hakkı, özgürlükler için konuşmalı; Kur'an kurslarında tecavüze uğrayan erkek çocuklarının hakkını savunmalıdır, buna ilişkin konuşmalıdır. Mezarlara saldırılar yapılıyor, gömülme hakkı tüm inançlarda olduğu gibi Müslümanlıkta da kutsal sayıldığı hâlde mezar saldırılarına bir tepkisini bugüne kadar duymadık. Bakın, bu iktidar, kendi İslam'ını yaratmaya çalışıyor, buna uymayan Müslüman olan bir din âlimi dahi olsa ona zulmediyor. Diyanet buna da sesini çıkarmıyor.
Bildiğiniz üzere, 3 Temmuz 2021'de İstanbul merkezli bir operasyon içinde DİAYDER Eş Başkanının da bulunduğu Din Âlimleri Derneği mensupları ve Demokratik İslam Kongresi mensupları gözaltına alındılar. Kendi dilleriyle, kendi inançlarıyla cenazeleri kaldıran, topluma hizmet eden din görevlilerini gözaltına almak hangi vicdana sığar; sormak istiyoruz.
Sayın Başkan, sayın vekiller; Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi, günümüzde 7 bakanlık ve 26 başkanlığın bütçesinden fazladır. Her yıl büyüyen devasa bütçesiyle birçok bakanlığı geride bırakıyor. Diyanet, lüks, israf, şatafatla sık sık gündeme geliyor.
Bakın, son olarak Diyanet heyetinin Pakistan ziyaretine özel jetle gitmiş olması, bu lüks, şatafat ve israfın en açık örneğidir. Ama neydi? Bizim bildiğimize göre İslamiyet'te israf ve müsriflik haramdır. Diyanet resmî olarak haram işliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Sonuç olarak, fotoğrafın bütünü göz önüne alındığında, Diyanet İşleri Başkanlığının farklı inanç ve düşünce biçimlerine yönelik negatif yargılar oluşturmaktan, farklı inanç gruplarını ötekileştirmekten geri durmadığı açıktır.
En başından beri Halkların Demokratik Partisi olarak bizlerin Diyanet İşleri Başkanlığına dair önerimiz şudur: Diyanet, resmî ideolojinin emrinde olmayan, siyasetin bir aracına dönüşmeyecek, sadece dinî yapılar, inançlar arasında koordinasyon ve eşit hizmet sağlayacak bir kurula dönüşmelidir. Diyanet, siyasi iktidarın politik manevralarına dâhil olmamalıdır, hak ve hakkaniyet içinde maneviyatın kalbî duyarlılığıyla tüm vatandaşlara yaklaşımı temel almalıdır.
Ahlak da vicdan da bunu gerektirir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)