| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 16.03.2022 |
KEMAL PEKÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili kanun teklifinin 10'uncu maddesi üzerinde söz aldım.
İki gündür Akademi üzerinden daha çok Diyanet İşleri Başkanlığını konuşuyoruz. Niçin Diyanet İşleri Başkanlığını konuşuyoruz? Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığının olması gerektiği gibi olmadığını düşünüyoruz ama zaten, şu anda anlatılırken de -konuşan arkadaşların da haklarını yemeyelim- genellikle doğru bir şey söylüyorlar, diyorlar ki: "Diyanet İşleri Başkanlığı İslamiyet'e hizmet için kurulmuştur." Oysa ki biz, Türkiye'de sadece Müslümanların yaşamadığını, Hristiyanların yaşadığını, farklı mezheplerden, farklı dinlerden, farklı inançlardan insanların olduğunu da biliyoruz ve bunlara hizmet edilmesi gerektiğini de ifade ediyoruz. Yani biz isterdik ki Diyanet İşleri Başkanlığı bütün inançları kapsayacak şekilde örgütlenmiş olsun, bütün inançlara aynı mesafede, aynı konumda davransın, biz de alt birim olarak oluşturacağı bir şeyin üzerinde onun daha mükemmel hâle gelmesi için tartışma yürütelim, konuşalım, önerilerimizi, düşüncelerimizi söyleyelim. Bu nedenle, baştan yanlış olan bir şey olduğu için, biz, alt birimlerin de buna uygun örgütleneceğini, o nedenle de buna karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.
2 kişi bir alacak verecek meselesinde bir tartışma yürütüyorlarmış, iş kavgaya dönüşünce mahkemeye gitmişler. Hâkim alacaklı olana sormuş, alacak iddiasında olana sormuş, demiş ki: "Siz niçin kavga ediyorsunuz?" Alacaklı demiş ki: "Benim bu adamdan alacağım var, alacağımı ödemiyor, istediğim zaman da benimle kavga ediyor." Borçluya sormuş: "Bu insanın senden alacağı varmış, ödemiyormuşsun. Niçin ödemiyorsun?" Borçlu "Ben bu insanı hiç görmedim hayatımda, hiç tanımıyorum." demiş. Alacaklı itiraz etmiş, "Beni nasıl tanımazsın?" demiş. Öteki "Tanımıyorum." demiş. 2-3 sefer tekrarlayınca alacaklı demiş ki: "O zaman ben de seni hiç tanımıyorum."
Şimdi, bizim durumumuz da böyle bir şey. Beni tanımayan yani vergilerimle bana değil, başka bir inanca hizmet eden, bu inancı da sadece İslamiyet'e değil, İslamiyet'in de 1 mezhebine, 4 mezhebinden 1 tanesine hizmet eden... Mesela, Şafiilere hizmet etmiyor, Malikilere hizmet etmiyor, Hanbelilere hizmet etmiyor. Diyeceksiniz ki: "Maliki, Hanbeli Türkiye'de çok az ya da yok." 1 kişi bile olsa madem bir hakkı var, bu hakkının savunulması, bu hizmetin de yapılması lazım.
Diyanet İşleri lüks ve şatafat içerisinde yaşamaya devam ediyor mu? Evet. Beş yıldızlı, yedi yıldızlı otellere kadar toplantılar yapabiliyor mu? Yapabiliyor. Birkaç milyonluk aracı yetersiz bulup "Eski bir araçla gidip geliyorum, yeni bir araç alamıyorum." diyecek kadar da pervasız davranabiliyor. Bu ülkede bu kadar yoksulluk, bu kadar yolsuzluk varken, bu kadar olumsuzluk yaşanırken olur olmaz her konuda fetva veren bir Diyanet İşleri Başkanlığı bu konularda bugüne kadar sesini çıkarmıyor, bu kadar haksızlık olurken "Neden bu haksızlıklar yapılıyor? Neden bunlar gündemde olabiliyor?" diye bir tepki göstermiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığının 2019'da 104.814, şimdi ise 128.469 personeli var, 89.445 camiyi de uhdesinde bulunduruyor ama buna karşılık, cemevleri gibi bir ibadethaneyi şu ana kadar ibadethane olarak görmüyor, kabul etmiyor ve kendisine sorulduğu zaman, belediyeler planlara cemevi yeri olarak işlemek istedikleri zaman da "Böyle bir şey yoktur. Bizim ibadet yerimiz camilerdir." deyip kestirip atabiliyor, böyle de bir haksızlık yapabiliyor. Bu kadar personelin içerisinde farklı inançlarda, farklı dinlerde olan bir tek kişinin olduğunu bugüne kadar kimse bize söyleyemedi, ispatlayamadı. Bu kadar cami varken karşılığında diğer ibadethanelere dostça yaklaşılmaması, onların giderlerinin karşılanmaması da ayrı bir garabet. Dolayısıyla, ben diyorum ki: Bizi tanımayan, bize hizmet etmeyen, farklı kesimlerdeki insanlara da hizmet etmeyen bir kurulu kabul etmiyoruz, haklarımızı da helal etmiyoruz ve onun oluşturacağı hiçbir kuruma güvenmediğimiz için kurulacak olan Akademiyi de doğru bulmuyoruz. Olmayacağını, baştan yanlış iliklenen bir düğmenin sonunun doğru iliklenemeyeceğini söylüyoruz. İleri gidiyorsanız eğer, arka tekerlek ön tekerleği takip etmek durumundadır. O nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığı yanlış örgütlenmiştir, şu anda da yanlış içerisindedir, kurulacak olan ona bağlı kuruluşlar da yanlış olacaktır, onun için kabul etmiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)