| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Katar Devleti Hükûmeti Arasında Katar Askeri Hava Aracı ve Destek Personelinin Türkiye Cumhuriyeti Topraklarında Geçici Konuşlanması Konusunda Teknik Düzenlemenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 17.03.2022 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
297 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Katar Devleti Hükûmeti Arasında Katar Askeri Hava Aracı ve Destek Personelinin Türkiye Cumhuriyeti Topraklarında Geçici Konuşlanması Konusunda Teknik Düzenlemenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi'ni görüşüyoruz. Öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan 297 sıra sayılı Teklif'in aleyhine oy kullanacağız çünkü bu anlaşma Akdeniz'de yaşanan, yaşanacak gerginlikleri artıracak niteliktedir. Anlaşma yürürlüğe girerse Katar'a ait 36 savaş uçağı ve 250 askerî personel Türkiye'de konuşlanacak. Peki, bu durum Akdeniz'i nasıl etkileyecek? Şöyle etkileyecek: Anımsanırsa Akdeniz'de yaşanan gerginlikler sonrasında Yunanistan'la da bir dizi gerginlik yaşanmış ve Yunanistan Fransa'yla bir anlaşma yaparak Rafale tipi savaş uçağı satın almıştı; bunun için sözleşmeler imzalanmıştı. Böylece Türkiye'ye karşı bir hamlede bulunmuştu Yunanistan Hükûmeti.
AKP Hükûmeti bu gerilimi azaltmak yerine, diplomatik yollardan bu sorunu çözmek yerine buna Katar'la bir anlaşma yaparak cevap verme yolunu seçmiş gibi gözüküyor çünkü Katar'ın elindeki askerî uçaklar da yani Türkiye'de konuşlandırılacak 36 tane savaş uçağı da aynı tip, Fransız Rafale tipi savaş uçakları dolayısıyla bu, gerginliği azaltmak yerine gerginliği artıracak bir sözleşme olacak. Daha önce de söyledim, Adalet ve Kalkınma Partisi savaş neredeyse âdeta orada, Rusya'yla bu durumda rekabet hâlinde; kıta, ülke, bölge hiçbir şekilde fark etmiyor; Libya, Suriye, Irak, Ermenistan, Ukrayna; şimdi de bu teklifle tehlikeli adımlar atılıyor, "Katar'la iş birliği yapıyoruz." denilerek Yunanistan'la savaşı kışkırtacak adımların atılması doğru değil, bundan kaçınılması gerekir, bu sorunların diplomatik yollarla çözülmesi gerekir. Elbette Yunanistan'ın da savaş uçağı filosunu zenginleştirmesini doğru bulmadığımı özellikle söylemek isterim.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri uzunca bir süredir Katar Emiriyle, Katar Emirliği'yle çok güçlü ilişkiler kuruyor. Katar hükûmeti diyemiyorum çünkü Katar'da bir hükümet yok, mutlak monarşiyle yönetiliyor. Ülkenin başında bir Emir var ve herhangi bir hükûmet de söz konusu değil, aslında 2021 Ekim ayına kadar bir parlamentosu, bir yasama organı da yoktu. Bundan birkaç ay önce ilk kez Emir tarafından yayınlanan bir kararnameyle Katar'da sözde bir yasama organı oluşturuldu, 45 kişilik bir yasama organı olacak bu. Bunun 30'u halk tarafından seçilecek, 15'i de yine Emir tarafından atanacak kişilerden oluşacak. Katar'ın yönetimi böyle bir yönetim. Bunu niye söylüyorum? Birazdan tekrar anımsatacağım. Türkiye ile Katar Emirliği arasındaki ilişkiler 1979 yılına kadar dayanıyor, o zaman karşılıklı olarak Türkiye'de ve Katar'da büyükelçilikler açılıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı dönemine kadar aslında Katar'la öyle uzun uzadıya, güçlü ilişkiler söz konusu değil, zaman zaman ekonomik, ticari anlaşmalar, sözleşmeler yapılıyor. Sayın Erdoğan 2013 yılında Doha'daki büyükelçilik binasının açılışına bizzat katılıyor. Ardından 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da ilk resmî yurt dışı ziyaretini Katar'a yapıyor. Aynı yıl, Aralık 2014'te iki ülke arasında Ortak Stratejik Komite kurulması için bir anlaşma imzalanıyor. 2021 yılına kadar da Doha'da, Trabzon'da, İstanbul'da, Ankara'da bir dizi toplantılar yapılıyor, bu arada onlarca anlaşma imzalanıyor. Evet, yirmi yıllık iktidar böyle. Hükûmetin, neredeyse bir bütün olarak Batı dünyası, Arap ülkeleri ve komşu ülkelerle ilişkileri bozulurken, garip bir şekilde, Katar'la olan ilişkisi güçleniyor. Peki, bunun Türkiye'ye olumlu bir katkısı mı oluyor, Türkiye'nin demokrasisine olumlu bir katkısı mı oluyor? Elbette, hiçbir şekilde Türkiye'nin demokrasisine olumlu bir katkısı yok. Bütün dünyayla; Batı'yla, Arap ülkeleriyle, İslam coğrafyasıyla, Orta Doğu ülkeleriyle ilişkiler bozulurken bunu "değerli yalnızlık" olarak anlatan siyasi iktidar, Katar'la olan ilişkilerini sürekli geliştiriyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugüne değin Katar'la imzalanan 11 tane anlaşmayı onaylayarak kanunlaştırmış. Bunların tamamı Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde yapılan anlaşmalar ve Adalet ve Kalkınma Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu anlaşmalar. Ayrıca, yasalaşmamış, sanırım, 50'ye yakın anlaşma daha var. Anlaşmaların seyri ve konuları da ilginç, bunları Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayfasından aldım; sizlere anımsatmak isterim: İlki, Mayıs 2006'da, gelir vergisi üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önlemek için bir anlaşma yapılıyor. Nisan 2007'de yatırımların karşılıklı korunması ve teşviklere ilişkin bir anlaşma yapılıyor. Nisan 2008'de askerî alanda eğitim, teknik ve bilimsel iş birliği anlaşması yapılıyor ve ardından askerî anlaşmalar geliyor. Mart 2015'te askerî eğitim, savunma sanayi ile Katar topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin konuşlandırılması anlaşması imzalanıyor. Haziran 2017'de jandarma eğitim ve öğretimine ilişkin iş birliği protokolü onaylanıyor. Aynı gün, Katar topraklarında Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasına dair anlaşma yasalaşıyor. Ekim 2017'de gemi adamlarının belgelerinin karşılıklı tanınması, 2018 Nisan ayında deniz taşımacılığı anlaşması, 2018'de yine gelir vergisi üzerine bir anlaşma yapılıyor ve son olarak Kasım 2021'de büyük çaplı organizasyonların yerine getirilmesine dair bir iş birliği anlaşması yapılıyor. Bunun ismi de bir iş birliği anlaşması olsa da aslında yine güvenliğe dair bir anlaşma çünkü 2022 yılında yapılacak Dünya Kupası'nın, Katar'da gerçekleştirilecek Dünya Kupası'nın güvenlik hizmetleri bu anlaşmayla Türkiye'ye ihale edilmiş oluyor. Bugün, görüşülmekte olan bu anlaşmayla 12 anlaşma onaylanmış olacak ve bunların 6'sı askerî alanla ilgili olacak. Gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Katar Emirliği arasındaki ilişki ve yakınlık incelenmeye değer. Halklar arasında ortak bir tarih yok, ortak bir geçmiş yok, ortak bir kültür de yok aslında. Evet, iki ülke de çoğunlukla Müslüman ama çoğunluğun Müslüman olması iyi ilişkiler anlamına gelmiyor Adalet ve Kalkınma Partisi için; örneğin Suriye, örneğin Mısır. Sınır komşusu deseniz, Katar'la sınır komşuluğu da yok. Kuşkusuz Türkiye'nin her ülke gibi Katar'la saygın bir ilişki kurmasına karşı çıkmayız ama bütün dünyayla kavga ederken Katar'la, bu saydığım farklara rağmen, ilişkilerin bu kadar gelişmesi ve yakınlaşması sadece bize mi garip geliyor? Peki, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Katar Emirliği'nin ortak noktaları yok mu? Elbette var. Bir de onlara bakalım: Örneğin, İhvancılara bakışı aynı, AKP iktidarı ile Katar Emirliği'nin İhvancılara bakışı aynı. Pek çok Arap ülkesi İhvancılara yasak koyarken, hatta Mısır İhvancılara terör örgütü derken Katar ve Türkiye resmî olarak onları destekliyor, kolluyor, kucak açıyor. Yine, Katar, Taliban ve El Kaide gibi örgütleri, El Kaide'ye yakın örgütleri; Ahrar el-Şam gibi, El Nusra gibi örgütleri desteklemekle suçlanıyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin de bu örgütlere yakınlığını bütün dünya biliyor, hatta İdlib'de Türkiye'nin, AKP Hükûmetinin bu örgütlere hamilik yaptığı söyleniyor. Hatta en son, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Katar Emirliği Taliban'la anlaşarak Afganistan Kâbil'deki havaalanının işletmesini üstlendiler.
Şimdi, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır Haziran 2017'de, terör gruplarını desteklediği suçlamasıyla Katar'la bütün diplomatik ilişkilerini kesiyor, Katar'a ekonomik ambargo uyguluyor. Bu ülkelerin ekonomik ambargoyu kaldırmak için ileri sürdüğü koşullardan bir tanesi de Türkiye'nin Katar'daki üslerinin kapatılması. Türkiye bu ambargolara ve diplomatik ilişkilerinin kesilmesine Katar'la askerî ve ekonomik iş birliğini artırarak yanıt verdi. İran'la iş birliği mi yapılacak? Katar ve Türkiye birlikte yapıyor. İran'la ilişkiler mi gevşetilecek? Katar ile Türkiye birlikte yapıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi kadrolarının çokça söylediği bir söz var; Azerbaycan'dan bahsederken "iki devlet tek millet" diyorlar, bence Katar'a da "iki millet tek devlet" derlerse yanlış bir söz kurmuş olmayacaklar.
O kadar yakın bir ilişki var ki Katar ile AKP Hükûmeti arasında, say say bitmez. Bakın, Tank Palet Fabrikası gibi stratejik bir fabrika Katar'a satılıyor. Katarlı QTerminals'in işlettiği Antalya Limanı'yla olan sözleşme 2028 yılında sona erecekti, Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği teklifle ihalesiz biçimde işletme hakkı 2047'ye kadar uzatıldı; değerinin neredeyse 500 milyon dolar olduğu söylenen bir limandan bahsediyoruz.
Katar bankaları Türkiye'den 2 tane bankayı satın aldı; Finansbankı ve Alternatif Bankı. Dijital TV platformu var Digitürk, ihalesiz biçimde Katarlı bir medya grubuna âdeta peşkeş çekildi. Borsa İstanbul'un yüzde 10'u Katarlı sermaye şirketlerine satılmış durumda. Bazı su kaynakları ve nehirlerin bile Katar'a satıldığı söyleniyor. Bunun karşılığı mıdır, bilmiyoruz ama en son değeri 400 milyon dolar olan Boeing 747-8 tipi uçan saray Cumhurbaşkanlığı filosuna katıldı, hediye edildiği söylendi. Gerçi daha sonra, satıldığına ilişkin belgeler ortaya çıktı ama olsun, "Biz bunu hediye ettik." dediler.
Özetle, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin Katar Emirliği'yle kurduğu ilişkinin sağlıklı, saygın ve evrensel değerlere uygun bir ilişki olmadığı kanısındayız. Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi eliyle uzunca bir süredir demokratik değerlerden uzaklaşıyor. Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi eliyle, görece demokratik değerleri gelişmiş ülkelerle değil, Katar gibi ülkelerle stratejik ortaklık kuruyor. Stratejik ortağınız Katar olunca dünyaya şöyle bakıyorsunuz: Elbette partileri kapatmak için dava açıyorsunuz; elbette siyasi partilerin genel başkanlarını, milletvekillerini, belediye başkanlarını, yöneticilerini yargılamak için kumpas davaları açıyorsunuz; elbette demokratik protesto hakkını valinin, kaymakamın, İçişleri Bakanının iznine bağlıyorsunuz; elbette cezaevlerini işkencehaneye çeviriyorsunuz; elbette ülkeyi kalıcı hâle getirdiğiniz OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle yönetiyorsunuz; elbette OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle haksız ve hukuka aykırı biçimde on binlerce kamu görevlisini ihraç ediyorsunuz ve elbette kara parayla mücadele etmediğiniz için, uyuşturucunun finansmanıyla mücadele etmediğiniz için, bütün dünyanın "terör örgütü" dediği sözde cihatçı örgütlerin finansmanıyla mücadele etmediğiniz için FATF sizi gri listeye alıyor.
Bir bakalım, son yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisinin Katar'la kurduğu ilişkilerin, sağlıksız ilişkilerin bir sonucudur demiyorum ama bu bir dünyaya bakışı yansıtıyor. Eğer demokratik değerlerden uzaklaşırsanız, görece demokratik değerleri savunan ülkelerle iş birliğini geliştirmek yerine, Katar Emirliği gibi ülkelerle ilişkilerinizi geliştirirseniz dünyaya bakışınızı da olumsuz etkiliyor, demokratik değerlerden uzaklaşıyorsunuz ve antidemokratik değerler iktidarınız için yaşam biçimi hâline geliyor.
Bakın, son yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi ne tür düzenlemeler getirmiş? Bir değişiklik, Dernekler Kanunu'nu değiştirdi Adalet ve Kalkınma Partisi. Sadece yöneticilerinden bir tanesi hakkında soruşturma açılsa, ceza davası açılsa derneğin yönetimine kayyum atanmasının önünü açan bir düzenlemeydi. İnfaz Yasası'nda bir değişiklik yaptınız; tacizciyi, uyuşturucu tüccarını, rüşvetçiyi, yolsuzlukla, kalpazanlıkla suçlanan herkesi, yüz kızartıcı suçlar olarak tanımlanan bu suçlardan yargılanan neredeyse herkesi serbest bıraktınız. Nasıl yaptınız bunu? İnfaz süresini kısalttınız, şartlı tahliye süresini arttırdınız, denetimli serbestliğin yolunu açtınız ve yüz kızartıcı suçtan mahkûm olmuş on binlerce kişiyi bu yasa değişikliğiyle serbest bıraktınız. Sadece, size yakınlaştığı için Türkiye Barolar Birliği Başkanını yeniden Başkan yapmak için Barolar Birliğinin seçim sistemini değiştirdiniz, bir ilde birden fazla baronun açılmasının önünü açtınız, bu yasa değişikliğini yaptınız; antidemokratik uygulamalarınızdan bir örnekti. Milletvekillerinin vekilliğini düşürdünüz; sevgili Musa Farisoğulları'nın, Leyla Güven'in ve Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun. Ömer Faruk Gergerlioğlu daha sonra açtığı dava üzerine Anayasa Mahkemesi kararıyla geri döndü. Ayrıca, bu süre içerisinde Semra Güzel'in dokunulmazlığını kaldırdınız. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilip kanunlaşan İstanbul Sözleşmesi'nden tek taraflı olarak çekildiniz. Bütün memurlara -yalnız asker ve polise değil- arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması getirdiniz. En son, geçenlerde, nükleer kanun hükmünde kararname olmadı, onu bir kanunla geçirelim dediniz. Getirdiğiniz ekonomik düzenlemelerin tamamı halkı, yoksulları, emekçileri koruyan düzenlemeler değil, 5'li çetenin ve sermaye gruplarının menfaatine olan düzenlemeler.
Bu arada, şu anda hazırlandığınız, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi düşündüğünüz teklifler ne? Sosyal medyanın sınırlanması henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmadı fakat buna ilişkin hazırlık yapıyorsunuz. Bir diğeri de seçim sisteminde bir değişiklik yapıp sandıkta kazanamayacağınız seçimleri -yasaları değiştirerek- kazanmak için düzenleme yapıyorsunuz.
Son olarak konuşmamı bir konuyla bitireceğim. Bugün 17 Mart, bundan tam bir yıl önce MHP'nin başını çektiği bir kampanyayla partimiz hakkında bir kapatma davası açılmıştı; bir yıl önce. Mahkeme, çalakalem hazırlanan bu iddianameyi geri verdi. Bunu çokça söyledim ama yıl dönümü olduğu için tekrar hatırlatmak isterim, mahkeme şunu söylemişti âdeta: "Evet, bir iddianameyle dava açtınız ama HDP'yi neyle suçladığınızı bu iddianamede söylememişsiniz." Çünkü iddianame şunun üzerine kuruluydu: 643 milletvekili, belediye başkanı, parti yöneticisi hakkındaki ceza soruşturmalarını ve ceza davalarını sadece sıralayarak, esas numaralarını vererek, büyük bir bölümünün içeriğinden bile bahsetmeyerek HDP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından bir dava açılmıştı. Çünkü 17 Marta yetiştirilmesi gerekiyordu, bir sonraki gün 18 Marttı; iktidarın küçük ortağı olan ve partimiz hakkındaki kapatma davası kampanyasını yürüten partinin kongresine hediye olması için 17 Martta bu dava açılmıştı ama öyle çalakalemdi ki Anayasa Mahkemesi bunu reddetti ve bir kez daha söylüyorum, HDP'ye yönelik herhangi bir suçlama yoktu; sadece partinin üyeleri, yöneticileri, belediye başkanları ve milletvekilleri hakkındaki davalar sıralanmıştı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 7 Haziran tarihinde yani Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidar olma şansını kaybettiği 7 Haziran seçimlerinin yıl dönümünde tekrar bir dava açtı ve bu davada aslında ilk davadan farksızdı. Yine, HDP'nin milletvekilleri, yöneticileri, belediye başkanları hakkındaki davalar arka arkaya sıralanarak bir kapatma davası açılmıştı. İsteyen herkes bu iddianameyi inceleyebilir, benim söylediğim dışında bir şey varsa bu kürsüde gelip yalanlayabilir. İddianamenin yüzde 85'i bundan oluşuyor arkadaşlar, yüzde 85'i yani siyasi yasak istenen 451 kişi ile siyasi yasak istenmeyip daha önce partide yöneticilik yapmadan, üyesi olmadan önce hakkında açılmış ceza davalarının, mahkeme kararlarının sıralandığı bir iddianame. Bugün 1'inci yıl dönümü; biz, ön savunmamızı hazırladık, Anayasa Mahkemesine sunduk, nisan ayı içerisinde esas savunmamızı da vereceğiz. Sadece şunu söylemek isterim: Sene 2022, Türkiye'de, siyasi iktidar, siyasi rekabet yerine hâlâ Türkiye'nin 3'üncü büyük partisinin bu kapatma davalarıyla, kumpas davalarıyla kapatılarak rekabet edebileceğini düşünüyorsa büyük bir yanılgı içerisinde, bu yolla başarılı olamaz çünkü HDP bir nehir, bir fikriyat ve emin olun, bu nehir, bu fikriyat akacak yatağını bulacaktır, bir başka adla olabilir, bir başka partiyle olabilir ama kapatmakla HDP fikriyatını susturamazsınız. Bu, bir bent olamaz, hiçbir bent bugüne kadar hiçbir suyun önünü kesememiştir.
Ama bu dava, aynı zamanda, bu ülke için bir fırsat olabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, müsaade edersiniz.
BAŞKAN - Tamamlayalım.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - 2008 yılında, Türkiye'de tek başına iktidar olan bir siyasi parti hakkında kapatma davası açılmıştı. Bu, bir siyasi akımın; bu, bir siyasi düşüncenin mahkûm edilmesi amacı taşıyordu ve Anayasa Mahkemesi, o zaman, 2008 yılında bu davayı reddederek, açılmış bu davayı reddederek Türkiye demokrasisine önemli bir katkı sunmuştu. Şimdi, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesini savunan siyasi partilerden biri olarak HDP'nin kapatılmak istenmesi de yine bir siyasi bakışın mahkûm edilmek istenmesi anlamına geliyor. Umarım Anayasa Mahkemesi bu davayı reddeder ve Türkiye'nin demokrasisine, ülkemizin geleceğine olumlu bir katkı sunar diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)