GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:76
Tarih:06.04.2022

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün de arkadaşlarımız aslında, artık torba yasalara yeter dediğimizi, artık, torba yasalarla bu Meclisin yönetilemeyeceğini özetledi, açıkladı. Yurttaşlar, bir an önce, kendi yaşamlarıyla ilgili, en çok açlık ve yoksullukla ilgili, barış ve demokrasiyle ilgili, insan haklarıyla ilgili söylemleri beklerken Mecliste daha çok vergiyle ilgili bir düzenleme ortaya getiriliyor ve ismi daha da güzelleştirmek için torba yasa içeresinde sanki yurttaşın yararına olacakmış gibi düşünülüyor. Ama baktığımızda, aslında yurttaşların yararına değil, daha çok tercih sermayeden yana ve 2002'den sonra Türkiye'deki, Parlamentodaki çalışmaya baktığımızda ne zaman vergiyle ilgili bir düzenleme varsa iki nedeni vardır: Ya seçimler yaklaşmıştır, oy kaygısı vardır -bir düzenleme yapılsın- ya da hazine boşalmıştır ve -şu anda hazine bomboş- gelecek de giderek boşalacaktır. Hazinenin parası yok, para bulması lazım ve en iyi formül ne? Torba yasayı getirelim, torba yasayla beraber bir kısım işleri düzeltelim, yurttaşı da memnun etmek için birkaç tane hamaset söylem çıkartalım, algı yaratalım. Ama yurttaş ayçiçeği yağını alamıyor, yurttaş et alamıyor, yurttaş süt alamıyor, peynir alamıyor, geçinemiyor ve bu yurttaş bu hâldeyken -şimdi birinci bölümde konuşacağız burada- yurttaşlığı satıyoruz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak için 250 bin dolar para vereceksin. Neymiş? Bir yıl yetmiyormuş, üç yıla çıkartılacakmış. Ya, Türkiye'de kendini öteki hisseden, kendini aidiyet açısından yoksun hisseden, demokrasiye, barışa özlemi olan birçok kesimi görmeyip yurt dışından gelene parayla yurttaşlık verilmeye çalışılıyor. İşte, hazine bu duruma düşmüş. Peki, bu gelen para nereye gidiyor, tekrar yurttaşa mı dönüyor? Hayır. Asgari ücret düzenlemesine mi dönüyor? Hayır. Çiftçiye mi dönüyor? Hayır. Kadına mı dönüyor? Hayır. Öğrenciye mi dönüyor? Hayır. Ne? Hazine boşalmış, tekrar sermaye kesimine dönüyor.

Ve yeni kavram nedir? Nedense, dün, ben Kobani kumpas davasındaydım, orada Sevgili Demirtaş'ı da dinledik, Oradaki mahkeme başkanı çete reisi çıktı, yargılama dokuz ay boyunca öyle devam etti, devam ediyor. Son dönemde mahkemelerde en çok yararlanılan şey nedir? Etkin pişmanlık. Şimdi de vergide etkin pişmanlık. Ya davadan vazgeçeceksin ya kendi dosyanı geri çekeceksin ya soruşturma aşamasında ödeyeceksin, yararlanacaksın. Ya, iyi de bu devlet vergi almasını bilmiyor mu? Niçin tercih etmiyor? Niçin bile bile vergi kaçıranlara ikide bir düzenleme yapıyor? Ve -hemen ikinci bölümde arkadaşlar tartışacaklar- bir taraftan da: Vergiyi sevdirelim, televizyonlarda vergi eğitimi verelim. Ya, siz nasıl sevdireceksiniz? En çok ücretliler vergi verirken açlığı en çok çeken yine ücretliler. Emekçiler bu işin mücadelesini sürdürürken yargılanıyorlar. Getirdiğiniz aşamada her şeyi yoksun bırakıyorsunuz.

Torba yasaların bir diğer özelliği... Sağlıkla ilgili 2'nci maddeyi koymuşlar. Sağlıkta dönüşümle beraber bizim bu kürsüde defalarca söylediğimiz: Siz, sağlık kurumlarını işletmeye dönüştürdünüz, gelen yurttaşları müşteriye dönüştürdünüz ve bu müşterilerle beraber çalışanları, özellikle başta hekimleri işçiye dönüştürdünüz. Müşteri ilişkisinde sağlık kurumlarını giderek "ticarethane" diye tanımladınız. Şimdi de ne yapıyorsunuz? Bu dönüşümle beraber şirketler önce dediler ki: "Hekimler gelsin bizde çalışsın, istedikleri ücreti veriyoruz." Nitekim, Cumhurbaşkanı diyordu ya: "Gideceklerse gitsinler." Özeldeyse, kamudaysa... Sonra düzenleme getirdiler ama şunu biliyoruz: Hekimlere "İşçi olun." dediler. Bir taraftan bordro gösterdiler, sonra dediler ki: "Taşeron olun, fatura kesin." Hekim, hem işçi hem bordro kesiyor. Sonra SGK denetim yaptı, vergi müfettişleri denetim yaptı. "Ya, siz ne yapıyorsunuz?" Özel sağlık kurumlarına ceza falan kesildi. Bu ceza ödenecek mi? Hayır, sermaye hiçbir zaman ceza ödemez ki ama bir işçi olsa, bir memur olsa yakasına yapışılır ama, burada ne yapıldı? Bir kılıf bulunmaya çalışıldı. Yöneticiler buraya geldiler "Bize af çıkarın." Tantana çıkacaktı ya. Af çıkmadı. Ne yapalım, bunu zamana yayalım.

Şimdi, herkes biliyor ki hekimler sabah dokuzda giriyor, akşam altıda çıkıyor; işçi gibi çalışıyor ama aynı hastanede fatura kesiyor. Peki, yine vergi denetimleri yaptılar "Ya, bu nasıl oluyor?" diye. Ne oldu biliyor musunuz? "BAĞ-KUR'luya dönsün, özel bir statü sağlayalım." Siz, zaten bir taraftan hekimliği yok ettiniz; hem Diyarbakır'da çalış hem Batman'da çalış, hem Avcılar'da çalış hem Kartal'da çalış. Bütün mesleği zaten yerin dibine getirdiniz, sağlığı bitirdiniz; her gün şikâyetler geliyor. Sonunda ne oldu? Hekimler taşeronluğu kabul etmediler ve bir nevi çalışma haklarını istediler. Ama neydi? Torba yasalarda olduğu gibi, özel hastanelerle ilgili dernek Komisyondaydı, Türk Tabipleri Birliği yoktu. Türk Tabipleri Birliğini istediğiniz zaman eleştirin, istediğiniz zaman laf söyleyin; gerektiğinde diyebilirsiniz ki: "Türk Tabipleri Birliği bütün hekimleri temsil etmiyor, sadece özelde çalışanları temsil ediyor." İyi, eyvallah. Niye yok? Yine yok çünkü orada itiraz edecek. Siz itirazı istemiyorsunuz, bir taraftan da işvereni koruyorsunuz. O kesilen cezaların hiçbiri alınmadı, hiçbir işlem yapılmadı ve tümüyle yerinde kaldı. Şimdi getirilen düzenlemeyle beraber bir mevzuat değişikliği gösterilip aslında bir hülle yapılıyor, bir maskeleme yapılıyor; vergi oranı düşüyor, özel sağlık kurumlarına kolaylık sağlanıyor, tek bu ve Türkiye'de sağlığı giderek tümüyle özele atamış oluyorsunuz.

Vatandaşlık konusunda söylediğim gibi, gerek Kürtler gerek Aleviler gerek diğer yurttaşlar Türkiye'de barışın, demokrasinin gelmesi için yurttaşlık haklarından olan birçok şeyi talep etmekteler, her talep kamufle edilmekte. Biz defalarca bu kürsüde şunu söyledik: Bir ülkede demokrasi yoksa, barış yoksa, adalet yoksa, hukuk yoksa, özgürlükler kısıtlanıyorsa ekonomi kötüye gider. Ekonomide, birilerinin parasını almak için "Gelin, şu kadar para verin, şunu alın." diye hazine doldurulamaz, dolsa bile sermayeye giden paralarla bu yerine getirilemez.

Bir diğer konu bu maddede arkadaşlar, taşıma sistemi. Taşıma sistemiyle ilgili, öğrencilerin taşıma sistemiyle ilgili ve yemekleriyle ilgili bir düzenleme getirilmiş. Şimdi, arkadaşlar, taşımayla ilgili Batman'dan size örnek vereyim: Batman Sason'da geçen mart ayında araç uçurumdan 300 metre yuvarlandı, 24 kişi yaralandı, 2 öğrenci yaşamını yitirdi. Hâlâ soruşturma sürüyor taşıma sistemiyle ilgili. Minibüste 14 kişi olması lazım, 24 artı 2 -2 kişi yaşamını yitiriyor- 26 kişi aynı minibüste. Peki, bunu denetleyen mi var? Yok. Şimdi diyorsunuz ki: "Taşıma sistemindeki fiyatları düzenleyelim." Ya, fiyatları düzenleyelim, yakıt fiyatları artmış, bir mağduriyet var; peki, siz burada bile bile ölüme gidenlerle ilgili bir düzenleme düşünüyor musunuz? Hayır.

"Yemek bedelleri" diyorsunuz, Türkiye'de çok yoksul öğrenciler var, yatılı okuyorlar, pansiyonlarda okuyorlar; yatılı ve pansiyonlarda okuyanlara sabah, öğlen, akşam yemek veriliyor. Batman Gercüş'ten bir veli beni aradı "Çocuğum yatılı okuyor. sabah, öğlen, akşam ve artı ara öğün için 16 Türk lirası para veriliyor. Hiç kimse ihaleye girmiyor." Arkadaşlar, 16 Türk lirasına bir öğrenci sabah, öğlen, akşam, ara öğün beslenir mi? Hayır. Biz şimdi hangi tarihteyiz? Nisanın ortasında. Ocak ile haziran eğitim süreci için fiyat belirliyoruz. Peki, bugüne kadar bunlar nasıl beslendi? Hiçbir çalışma yok.

Ya, şu anda üniversitelerin kantinlerinde öğrenciler yemek alamıyor. Kredi ve Yurtlar Kurumundaki birçok yurtta elektrikli "kettle"lar toplanıyor. "Kahve ve çay içmeyin." Siz öğrenciye böyle mi yanaşacaksınız; gençlere -kendi haklı mücadeleleri için buraya kadar yürüdüler- "Barınamıyoruz." diyenlere böyle mi yaklaşacaksınız, böyle mi bir ortam yaratacaksınız? "Yurtlarımız var, sahip çıkıyoruz, burs veriyoruz." diyorsunuz, hiçbir düzenleme yapmıyorsunuz, giderek yoksulluğa mahkûm ediyorsunuz ve getirdiğiniz birçok şeyde de aslında yaptığınız, hazineyi doldururken tümüyle sermayeye peşkeş çekmek.

Bütün bunlarla beraber, yaptığınız bu düzenlemelerin içinde en çok dikkat çekenlerden biri ise süreyi uzatma, süreyi uzatma. Siz bir yasa çıkarırken planlama yapmazsanız, demokratik kitle örgütlerini katmazsanız, muhalefeti dinlemezseniz sürekli süre uzatmaya çalışırsınız. Bu süre uzatmalar iktidarı uzatmayacağı gibi Türkiye'deki büyük çoğunluğu daha da mahkûm ediyorsunuz, mağduriyete itmiş oluyorsunuz. Buradan bir an önce çıkmamız lazım. Bunu yapmadığımız sürece ülkede bütün herkes mutsuz oluyor.

Hayat pahalılığına baktığımızda, tek övündüğünüz şey: "Büyüyoruz, büyüyoruz." en büyük şeyleri... En son, dün bir tablo açıklandı: Türkiye dünyada 2'nci ve bu rakamlar TÜİK'in rakamları, TÜİK'in rakamlarına göre en yüksek enflasyonda 2'nci.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu, aynı zamanda hayat pahalılığı -buna itiraz ediyoruz- ve zamlarla ilgili bir düzenleme. İnsanlar et alamıyorsa, insanlar süt alamıyorsa, yumurta alamıyorsa, çiftçi tarlasını süremiyorsa; gençler yurtlarda kalamıyorsa, beslenemiyorsa, öğrenciler mutsuzsa, kadınlar mutsuzsa, bu hayat pahalılığında giderek alım gücü düşürülüyorsa; bununla ilgili bir düzenleme düşünülmüyorsa vay hâlimize! Asgari ücretle ilgili bir şey söylüyorsunuz, öteliyorsunuz; emeklilerle ilgili bir şey söylüyorsunuz, öteliyorsunuz; EYT'yle ilgili bir şey söylüyorsunuz, öteliyorsunuz. Hiç ötelemeyin, artık sizin gidecek yeriniz yok. Halkların Demokratik Partisi olarak demokrasi, barış ve özgürlükten, adaletten yana daha iyi bir ekonomik yaşam için mücadelemizi sürdürüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)