| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik Alanında Eğitim ve Öğretime İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 78 |
| Tarih: | 12.04.2022 |
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Saygıdeğer Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlar; 21 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik Alanında Eğitim ve Öğretime İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, söz konusu anlaşmalara dair düşüncelerimizi ifade etmeden önce ders alınmayan tarihin mütemadiyen tekerrür edeceği gerçeği ışığında bundan tam yüz üç yıl önce bir 10 Nisan günü haksız ve hukuksuz yere idama mahkûm edilen millî şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey'le ilgili birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Tarihî belleğimizden asla silinmediği şekliyle Birinci Dünya Savaşı esnasında ülkenin farklı bölgelerinde işgalci güçlerle iş birliği içerisinde Türk ordusuna ve Türk halkına yönelik hunharca saldırılar gerçekleştiren Hınçak ve Taşnak çetelerinin faaliyetleri tahammül sınırlarını aşan boyutlara ulaştığında 14 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılan Tehcir Kanunu çerçevesinde yüksek sorumlulukla görevini yerine getiren Kemal Bey, İtilaf Devletlerine şirin görünme adına, dönemin kifayetsiz iktidarınca ödenmesi gereken bir diyet mahiyetinde haksız ve hukuksuz bir yargılama sonucu idama mahkûm edilmiştir. 10 Nisan günü Beyazıt Meydanı'nda kurulan idam sehpasına çıktığında Kemal Bey halka dönerek şöyle seslenir: "Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum, aldığım emri yerine getirdim, vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum. Son sözüm bugün de budur yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet!" ve devamında şöyle der: "Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatana ve millete zeval vermesin. Âmin."
Saygıdeğer milletvekilleri, yüce Türk milletinin maşerî vicdanında kabul görmeyen bu olay, aynı zamanda, Mustafa Kemal'in önderliğinde Millî Mücadele'nin işaret fişeği olmuştur. Kazanılan bağımsızlık mücadelesi sonrası ise Atatürk'ün yakinen takip ve alakasıyla 14 Ekim 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkarılan özel bir kanunla Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey şehit olarak kabul edilmiştir. 2008 yılında kaybettiğimiz, şehidimizin kızı Müşerref Hanım Atatürk ile dedesinin Konya'da aralarında geçen diyaloğu şöyle aktarır: "Gazi Paşa'nın 'Gel bakalım devlet babası.' diye seslendiği Arif Bey: 'Aman Paşa'm, devletin babası sizsiniz." der. Atatürk ise bu vakur davranışa şöyle cevap verir: 'Sen öyle bir evlat yetiştirdin ki oğlun bu meşaleyi tutmasaydı biz ateşi yakamazdık, ışık tutan oğlundur senin.'"
Millî şehidimiz Kemal Bey'in darağacına gitmeden önce hazırladığı vasiyeti yine asalet ve kahramanlık belgesi niteliğindedir. Bu vasiyetin içeriğine kısa bir göz atmak gerekirse aynen şu cümlelerle karşılaşırız: "Kabir taşım hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: 'Millet ve memleket uğrunda şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal'in ruhuna Fatiha.' Perişan zevcem Hatice'ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref'e muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Türk Milleti ebediyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millete ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk milleti ebediyete kadar yaşayacaktır." diye bitirir sözlerini.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu vesileyle 23 Nisanda Millî Mücadele'nin komuta merkezi Gazi Meclisin açılışına ilgisiz kalıp 24 Nisanda sözde soykırım iftirasında bulunanlara 10 ve 11 Nisanı hatırlatıp millî şehidimizin şahsında tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine bu vesileyle hatırlatmak isterim ki son zamanlarda tarihle yüzleşmeyi siyasi gündemine alanlar unutmasınlar ki bu tür bir tarihî hesaplaşmadan Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey'in özelinde olduğu gibi her zaman alacaklı çıkacak olan, gadre ve ihanete uğrayan aziz Türk milletidir.
Sayın milletvekilleri, ünlü bir siyaset bilimcinin "Siyaset bilimi olmadan tarih meyve vermez, tarih olmadan siyaset bilimi köksüz kalır." prensibinden hareketle, siyasi bir kıssadan hisse olması hasebiyle sözlerime tarihî, trajik bir olayla başladım.
Siyasi tarihin kısa bir özetini sunmak gerekirse insanlık tarihi boyunca en ilkel toplumsal yapılardan en sistematik devlet yapılarına kadar, aynen bireysel ilişkilerde olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de farklı biçim ve yöntemlerle kısaca iyi-kötü veya batıl-hak mücadelesine tanıklık etmekteyiz. Daha teknik tanımlamayla, her zaman ve zeminde evrensel iyiliğin karşısında evrensel kötülüğün ve bencilliğin dogmaları bulunmaktadır. Her iki kutbun siyasi teorisyenlerinin söylemlerini irdelemeye tabi tuttuğunuzda, örneğin Niccolo Machiavelli insanın genelde nankör, ikiyüzlü, tehlike anında korkak ve kazanım söz konusu olduğunda açgözlü ve bencil olduğunu ifade ederken Thomas Hobbes bu konuda bir adım daha ileri giderek "Her insanın her insanla savaşı devam eder." diyerek bir bakıma "İnsan, insanın kurdudur." ifadesini yinelemiş olur.
Mücadelenin öteki tarafında ise "Komşunu kendini sever gibi sev." ya da "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma." altın kuralından hareketle "Bir insanın ölümüyle eksilirim ben çünkü insanlığın bir parçasıyım." diyen yaratılanı sevme insani düşüncesiyle her zaman huzur ve barışın öncelenmesi söz konusudur.
Saygıdeğer milletvekilleri, bin yılları aşan tarihî geçmişimizden bugüne, yurtta da dünyada da barışı, huzuru ve güveni kendine şiar edinen Türk milletinin bugün de ihtiyaç duyup aman dileyen herkese hiçbir şartı ve durumu öngörmeden elinden geleni sunması, bilinen ve kabul edilen yüce bir gerçektir. Uluslararası boyutta yaşanan tüm olayları ve gelişmeleri Ankara merkezli düşünüp Türkçe okuyup yorumlama kabiliyetiyle Türkiye ve Türk milletinin yüksek menfaatlerini merkeze koyan, aynı zamanda fikrisabitlik arz eden ebedi dostluk ve müttefiklik retoriğinden uzak, kalıcı huzur, güven ve barışı önceleyen köklü diplomasi geleneğinin bugün de başarılı bir biçimde sürdürüldüğüne tanıklık etmekteyiz. Bu anlamda, en üst düzeyde gerçekleştirilen yoğun diplomasi trafiği sonucu, ülkemizin sadece bölgesinde değil aynı zamanda küresel ölçekte de vazgeçilmez bir aktör ve denge unsuru olduğu açıkça görülmektedir. Pandemiyle birlikte görülen ekonomi, enerji ve gıda tedarik zincirindeki küresel krizlerin yanı sıra bölgemizde yaşanan savaş ve sıcak çatışmalar karşısında büyük bir soğukkanlılıkla çözüm üretme girişimlerimiz ve tükenme noktasındaki uluslararası ilişkilerin yeniden canlandırılması hamlelerimiz takdire şayan, yerinde girişimlerdir.
Genel hatlarıyla ifade etmeye çalıştığımız, içeride ve dışarıda güçlü bir millî ve yerli siyaset yeknesaklığının yansıması niteliğindeki hamleleri birkaç alt başlıkta ele almak, meramımızı daha anlaşılır ve daha anlamlı kılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul'daki Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda gerçekleştirilen 8'inci Türk Devletleri Teşkilatı Toplantısı'nda ve akabinde, 9-11 Şubat 2022 tarihlerinde, yine, İstanbul'da toplanan Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallılar Konseyi toplantılarında alınan kararların düzenli ve uyumlu bir biçimde uygulamaya konulması gayet mutluluk vericidir. Bunun en somut yansımasını Özbekistan'a gerçekleştirilen en üst düzey ziyaret ve bu ziyarette imzalanan çok boyutlu ve çok amaçlı ikili anlaşmalarda görmekteyiz.
Öte yandan, Karabağ'ın işgalden azat edilmesinin ardından, bölgede yeni bir istikrarın habercisi barışın hâkim kılınması girişimlerinin artık eyleme dönüştüğünün dikkatlerden kaçmadığını gözlemlemekteyiz. Dahası, geçtiğimiz günlerde, Avrupa Birliği aracılığıyla bir araya gelen ve akabinde telefon görüşmelerinde bulunan Azerbaycan Devlet Başkanı ile Ermenistan Başbakanının başlangıç niteliğindeki 5 maddede sorun görmemeleri yine, aynı zamanda, geleceğe umut verici olarak görülmektedir.
Yine, benzer irade yansımasının bir göstergesi olarak Türkiye-Ermenistan özel temsilcilerinin ikili görüşmelere başlaması da sadece ilgili ülkelere değil tüm Güney Kafkasya'ya huzur ve refahı kazandıracak nitelik arz etmektedir ve bu görüşmelerin yavaş yavaş somuta dönüştürülüp bazı maddeleri üzerinde anlaşma izlenimlerine yansıdıklarını çok açık ve net bir şekilde görmekteyiz.
Orta Doğu ve Akdeniz'de bugüne kadar özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın mesnetsiz ve tutarsız suçlama ve tehditleriyle kopma noktasına gelen bölgesel ilişkilerin normalleşmeye yönelik uyumlu bir mecraya girdiğine de tanıklık etmekteyiz. Özellikle kopma noktasına gelen Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail ilişkilerinde başlatılan iş birliği girişimleri olumlu sinyaller vermektedir. Bu bağlamda, özellikle ABD'nin, Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırmayı hedefleyen, yüksek maliyetli bir enerji boru hattı olan EastMed projesinden desteğini çekmesi, ilişkiler dengesine Türkiye lehine yeni bir boyut kazandırmıştır çünkü bu proje gerçekten Türkiye'yi baypas eden ve Türkiye'yi yok sayan bir boru hattı projesiydi ama uygulanabilirliği açısından sakıncalı bulunup buradaki desteğini çeken Amerika Birleşik Devletleri'nin bu tavrı, bir bakıma Türkiye'nin bölgedeki jeostratejik öneminin de tescilidir aynı zamanda.
Türkiye'nin uluslararası ilişkilerdeki yapıcı ve yerinde diplomatik hamlelerinin her an patlamaya hazır, etnik çalışmalara gebe Balkanlarda da barışın ve siyasi istikrarın teminine olumlu katkılarda bulunduğunu gözlemlemekteyiz.
Öte yandan, Rusya-Ukrayna krizinde ortaya konan samimi, barışçıl tarafsızlık tavrının dünyada büyük bir memnuniyetle karşılanması sonucu Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ülkeleriyle de hız kazanan görüşmeler trafiği olumlu sinyaller vermeye başlamıştır. Bunun somut yansımalarını yapılan 2'li Türkiye-Almanya, Türkiye-Hollanda, Türkiye-Fransa, Türkiye-İtalya ve Türkiye-İngiltere üst düzey görüşmelerinde açık ve net bir şekilde görmekteyiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle S-400 kriziyle kopma noktasına gelen Türkiye-ABD ilişkilerinde yeniden müzakere kapılarının aralanması gözlerden ve dikkatlerden kaçmamaktadır. Her iki tarafın da öncelediği ve anlaşmazlık nedeni olan madde ve meselelerin geçici bir dondurulmaya tabi tutulup geliştirilmesinin mümkün görüldüğü konu başlıklarına odaklanmanın taraflarca öngörülüp bu bağlamda görüşme süreçlerinin başlatılması hiç yoktan iyi bir adım niteliğindedir. Bunu özele indirgediğimizde, F-35 programından çıkarılan Türkiye'nin F-16 uçaklarıyla ilgili taleplerinin Kongre tarafından reddedilmesi önerisine Biden Hükûmeti Dışişlerinin verdiği Türkiye lehine olumlu cevap ve Bakan Yardımcısı Wendy Sherman'ın ve akabinde ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland'ın yaptığı ziyaretler ve açıklamalarla desteklenmesi, buna mukabil mayıs ayı içerisinde Dışişleri Bakanlığının yüz yüze görüşme randevuları, ayrıca kabul edilebilir, iyi niyetli hamlelerdir; bunu da gözden kaçırmamak lazım.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Genel Başkanımızın sıklıkla ifade ettiği üzere, Türkiye, tarihî ve kültürel müktesebatı yüksek, güçlü bir iradenin temsilcisi olarak bölgesel ve küresel jeopolitik şartları da dikkate alarak Doğu-Batı ekseninde çift başlı Selçuklu kartalı simgesinde ifade bulduğu şekliyle, hem Doğu'ya hem de Batı'ya bakıp geleceğine yön vermeyi ilkeleştiren bir uluslararası tavır sergilemektedir. Bunu, gerçekten açık ve net bir şekilde Türk hariciyesinin her türlü faaliyetlerinde açıkça görmekteyiz. Bu ilişkiler muvacehesinde aslolan ve vazgeçilmez yegâne kırmızı çizgimiz, karakter edindiğimiz bağımsızlığımız ve istikbalimizin ebet müddet varlığıdır.
Bu yüksek karakterle, duygu ve düşüncelerle dünyanın 253 noktasında büyük bir özveriyle ülkemizi temsil eden, şeref abidesi hariciyecilerimize şükranlarımı sunuyor, yapılan bu anlaşmaların ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)