GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:84
Tarih:22.04.2022

AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce cezaevlerinde rehin tutulan tüm yoldaşlarımızı buradan sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Evet, değerli arkadaşlar, Türkiye cezaevlerinde akıl almaz uygulamalar, hukuksuzluklar, keyfî tutumlar, insan hakkı ihlalleri yaşanmaya devam ediyor. Cezaevlerinde dört duvar arasında tutulan mahpuslara karşı psikolojik işkence, darbetme, intihara sürükleme, keyfî infaz yakma gibi çok ağır hak ihlalleri yaşanmaktadır. Cezaevinden her gün tabutlar çıkıyor, "İntihar." denilen şüpheli ölümler yaşanıyor, ağır hasta mahpusların hem infazı ertelenmiyor hem de cezası bitenlerin infazı keyfî bir şekilde yakılıp tahliye edilmiyorlar. Örneğin, Urfa Hilvan 2 Nolu Cezaevinde, Yukarı Göklü eski Belediye Başkanımız Bazo Yılmaz halkın oylarıyla seçilmiş bir kişidir. Kendisi ağır KOAH hastası ve oksijen tüpüne bağlı olup cezaevinde yaşayamayacak durumdayken ısrarla infazı ertelenmeyip tahliye edilmiyor. Bu saatten sonra yaşanacak tüm olumsuzluklardan Adalet Bakanlığı ve AKP iktidarı sorumludur. Yine, Urfa Hilvan 1 Nolu Kapalı Cezaevinde bulunan 70 yaşındaki mahpus Celal Ercan'ın tek bir dişi dahi yok, uzun süredir protez diş yapılması için cezaevi idaresiyle görüşen mahpusa hiçbir dönüş yapılmamış ve tedavisi için hiçbir destek sunulmamıştır, diş reviri yok ve 70 yaşındaki mahpus bu hâliyle ortada bırakılmıştır.

Ayrıca, cezaevi yönetimi, gardiyanlar, cezaevi savcısı tarafından da mahpuslara hukuksuz, keyfî ve insanlık onurunu çiğneyen uygulamalar yaşatılmaktadır. Cezaevi yönetimi kargolara el koyma, görüşleri engelleme, koğuşlara keyfî bir tutumla baskın yaptırma ve mahpusları darbetme, revir sağlamama, sosyal faaliyetleri kısıtlama, infaz yakma gibi hak ihlallerini rutin bir hâle getirmiştir; bunu hukukla, kurallarla açıklayamazsınız. Bu durum AKP iktidarının bilinçli bir şekilde cezaevlerinde bulunan mahpusları sindirme, çöktürme ve iradesizleştirmeye dönük yürüttüğü bir politikadır. Urfa Hilvan Kapalı Cezaevi savcısının mahpusları tehdit ettiği iddiası basına yansımıştır. Savcının bir mahpusa "Ben olsam seni idam ederdim." dediği iddiası var, bu iddia basına da yansımıştır. Koğuşlara gelip, ayağını sertçe yere vurup "Pişeceksiniz." tehdidinde bulunduğu da iddialar arasında yer almaktadır. Soruyoruz: Bu savcının başka bir işi yok mu? Sanıyoruz ki kendisi dört duvar arasındaki mahpuslara güç gösterisi yapmanın peşindedir. Biz buradan sesleniyoruz: Bu tutumu sergilemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Urfa Hilvan Cezaevi esir kampı mıdır, Orta Çağ zindanı mıdır? Mahpusları tehdit edecek kadar bu gücü kimden ve nereden almaktasınız? Savcı çıksın açıklama yapsın; psikolojisi iyi değilse tedavi görsün, destek alsın. Bu tehdit aynı zamanda demokrasi ve hukuk mücadelesi verenlere dönük de bir tehdittir. Bu yaklaşım hiçbir şekilde kabul edilemez.

Bir örnek daha verelim: DBP önceki dönem Eş Genel Başkanımız Sebahat Tuncel'in kardeşi Erdal Tuncel'e verilen on üç yıl altı ay hapis cezası bitmesine rağmen infazı yakılarak tahliye edilmedi. Erdal Tuncel'in ailesi oğullarını almak üzere 16 Martta Bolu'ya gittiklerinde durumu öğrenmiştir. Disiplin suçu olarak belirttikleri hususlar ise fazla su ve elektrik tüketmiş olmak ve arkadaşlarından ayrı kalmamış olmak. Son dönemlerde oluşturduğunuz gözlem kurullarının keyfî pratiği işte böyle. Fazla su harcadığı için bir mahpusun, bir insanın infazı yakılabilir mi? Yani Bolu Cezaevi Gözlem Kurulu hukuku, insan haklarını, kısacası Anayasa'yı tanımıyor. İşte, bu örnek Türkiye cezaevlerinde yaşanan keyfî uygulamaların bir özetidir. Türkiye cezaevleri Orta Çağ zindanlarına dönüştürülmüşken devletin Adalet Bakanı çıkıp diyor ki: "Cezaevlerimiz aslında gül bahçesi, hiç problem yok, insan hakları çiğnenmiyor, kötü muamele yok, işkence yok." Adalet Bakanı "Bulaşıcı hastalıktan öldü." denilen mahpusun yoğun bakım fotoğrafına gözünü kapatmış, cezaevlerinden çıkan tabutlara, ailelerin acılarına kulaklarını kapatmış bir vaziyette Adalet Bakanlığını yürütüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

AYŞE SÜRÜCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hiç basını takip etmiyor mu? Bizim ona yolladığımız yüzlerce önergeyi de görmüyor, incelemiyor mu ya da bu ülkede yaşamıyor mu? Bakana sesleniyoruz: Yetki ve sorumluluklar paraleldir; sizi sorumluluk alanınızdaki tabutlara, intiharlara, ağır hasta mahpuslara, hak ihlallerine ve cezaevlerindeki bu uygulamalara son vermeye çağırıyoruz.

Tekrardan tüm halkımızı saygıyla selamlıyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)