GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:89
Tarih:11.05.2022

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz teklifte Türk Ceza Kanunu madde 96'da yapılacak değişiklikle eziyet suçunun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı iki yıldan iki yıl altı aya çıkarılacak. Şimdi, Adalet Bakanlığı düzenli istatistik tutuyor olsaydı eğer mahkemelerce TCK 96'dan bugüne kadar kaç kez ceza verilmiş olduğunu görecektik. Kadınlara yönelik birçok şiddet olayı eziyet suçu kapsamına girmesine rağmen, birçok kez hâkimlere bunu ifade etmemize rağmen yıllardır o kadar seyrek uygulanan bir madde oldu ki bu madde. O yüzden, cezayı altı ay daha artırarak eziyet suçunun cezasının hâkimler tarafından uygulanacağını hayal edemezsiniz. Fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetin sistematik hâle gelmesine eziyet diyoruz ve aslında kadın, şiddete maruz kaldığında çoğu zaman bu şiddetin tek seferle sınırlı kalmadığını, şiddetin farklı biçimlerde devam ettiğini ya da tekrarladığını biliyoruz. Bu madde etkin biçimde uygulansa failleri caydırabilir, kadınları koruyabilir ama ne yazık ki uygulanmıyor.

Bizim ikide birde kanunlarda değişiklik yapmak yerine, öncelikle yargı mensuplarının hâli ahvaline bakmamız lazım arkadaşlar. Tüm yargı mensuplarının güncellenmiş insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi alması gerekiyor. Aslında sadece yargı mensuplarının değil, tüm toplum olarak bu eğitimleri almamız son derece elzem çünkü şu anda, tüm toplum olarak hoşgörüsüzlüğü, mutsuzluğu, öfkeyi, şiddeti hep birlikte yaşıyoruz ve bu hayatı yaşanabilir hâle getirebilmek için değişime ihtiyacımız var ama bunları sadece söylemek yetmez; toplumsal olarak dönüştürme iradesini göstermemiz, sorumluluk üstlenmemiz lazım. Bakın, farklı düşüncelere sahip olabiliriz. Dikkatinizi çekmek isterim, değiştirilmesi gereken şey düşünceler değil ancak ortada bir şiddet döngüsü var ve bu döngüyü kırmak hepimizin sorumluluğu. Şiddetsiz bir yaşam için toplumsal mutabakat şart.

Dün, Kobani davasında sevgili Sabahat Tuncel "Bu ülkeyi derhâl yaşanabilecek bir ülke hâline getirmemiz lazım." dedi, ne kadar doğru. Bakın, bunu kimseyi ayırarak söylemiyorum ama gerçekten farklı düşüncelere sahip olsak da bu ülkeyi derhâl hepimiz için yaşanacak bir ülke hâline getirmemiz lazım çünkü eziyet suçu sadece kadınlara değil, sistematik olarak tüm topluma yönelik bir suç hâline dönüştü artık. Yoksullukla, şiddetle, öfkeyle baş edemiyor insanlar ve buradan çıkışı bulmamız lazım.

Değerli vekiller, bu kanun teklifinde "kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve işkence suçlarına yapılan "nitelikli hâl" tanımının "toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olarak kadınlara yönelmesi hâlinde" diye belirtilmesi gerektiğini defalarca Komisyonda söyledik, değişiklik önergeleri de verdik. İktidar vekilleri tanımın "suçun kadına karşı işlenmesi" şeklinde kalmasının yeterli olduğunu söylediler ve kadınların güçsüz görüldükleri için şiddete uğradığını ve bunu önleyeceklerini iddia ettiler. Kadınlar güçsüz değil, kesinlikle değil. Şiddet uygulamayı tercih etmemeleri kadınları güçsüz yapmaz. Bu algıyı da bizim yerle yeksan etmemiz gerekiyor.

Evet arkadaşlar, bugünlerde mülteci, sığınmacı meselesi de herkes tarafından kullanılıp kadınlara yönelik şiddetin ve tacizin başsorumlusu sanki göçmenlermiş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bakın, mülteciler yokken de bu ülkede kadınlar tacize ve şiddete uğruyorlardı. Kadına yönelik şiddetin başsorumlusu, önleme yükümlülüğünü yerine getirmeyen devlet ve iktidarlardır. Kimse mültecileri hedef göstererek bu sorumluluğu savuşturamaz. Ayrıca, mülteci ve sığınmacılara yönelik gerçekçi ve sorunları çözecek politikalar üretmek de tüm toplumu ikna ederek yine iktidarın sorumluluğundadır.

Değerli arkadaşlar, son olarak bir başka konuya değinmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Varoluş nedeni, okuma olanağından yoksun çocuklara bilime, felsefeye dayalı özgür bir eğitim vermek, her türlü ihtiyaçlarını karşılamak olan Nesin Vakfının hesaplarına izinsiz yardım kampanyası yapıldığı gerekçesiyle bloke koyuldu. "İzinsiz yardım kampanyası" denilen aslında bir sosyal medya duyurusuydu ve o sosyal medya duyurusunun yapıldığı zamanda da böyle bir kanun maddesi yoktu medya duyurularını bağış olarak sayan. Bu duyuruyla belki de biraz toplumsal destek sağlandı ve Nesin Vakfı daha fazla çocuğa hizmet verebilecek bir şekilde arazisini büyütebildi. Şimdi, hem hesaplardaki para hem de satın alınan bu arsa Valilik tarafından geri isteniyor. Anlaşılan, İsmailağa cemaatinden olan Rabıta Vakfı tahrik çabaları boşa düşünce Valiliği devreye sokmuş. Evet, Türkiye'ye karşılık beklemeden hizmet eden Nesin Vakfından ve çocuklardan elinizi çekin diyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)