GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:92
Tarih:18.05.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Mücadele'mizin başlamasının 103'üncü yılında ilk adımın heyecan, azim ve kararlılığını taşıyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere istiklal kahramanlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'mız kutlu olsun.

Kıymetli milletvekilleri, görüştüğümüz kanun teklifinde her şey var ama yine vatandaşın yarasına merhem olacak bir çözüm yok. Meşguliyete tedavi, başka bir şey değil. Kur korumalı mevduatla ilgili yeni bir değişiklik var. İlk getirdiğinizde bu sistemin hazineye devasa maliyet yaratacak yanlış bir proje olduğunu ifade etmiştik. Siz ise cumhuriyet tarihimizin en büyük krizine karşı bunu can simidi sandınız. Para politikalarınız yanlış, kur koruma mevduatınız yanlış, hedef yanlış; yönetim hazırlıksız. Sonuçta hüsran ve milletimize külfet var. Ne kadar ayaküstü hazırlandığını da beş ay içinde tam 7 defa değiştirmenizden daha iyi anlayabiliriz.

"Yapsak, yapsak; ne yapsak?" projeniz kur korumalı mevduatın bugüne kadar hazineye maliyeti 16 milyar lira. Bu miktar mali amaçlı ödemelerin tam yüzde 67,4'üne denk. Öte yandan, evlere ve işletmelere yapılan toplam ödemelerin yüzde 33'ü kur korumalı mevduat tasarruf sahiplerine dağıtılmış. Özetle, sosyal ve ekonomik kaynağının üçte 1'ini yalnızca faizlere ayıran bir bütçe yönetimiyle karşı karşıyayız. Vatandaşa faydalı değil, gelir dağılımını bozan, yoksulu daha yoksul, zengini ise daha zengin yapan bir zihniyet.

Unutmadıysanız, bu sistemi başlattığınız 21 Aralıkta dolar 13 liraydı, 27 Aralıkta 11,4 liraya kadar geriledi; sonrası hep yukarı, bugün 16. Yani "Dövizi sabit tutacağız." diye bir yandan döviz yakıp patinaj çekmeye devam ederken diğer yandan tasarruf sahiplerine 16 milyar lira aktardınız. Fakat beş ayda Türk lirası dolara karşı tam yüzde 27 değer kaybetti. Yani ne döviz düştü ne de faiz.

Her seferinde ne kadar bir yükle karşılaşacağımıza dair projeksiyonlar hazırlıyorsunuz ama bu projeksiyon hangi döviz kuruna göre yapılıyor belli değil. Sadece son on günde dolar karşısında Türk lirasının kaybı yüzde 5. Sizin tüm projeksiyonlarınız da milletimizin geleceği de altüst. Hatırlayın, Hazine Bakanlığı ocak ayında yayınladığı Etki Analizi Raporlarında bu sistemin vatandaşa olan yükünü "Ölçülemez." evet, yanlış duymadınız "Ölçülemez." diye tanımlamıştı. Açık seçik belli ki "Ne olacak bilmeden; faydası nedir, zararı nedir ölçmeden ekonomi yönetilir." diyorsunuz. Siz doğru öngöremedikçe CDS risk primleri tarihî zirveyi gördü ve 714'e ulaştı. Yalnızca altı ay önce bu değer 392'ydi. Anlaşılıyor ki Türk ekonomisinin risk faktörü sizsiniz. Risk yükseldikçe borçlanma maliyetleri artacak, yatırım ve girişimler azalacak ve zaten zor durumda olan ekonomimiz de daralacak.

Ne hayaldi, ne gerçek oldu bir bakalım: Geçtiğimiz yılın ilk üç ayında doğrudan yabancı yatırımları 1,15 milyar dolar, bu sene ise bu 1 milyar dolara düşmüş. Peki, bu süreçte bizden dışarıya giden doğrudan yatırım var mı? Var. Artmış mı? Artmış. Geçen sene 841 milyon dolardı, bu sene 1,2 milyar dolar yani bırakın yabancıların bizde fabrika kurmasını, kendi vatandaşlarımız bile artık ülkesine yatırım yapmıyor. Sadece doktorlar değil, sanayiciler de kaçıyor, siz kaçırıyorsunuz. Portföy yatırımlarında da durum farklı değil; yılın ilk üç ayında 2,1 milyar dolarlık yatırım ülkemizden çıkıp gitmiş. Yeni ekonomik modelinizle güya döviz bolluğu yaşayacak, refaha kavuşacaktık. Öngörüleriniz ile gerçekler, paketi hayata geçirdiğiniz gün yol ayrımına gidiyor, U dönüşü yapıp kaçıp gidiyor hem evdeki tavuk hem eldeki kaz tam gaz kaçıyor.

Kıymetli milletvekilleri, "Dış ticaret fazlası vereceğiz." dediniz, "Döviz girişini arttıracağız." dediniz, "Kur ve fiyat istikrarı sağlayacağız." dediniz, ilk dört ayda da pes ettiniz. "İhracat oranları uçuyor, rekor üstüne rekor kırılıyor." diyorsunuz, iş ithalat rakamlarına gelince ıslık çalıp havaya bakıyorsunuz çünkü bu iki başlığı birlikte okuyunca maalesef acı sonuç ortaya çıkıyor. Yoksullaştık, tüketim malı ithalatı düştü. Para yok, alamıyoruz. Tüketim ithalatında düşüş var ama ara mallarda da ithalat patladı. Geçen yılın ilk çeyreğinde 46 milyar dolarlık ara mal ithal ederken bu yılın ilk çeyreğinde ara mal ithalatımız 71,7 milyar dolar olmuş. Oran açısından, toplam ithalat içerisindeki ara mal ithalatının payı geçen sene yüzde 75'ken bu sene yüzde 83'e yükselmiş yani ihracatımızı artırmak için bolca ithalat yapmışız, istasyon olmuşuz, trenle geçene el sallıyoruz, bize bir faydası yok. İhracat patlaması yaşatacaktınız ya hani, önceki yılın ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 82; bu sene o da düşmüş, yüzde 70. İhracatı artırmak için çıkılan yolda ithalatı patlatmışsınız, dış ticaret açığı geçen yıla oranla yüzde 138 artarak 11 milyar dolardan 26,4 milyar dolara fırlamış; ya, bir dediğiniz bile olmamış. Dün de söyledik, bugün de söylüyoruz: Altyapı yok, strateji yok; ekonomi bilimiyle kavga var. İthal modeller, ezbere söylemler, çeviri metinlerle siz bu ekonomiyi düzeltemezsiniz. Bizi anlamadan, sormadan, öğrenmeden bizim problemlerimiz çözemezsiniz. Cam kulelerden inme vakti geldi, ineceksiniz.

Mesela, ihracatçının sevinci ithalat ödemesi geldiği an bitiyor. Bu da yetmezmiş gibi, şirketin sattığı mal karşılığında elde ettiği dövizi zorunlu olarak Merkez Bankasına sattırıyorsunuz. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70 olmuş, siz ocakta yüzde 25 dediğiniz zorunluluğu bir anda, nisanda yüzde 40'a çıkarıyorsunuz. Konuşmamın başında bahsettiğim öngörü problemi işte tam da bu. Siz önünüzü göremediğiniz gibi, ihracatçının da gözünü bağlıyorsunuz. İhracatçıların "Bunu hemen yapmayın, en azından sekiz hafta verin." çağrısını bile dikkate almadınız. Siz üretmiyorsunuz ya, hayat size güzel. İhracatçı, ödemelerini nasıl yapıyor, nasıl yapacak; bunlar sizi hiç ilgilendirmiyor. Nasıl yaptıklarını ben size anlatayım. İhracatçı önce getirip dövizini satıyor, sonra sattığını dönüp tekrar alıyor ki ödeme yapabilsin; aradaki fark, işlem ücreti, hepsini de hanesine eksi olarak yazıyor ama sorsak ihracatçının yanındasınız. İhracat patlaması, işte, sizin yüzünüzden oluyor. İşin aslı, ihracatçı da sanayici de üretici de tüketici de size rağmen ayakta durmaya çalışıyor.

Değerli milletvekilleri, öngörüden bu kadar bahsetmişken dâhiyane "Faiz sebep, enflasyon sonuç." tezini ilk ortaya attığınızda dolar 2 lira, enflasyon tek haneliydi diye de hatırlatmak isterim. Bugün dolar 16 lira, TÜİK'in açıklamalarına göre enflasyon yüzde 70, çarşıya pazara göre yüzde 160. Yalnızca yılın ilk dört ayında memur 1.438 lira, asgari ücretli 1.024 lira, emekli memur 991 lira kaybetmiş yani öve öve bitiremediğiniz maaş artışları yalnızca ilk çeyrekte buhar olmuş. Vatandaşın elinde iki hafta üst üste aynı fiyata alamadığı ürünlerin zamları kalmış. TÜİK'e göre gıda enflasyonu tüketici tarafında yüzde 89'a, üretici tarafında ise yüzde 115'e dayanmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.

Tüm bunlar, iktidarın yoksullukla mücadele yerine yoksulluğu yönetmeye çalışma tercihinin bir sonucudur. Mersin Milletvekili olarak "yoksulluk" dedim ya, güçlü bir tarım, sanayi, ticaret ve lojistik potansiyeline sahip olan memleketim Mersin'in iktidar tarafından yıllardır göz ardı edilişi artık resmî devlet belgelerine de yansıdı; unutmayacağız. Mersin ve Adana'dan oluşan TR62 bölgesi göreli yoksulluğun en fazla arttığı bölgeler arasında yüzde 14,4'le 1'inci sırada yer aldı, gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu bölgeler sıralamasınaysa 3'üncü sıradan girdik. Bu vahim tablo, işte, sizin iktidarınızın eseri.

Söylenecek çok şey var, maalesef vaktim kalmadı ama sizin de vaktiniz kalmadı. Çok az kaldı, sabredin, göreceksiniz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)