| Konu: | Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 18.05.2022 |
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu, 327 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ilk bölümü yani 1 ila 10'uncu maddesi esas itibarıyla TMSF'ye ayrılmış diyebiliriz. TMSF'nin bir anlamda faaliyet alanını genişleten, yetki alanını genişleten birtakım maddelerden oluşan bir bölüm bu bölüm.
Şimdi, TMSF dediğimiz yani Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bütün dünyada olan bir kurum esas itibarıyla ve daha çok küçük tasarrufçunun bankalardaki mevduatlarının, kredi kurumlarındaki mevduatlarının sigortalanması, korunması amacıyla düşünülmüş olan bir kurum, bizde de ta 1930'lardan beri olan bir kurum. Fakat bu kurumu ilginç kılan şey esasında, sanırım, bu 2015'teki darbe girişimiyle bağlantısı. Nasıl bir bağlantısı var, hepiniz biliyorsunuz; darbe girişiminden sonra, darbe girişimine soyunan siyasi grubun veya toplumsal grubun -ne derseniz- Gülen cemaatinin -özetle- sahip olduğu mal varlıklarının, bankalarının, ticaret kurumlarının TMSF'ye tasfiye edilmesi veya işletilmesi bağlamında verilmiş olması bu kurumu ilginç kılıyor. Çünkü değerli arkadaşlar, burada büyük bir servet var, bu grubun sahip olduğu büyük servet var. Hatırladığım kadarıyla 26 banka vardı, efendim, bir sürü medya şirketi vardı, Koza Altın vesaire gibi birçok önemli şirket vardı ve bu şirketlerin tümü iltisaklı veya irtibatlı olduğu iddiasıyla bir anlamda TMSF'ye tasfiye edilmek üzere verilmiş oldu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayıştay raporlarını hatırlarsanız -okumuşsunuzdur- Sayıştay raporları en azından TMSF'nin faaliyetleriyle ilgili olarak daha şeffaf olmasını gerektiren durumların varlığına dikkat çekiyor. Bu da çok doğal; sonuç olarak, tasfiye edilen veya tasfiyesi beklenen kurumları bir anlamda yöneten kurumsal bir yapı ve bu yapı çok büyük miktarda sayılabilecek olan paralarla bir anlamda işlem yapıyor. Dolayısıyla da içinde bazı usulsüzlüklerin olma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu ima ediyor Sayıştay raporları. Bu çerçevede, bu kanunun gündeme gelmesi de bir anlamıyla bana ilginç geliyor çünkü anlıyorum ki bugüne kadar geçen süre içinde TMSF'ye devredilmiş olan bu şirketlerin bir kısmı çok ciddi miktarda büyüme sağladılar -yanılmıyorsam yüzde 60'tı 2021'de- yani cirolarında artışlar sağladılar. Bunların bir anlamda tasfiye edilmesi lazım fakat mevcut yasalar bu tasfiyeyi çok da mümkün kılmıyor. Dolayısıyla da bazı yeni tedbirlere ihtiyaç var ve öyle anlıyorum ki bu kanun bizim önümüze bu sebeple gelmiş durumda.
Şimdi, TMSF'nin yapısı itibarıyla benim dikkatimi çeken birkaç şeyi de söylemeden geçmek istemiyorum. Şöyle diyor TMSF'nin kendini tanıtan sayfasında: "Kamu tüzel kişiliğini haiz, idarî ve mali özerkliğe sahip bir kuruluştur." Ve sonra diyor ki: "TMSF görevini yaparken bağımsızdır." Mesela, bu cümle bana tuhaf geldi; bu "TMSF görevini yaparken bağımsızdır." ne demek? Yapmadığı zaman bağımlı mıdır? Biz, esas itibarıyla bağımlı olduğunu biliyoruz zaten. Yani, biz biliyoruz ki "TMSF" dediğimiz kuruluş -her ne kadar kanununda böyle yazıyor olsa bile, idari ve mali bakımdan özerk bir kurum olduğu yazıyor olsa bile- piyasa ekonomisinin veya ekonominin kurumsal yapısını oluşturan bütün bu kurumlar, esas itibarıyla, artık doğrudan doğruya Cumhurbaşkanının emriyle oluşan siyasi bir alanda yönetilmektedir. Dolayısıyla, hiçbiri özerk değil, hiçbiri bağımsız değil; hepsi doğrudan saraya veya Cumhurbaşkanına bağlı gibi gözüküyor.
Şimdi, bu kanunda getirilen en önemli meselelerden bir tanesi şu: Tasarruflarla yani mevduatlarla ve tasarruf mevduatlarıyla ilgili olan bu yaklaşıma ticari mevduatları da katıyor olması. Yani, bundan böyle ticari şirketlerdeki mevduatlar da esas itibarıyla sigorta kapsamına dâhil ediliyor; bu, önemli bir değişiklik. Bunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduğumuzda da "Avrupa Birliği uyum çalışmaları için de gerekiyor." dediler. Evet, gerçekten öyle bir gereklilik var gibi gözüküyor fakat -yanlış hatırlamıyorsam- bu zaten yedi sekiz senedir konuşulan bir konuydu ve bir türlü gündeme getirilmemişti; bu vesileyle gündeme getirildiği anlaşılıyor ya da en azından böyle söyleniyor. Fakat ben öyle sanıyorum ki bu, sadece Avrupa Birliği kurallarına uyumla ilgili olduğu iddiası, nasıl söyleyeyim, bana fazla zorlama bir iddia gibi geliyor çünkü "Avrupa Birliği" diye bir meselemiz var mı artık, bilmiyorum ama ben kaldığını da sanmıyorum; olsa bile, bu, şimdi, durup dururken, öneriyi getirenlerin "Avrupa Birliği uyum çalışmaları çerçevesinde bir ihtiyaçtı, onun için buraya koyduk." demesi, doğrusunu isterseniz, bana fazla ciddi gelmedi. Ama şu ciddi: Biliyoruz ki TMSF tasfiye edilecek bankalardaki tasarruf mevduatlarını bankalara devretme hakkına sahip. Şimdi, ticari mevduatların da bu işin içine girmesinden dolayı, esasında, ticari mevduatları da başka bankalara devretme imkânını bu yasayla sağlamış oluyor. Dolayısıyla da burada belki, yani 1'inci ve 10'uncu maddelere toplam bakarsanız eğer, hem yetkileri itibarıyla bir genişlemesi öngörülüyor hem kurumsal yani örgütsel yapısı itibarıyla bir genişlemesi öngörülüyor, üçüncü başkan yardımcılığı vesaire gibi; bunun dışında, çalışanlarla ilgili bazı öneriler bize şunu düşündürüyor: Gerçekten de TMSF için ayrılmış olan bu 1'inci ve 10'uncu maddelerin asıl amacı; şu anda Gülen cemaatinden veya onunla irtibatlı, iltisaklı olduğu söylenen kuruluşların ticari mevduatlarını da manipüle etme veya en azından yönlendirebilme imkânını böylelikle idare veya iktidar elde etmiş olacak.
Şimdi "Ne söyler ki bu?" diyebilirsiniz ama gerçekten de ülke ekonomisinin geldiği nokta itibarıyla bakarsanız parasal kaynak konusunda ciddi sıkıntılar yaşayan bir iktidar var, enflasyonla çok ciddi bir şekilde mücadele edilmesi gerekiyor; çok yüksek bir enflasyon bu ve gerçekten de Türkiye halkı bunun altında ezilmiş durumda. Şimdi, denebilir ki: "Ya, kardeşim, tamam da biz bakıyoruz, petrol fiyatı, benzin fiyatı şu kadar oldu arabalar filan trafikten hiç eksilmiyor." Hakikaten öyle, ben İstanbul'a bakıyorum, Ankara'ya bakıyorum trafikten arabalar eksilmiyor; doğru, öyle gözüküyor fakat değerli arkadaşlar, şunu hemen söyleyeyim size: 2019'dan itibaren Türkiye'deki gelir dağılımı çok ciddi bir şekilde bozulmuştur. Bunun hesabı daha, henüz ortaya çıkmadı; belki "yüzde 41" diye Gini katsayısıyla ilgili bir laf söylüyor TÜİK ama ben bunun çok daha ötesinde bir gelir dağılımı bozukluğunun olduğunu düşünüyorum. Yani Türkiye'de son üç yılda zenginler daha zengin oldu, fakirler daha fakir oldu. Onun için, arabası olanlar, orta sınıfın biraz üzerinde geliri olanlar esas itibarıyla gelirlerini artırdılar çünkü bana göre çaresizlikten saçma sapan iktisat politikaları izlemek durumunda kalan Hükûmetin sağladığı birtakım imkânlarla ellerindeki kaynakları, gelirlerini artırmış olan veya servetlerine servet katmış olan insanlar var. Efendim, dolayısıyla da bu insanlar, sonuç olarak, sanki her yerde lokantalar dolu, arabalar trafikte vesaire gibi, sanki Türkiye'deki iddia ettiğimiz yoksulluğun yaşanmadığına dair bir düşünceye karşı bir iddia olarak ifade ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Tamam, bitiriyorum.
Evet, bunun ötesinde, teklifin maddeleri itibarıyla -arkadaşlarımız konuşacaktır- sıkıntıları var, bir sürü maddede... Gerçekten de nasıl olacağı çok belli olmayan maddeler var. Mesela "Tasfiyeden sonra eğer bir miktar para kalırsa bu paranın dağıtımıyla ilgili olarak kararlar Fona ait olacak." deniliyor ve bir anlamda Fon da bu şekilde yönlendirilmiş oluyor. Yine "Terör örgütleriyle vesaire iltisaklı, irtibatlı olursa onlara da pay verilmeyecek." biçiminde... Yine "iltisaklı, irtibatlı" lafının ne anlama geldiği meçhul olan bir Türkiye'de böyle bir kanunda bunun görülmüş olması, yazılmış olması da ayrıca tuhaf geliyor bana.
Evet, hepinize iyi akşamlar. (HDP sıralarından alkışlar)