| Konu: | Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 02.06.2022 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde partimizin, grubumuzun görüşlerini sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri basit, sade ve gayet anlaşılır bir kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuşlar. Şöyle diyor teklif sahipleri: "Bizler baroları da yan kuruluşumuz hâline getirmek için çok uğraştık ama olmadı. Bizler, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu'nun yeniden Başkan seçilmesi için çok uğraştık ama olmadı. 54.480 üyeli İstanbul Barosunun 14 delegeyle, 47 üyeli Bayburt Barosunun 4 delegeyle Türkiye Barolar Birliği seçimlerine katılması için kanunu değiştirdik. İstanbul'da 4 avukatın, Bayburt'ta ise 11 avukatın 1 delegeyle temsilini sağladık. Temsilde adaletin temeline dinamit yerleştirdik ama olmadı. Yine de Barolar Birliği seçimini kaybettik; kala kala elimizde İstanbul 2 no.lu ve Ankara 2 no.lu Baroları kaldı. Şimdi onların üye sayıları Ankara 1 no.lu ve İstanbul 1 no.lu Baroların sayısına ulaşamıyor. Ne yapacağız? Bari gelirlerini artıralım." Nasıl gelirleri artırılacak? Adli yardım ödeneğinin barolara dağıtılmasına ilişkin bir düzenleme bu. Şöyle diyor teklif sahipleri: "Biz her 5 bin nüfus için belirlenecek puanın yüzde 40'ını bu 2 baro arasında bölüştürelim, ondan sonra kalan kısmını üye sayılarına göre bölüştürelim." Şimdi bu kanunda CMK ücretlerinin artırılması var mı? Yok. Stajyer avukatların durumlarının düzeltilmesi var mı? Yok. İşçi avukatların sorunlarının çözümüne dair herhangi bir düzenleme içeriyor mu? İçermiyor. Hukuk fakültelerinin niteliğinin artırılmasına dair bir düzenleme var mı? Yok. Avukatlık mesleğine, avukatlara yönelik saldırıların önlenmesine dair herhangi bir düzenleme var mı? Yok. Her gün saldırıya uğrayan, katledilen ve bıraktıkları dilekçelerle -ekonomik nedenlerden dolayı- yaşamlarına son verdiğini belirten avukatların yaşama tutunması için herhangi bir düzenleme var mı? Yok. Peki, ne var? Varsa yoksa, her kurum gibi, baroların da iktidarın yan kuruluşu hâline getirilmesi; olmadı, kendisine bağlı baroların kurulması; olmadı, bunların ekonomik olarak koşullarının düzeltilmesi var.
Şimdi, şöyle bir şey söyleyebilir teklif sahipleri, bunu anlayabilirim; teklif sahipleri diyebilir ki: "Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa teklifi sunduk ve belirli bir sayıda destekle beraber bir kanun getirdik. Herhangi bir ilde belli sayıda avukata ulaşıldığında ikinci baronun kurulmasına olanak veren yasal bir düzenleme artık var. Dolayısıyla, buna uyum için yasal bir boşluk vardı, biz bu yasal boşluğun giderilmesi için bu teklifi sunduk." Ama ortada yasal bir boşluk yok sevgili arkadaşlar. Bakın, Türkiye Barolar Birliği ikinci baro kurulmasına karşı çıktı, 81 baronun neredeyse yüzde 90'ı ikinci baro kurulmasına karşı çıktı. Türkiye'nin dört bir yanında kampanyalar yürüttüler, Ankara'ya ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yürüyüş gerçekleştirdiler. Gerçi bir sürü sorunla karşılaştılar; Eskişehir yolunda önleri kesildi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelmeleri engellenmeye çalışıldı ama sonuçta, bu yasa geçtikten sonra Türkiye Barolar Birliği buna uygun bir düzenleme yaptı, Adli Yardım Yönetmeliği'ni değiştirdi ve Adli Yardım Yönetmeliği'nin 10'uncu maddesini değiştirerek gerçekten adil bir düzenleme yaptı. Bakın, şu anda Türkiye Barolar Birliğinin yönetmeliğine göre adli yardım nasıl dağıtılıyor; diyor ki: "Biz her baroya 5 temel puan veriyoruz bir ilde birden fazla baro varsa, buna her 50 üye avukat için 1 puan vereceğiz, her 5 bin nüfus için 1 puan ekleyeceğiz, bir ile vereceğimiz adli yardım ödeneğini böylece saptayacağız. Eğer birden fazla baro varsa bunları, nüfusa göre hesaplanan sayının o ildeki avukat sayısına bölünmesiyle oluşacak bir rakama böleceğiz ve her baroya eşit miktarda adli yardımdan ödenek vereceğiz." Yani Barolar Birliği aslında bu sorunu zaten çözmüş ama mesele bir uyum yasası getirmek değil, bir tek amaç var, o da iktidarın yan kuruluşu hâline getirilmiş İstanbul 2 No.lu Barosu ile Ankara 2 No.lu Barosunun ekonomik olanaklarının artırılması.
Şimdi, 5 maddeden oluşan bu teklifin içerisinde bir madde daha var, o madde de staja dair bir madde. "Staja dair bir madde var." derken şöyle anlaşılmasın: Stajyer avukatların durumlarının düzeltilmesine dair herhangi bir önerge yok. Ne var içerisinde? Diyor ki teklif sahipleri: Bundan sonra sigortalı olarak çalışan avukatlar işlerinden ayrılmadan avukatlık stajı yapabilecek, devlet memurları da istifa etmeden aylıksız izne ayrılarak avukatlık stajını yapabilecek.
Şimdi, kamu görevlilerinin, dışarıda çalışan insanların avukatlık stajını yapmalarının kolaylaştırılması yanlış bir şey mi? Yanlış bir şey değil. Bu, elbette desteklenmesi gereken bir şey fakat sorun şu: Bir kimse hem dışarıda çalışıp hem de avukatlık stajını nasıl yerine getirecek; gerçekten bu mümkün mü? Peki, bir kamu görevlisinin istifa etmeyip ücretsiz izne ayrılarak avukatlık stajını yapması bir kazanım gibi sunulabilir mi? Sunulamaz. Bakın, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 108'inci maddesine göre, memuriyette beş yılını doldurmuş bir kişi zaten bir yıl aylıksız izne ayrılabiliyor yani sizin getirdiğiniz bu yasa teklifi olmasa da hukuk fakültesini bitirmiş beş yıllık bir memur bir dilekçeyle ücretsiz izne ayrılabilir ve avukatlık stajını yapabilir. Dolayısıyla, siz, bu konuda yeni bir şey de getirmiş olmuyorsunuz; kamu görevlisi olan stajyer avukatlara bir hak tanımış olmuyorsunuz, sigortalı olarak çalışanlara bir hak tanımış olmuyorsunuz.
Biz, Komisyon sırasında, görüşmeler devam ederken "Gerçekten bir şey yapmak istiyorsanız istifa etmeden aylıksız izne ayrılacak kamu görevlilerine en azından ücretlerinin bir kısmını ödeyin, hayatlarını idame ettirebilsinler." dedik, "Mali ve sosyal haklarını geliştirin." dedik, "Stajyerlik kurumuna saygınlık kazandırın." dedik fakat bunların hiçbiri kabul edilmedi. Umarım, bir gün bu Mecliste gerçekten stajyer avukatların sorunlarının tartışıldığı, çözümünün üretildiği bir yasa teklifini hep birlikte görüşürüz.
Şimdi -Komisyonda da arkadaşlarımla paylaştım- bir iki konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuktan anladığı şey çok önemli göstergeler. Şimdi, Türkiye'deki ilk hukuk fakültesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 1924 yılında açılmıştır. 2'nci hukuk fakültesi de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi...
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - 1881...
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Önce hukuk eğitimi vermiş fakat "İstanbul Hukuk Fakültesi" adıyla açıldığı tarihi söylüyorum, yoksa Osmanlı Dönemi'nde de hukuk eğitimi verdiğini biliyorum.
Türkiye'de resmî ilk hukuk fakültesi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2'ncisi de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi; biri 1924, biri de 1925'te açılmış. 1978'e kadar elli üç yıl boyunca Türkiye'de başka bir hukuk fakültesi açılmamış, 2 tane hukuk fakültesi varmış bu ülkede. 1960'lı yıllarda "Hukuk fakültesi ihtiyacı var." diye bir dizi kampanya yürütülmüş, bundan sonra 1978 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi açılmış, 82'de Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, aynı yıl Marmara Hukuk, 83'te Selçuk, 87'de Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi -"Erzincan Hukuk" olarak herkes bilir bunu- yani on dört yılda 1978'den 1992'ye kadar 5 hukuk fakültesi daha açılmış, 5 tane.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Atatürk Üniversitesi...
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Daha sonra 1992'den sizin iktidara geldiğiniz 2002 yılına kadar 17 tane daha hukuk fakültesi açılmıştır. 1924'ten 2002 yılına kadar Türkiye'de yetmiş sekiz yılda açılan hukuk fakültesi sayısı toplam 24 ve o yıllarda bu sayının çok fazla olduğu tartışılmış. 2002'de Adalet ve Kalkınma Partisi İktidara gelmiş; on dokuz yılda açılan hukuk fakültesi sayısı 62. Yetmiş sekiz yılda 24 hukuk fakültesi açılmış, on dokuz yılda 62 tane yeni hukuk fakültesi açılmış; âdeta zincir marketler gibi zincir hukuk fakülteleri açılmış.
Bu hukuk fakültelerinin açılmasıyla ne olmuş biliyor musunuz arkadaşlar? Hukuk fakültelerinden mezun olan öğrenci sayısı yılda 20 bin. Her yıl, Türkiye'deki hukuk fakültelerinden 20 bin kişi mezun oluyor. Ankara Barosunun, neredeyse yüzyıllık geçmişe sahip Ankara Barosunun üye sayısı 19 bin küsur. Yani her yıl Ankara Barosuna kayıtlı avukat sayısı kadar hukukçu mezun ediyorsunuz, bunların büyük bir bölümü avukatlık görevine başlıyor. Peki, sonuçta ne oluyor? İşçi avukatlar oluşuyor, asgari ücretle çalışan avukatlar oluşuyor, işsiz avukatlar ordusuna yenilerini katıyorsunuz. Dolasıyla yeni hukuk fakültelerini açmakla aslında memleketin hukuk eğitimine bir katkı sunmuş olmuyorsunuz.
Peki, bu hukuk fakülteleri nasıl biliyor musunuz arkadaşlar? Daha önce de söyledik ama şimdi, olay şöyle ortaya çıkıyor: Sevgili Kemal Gözler Hoca, anayasa hukuku hocasıdır, gerçekten çok üretken bir hoca, pek çok konuda makalelerini bu Meclis kürsüsünde yer alan herkes dile getirdi. Kemal Hoca bir yazı yazıyor Anadolu Üniversitesiyle ilgili "Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Ana Bilim Dalı öğretim elemanı Doktor Melike Belkıs Aydın'ın görevine son verildiğini öğrendim." diyor. Aynı üniversitenin Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Bölümünde 4 öğretim üyesi var; birisi Belkıs Hoca, görevine son veriliyor, daha önce OHAL KHK'leriyle 2 öğretim üyesinin görevine son veriliyor, Bölüm Başkanı da emekli olmaya zorlanıyor. Böylece, bir ekol oluşturma potansiyeli olan Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Bölümünde hiçbir öğretim üyesi kalmıyor. Ne yapıyor Rektörlük? İlahiyat Fakültesinden bir öğretim üyesini oraya atıyor, hukuk felsefesi ve sosyolojisi konusunda hiçbir eğitimi olmayan kişi hem hukuk sosyolojisi hem de hukuk felsefesi derslerine giriyor. Kemal Hoca diyor ki: "Eğer bugün buna karşı çıkmazsanız, gelecekte kapının önüne konulduğunuzda hiç kimse yanınızda durmaz." Kemal Hocanın bu yazıyı kaleme almasının nedeni bu. Bu yazının kaleme alınmasından bir süre sonra bir makale daha yazıyor Kemal Hoca, diyor ki: "Ben, 1 tane olduğunu sanıyorum, bir sürü üniversiteden yeni yeni bilgiler akmaya başladı." Hatırlarsanız, şu, rektörler tartışmasının olduğu, hiçbir uluslararası atıfları olmayan rektörler tartışmasının olduğu dönemde, bu makaleyi kaleme aldığında "Hukuk fakültesinin dekanları kimlerden oluşuyor?" diye bir sürü yazı gelmiş.
Ben size okuyacağım: Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı veteriner, Bursa Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı maliyeci, Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı İngiliz dili ve edebiyatı hocası, Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı maliyeci, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı bir tıp profesörü, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı bir kamu yönetimi hocası, İzmir Bakırçay Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı bir tıp hocası, İzmir Demokrasi Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı bir işletme hocası, İzmir Ekonomi Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı bir siyaset bilimi hocası, Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı Fransız dili ve edebiyatı hocası, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı çalışma ekonomisi hocası, Karatay Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı ziraat mühendisliği hocası, Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı iktisatçı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı bir tıp hocası, Pamukkale Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı bir maliyeci, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı ilahiyatçı, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı ilahiyatçı, Trabzon Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı ilahiyatçı, Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı ilahiyatçı, Yozgat Bozok Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Dekanı da bir kimyacı. Yani 62 tane hukuk fakültesi açıyorsunuz ama bunların başına bir hukukçu dekan koyamıyorsunuz. Dolayısıyla böyle 1 milyoncu dükkânı açar gibi, zincir market açar gibi hukuk fakültesi açtığınızda bir ülkenin hukuk eğitimine katkı sunmuş olmuyorsunuz. Bu biçimde 62 değil, 62 bin üniversite açsanız bu ülkenin hukuk eğitimine toplu iğne ucu kadar katkı sunmayacak bir iş yapmış oluyorsunuz. Bu, gerçekten çok çok büyük bir sorun, umarım bir an önce bundan vazgeçersiniz, hukuk fakültesi açmaktan vazgeçersiniz, her yıl 20 bin kontenjan açmaktan vazgeçersiniz ve bu ülkenin hukuk fakültelerine gerçekten saygınlıklarını kazandırırsınız.
Şimdi, bir başka konuyla ilgili görüşlerimi paylaşacağım. Bakın, Türkiye'de ciddi bir sorun var. Cezaevlerinde her meslekten insan olabilir, 500 avukat var, en az 500 hukukçu, avukat var cezaevlerinde ve bunların büyük bir bölümü, neredeyse tamamı adli suçlarla suçlanan kişiler değil, politik suçlarla suçlanan kişilerden oluşuyor. Bunların içerisinde Eş Genel Başkanımız sevgili Selahattin Demirtaş da var, sevgili Aysel Tuğluk da var, sevgili Ayla Akat Ata da var ve Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozaağaçlı da var, Çağdaş Hukukçular Derneğinin yöneticisi hukukçular da var. Çok sayıda hukukçu sadece politik görüşleri nedeniyle yargılanıyorlar. Tabii ki ismi, hukukçu kimlikleri, politik görüşleri değil... Büyük olasılıkla örgüt üyesi olmakla suçlanıyorlar, örgüt propagandası yapmakla suçlanıyorlar. Ama neden? Konuşmaları nedeniyle, katıldıkları protesto etkinlikleri nedeniyle suçlanıyorlar.
Bu ülkede bir avukat, sevgili Ebru Timtik, Avukat Ebru Timtik "adalet" diye diye girdiği açlık grevinde yaşamını yitirdi. Biz böyle bir ülkede yaşıyoruz; hukukçuların adalet isteyerek açlık grevinde yaşamını yitirdiği, bu ülkenin en seçkin hukukçularının düşünceleri nedeniyle cezaevinde tutulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu, ciddi bir sorun; hukuk mesleğine saygınlığın bu biçimde kazandırılamayacağı çok açık.
Dolayısıyla teklif sahiplerini bir kez daha düşünmeye davet ediyoruz. Sadece bir yan kuruluşları hâline getirmek istedikleri barolara 3 kuruş fazla para vermek için Türkiye Büyük Millet Meclisinin Adalet Komisyonunun bu kadar meşgul edilmesinin büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Avukatlık Kanunu'nun tartışılmasına gerek var mı? Evet, Avukatlık Kanunu'nun tartışılmasına gerek var. Stajyerliğin tartışılmasına gerek var mı? Evet, tartışılmasına gerek var. Türkiye'deki hukuk fakültelerinin tartışılmasına gerek var mı? Evet, gerek var. Bu ülke için iyi bir hukuk eğitimine ihtiyaç var mı? Evet, var. Peki, bu yasayla bunların hiçbirisine çözüm üretiliyor mu? Hiçbirisine çözüm üretilmiyor.
Bakın, daha önce önümüze sadece baroların seçimlerine müdahale için yasa değişikliği getirdi Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ve amaçlarına ulaşamadılar. Sonuçta ne Barolar Birliği Başkanını değiştirebildiler, istedikleri gibi devam etmesini sağlayabildiler... Ne geçti ellerine? Sadece baroların saygınlığına gölge düştü, sadece baroların temsil edilmesi konusuna gölge düştü, bugün de aslında 2'nci baroya bir iyilik yapmıyorlar. Karışmayın, gerçekten o barolar avukatların gönlünde bir yer edinebilirse, avukatların duygu dünyalarında bir yer edinebilirse, avukatların duygu dünyalarında bir yer edinebilirse; ister politik nedenlerle olsun ister iyi bir hukuk örgütü olduğu için olsun hiç fark etmez onların gönlünde, yüreğinde, beyninde yer ediniyorsa... Madem kurdunuz, bırakın üyelerini artırsınlar ama böyle hileli yollarla, o barolara 3 kuruş fazla para göndermekle gerçekten Türkiye'de hukuk eğitimine de avukatlık mesleğine de Barolar Birliğinin saygınlığına da sadece gölge düşüren işler yapıyorsunuz. Bunun dışında gerçekten bu yasa teklifinin hiçbir yararı yok, olsa -bir kez daha söylüyorum- muhalefet partileri sonuna kadar destek verecek.
Bakın, o kadar çalakalem hazırlanmış bir yasa teklifi ki diyor ki: "Sigortalı olarak çalışanların avukatlık stajı..." Ya, "sigortalı" derken kimi kastediyorsunuz? Okuyan ortalama hiç kimse tam olarak ne olduğunu anlamıyor. Diyor ki: "Biz 5510 sayılı Kanun'un 4/a maddesindeki sigortalıları kastediyoruz." Nereden bilebilir ki bunu okuyan bir kişi yani devlet memuru sigortalı değil mi, bankaların özel sandıklarına kayıtlı olan kişiler sigortalı değil mi veya eski BAĞ-KUR'lular sigortalı değil mi? Bunların hepsi sigortalı. "Sigortalı" demek bile gerçekten sigorta bilgisinin ne olduğunu bilmeyen kişilerin bu teklifi hazırlaması anlamına geliyor. Bunu biz değil, bu teklif sahibinin de içinde yer aldığı Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri söylüyor. Umarım değiştirirler, umarım bir teklifle bunu düzeltirler, neyi kastettiklerini söylerler de bu yasa yarın öbür gün birileri tarafından okunduğunda neyi kastettikleri anlaşılır. Çalakalem, o kadar kötü yasa hazırlıyorsunuz ki yani okuyan kimselerin, neyi kastettiğini anlayamayacakları yasal düzenlemeler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Sözlerime son verirken bir kez daha söylüyorum: Cezaevinde 500 avukat var, hukuk fakültelerinin eğitimi kalitesiz, hukuk fakültelerinin öğretim üyeleri o üniversitelerin adına layık değil. Gelin hep birlikte bunu değiştirelim. Bu ülkenin adalete ihtiyacı var, bu ülkenin gerçekten hukuka ihtiyacı var ama o, bu getirdiğiniz teklifin içerisinde değil diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)