GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:98
Tarih:02.06.2022

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Evet, fark ettim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir hususun üzülerek altını çizerek konuşmama başlamak istiyorum. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2'nci maddesinde bir hukuk devleti olduğumuz yazar ve özellikle ilk 4 maddenin değiştirilemeyeceği çok açık bir şekilde yazar, bizim partimiz de kurumsal olarak bunu savunur, buna aleni bir şekilde itiraz eden de pek çıkmaz. Ancak değerli arkadaşlar, Türkiye bugün maalesef bir hukuk devleti değil, çıktı bundan; fiilen orada öyle yazması bizim bir hukuk devleti olduğumuzu göstermez. Bizatihi AK PARTİ iktidarı eliyle Türkiye, hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Ben size -her hafta benzer örneklerini yaşamakla birlikte- bu hafta gördüğümüz bazı olaylardan bazı bölümleri izah edeceğim değerli arkadaşlar ve gerçekten hukuk bilgisine sahip, partizanlık yapmadan, takım tutar gibi parti tutmadan ve vicdan sahibi olan milletvekili arkadaşlarımı, burada kaç kişi varsa onları, vicdanında bunun muhasebesini yapmaya davet edeceğim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, önce kanun teklifine gelelim; bakın, 5 maddelik bir kanun teklifi, zaten 4'üncü, 5'inci madde, işte, yürürlüktü vesaireydi; aslında 3 madde var burada. Bu 3 madde de önceki Grup Başkan Vekiliniz Cahit Özkan'ın imzası ve bazı milletvekillerinin imzasıyla geliyor. Gerekçede deniyor ki: "Efendim, adli yardım daha kaliteli olacak. Stajyer avukatlara sigorta yapılmıyor, zorlukları var, onlar giderilecek. İşte, yeni düzenlemedeki aksaklıklar giderilecek."

Peki, gerçek ne? Gerçek şu: İki yıl önce, sadece ve sadece size yandaş olarak görmediğiniz için baroları bölme ve ele geçirme girişimine başladınız 2 Temmuz 2020'de, o günden bugüne kadar yüzünüze gözünüze bulaştırdınız; Türkiye'deki bütün baro başkanları buna karşıydı, bunu savunan bir tane avukat örgütü yoktu, herkes karşıydı, bunu getirdiniz. Topu topu 2 tane baro kuruldu Ankara ve İstanbul'da. Ankara'daki 2 No.lu Baronun sayısı da 2 binin altına düştüğü için kapanma tehlikesinde zaten; sadece İstanbul 1 No.lu Baro ve 2 No.lu Baro, 2 tane yer var. Geçen grup konuşmasında Erdoğan da 2 No.lu Baroya açık desteğini ilan etti ya... Bizim, o yasa çıkarken itirazlarımız "AKP'li baro', 'CHP'li baro', 'HDP'li baro', 'MHP'li baro' diye konuşulacak bu." diyeydi, işte görüyoruz.

Fiilî durum ne değerli arkadaşlar? İstanbul'da avukatların yüzde 95,8'i 1 No.lu Baroda, Ankara'da da yüzde 91,2'si yani sadece yüzde 4,8'i sadece 2 No.lu Baro üyesi. Şimdi, İstanbul 2 No.lu Baronun aldığı ödenek 1 milyon 94 bin TL iken 4 milyon 435 bine çıkıyor buradaki düzenlemeyle. İşte, efendim, "puanlama" diyorlar, "eşitlik" diyorlar vesaire diyorlar; hâlbuki Komisyona gelen Barolar Birliği Başkanı, ilgili baro başkanları, o yeni kurulan baro başkanlarının dahi mutabakatıyla yürüyen bir adli yardım sürecinden bahsediyorlar ve diyorlar ki: "Bakın, Gaziantep Barosu, İstanbul 2 No.lu Barosundan 209 fazla, 2 milyon 787 bin lira destek alacak." Bunun adı da "eşitlik" oluyor. Bursa Barosu -4.800 avukat var- İstanbul 2 No.lu Barodan daha fazla, ondan çok daha az yardım alacak. İstanbul'un da 2.435 üyesi var. Şimdi, sorsanız buna da "adalet" diyoruz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de 165 bin avukat var, 25 bin stajyer var, her yıl 20 bin yeni mezun veriliyor, 15 bin genç kardeşimiz de staja başlıyor. Şimdi, yargının 3 ayağı yok mudur? İddia, savunma, karar. Bunların eşit olması, silahların eşitliği ilkesi gereği değil midir? Bugün, hâkim, savcılar staj yaparken 10 bin liradan aşağı para almıyorlar. Peki, bu stajyer avukatlar, bu kardeşlerimiz nasıl geçinecek? Dedik ki: Bunlara, hiç olmazsa asgari ücret civarında, bir yıllık süre için, mesleklerini alabilecekleri süre zarfında böyle bir destekte bulunalım. Yani sigortalı yapmışsın, olabilir demişsin... Bunlar nasıl geçinecek? Hâlihazırda bir avukat zaten asgari ücreti zor buluyor. Dolayısıyla, buradan zaten eşitlik ilkesinin tamamen çiğnendiği görülüyor.

Şimdi, yeni bir kanun teklifi getirdiniz, Dijital Mecralar Komisyonunda görüşüldü, Basın Kanunu; bununla ilintisini de söyleyeceğim. Yapılmak istenen bir değişiklik var, deniyor ki: "Efendim, dezenformasyonla mücadele edeceğiz. Yalan haberi bilerek yayana üç yıla kadar hapis cezası... Buradaki amacımız da bile isteye yalan haberi kamuoyuna yayıp yanıltan insanları cezalandıracağız. Sosyal medyayı da böyle zapturapt altına alacağız, düzenleyeceğiz. Dünyada da örnekleri var." O kanun teklifi geldiğinde, zamanı geldiğinde onu orada anlatacağım ama benim size sorum şu: Ya, arkadaşlar, sizin Genel Başkanınız dokuz yıl önce "Camide içki içtiler." dedi. Bakın, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmektir bu. Ve yetmedi "Benim başörtülü bacıma saldırdılar, görüntüler var." dedi. Dokuz yıldır her cuma bekliyoruz. "Cuma günü açıklayacağım görüntüleri." dedi. Nerede bu görüntüler? Şimdi, böyle örnek versek geçmişten bugüne kadar binlerce yıllık hapis cezasına denk gelir.

Peki, bunu kim uygulayacak? Bu yasayı kim uygulayacak? Tıpkı neye dönecek biliyor musunuz? Başta Erdoğan olmak üzere iktidar ve yanlıları sabahtan akşama hakaret ediyor, küfrediyor; hiçbir şey olmuyor. En son da -çok affedersiniz, çok özür dilerim- vatandaşlarımıza "sürtük" dedi, çok özür dileyerek söylüyorum. Türk Dil Kurumundan anlamını getirdim ama terbiyem müsait değil, burada bunun anlamını okumayacağım. Değerli arkadaşlar, hiçbirinden bir şey olmuyor ve bugün Türkiye'de 160 bin kişi Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma geçirecek, 35 bin kişi de mahkûm olacak; işte bunun adı da "adalet ve hukuk devleti" olacak.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Zeynel Bey, bu anlattığınızın yalan haber kanunuyla ne alakası var? Ne alakası var?

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Şöyle ilgisi var: Bakın, dokuz yıl önceki -o yalan haber kanunu, dezenformasyon kanununda ki burada anlamını da çıkardım- işte, bu, dezenformasyonun kralı; bundan daha beteri mi var? Bu haber var. Bakın, oradaki Bezmiâlem Valide Sultan Camisi İmamı dedi ki: "Ya, ben Allah korkusu bilen insanım, böyle bir şey olmadı." Adam sürüldü yani asıl, işte bunun için söylüyorum. Şimdi, bir kanunun çıkması, 2000'li yıllardan itibaren başta Avrupa'da olmak üzere bu alanda, internet alanında bazı düzenlemeler yapılıyor olması, bunun Türkiye'ye de gelmesi meseleyi çözmüyor. Bu, bir hukuk devletinde olduğu gibi uygulanmadıktan sonra mesele işte geliyor, deminden beri anlattığım örneklerde düğümleniyor.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi ailesi olarak bu hafta yine yargının yoğun saldırısı altındaydık; bakın, yine yargının yoğun saldırısı altındaydık. En başta Sayın Genel Başkanımıza Çubuk'ta bir saldırı oldu. Bakın, bu saldırı nedir? Tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama, mala zarar verme, alıkoyma, tehdit, hakaret suçlarından oluşan bir sepet. Sadece Genel Başkanımız yok, milletvekillerimiz var, danışmanlar var, partililer var, hepsi saldırıya uğradı. Sonuçta, böylesine bir dava ağır ceza mahkemesinde dahi açılmadı, asliye ceza mahkemesinde açıldı ve toplamda da 67 sanık var, inek hırsızı ve arkadaşları olmak üzere ve bunların hiçbiri fiilen hapse girecek bir cezayla karşılaşmadılar. Kaldı ki kararı okudum, isteyen hukukçulara da verebilirim, 67 sanığın durumu tek tek irdelendiğinde ya birine 62'nci madde uygulanıyor ya birine hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanıyor ya bir şekilde bölünüyor ya ceza indirimi ya 51'inci maddeye göre erteleme; böl, parçala vesaire; aman, beş yılı geçirme, içeriye girecek bir ceza olmasın. Belli ki birileri tarafından onlara o sözler verilmiş, yoksa böylesine bir hukuk garabeti yaşanmaz. Tüm devlet erkânının bulunduğu yerde ana muhalefet liderine yapılan bu saldırı cezasız kalıyorsa tüm Türkiye'nin gözü önünde, kimse Türkiye'de adaletten, hukuktan bahsedemez. Bu, şunun delilidir, ispatıdır: Bu saldırı, bu karar ve bu kararı destekleyenler esasında bu saldırının da azmettiricisi pozisyonundalardır; burası çok nettir değerli arkadaşlar, kimse kimseyi kandırmasın.

Şimdi, gelelim ikinci olaya: Bakın, emin olun, adliyeye, cezaevine gitmekten Meclisin normal yasama faaliyetine birçok arkadaşımızla birlikte gelemiyoruz. İl Başkanımızın infazını tamamlamasıyla ilgili meselede görevlendirdi partim. Bakın, gittim; sadece gözlüyoruz, ne olduğunu anlatacağım ben size. Birincisi, bir hak teslimi yapayım önce. Düzen kötü olabilir, ben kötü düzenin iyi niyetli insanlarına hakkını teslim ederim. Tüm memurlar her türlü dikkatli bir şekilde, saygılı, olması gerektiği gibi davranmıştır; bunun bir tespitini yapalım. İkincisi, normalde Bakırköy Kadın Cezaevine götürülmesi lazım ama Cumhuriyet Halk Partisi kitlesi toplanır diye son anda Silivri Cezaevine... Orada da kademeli bir trafik yoğunluğu hedefleniyor yani bizatihi memurlar tarafından yapılıyor bu, gözlerimizle gördük. Peki, oraya gidiyoruz; gittik ve İstanbul İl Başkanı, ilçe başkanları geliyor, belediye başkanları geliyor, partililer geliyor, yaklaşık birkaç bin kişilik bir kitle var. Bakın, cezaevi girişinde, daha girmeden dedi ki memurlar: "Ya, giriş, burası çok yoğun olur; sizi, kitleyi burada tutacağız; milletvekili ve avukatları öbür tarafa alacağız." "Peki kardeşim, yolu da kapatmayalım." "Siz burada durun." Ne yapmak istiyorlar? İl başkanları çıkıncaya kadar bekleyecekler, bu kadar, başka hiçbir şey yok. Görüşüyoruz, "İşlemler altıya kadar biter." deniyor, bu da tamam. İstanbul İl Sekreteri telefonla aradı -biz ön kapıda duruyoruz, onlar aşağı kapıda- diyor ki: "Buradaki memur arkadaş bize diyor ki: 'Buradaki kitleyi buradan göndermezseniz, işlemi bitti ama biz bırakmayız.'" "Ya, arkadaş, nasıl bırakmazsınız? Tahliye olmuş." "Bırakırız ama siz buradakileri göndermezseniz biz E6'da Karbey Tesisleri var, E6'nın kenarında, götürüp oraya bırakacağız." Yani böyle bir şeyi ben nasıl ifade edeceğim ya? İnsan alıkoymadır bu ya, suçtur! Bakın, ne yaptım, biliyor musunuz? Bir arkadaşımız Başsavcıyı aradı, Silivri Başsavcısı "Benlik bir şey yok." diyor. Memurlara diyoruz: "Başsavcı diyor ki: 'Kapıda bırakılması lazım.'" "Biz Başsavcıyı dinlemeyiz, biz İçişleri Bakanlığına bağlıyız." diyorlar. Peki, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürünü aradım, müsait değilmiş; Genel Müdür Yardımcısıyla konuştum, durumu izah ettim, "Yahu, bu olacak şey mi?" dedim. Süreç de ilerliyor. Arkadaşlarımızı arıyorum, diyorum ki: "Ya, biz bir tesise niye gidelim? Bu, tahliye olmadı mı? Cezaevi kapısı burası değil mi? Karşısında duruyorum." Bu görüşmeleri yaparken başka bir başçavuş geldi, dedi ki: "Efendim, Karbey Tesislerine götürdük; çıktı demin siyah camlı Ford'la birlikte." İstanbul İl Başkanı TEM'in kenarında bir tesise götürüldü. Bakın, kameralar var, yer veriyorum: Karbey Tesisleri. "Yahu, Allah aşkına bu nasıl iştir?" dedik. Gözlerine inanamaz insan yani. Orada, bir defa, cezaevinden çıkmış, tahliye olmuş bir insan, sizin tesiste onu serbest bırakmanız ne? Gittik tesise, gerçekten orada. Oradan, tesisten alındı.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Zeynel Bey, hepimiz biliyoruz bunları, dört yıl on bir ay yirmi günle nasıl tahliye oldu? 14 Nisan 2020'de çok karşı çıktığınız İnfaz Yasası'nı anlatın da anlasınlar.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Doğru, bakın, biz o gün de dedik, dedik ki...

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Çok karşı çıktınız.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Evet, karşı çıktık.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - İl Başkanınız iki yıl daha içerideydi.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Bakın, Feti Beyciğim, bizim herhangi bir partilimizin bundan yararlanıyor ya da yararlanmıyor olması ortadaki bir adaletsizliği kaldırmaz ki. Biz Ahmet'e göre, Mehmet'e göre, Zeynel'e göre hukuk istemiyoruz ki.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Siz öyle söylediniz o zaman. "Arkadaşlarınıza göre kanun çıkarıyorsunuz." dediniz.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Biz "Türkiye'de herkes, 84 milyon eşit olsun, bir olsun yani böyle bir ayrım yapmayalım." dedik.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Kanunların genelliğini unuttunuz. Herkes için kanunlar; bak, İl Başkanınız faydalandı.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Siz konuşun, karşılıklı olmaz.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Tamam, bakın, ben...

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Özür dilemeniz lazım.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Niye özür dileyelim? Benim o gün dediğim de şuydu: "Biz yasama organıyız, biz mahkûmlar arasında nasıl ayrım yapıyoruz?" İzah ettik, o günün konusu bu ama yine tartışırız bunu. Ama bu düzenleme başka bir şey, bakın, ikisini karıştırmayalım.

Şimdi, gelelim bir diğerine. Gittik, yine ertesi gün Sayın İmamoğlu'nun davası, yargılanıyor, adliyedeyiz bu sefer. Ne olmuş? Süleyman Soylu kendisine "ahmak" demiş, ifadeleri var, o da "Asıl ahmaklık bu seçimi iptal etmektir." deyip "Ben o seviyeye inmeyeceğim ama bunu iptal ettirmektir." şeklinde bir açıklama yapmış. Şimdi, biri söylediğinde serbest, hiçbir şey olmuyor; ötekininki, efendim, kamu görevlisine hakaret ve biz yine adliyedeyiz. Yani bakın, ortada eşitlik olmadan kimse hukuktan bahsedemez, hukuk devletinden bahsedemez.

Devam edelim, ben yine soruyorum hukukçulara: Ya, bir televizyon ana muhalefet partisini canlı yayında veriyor diye RTÜK tarafından ceza kesilir mi? Yani 4 tane televizyona çok yüksek ceza kesildi. Niye? Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının konuşmasını canlı olarak yayınlıyor diye ve bu çok açık, bakın, burada bir ihtilaf da yok. Yani 4 tane televizyonun suçu, Türkiye'de en çok oy almış 2'nci partinin Genel Başkanını canlı yayında dinletmek; dâhil oldukları başka hiçbir şey yok. Şimdi, bunun savunulacak ne tarafı var?

En sonuna gelelim, bizim Anayasa'mızda yine Anayasa Mahkemesinin kararlarının bağlayıcılığı yazmaz mı? Yazar, değil mi?

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Evet.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Peki, Anayasa Mahkemesi kararlarına bir hâkimin uymaması ne demek? Eğer bu hâkim uymuyorsa ve böyle de örnekler varsa bunun terfisini nasıl savunacaksınız ya? Yani Adalet Bakan Yardımcılığına getiriliyor, Bakana vekâleten, Adalet Bakanına vekâleten işlemlerde bulunacak. Daha Anayasa Mahkemesi kararına uyması gerektiğini bilmiyor ve ne hikmettir ki yine -meslektaşları varsa, biliyorsa örneklerini anlatsınlar, buyursun, anlatsınlar- hiçbir adliyede bu kadar gezen bir heyet olmuş mudur? Kamuoyundaki bütün tartışmalı davalara hep aynı isim baktı. Çağlayan Adliyesinde numara değişti, başka şeye gitti. Kaç mahkemede yer değiştirdi; gitti, bütün kritik mahkemelerde karar verdi. Bir tane değil yani seyyar mahkeme gibi gezdi gezdi, karar verdi.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Aynen öyle, seyyar mahkeme başkanı!

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Toplamda da Adalet Bakan Yardımcılığına yükseldi. Peki, değerli arkadaşlar, hukuk devletini konuşacağız değil mi? Bir diğer Bakan Yardımcısını da ben burada anlattım, yine Adalet Bakan Yardımcısı. O da Sezgin Baran Korkmaz dosyasına bakmış; önce mal varlığına tedbir koymuş, şüphelilere yurt dışı çıkış yasağı koymuş, mal varlığında tedbir var; bir ay sonra o işlemi kaldırmış, bir ay sonra tekrar aynı işlemi koymuş. "Ne değişti?" dediğinde, bir şey bulamıyorsun raporlarda. O da peşine gitti Adalet Bakan Yardımcısı oldu.

Demek ki ortada net bir şey var: Hukuk devleti olmanın gereğini çoktan yitirmiş bir Hükûmet var, destekçileri var. Burada, bu saatten sonra, AKP yolsuzluğun, yasakların, yalanların, yokluğun sembolü hâline gelmiştir. Dolayısıyla, bu yol, yol değildir değerli arkadaşlar, bu yoldan dönün. Her gün uyanıyoruz, bir zam; bir uyanıyoruz, sansür haberi; bir uyanıyoruz, baskı haberi. Türkiye'nin böyle gidecek bir yeri yoktur.

Ben inanıyorum vatandaşlarıma, vicdanlarına inanıyorum; yaşanılan onca olaydan sonra önümüzdeki ilk seçimde Türkiye bu iktidardan kurtulacaktır ve gerçekten demokratik bir iktidarla başarıyla yönetilecektir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)