GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:99
Tarih:07.06.2022

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanunu'yla ilgili bu teklifle, 2020'de çoklu baroya geçişle yargı alanının bütünlüğüne verilen zarar derinleştirilmek, mesleğin kendisi itibarsızlaştırılmak isteniyor, etikle ilerlenilmesi gereken avukatlık mesleği piyasalaştırılmaya çalışılıyor, yurttaşına da avukatına da cazip gelmeyen, toplumda bir itibarı olmayan yandaş baroların, iktidar güdümlü avukatların itibarını artıracağım diye çabalanıp duruluyor. Her şeyin sahibi olmak istiyorsunuz yani hiç ihtiyaç yokken yönetim ve işleyişte bağımsız yeni adli yardım büroları kurulmak isteniyor; aslında, istenen yandaş baroya para aktarmak. Adli yardım hizmetleri için kullanılmak üzere hazineden Barolar Birliğine aktarılan ödeneğin barolar arasındaki dağıtımı adaletsizliğe yol açacak şekilde yeniden belirleniyor. Özellikle yandaş baroların işine yarayacak bu değişiklikle, illerde nüfus sayısı da avukat sayısı da bir çarpılıyor, bir bölünüyor; sonunda 2 no.lu barolara şimdikinden neredeyse 4 katı daha fazla kaynak aktarılmış oluyor.

Ayrıca, düzenlemeyle, örneğin, İstanbul 2 No.lu Barosu önceden 1 milyon lira alırken şimdi 4 milyon lira destek alacak hem de kendisiyle aynı özelliklere sahip küçük illerdeki büyük baroların neredeyse 2 katı ödenek desteği almış olacak. Yandaş barolara ayrılması planlanan bu kamu kaynağını -şimdi üzerine konuştuğum maddeyle ilgili- stajyer avukatlar için kullanmak varken teklifte "Stajlarını engellemeyecek şekilde, avukatlara staj yaparken sigortalı bir işte daha çalışabilirsin." diyerek güya imkân sağlanmış oluyor, oysa asıl teklif edilen, avukatları mesleki formasyonlarından uzaklaştırmak. Hâlihazırda avukatlık stajının aktif biçimde yapılıp yapılmadığı bile denetlenmiyor. Stajyer avukatlar, avukatlık bürolarının, patronlarının elinde neredeyse ücretsiz iş gücü olmuş durumda. Stajyer avukatların sorunu gerçekten bir işte çalışamamak değil; genç avukatlar staj yaparken zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar bile devlet desteği alamadığı için sigortalı bir işte çalışmak zorunda bırakılıyor yani arkadaşlar, bu bir talep falan değil, bu bir zorunluluk. Onların mesleği öğrenmeleri ve devlet desteği almaları gerekiyor yani kölelik koşullarında çalışmaları değil.

Evet, şimdi gelelim bir başka meseleye. Değerli arkadaşlar, biz küfretmeyi bilmiyor muyuz? Gerçekten soruyorum: Biz küfretmeyi bilmiyor muyuz? Herkes bilir küfretmeyi. Süte alarm takılan bir ülkede süt olmuş 20 lira, benzin 26 lira olmuş, ekmek 4 lira, yağ 50 lira olmuş; biz aleni, şöyle ağız dolusu küfretmeyi bilmiyor muyuz buna karşı, "Sorumlusunuz." demeyi bilmiyor muyuz? Ama adabımız var bizim, edebimiz var, küfretmiyoruz.

Şimdi, siz, bu millet yuttu mu zannediyorsunuz? Hayatta hiç görmediğimiz bir tuhaflıkla, örneğin, art arda iki gün içinde İstanbul'da Bebek semtinde alenen cinsel ilişki; Beylikdüzü ve Ümraniye'de, gene art arda, birdenbire çıplak yürüyen 2 kadın ve ardından gelen "sürtük" "çürük" laflarıyla yaratılmak istenen tezgâhı bu millet yuttu mu zannediyorsunuz? Nasıl da "Geziciler ahlaksızdı." algısı yaratma tezgâhı kurulduğunu aslında anlamadık mı zannediyorsunuz? Devletin başına oturmuş bir adamın nasıl hâlâ utanmadan "Camide içki içtiler." "Camileri yaktılar." yalanları söylediğini, âdeta kardeş kavgası çıkarmak, vatandaşı birbirine düşürmek istercesine davrandığını anlamıyor muyuz zannediyorsunuz? Bilmiyor muyuz sınır ötesi operasyonların neden yapıldığını, savaş körüklemelerini, o gencecik çocukların neden öldüğünü bilmiyor muyuz zannediyorsunuz? Hepsi ama hepsi kendi bekası ve sebep olduğu yoksulluğu örtmek için. O süte takılan alarm işte, asıl alarm veren bu; yoksulluk. Bunu örtmek, kendi bekasını sağlamak için bütün bunları yapıyor. Ha, siz ahlak mı arıyorsunuz? Bakın, art arda sıralayayım ben size ahlakı: "Alçaklar" "Kadın mı, kız mı bilemediğim..." "Mert değil, namertsin." "Artistlik yapma." "Ananı da al git." "Haşhaşiler" "nebbaşlar" "mezarlık soyguncusu" "sapıklar" "Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?" "Haddini bil edepsiz kadın." "zürriyetsiz" "tezek" "mankafa" "Affedersin Ermeni..." "vampir" "soysuz" "ölü sevici" "terbiyesiz herif" "kifayetsiz muhteris" "terör sevici" "yalancı" "omurgasız" ve son olarak da "çürük" ve "sürtük". Evet, ağza almaya gerçekten aslında gücümün yetmediği bu sözleri söyleyen işte başımızda oturmaya layık gördüğünüz o şahıs. Var mı böyle bir şey ya! Bir ülkenin en tepesinde, bütün vatandaşlarını kucaklaması gereken bir kişinin vatandaşına hakaret etmesi, küfretmesi diye bir şey var mı?

Evet, tekrar ben sormak istiyorum: Biz bilmiyor muyuz küfretmeyi? Evet, biliyoruz ama onun yerine hâlâ edebimizle dava açıyoruz biz. Yarın da Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Biliyoruz... Evet, savcılar, hâkimler sizlere sesleniyorum: Reddetmeyin bu davaları, bu ülkeyi zerre kadar seviyorsanız, bu ülke artık bu kirli sözlerle değil, insanca sözler ve gülüşlerle yaşasın istiyorsanız korkmayın ve reddetmeyin açılan davaları, suç duyurularını diyoruz. Gezi, bu ülkenin en dayanışmacı, en ahlaki direnişiydi. Sevgili Mücella, sevgili Can, sevgili Tayfun, sevgili Çiğdem, sevgili Osman Kavala ve tüm arkadaşlarımıza buradan bir kez daha selam olsun demek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Gözü maalesef para ve ranttan başka bir şey görmeyenlerin anlayabileceği bir şey değildi Gezi'nin bir sponsorunun olmadığı. Gezi'nin sponsoru zaten kendisiydi, oradaki insanlardı, dayanışmaydı. Gezi, Türkiye'nin gülüşüydü, gülüşü. Siz o gülüşü gözünü kör ettiğiniz, aynı zamanda öldürdüğünüz gençlerle soldurdunuz. Şimdi, Türkiye, o gülüşü yeniden kazanmak için mücadele ediyor ve biz bir gün o gülüşü mutlaka tekrar kazanacağız; bundan eminim.

Geçen gün Hafıza, Hakikat ve Hesaplaşma Konferansı'mız vardı, oraya katılanlar: Ali İsmail'in annesi ve abisi, Gezi aileleri adına; Mısra Öz, Çorlu tren kazası aileleri adına; Ferit Şenyaşar, Şenyaşar ailesi adına; 12 Ekim aileleri, 12 Ekim Gar katliamında hayatını kaybedenler adına ve Diyarbakır mitingimizde patlatılan bombada aynı şekilde hayatını kaybedenler adına aileler katıldılar. Hepimiz gerçekten gözyaşlarıyla dinledik onların anlatımlarını ve ben o konferanstayken arkamdan bir ses "Eğer bu canlı yayınlanıyor olsaydı Türkiye'nin bütün kanallarında, o zaman burası bambaşka bir ülke olurdu." dedi. Evet, hakikat budur. Sizin yarattığınız hakikat, Gezi'den sonra buydu işte, bu katliamlardı. Bu katliamlarla siz Türkiye'nin gülüşünü soldurdunuz, gülüşünü! Ve o gülüşü, biz söz veriyoruz, ant içiyoruz, yeniden kazanacağız, yeniden kazandıracağız. Dayanışmayla ve gerçekten mücadeleyle her zaman var olacağız, var olmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)