GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:101
Tarih:09.06.2022

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 336 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geneli üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüşeceğimiz kanun teklifinin adı "Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" olarak belirlenmiştir. 31 maddeden oluşan, 14 ayrı kanunda değişiklik yapılmasını öngören, 4 tali ve 1 esas komisyonun ihtisas alanına giren teklifin 9 maddesi Çevre Komisyonunu doğrudan ilgilendiren hususları içermektedir. Fakat buna rağmen, bu 9 maddeyi Çevre Komisyonunda da görüşmek yerine, o maddeler de Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda görüşülmüştür. Çevre Komisyonu zaten toplantısını yapmış, neden esas komisyon olarak bu maddeleri görüşemiyor? Kanunun adı "Çevre Kanunu", Çevre Komisyonu tali komisyon. İşte "Torbayı dolduralım." mantığının yanlışlığı buradadır.

"Torba yasa" dediğimiz bu kötü yasama faaliyeti Meclisin etkinliğini ve niteliğini yok etmektedir. AKP 3 Kasım 2002'de tek başına iktidara geldiği ilk dönemde sadece 2 torba yasa çıkarmış; 2007-2011'de 11, 2011-2015 döneminde 21, 2015-2018 döneminde de 30 adet torba yasa çıkarmıştır. 2018'den sonra Cumhurbaşkanlığı sistemiyle komisyonlardaki yasama çalışmalarının neredeyse tamamı torba yasalar hâlinde olmuştur. Muhalefete ve yasama etiğine siyasi kurnazlıklarla yapılan bu saldırının asıl amacı, birbirinden farklı kanunlar arasına gizlenmiş, kamufle edilmiş belli başlı, iktidar açısından hayati öneme sahip konuları oldubitti yöntemiyle yasalaştırmaktır. Bakanlıkların üzerinde haftalarca, aylarca çalıştığı bir düzenlemeyi birkaç gün içerisinde Çevre Komisyonunda, ondan birkaç gün sonra da Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda görüşmek, muhalefete, sivil toplum kuruluşlarına ve meslek örgütlerine hakarettir.

Yine, bu kanun teklifinin görüşmeleri süresince Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin genel kurulu yapılıyordu. Odaların, kendileri hakkında, bu kadar yakın oldukları bir kanun teklifi üzerinde görüşleri alınmamıştır. Peki, bu kanun teklifi ilgili meslek örgütleriyle paylaşıldı mı? Zannetmiyorum. "Ben yaptım, oldu." demekle bu işler olmaz. Bakınız "İmar Kanunu'nda değişiklik" diyorsunuz, İnşaat Mühendisleri Odasıyla görüşülmüyor; "Yapı denetim, afet riski altında alanlar" diyorsunuz, Jeoloji Mühendisleri Odasıyla görüşülmüyor. Biz, odaların bu sürece katılmasını anlamlı buluyoruz. Meslek örgütleri bu alanda işin muhatabı olarak görülmez ise mantıktan uzaklaşılacağı açıktır. Kamu adına yasal değişiklikler yapıp kanun muhataplarını bu sürecin dışında tutmak büyük bir noksanlıktır.

Değerli milletvekilleri, maddeler üzerinde arkadaşlarımız partimizin görüşünü açıklayacaktır fakat ben bazı maddelere değinmek isterim. 1'inci maddede diyorsunuz ki: "Efendim, küresel iklim değişiklikleri ve kuraklık var. Barajlarda, göletlerde maksat oranlarını Cumhurbaşkanı belirlesin." Gerçekten etkileyici, çok radikal bir çözüm önerisi(!) Hatta bu önerinizi Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunun, belki dünyayı bile iklim krizinden ve kuraklıktan kurtarabilirsiniz(!)

Sayın iktidar yetkilileri, küresel iklim değişikliği ve kuraklığa çözüm olarak "Maksat oranlarını Cumhurbaşkanı belirlesin." diyorsanız vay hâlimize! Gerçi iklim kriziyle ilgili ilk adımı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının adını "Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı" olarak değiştirmek olan bir mantığa çözüm konusunda çok da misyon yüklemek doğru değil.

2'nci maddede, Kooperatifler Kanunu'na eklenen maddeyle, Kayseri ilinde etap kooperatifçiliğinde uygulamada yaşanan sıkıntıların çözümüne yönelik düzenlemeler öngörülmektedir.

Yine, 3'üncü maddede, 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeyle, Afyonkarahisar ilinde sit alanında kalan taşınmazlarla ilgili hak sahipliği için kanunun geçici 7'nci maddesinden faydalanma süresini kaçırmış olan vatandaşlara yeni bir başvuru imkânı getirilmekte. 2'nci ve 3'üncü maddeleri olumlu bulmakla beraber, bu hususun sadece Kayseri ve Afyonkarahisar illeriyle sınırlı tutulmasının yeterli olmadığını yeniden vurguluyoruz. Kapsamının genişletilmesi gerekmektedir, bahse konu durumlar Türkiye'nin değişik illerinde de yaşanmaktadır.

4'üncü maddesiyle, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 2'nci maddesine "çevre yönetimi hizmeti" "çevre yönetim birimi" "çevre danışmanlık firması" ve "ileri atıksu arıtımı" kavramlarının tanımları eklenmektedir. Yönetim kavramı üretilen çevre mühendisliği hizmetleriyle birlikte izleme, kontrol ve denetim hizmetlerini de kapsar ise ortaya yasal açıdan bir sorun çıkacaktır. Denetim hizmetlerini özel sektöre devretme Danıştay tarafından iptal edilmiş bir durumdur. Bakan Yardımcısı bu yetkilerin devrinin olmayacağını belirtse de uygulamada neler yaşanacağını hep birlikte göreceğiz.

10'uncu maddeyle, 3194 sayılı İmar Kanunu'na geçici bir madde eklenmektedir. Bu madde, beş yıl içinde yapıya başlanmaması ya da yarıda kalması durumunda iptal edilmiş ruhsatların yeniden alınmasına gerek kalmayacağını düzenliyor. Bu maddenin asıl amacı ne? Ruhsat alamayacağınız yerler mi var? Bunlar kaybettiğiniz belediyelerin sınırlarında mı? Bu madde kimleri veya neyi kurtarmayı hedefliyor?

12'nci maddede, 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun'a ek madde eklenmektedir. Yap-işlet-devret modeli karanlık bir modeldir çünkü süreç kamuoyundan kaçırılmakta ve şeffaf yürütülmemektedir. Bizler bunu gerek şehir hastanelerinde gerek otoyol ve köprü projelerinde deneyimledik. Bakınız, ben Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına bu modelle yapılan projelerin her biriyle ilgili olarak ayrı ayrı soru önergeleri verdim; Antalya Havalimanı'nı, birkaç tanesini de sayabilirim. "Yıllara göre garanti sayısı nedir, kullanılan araç/yolcu sayısı, gerçekleşen ödemeler nedir?" gibi çeşitli sorular sorduk. Sorduğumuz sorulara her seferinde gelen cevap şu: "Yap-işlet-devret projesinde tüm iş ve işlemler mevzuata uygun olarak, uygulama sözleşmelerinde yer alan hükümler çerçevesinde yapılmaktadır." Meclisin Araştırma biriminden de bu hususta bir araştırma istedik, onlar bile veriye ulaşamadı; demek ki bu model, mafyavari bir model. Sayın Komisyon Başkanımız Tahir Akyürek bu hususta Ulaştırma ve Altyapı Bakanını uyarmalı; bizler bu soruları kamu adına soruyoruz, cevap vermek Bakanın tercihi değil, mecburiyetidir.

14'üncü maddeyle 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun'a "bina kimlik sertifikası" tanımı getiriliyor. Bakanlık, afet riski yüksek bu alanlara inşa edilen binalara nasıl bir kimlik belgesi düzenleyecektir? "Bu binalar sağlamdır." deyip vatandaşımıza kefil olabilecek midir? Olası afet durumunda bu binalar yıkıldığında Bakanlık ne tür sorumluluk alacaktır, belli değil. İnsan hayatına verilen bir değer söz konusu değil.

Özellikle 19'uncu ve 26'ncı maddeler birbiriyle bağlantılı ve önemlidir. 19'uncu maddede kollukla gerçekleşen denetim faaliyeti sonucu ortaya çıkan rapor sonucu 26'ncı maddenin hükmüyle zorla tahliye edilecektir. Hatta diyor ki: "Kapı, pencere, mülk sahibinin rızası dışında, zorla sökülür." Böyle bir madde olabilir mi? Konut dokunulmazlığına doğrudan saldırı, TCK 116'nın ihlalidir. Bildiğiniz gibi, Bitlis ilinde, riskli alan olarak ilan edilen bölgede birçok sağlam yapıya millet bahçesi uğruna çürük raporu verildi. Dükkânını açmayan insanların iş yerine çilingirle girildi ve kapı, pencereler söküldü. "Bitlis'te yapılanlar suçtur." dedik ve bugün bu madde gösteriyor ki bu suç kabul ediliyor. İnsanların iş yerlerinden zorla karot alındı. Kolluk eşliğinde dün yapılan uygulamaların bugün kanunu çıkarılıyor. Bu mantalite, İçişleri Bakanının "Yıkın, yasa arkadan gelir." Hazine ve Maliye Bakanının Londra'da tefecilere "Güç bizde; istediğimiz yasayı, daha doğrusu istediğiniz yasayı çıkarırız." istiklal mahkemelerinin "İnsanları asın, yargılaması devam etsin." mantığının ete kemiğe bürünmüş şeklidir. Daha doğrusu, bu torba teklifte yapılan düzenlemelerin birçoğu, 85 milyon insanın yararına değil, iktidarın baskıcı ve otoriter rejimini idame için yapılan düzenlemelerdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)