GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:101
Tarih:09.06.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda müsilaj kanunu olarak da bilinen bir teklif üzerine konuşuyoruz ancak içeriğe baktığımızda Cumhurbaşkanına yeni yetkiler, Türkiye Çevre Ajansına yeni imtiyazlar ve seçilmiş şirketlere yeni rant yaratılacağını görüyoruz. Mesele rant olunca eliniz tutulmuyor, hızınıza yetişilmiyor. Müsilajın Marmara'yı boyaması misali siz de bu kanun teklifiyle milletin gözünü boyamaya çalışıyorsunuz. Artık vatandaş görüyor, biliyor, hesabı da sandıkta kesecek. Mesela, Cumhurbaşkanlığına yeni bir yetki veren maddenin gerekçesinde küresel iklim değişikliği ve kuraklık nedeniyle su kaynakları üzerinde artan baskının ülkemizde su sıkıntısına sebep olacağı belirtiliyor. Doğru fakat her zamanki gibi eksik bir gerekçe çünkü biz su zengini bir ülke değiliz ve su sıkıntısı yalnızca geleceğin değil, bugünün de problemi. Şu an su stresi çeken ülke kategorisindeyiz, yakın gelecekte ise maalesef su fakiri olacağız. Bu doğrultuda barajlardaki suların kullanımı çok önemli. Aslında bu tespitiniz doğru. Şimdi, böyle ciddi gerekçeleri sıralayınca insan, suların kullanım şekillerini bilimsel bir kurul belirleyecek, yapay zekâlar ve algoritmalar kullanılacak, böyle kararlar verilecek gibi bir sonuç bekliyor sizden. Peki ne oluyor? Sayın Cumhurbaşkanına baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin maksat oranlarını belirleme yetkisi veriliyor. Değiştirdiğiniz sistemde bile konuyla ilgili bakanlık gerekli bilimsel araştırmaları yapıp oranları teklif ediyor, Başbakanlıksa onaylıyordu. Şimdi ise aynı kişi inceleyecek, aynı kişi tespit ve teklif edecek ve aynı kişi onaylayacak. Bu teklif, iktidarınızın iklim değişikliğiyle mücadeledeki ciddiyet ve samimiyetinin somut bir dışa vurumu.

Müsilajla mücadeleniz de kuraklık ve su kıtlığıyla olandan farklı değil. Marmara Bölgesi'nin başına bela müsilajda bile görüyoruz ki büyük bir çaba, teknolojik destekle, seferberlik hâlinde çözüme gidilmesi gerekirken sonuç yine yüzeysel. Teklifteki yasal düzenlemelere baktığımızda gördük ki yine atılan taş, ürkütülen kuşa değmemiş. Madem alacağınız tek önlem dört beş kanun maddesinde basit değişiklikler yapmaktı, neden dört aylık bir Komisyon çalışması yapıp 570 sayfalık bir rapor hazırlandı o hâlde? Kanunu çıkarırken bari Komisyon raporunu kale alsaydınız. Onu da yapmadınız. Siz bunları yapmazken müsilaj belki yüzeyde azaldı ancak denizin derinliklerinde yayıldıkça yayılıyor. Deniz canlılarının oksijensiz kalması ve buna bağlı olarak beslenememesi tehdidi büyütüyor.

Marmara'ya her gün yaklaşık 7,5 milyon metreküp atık su boşaltılıyor. Bu, azot açısından yoğun tonlarca su demek. Karasal baskı azaltılmadığı sürece denizlerdeki kirlilik yükü devam edecek ve yeni müsilaj vakaları maalesef birbirini izleyecek.

Bu kanunla cezaları artıracaksınız, caydırıcı olacak ama çözüm olmayacak. Unutmayın, hava, deniz, kara, fark etmez; kirlilikle mücadelenin en kesin çözümü temizlemek değil, kirletmemektir. Teklifte belediyelere arıtma tesisi için altı aylık süre veriyorsunuz. Bu sürede belediyelerden ne yapılmasını bekliyorsunuz? İş termin planını Bakanlığa teslim etmelerini yani "Yer seçimi, proje, ihale, inşaat, işletmeye alma süreçlerini planlayın." diyorsunuz. Eğer yapamazlarsa bütün yetki onlardan alınacak. Atık geri kazanım ve bertaraf tesisleri inşa edilecek arazilerin tespitinin hemen yapılamayacağı düşünüldüğünde amacınız üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Peki, sonrasında ne olacak? Bakanlık bu tesisleri yapma, yaptırma, işletme yetkilerini belediyeden devralacak, daha önce yüzlerce emsalini yaşadığımız gibi seçilmiş şirketlere yap-işlet-devret modeliyle ihale edecek, nihayetinde de inşa ve işletme sürecinden doğan tüm maliyetleri belediye bütçesinden kesecek. Yani Hükûmet yine kendisine ait olmayan kaynakla kahramanlık hikâyesi peşinde.

Kıymetli milletvekilleri, teklifin 15'inci maddesinin ilk hâli 65 yaşın üstündeki denetçi, mimar ve mühendisler ile yardımcı kontrolörlerin şantiyelerde denetim yapmasını yasaklıyordu. Çalışma yaş üst sınırının 75 olarak değiştirilmesi olumludur ancak bu alanda uzman yeni mühendislerin yetişmesi ve piyasada işsiz olan mühendislerin de istihdama dâhil edilmesi için bir düzenleme yapılması gerekiyor. Buradan teklifimizi bir kez daha yinelemek istiyorum: Yönetmelikle belirlenmiş olan beş yıl tecrübe şartını üç yıla indirin. Genç mühendislerimiz kıdemli mühendislerin yanında süreci daha yakından görsün ve tecrübelerini perçinlesinler.

Kurulduğu günden beri tartışmaların odağından hiç düşmeyen, alternatif bakanlık gibi hareket eden Türkiye Çevre Ajansı her çevreyle ilgili kanunda olduğu gibi burada da es geçilmemiş. Örneğin bu teklifle Ajansa depozitoyla ilgili işlemleri yap-işlet-devret modeliyle özel sektöre yaptırma imkânı sağlanıyor. Depozito sisteminin dünyadaki örneklerine baktığımızda kâr amacıyla değil, tamamen çevreci bilinçle hareket edildiğini görüyoruz; size garip gelebilir. Ülkemizde ise rantın çevreyi kirlettiği bir tablo karşımıza çıkıyor. İlk önce Bakanlığın uhdesinde olan depozito yönetimi Türkiye Çevre Ajansına devredilmişti. Bugün görüştüğümüz teklifle de Ajanstan özel sektöre bir devir söz konusu. Ajansın kurulmasına yönelik teklifi Aralık 2020'de Genel Kurulda görüşmüştük, "Ulusal ölçekte depozito yönetim sistemi kurulmasına, işletilmesine, izlenmesine ve denetimine yönelik bir ajans kuruyoruz. İdare tarafından hızlı ve etkin adımların atılması gerekiyor." demiştiniz yani Bakanlığın gösteremediği hız ve etkinliği Ajans gösterecekti ancak şimdi anlıyoruz, Ajans da gösteremiyor ki "Bir de özel sektör yapsın." diyorsunuz. Ne depozito yönetim sistemiymiş bu ya? Resmen tutanın elini yakıyor, başkasına devrediyor. Bu değişiklikle resmen, Ajans, kuruluş kanununda yer alan asıl amacından vazgeçmiş, çevreyi koruma hedeflerini ranta taşere etmiştir. Peki, bununla bitiyor mu? Maalesef bitmiyor.

Bir de meşhur 29'uncu maddemiz var ki teklifin en sorunlu maddelerinin başında geliyor. Hem Çevre hem de Bayındırlık ve İmar Komisyonlarında yaptığımız öneriler ve toplumdan gelen tepkilerin kısmi de olsa olumlu sonuç vermesi, demokrasimiz ve Parlamentomuz açısından kıymetlidir. Ancak gelen tepkilerle teklifi revize ettiğinizde bakalım nasıl uygulayacaksınız? İlk hâlinde kıyılarımız ve koruma alanlarımız Ajans tarafından üçüncü kişilere devredilebilecekti. Turizm alanlarının işletme hakkının verilmek istenmesi doğrudan Ajansın kuruluş amacıyla çelişiyor. Mapa ve şamandıra konusuysa başlı başına bir problem. Bu işin neticesinde koylarımızın tekne park alanlarına çevrilmesi söz konusu. Her ne kadar Ajansın mapa ve şamandıraları özel şirketlere ihale etmesi tekliften çıkartılsa da "yeni şirketler kurma" ifadesi kaldı. Yani "Sen beceremezsin, ben yaparım." diyor. Bakanlığın elinden yetkileri alan Ajans, bu işi de şirketler aracılığıyla yönetecek. Bakanlık yapamıyor, Ajans yapamıyor ama Ajansın kurduğu şirket yapıyor. Anlaşılan Ajans, 8-9 maaşta kalıp huzursuz olanların maaşını 10'a tamamlayacak. Bu maddenin teklif metninden çıkarılması önergemiz reddedildi ama milletimiz merak etmesin bu adaletsiz düzen bitecek, az kaldı. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Kıymetli milletvekilleri; eczacılarımızın kronik hâle gelen sorunları artık sabır testisini kıracak hâle geldi. Tüm taleplere ve görüşmelere rağmen on üç yıldır, tam on üç yıldır güncellenmeyen ilaç fiyat kararnamesi eczacıları felç etmiş durumda. 2009 yılının şartlarına göre düzenlenmiş bir kararnamenin bu ekonomik kriz ortamında, hâlen uygulanıyor olması iktidarı rahatsız etmiyor mu merak ediyorum. Gördüğüm kadarıyla etmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Elbette ki eczaneler ticarethane değil ancak personel giderlerinden kiralara, faturalardan prim ödemelerine kadar birçok gideri olan eczacılarımız artık kredi borçlarını yeni kredilerle ödemek zorunda kalıyorlar. Şu an 8 bin eczane, evet, 8 bin eczane kapanma riskiyle karşı karşıya. Gerçi siz "Kapatsınlar, yeni mezunlarla yola devam edebiliriz." de diyebilirsiniz. Ancak biz yıllara sâri hiçbir kuruluşun kapanmasına göz yumamayız. Pandemi döneminin fedakâr kahramanları eczacılarımız için gereğini yapın. İlaç fiyat kararnamesi başta olmak üzere bütün iyileştirmeleri ivedilikle yerine getirin ki eczacılarımız bir nebze olsun rahat etsin.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)