| Konu: | Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 09.06.2022 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ben bu bölümde, daha doğrusu bu yasa teklifinin 5'inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Aslında, bütün teklife baktığımız zaman yine toplama bir teklif olduğunu görüyoruz, yine bir torba mantığının burada da devam ettiğini görüyoruz. Aslında, ihtisas komisyonu olması gereken Çevre Komisyonunun tali komisyon olarak görevlendirildiğini görüyoruz ama daha önemlisi, bütün yasa metnine sinen bir süreci geçiştirme, gerçek anlamda bir çözüm bulmama, palyatif çözümlerle günü kurtarmaya çalışan bir anlayışın, bir algının bütün bir yasanın metnine, ruhuna sindiğini görüyoruz.
Şimdi, çevre gibi içerisinde iklim krizini yaşadığımız, iklim krizine bağlı olarak pandemi gibi büyük süreçlerin yaşandığı, insan ve ekosistemin varlığının tehdit altında olduğu bir dönemde sadece getirip burada böyle birkaç tane palyatif çözümle sürece cevap oluşturmaya çalışmanın kendisinin yanlış ve yanıltıcı olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Şimdi, 5'inci maddede ne var? 5'inci maddede aslında Çevre Kanunu'ndaki idari para cezalarını içeren hükümlerin yeniden düzenlenmesi var ve özel çevre koruma bölgelerinde de bu idari para cezalarının 2 kat olarak uygulanması öngörülüyor. Peki, soruyoruz: Siz neden bu çevreyi sadece belirli illerle, işte, İstanbul, Kocaeli ve Bursa'yla sınırlandırıyorsunuz? Ya da sadece cezaları 2 kat artırmak bugün Marmara'da yaşanan müsilaj sorununu, kirlilik sorununu, çevre felaketini gerçek anlamda çözecek midir? Hayır, tabii ki çözmeyecektir. Bunu siz de en az bizim kadar biliyorsunuz ama mesele artık o kadar boyutlu bir hâle gelmiş ki, iş o kadar çığırından çıkmış ki müsilajı herkes, bütün Türkiye gördü, bütün dünya gördü ve siz de "İşte, bakın, biz de bir şeyler yapıyoruz." diye geldiniz, bu yasayı buraya getirdiniz.
Şimdi, yıllardır "Ergene Nehri zehir akıtıyor." diyoruz. Bakın, Ergene için hiçbir önlem almıyorsunuz. Ergene Nehri'nde dünya kadar kimyasal, dünya kadar ağır toksik maddeler her gün denize akıtılıyor ama hiçbiriniz kılınızı kıpırdatmıyorsunuz, "Ya, biz bu Ergene'nin sularını niye Marmara havzasına aktarıyoruz, niye Marmara Denizi'ne deşarj ediyoruz? Gelin, burada hem kimyasal hem fiziksel hem de diğer bütün atık su geri dönüşüm sistemini kuralım." diye düşünmüyorsunuz. Neden? Çünkü o maliyetli. Sizin için sermayeye yük olabilecek, sermayeye maliyet olacak her şeyden kaçınmak gerekiyor ama çevreyi kaybetmemizi, ekosistemin tahrip edilmesini, doğanın katledilmesini bir maliyet olarak ne yazık ki görmüyorsunuz. Bütün bu yasa teklifinde de aslında bunu yaptığınızı görüyoruz. Ki biz, atık su arıtılsa bile denize deşarj edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz çünkü denizin kendisine has bir tuzluluk oranı var, kendisine has bir pH oranı var ve deniz ekosistemi açısından da çok özel. Eğer siz herhangi bir suyu, saf su bile olsa, damıtılmış su bile olsa eğer denize deşarj ederseniz oranın o biyoçeşitliliğini bozar, geri dönüşü imkânsız tahribatlara yol açarsınız. Bunun için karada olan karada kalır ve karada kullanılan atık suyun da geri dönüştürülmesi ve bir şekilde karada kullanıma yeniden sunulması gerekir. Türkiye gibi su fakiri olan bir ülkenin hızlı bir şekilde suyun geri dönüşümü meselesinde, atık suların arıtılması meselesinde yol alması gerekiyor. Bu mesele özel sektöre havale edilemeyecek kadar değerli bir mesele çünkü yaşamımızdan, geleceğimizden ve dünyamızdan bahsediyoruz. En azından bu meselede bir kârlılık mantığı gütmeyin ve bu meselede gerçek anlamda bir insani tutumu, doğadan yana, yaşamdan yana bir tutumu gelin hep beraber ortaya koyalım diyoruz.
Şimdi, ikinci bir mesele, çevreyi konuşuyoruz, benim ilimde, vekili olduğum ilde, Varto'da bahar aylarında bir sel felaketi yaşandı, rögarlar taştı, evleri su bastı. Kayyum belediyesi arandı, gelmedi; AFAD arandı, gelinmedi; kaymakam arandı, gelinmedi; biz önerge yazdık, cevap verilmedi. Ya, soruyoruz, ne yapıyorsunuz, gerçekten ne yapıyorsunuz? Siz ne zaman yurttaşın yanında olacaksınız? Evini atık sular basmış insanların son, bütün yardım çığlıklarına, sizi arayıp dört bir koldan yardım istemelerine rağmen neden yardımlarına koşmuyorsunuz? Çevre diyoruz, siz Muş'ta bütün çöpleri yakıyorsunuz ya, Varto'da çöpleri yakıyorsunuz. Bir tane çöp toplama alanınız yok, katı atık dönüşüm tesisiniz yok ama gelmişsiniz burada çevreden, doğadan bahsediyorsunuz. Bunların hiçbirinin inandırıcı olmadığını ifade edelim.
Diğer bir mesele, demin vekilimiz söyledi, Okmeydanı meselesi. Bakın, binlerce defa söyledik, bu rantsal dönüşüm mantığından vazgeçin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayınız sözlerinizi.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Geçmişte kentin çeperlerinde kalan, Anadolu'dan göçüp gelip binbir emekle oralarda yaşam inşa eden, oranın çamuruna, tozuna, yağmuruna, yolsuzluğuna, susuzluğuna, elektriksizliğine katlanan insanların -bugün sırf şehrin içinde kalmış diye- evlerine göz dikmekten vazgeçin. Bakın, insanlar orada feryat ediyorlar. "Benim astım hastası, cihaza bağlı çocuğum var." diyor. Elektriği kesiyorsunuz, nasıl yaşayacak bu çocuk? İnsanlar, banyolarını yapmak için başka mahalledeki yakınlarının yanına gidiyorlar. Sizin Belediye Başkanınız polis eşliğinde mahalleyi ablukaya almış; ya, size dokunmuyor mu? İnsanlar ne diyor biliyor musunuz? "Ben de bu iktidara oy verdim ama bu ülkeyi yönetenlerden utanıyorum." diyor. Açın, sosyal medya, Okmeydanı'ndaki insanların videolarıyla dolu. Bir tanesini siz izleyin, duyarsız kalıyorsanız ben size hiçbir şey söylemeyeceğim buradan değerli arkadaşlar.
Artık elinizi halktan çekin, halkın kaynaklarından, evinden, aşından, ekmeğinden çekin diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)