GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:101
Tarih:09.06.2022

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ekim ayında bir isim daha eklendi: İklim Bakanlığı. Bununla ilgili konuşuyoruz ama dünya neyi konuşuyor? Dünya ekolojiyi konuşuyor, ekonomiyi konuşuyor, iklim krizini konuşuyor, gıda krizini konuşuyor; "Kıtlık gelecek, ne yapacağız?" diye bunun çaresine bakmaya çalışıyor. Dünyada birçok hükûmet, iktidar, devlet iklimle ilgili düzenlemeler yaparken önlemek ve korumak üzerine birçok çalışmayı yürütüyor ve geldiğimiz aşamada şunu öğrenmiş olduk: "Ekolojik toplum" dediğiniz, yaşamın olmazsa olmazıdır, özgürlüklerle beraber vazgeçemeyeceğimiz en önemli koşullardan biridir. Doğaya sahip çıkarsak özgürlüklere de yaşama da sahip çıkmış oluruz ama geldiğimiz aşamada biz görüyoruz ki sermaye doymuyor, sermeye rant ve kâr hırsıyla giderek doğayı altüst ediyor.

Bir pandemi bize gösterdi ki dünyanın birçok yerinde nelerle karşı karşıya geliyoruz ve sermaye o kadar güçlendi ki artık sermaye sahipleri bile dünyadaki eşitsizlikler konusunda "Ne yapabiliriz, bu eşitsizliği nasıl önleyebiliriz?" diye düşünüyor. Ne oldu? Şirketler devletleşti, şirketler devlet gibi olmaya başladı ve bazı devletler de "Biz şirket gibi olalım." demeye başladı. İşte, böyle dediğiniz an orada ekoloji yok oluyor, doğa yok oluyor, sermaye doğayı talan edercesine tahrip ediyor ve beraberinde dünyada iklim değişiyor, hastalıklar artıyor çünkü insan doğanın bir parçası olarak değil, kendisini sahibi gibi görüyor; sahip gibi bakmaya çalışıyor, efendi gibi bakmaya çalışıyor. Eğer biz doğanın parçasıysak bu şekilde bakmamalıyız. Nedir? Geldiğimiz aşamada aslında doğa ve ekolojiyle ilgili birçok başlık konuşulabilir, birçok başlık ele alınabilir ama burada benim değineceğim konulardan bir tanesi, bildiğiniz gibi, orman yangınları. "Orman yangınları" deyince akla hemen şu geliyor: Dünyada iklim değişikliğiyle beraber Avustralya'sından birçok deniz ülkesine, birçok yerde orman yangınları çıkıyor, Türkiye'de de çıkıyor ve dünyada bunu önlemek, korumak, söndürmekle ilgili bir yığın çalışma yürütülüyor. Ama Türkiye'de orman yangınlarını -uçaktan tutun, sulamadan tutun- önlemek dışında, özellikle Dersim'de, Bingöl'de, Lice'de, Cudi'de, Botan'da, Siirt'te, Zilan'da orman yandığında ormanları söndürmeye gidenler engelleniyor. Ormanları yakmak suç, peki ormanları söndürmeye gidenleri önlemek suç değil mi, söndürmeye gidenleri engellemek suç değil mi? Telefona çıkmayan valiler, kaymakamlar... Giden vekiller, belediye eş başkanları engellendiğinde suç değil mi? Bu engelleyenlerle ilgili herhangi bir işlem yapmamak suç değil mi? Bunların hepsi suç. Ve ne oluyor? Bunu yaptığınız an, siz, işte, tümüyle doğayı yok ediyorsunuz. Peki, bu yanan yerler ne oluyor? Sahil kentlerinde turizm otellerine dönüştürülüyor, bir kısım yerlerde -yasada, işte, çeşitli bahanelerle geldiğinde- karavan yerlerine, turizm alanlarının açılması gibi alanlara dönüştürülüyor, yine yok ediliyor; başka yerde tümüyle taş ocakları, maden ocakları gibi alanlar açılabiliyor. Başka ne oluyor yakıldığında? Korucular orman kesiyor, korucular taşıyor ve orada tümüyle bir ranta dönüşüyor, işte bunların hepsi suç. Ve nedir amaç? Sadece sermaye değil, güvenlikçi politikalarla doğa, ekoloji yok edilirken iklim de altüst ediliyor.

Bir diğer konu HES'ler. Türkiye'deki HES'ler şu anda Türkiye'deki enerjinin karşılayabileceğinin 2 katından fazla ama Karadeniz yetmedi, siz Dicle ile Fırat'ın her yerine HES koymaya başladınız. İnsanların artık suya ihtiyacı var; insanlar suyla ilgili olarak nasıl tarım yapabiliriz, nasıl su içebiliriz derdinde; her tarafa HES. Bu güvenlikçi politikalarla yürüdüğünüz sürece tarım, hayvancılık yok edildiği gibi bir bölgeyi talan etmeye kalkıyorsunuz, bununla beraber tümüyle doğa da altüst olmuş oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Normalde eğer biz ekolojiyi korumak istiyorsak, doğayı korumak istiyorsak nükleer termik santrallere, barajlara ve HES'lere karşı çıktığımız gibi, taş ocaklarına, diğer kurumlara karşı çıktığımız gibi bizim en öncelikli görevimiz bu mücadeleyi yürütenlere destek vermektir. Türkiye'de doğayı tahrip etmek, ormanı tahrip etmek, bazı yerleri yıkmak sermaye için serbest; onunla ilgili itiraz etmek, Kaz Dağları'nda, İkizdere'de, Hasankeyf'te, Zore'de, Botan'da itiraz etmek ise kolluk güçleriyle karşı karşıya kalmaktır. Niçin? "Muhalefet ediyorsunuz." Bu tarzla siz, gelecekte Türkiye'yi iklim kriziyle beraber gıda krizine sokmuş olacaksınız ve birçok krizle beraber baş edemeyecek düzeye getireceksiniz. Önemli olan, hep beraber doğayı, ekolojiyi korumak, bu konuda duyarlılık geliştirmek.

Teşekkür ediyorum.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)