| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 15.06.2022 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 337 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine grubum adına konuşacağım.
Değerli arkadaşlar, bu teklif... Önce, defalarca söylenmiş bir şeyi tekrar edeyim, fayda var: Kanun yapma tekniği yani kaliteli kanun yapma tekniğinden uzağız; bu, Cumhurbaşkanlığı sistemiyle beraber geldi ve devam ediyor.
Bakın, bu kanunla ilgili her 2 Komisyonda hem teklif sahibine hem Bakanlıktan gelen arkadaşlara defalarca sorular yöneltildi ama bir cevap bile alamıyoruz. Bırakın, o arkadaşlarla, ilgili bazı konularda anlaşıp birtakım değişiklikler yapmak... Olmaz böyle bir şey; eğer Hükûmet getiriyorsa tasarı getirmesi gerekir; bakan orada oturacak, siyasetçilerle bu konuyu tartışacak. Arkadaşlar, yani bu böyle olur ama maalesef burada ısrar ediliyor. Ama merak etmeyin, bir sene kaldı, bu işler değişecek, inşallah yoluna girecek.
Şimdi, benden evvel konuşan arkadaşlar da ifade ettiler, kaç gündür de bu konuyu konuşuyoruz; sağlıkla ilgili sorunlar yumağı, her gün, her alanda, her yerde ve sağlığın bütün bileşenlerinden; hastasından hasta sahibine, işte sağlık çalışanlarından yöneticisine, her taraftan şikâyetler geliyor ama bir türlü bir sonuç alınamıyor. Aslında aklın yolu bir; eğer niyetler gerçekten güzelse, tercihler doğrultusunda sağlık alanında çok güzel düzenlemeler yapılabilir ve işler yoluna konulabilir ama maalesef bugüne kadar bu işler yapılmadı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu konuştuğumuz teklif büyük ölçüde sağlık personelinin özlük haklarıyla ilgili. Özlük haklarıyla ilgili, aslında, Sağlık Bakanlığının aralık ayında getirmiş olduğu ve sağlık personeline belki de bugüne göre 3 kat -maddi olarak söylüyorum- daha fazla veren bir teklif vardı; onu geri çekti. Bir şey daha yapıyor bu Hükûmet, niye böyle yapıyor anlamıyorum. Bu konuyla ilgili uzmanlık kuruluşları var, meslek odaları var, dernekler var, vakıflar var, üniversiteler var. Niye bu insanları çağırıp "Nedir kardeşim, ne isteniyor? Nasıl bu iş optimum şekilde yapılabilir? Nasıl en doğrusu birlikte yapılabilir?"... Bunu yapabilir arkadaşlar; ama öyle değil. Ne yapılıyor bizde? Sadece sağlık çalışanlarıyla ilgili değil, bütün çalışanlarla ilgili Türkiye'de personel rejimi işin içinden çıkılmaz bir hâle getirilmiş.
Bakın, bu kanun ne verdi diye öğrenmek için konuşmadığım insan bırakmadım, kimse doğru dürüst bir şey bilemiyor. Ebeye bunu verdi, sağlık teknisyenine bunu, ameliyat teknisyenine bunu; kimse bilmiyor, hesaplayamıyor. Niye? Çünkü 10 tane kalem var, ne anlama geldiği belli değil, katsayılar geliyor filan. Nedir bu? Bu, bilgi asimetrisi değerli arkadaşlar yani insanları, bizi ilgilendiren bilgileri biz anlamıyoruz. Zaten bizimle konuşmuyorsunuz. Sağlık çalışanlarının kuruluşları, odaları, dernekleri, vakıfları size düşman, o şekilde bakıyorsunuz; böyle olmaz.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifle ilgili bazı düzeltmeler yapın diye arkadaşlarla konuştuğumuzda hemen bütçeden söz edildi, "Kaynak yok." denildi. Bakın, "Kaynak yok." denildi ama size bir şey söyleyeyim: Sağlık Bakanlığı bütçesinden -resmen ayrılmış olan rakam- 21 milyar TL civarında şehir hastanelerine ödeme yapılacak ama bu, aralık ayı bütçesiydi. Bu rakamın 50-60 milyar TL olacağı çok kesin, daha fazla da olabilir. Sadece KKM'ye yani kurla yapılan senetlerle, dövize, kura endeksli senetlerle ilgili hazineden ödeyeceğimiz para miktarının yılda 150 milyar, 200 milyar TL civarında olacağı tahmin ediliyor değerli arkadaşlarım. Para var, para yok diye bir şey yok, tercih meselesi. Kime vereceksiniz bu paralardan? Önemli olan budur.
Şimdi değerli arkadaşlarım, bu kanunla getirilenleri çok kısa özetledikten sonra ben sağlıkta dönüşüm yani bu işin, sağlıkla ilgili temel problemin ne olduğuyla ilgili vaktimi daha çok kullanmak istiyorum. Bu kanunda aile hekimleriyle ilgili bir şey yani aile hekimlerine hızlandırılmış uzmanlık eğitimi var, biliyorsunuz böyle bir hak tanındı. İşte bu süre 2029'a kadar uzatılıyor. İşte, aile hekimleri, hekimler tarafından olumlu karşılanan bir madde. Tartışılabilir, aile hekimliği uzmanlığı alanlara yer bulunamıyor, onların tayini yapılamıyor, değişik yerlerde pratisyen hekim olarak çalışmaya devam ediyorlar, bu da konuşulabilir. Hekim uzmanlık eğitimi bu şekilde olur mu? Bunlar konuşulabilir, onu geçiyorum.
Daha sonra ne getiriyor değerli arkadaşlarım? Daha sonra uzman hekimlere, hekimlere, diş hekimlerine emekliliğe yansıyacak şekilde bir zammı -zam diyelim buna- ek ödeme şeklinde veriyorlar. Niye ek ödeme şeklinde veriyorlar? Ya, bir devlet, vatandaşına hile yapar mı arkadaşlar? Hile yapıyor. Yani şeye yansımasın; böyle bir şey olmaz ama böyle yapılıyor. Nedense yurttaşa bu şekilde bakıyor bu Hükûmet, bu devlet; neyse, bilemiyorum. Şimdi, bu düzenlemeyle uzman hekimlere gelen para, emekliliğine yansıyacak para 2.100 lira arkadaşlar, pratisyenlere 1.600 lira, diş hekimlerine de 1.600 lira civarında. Peki, diğer sağlık çalışanlarına, eczacıya, hemşireye, yardımcı personele, veterinere; bunlara bir şey yok. Bu kanun teklifi, her şeyden evvel, gerçekten çalışma barışını bozacak, hekimlerin arasına, sağlık çalışanları arasına nifak sokacak bir düzenleme.
Burada başka ne yapılıyor değerli arkadaşlarım? Yine, ek ödeme şeklinde bir düzenleme var ve hekimlere, uzman hekimlere, diş hekimlerine, pratisyenlere, hemşirelere ve sağlık teknisyenlerinin maaşlarına bir fazlalık geliyor. Bu ödeme de Sağlık Bakanlığı bütçesinden yapılacak. Ne kadar geliyor? Pratisyen hekime 1.500 lira, diş hekimine 1.500 lira, uzman hekime 1.700 lira, hemşireye ve diğer personele 360 lira, sağlık teknisyenlerine 270 lira arkadaşlar. Bu da doğru mu, yanlış mı tartışılabilir. Niye? Mahsuplaşma diye bir şey var burada. Nedir bu mahsuplaşma diye sordum, kimse doğru dürüst bir şey söylemedi. Burada Sağlık Bakan Yardımcısı, işte Komisyonda iktidar partisinin Komisyon üyesi arkadaşlar, hiç kimse bir şey söylemedi; teklif sahibi filan bir şey söylemedi. Nedir mahsuplaşma? Bu mahsuplaşma... Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, bu ek ödemeler Bakanlık bütçesinden verilecek, döner sermayeden değil. Döner sermayeden verilenle beraber bir mahsuplaşma olacaksa bu paralar da bu komik paralar da olmayabilir. Bu böyle mi, değil mi? Kimse açıklama yapmıyor. Lütfen bu konuda bir açıklama yapsınlar. Bunu soru olarak sormuş olalım. Bu mahsuplaşma ne anlama geliyor, maalesef, bunları bilmiyoruz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Sağlık Bakanımız bu kanun gelirken şöyle bir açıklama yaptı, dedi ki: "Sağlık çalışanlarının mali ve özlük haklarında önemli iyileştirmelerle sonuçlanacak ilk büyük adım." "Büyük adım" dediğiniz budur, başka da bir şey yok, başka birtakım teknik düzenlemeler filan var ama onlar çok önemli şeyler değildi değerli arkadaşlarım.
Bakın, eczacılar, bu sağlığın bir parçası ya, eczacı olmadan sağlık olur mu? Veterinerler de en zor şartlarda, en riskli yerlerde çalışıyorlar, sağlığın en riskli yerlerinde. Niye görmüyorsunuz? Ne kadar olacak?
Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeyle sağlıkçılara verilecek yıllık ek para 12 milyar TL'dir, 12 milyar TL. Biraz evvel söyledim, şehir hastanelerine bütçede 21 küsur milyar yazıyor ama 60 milyar TL -öyle hesaplanıyor- civarında para verilecek yani verilecek şey yani verileceğin ne anlama geldiğini... Bu da verilecek mi verilmeyecek mi? Bu konu da çok kesin değil. Bakan, koca Bakan, bugün aynen ambulans şoförü işinde yaptığı gibi koca Bakan çıkıyor, sosyal medyada böyle bir paylaşım yapıyor değerli arkadaşlarım. Bugün ne yaptı? Ambulans şoförünü yanına çağırdı, dedi ki: "Hastayı iki buçuk -paylaşımda öyle yazıyor- saat... Sohbet ettik, ambulans şoförünü çağırdım, sohbet ettik." Ama bir de algı operasyonu yapıyor koca Bakan, Türkiye Cumhuriyeti'nin Bakanı algı operasyonu yapıyor, diyor ki: "Hastayı bıraktıktan iki buçuk saat sonra Sağlık Bakanlığına gelmesinden başlayarak ne olduğu konusunda sohbet ettik." Bakana bakın, Sayın Bakanın yaptığı şeye bakın.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin finans ihtiyacı filan yani bu bütçe şeyleri diyoruz ama bu bir tercih meselesidir. Evet, bütçe gitmiş vaziyettedir, Türkiye'nin ekonomisi çok zor bir noktaya gelmiştir. Borçlar artık ödenemeyecek noktaya gelmiştir. Türkiye'nin "CDS" dediğimiz yani kredi maliyetiyle ilgili puanı tarihinde görülmemiş noktaya, 900'lere gelmiştir arkadaşlar. Bu ne demek biliyor musunuz? Türkiye dışarıdan borçlandığı zaman yüzde 11-12 civarında faiz ödeyecek. Böyle bir şey yoktur, bu şekilde faiz alan 1-2 tane ülke var, onlar da batmış ülkeler. Maalesef, üzülerek ifade ediyorum, Türkiye'yi getirmiş olduğunuz yer, böyle bir nokta maalesef, üzülerek ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, sağlık müdürü eğer profesör, doçentse 60 bine kadar, uzmansa 41 bin, tabipse şu anda aldığı 29 bin, ilçe sağlık müdürü 30 bin. Bir de hekim olmayan başkanlar diye bir şey var, 22 bin lira para veriliyor. Kim bunlar biliyor musunuz? Böyle partideki ilçe yönetim kurulu üyesinin kardeşi, öbürünün şeyi falan -ne yaptıkları da belli değil- müdürlüklerde görevli insanlar, kıyak olarak bunlara veriliyor 20 küsur bin lira ama eşi, benzerleri öbür tarafta 6 bin lira alıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, şu anda hekimlerin aldığı para 7 bin lira ile 17 bin lira arasında değişiyor, temel maaşları. Değerli arkadaşlarım, bunun alt sınırı açlık sınırıdır, yukarı sınırı da yoksulluk sınırının altındadır. Böyle bir ülkede şey olmaz değerli arkadaşlarım, böyle bir ülkede sağlık hizmeti verilmez, tıp eğitimi yapılamaz, böyle bir ülkede doktor tutulamaz. Ya, bir doktor bu kadar işte eğitimden gelmiş, bu kadar sıkıntılardan gelmiş. Asistanlık... Asistanı düşünün, nasıl bir hayat yaşıyor? Böyle insanlara bu şekilde davranılır mı değerli arkadaşlarım? Yapılan hakaretleri bir tarafa bırakıyorum, Sayın Cumhurbaşkanının çıkıp hekimlerle ilgili söylediklerini bir tarafa bırakıyorum. "Gitsinler, ben pratisyenlerle idare ederim." dedi.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Pratisyenler de gitmek istiyor zaten.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Yani bunları bir tarafa bırakıyorum ama maaş olarak yapılanlar kabul edilebilir şeyler değil.
Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bu problemin temelinde sizin dünyaya, hayata bakışınız ve bu bakışın ortaya çıkarmış olduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı yatıyor. Değerli arkadaşlarım, diyelim ki bir HES yani hidroelektrik santral, boru tipi... Bu HES nasıl bir şey biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, boru tipi olanlar? Yükseklikten istifade ediyor. 10 kilometre yukarıdan bir yerden su boruların içine alınıyor, yükseklikten faydalanarak 10 kilometre, 5 kilometre aşağıda su akıtılıyor ve o su akarken de elektrik türbinlere geliyor ve elektrik üretiyor. "Can suyu" falan diyorlar ama onlar hikâye o arada, oralar kuruyor. Peki, sizin hiçbir şekilde aklınıza geliyor mu? Orada balıklar var, yengeçler var, karıncalar var, türlü türlü böcekler var, kurt, kuş... Sincap su içiyor; bu aklınıza gelmiyor. Sanıyorsunuz ki hani, dindar falan insanlarsınız ya, bu yeryüzü falan yani her şey bizim emrimizde. Biz varsak her şey var, diğerlerine hiçbir şey yok. Öyle değil değerli arkadaşlar. Hepsi sizin gibi ayetlerdir ve o kadar önemlidirler. Sağlığa da bu şekilde bakıyorsunuz değerli arkadaşlarım, kamucu yani merkezin, devletin... Ya, su satılabilir mi arkadaşlar? Su hayattır, su satılabilir mi? Su satılıyor, bu HES'lerde kullanım hakkı filan veriliyor. Sağlığın ticareti olabilir mi değerli arkadaşlar? Bir empati yapın, şiddetli bir ağrı, ölüm tehlikesi, işte şu kadar zaman içinde dikilmezse kolu gidecek filan... Bunlar parayla değerlendirilebilir mi değerli arkadaşlar? Sağlığın ticareti yapılabilir mi arkadaşlar? Ticarileşme, işte siz olaya böyle bakıyorsunuz: Bina, para, kâr. Nasıl bakıyorsunuz?
Bakın, size sağlıkta dönüşümle ilgili birkaç tane örnek vereyim değerli arkadaşlarım. Sağlıkta dönüşüm şöyle başladı: Ta, 90'lı yıllarda başladı, sizden önce başladı. Önce hastanelerdeki temizlik hizmetleri, bir süre sonra, efendim, güvenlik hizmetleri, bir süre sonra yemek hizmetleri, bir süre sonra tetkikler, laboratuvarlar filan verildi ve siz ne buldunuz, ne keşfettiniz? Ya, bu ne oluyor ya? Küçük küçük firmalara filan birtakım paralar veriliyor. Küçükler kim ki arkadaşlar? Onlar büyüklerin etrafında dolaşır, atılan şeylerden istifade ederler, taşeron olurlar. E, "Büyüklere vereceğiz." "Şehir hastaneleri" dediğimiz şey de budur, büyükler, buradan çıkacak. Bu gözle baktınız, hâlâ da öyle bakıyorsunuz. Bu olsun diye değerli arkadaşlarım, şehir hastaneleri çalışsın diye, buraya para yatıran insanlar, büyükler -çete mete demiyorum kimseye- bunlar kazansın diye değerli arkadaşlarım, mesela Ankara'da 6 tane devlet hastanesini kapattınız. Değerli arkadaşlarım, bu hastaneler... Hani diyorsunuz ya "Biz kapasiteyi artırdık, işte şu kadar, 17 bin kapasiteli şehir hastaneleri açıyoruz." filan. 17 bin kapasiteli şehir hastanesini açarken 12 bin kapasitesi bulunan hastaneleri kapattınız değerli arkadaşlar, hem de yüz yıllık hastaneleri kapattınız. Ne oldu? 6 bin yatak arttı, "şehir hastaneleri" dediğimiz şey 6 bin yatak getirdi değerli arkadaşlarım yani 6 bin yatak. Ne kadar paraya mal oldu? Kimse parayı biliyor mu? Yaklaşık şeyler söyleyebiliriz. Fikret Bey, söyle bakalım, kaç? 9 milyar dolar mı, 10 milyar dolar mı şehir hastanelerine para kullanıldı? Daha milletten alınacakları bilmiyoruz. Kaç sene para alınacak? Her şeye garanti verilmiş. Değerli arkadaşlarım, karpuz alıyorlar, karpuz 20 kuruşa -geçen senenin paraları diyelim- çöpünü atmak için kilo başına 1 lira para harcıyor; alırken kazanıyor, çöpünü atarken kazanıyor. Tam bir şey kurulmuş yani. Bunu bile bile kurdunuz. Kimlerdir ortağı bilemiyorum. Bir siyasi heyet birileri için bu kadar büyük fedakârlıklar yapar mı bunu anlamakta çok zorluk çekiyorum değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Sağlıkta Dönüşüm Projesi anlatılırken en temel şey ulaşılabilirlikti. Kaliteli yataklar, otel odaları filan bir tarafa, ulaşılabilirlik çok önemli. Değerli arkadaşlarım, şimdi ben size rakamlar vereyim; bu, dün ve bugün yaptığım çalışmalarda: Ortopediye Ankara'da 10'uncu günde ancak randevu alınabiliyor, çocuk cerrahisine 15'inci gün, kadın doğum hastalıklarına 15'inci gün, nörolojiye 15'inci gün... Böyle gidiyor. Hele hele o üst branşlarda iki ayda, üç ayda ancak alınabiliyor.
Daha başka şeyleri de var arkadaşlarım, mesela, MR. Biyopsi için biyopsi... Biyopsi niye yapılır değerli arkadaşlarım? Kanser şüphesinde biyopsi yapılır. Üç aya, altı aya gün veriliyor. Altı aya gün veriliyor, altı aya, biyopsi için. Size verilmiyor, bana da verilmiyor ama gariban altı ay sonraya gün alıyor kardeşim. Birinci evre olan kanser, ikinci, üçüncü evre olduktan sonra gün alıyor. Niye? Çünkü siz sağlık sektöründe, orada dönen paralara çalışıyorsunuz. Siz neoliberal politikaları yani her şeyi ticarileştiren, her şeyden para kazanma, siz buna inanıyorsunuz değerli arkadaşlar, diğerleri, hepsi boş şeyler. Temel inancınız bunun üzerine kurulmuştur. Böyle olduğu için de yapılan...
Anjiyo, üç ay sonraya anjiyo... "Anjiyonu yapacağız." niye derler? Yani çok ciddi yapılan muayenelerde, tetkiklerde, çok ciddi enfarktüs riski var, ölüm riski var, anjiyo öneriliyor "Üç ay sonra gel." deniliyor değerli arkadaşlarım ya. Bunlar burada oluyor, hepsi burada oluyor. Ambulans şoförünün başına gelenlere bakın. Hastayı alıyor, Ankara'da dört saat hastane hastane dolaşıyor, ondan sonra geliyor, orada isyan ediyor adam. Sağlık Bakanı da diyor ki "Bıraktı, hastaneye geldi, burada artistlik yaptı."ya getiriyor. Ayıp ya! Bir Bakan, böyle algı operasyonu yapar mı ya? Hadi, sürekli olarak bir Bakanınız yapıyor, İçişleri Bakanı; tamam yeter ya, Sağlık Bakanı yapmasın, insanın sağlığıyla ilgili yapmasın ya kardeşim! Böyle bir şey olur mu? Ama maalesef bunları yapıyor.
Şimdi, arkadaşlar, hastaneler ticarethaneye döndü. Hastane, ticarethane... Hastanın müşteri, hastanenin işletme olduğu böyle bir yerde gerçekten sağlık hizmeti verilebilir mi, insanlar tedavi edilebilir mi değerli arkadaşlarım? Size soruyorum: Böyle bir şey olur mu?
Ankara Şehir Hastanesine -anlatıyor bunu- hastasıyla gidiyor adam, "Acile giremezsin." falan diyorlar. "E, ne yapacağım?" "Park edip geleceksin." Dolaşıyor, bir buçuk saatte park edemiyor arkadaşlar, bir buçuk saatte park edemiyor. Park yeri bulamıyor bir buçuk saatte. Dünya parayı verecek; parkta soyuluyor, kantinde soyuluyor, her yerde soyuluyor ama yer bulamıyor.
Başka bir şey söyleyeyim: Ankara Şehir Hastanesinde çalışanlar ameliyathaneyi bulamıyorlar, servisi bulamıyorlar, orada dolanıp arıyor. Bana sordu, ben de bir yeri arıyorum, bana sordu. "Niye böyle oldu?" diye araştırdım, baktım, altı ayda bir bunlar değişiyormuş. Niye değişiyor biliyor musunuz? Oradaki o işletmeyi yapanlar SGK'den almak... Altı aylık çalışanın SGK primini devlet karşılıyormuş, bunu almak için onu çıkarıyor, bunu getiriyor. Adam hastaneyi öğrenene kadar -hastane ki koca bir hastane- süre geçiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Tıp eğitimi... Arkadaşlar, yani Türkiye'de övündüğümüz tıp eğitimi... Tıp eğitiminin, performansın bulunduğu bir yerde... Biraz evvel arkadaşlardan biri söyledi yani siz, işte, para getiren yerde çalışan, para getirmeyen yerde çalışan diye ayrım yapıyorsunuz, katsayılarda falan. Ya, böyle bir yerde tıp eğitimi mümkün mü arkadaşlar, tıbbın gelişmesi mümkün mü? Araştırma yapan para getirmiyor? Çocuğa bu temel tıp bilgilerini verecek olan yer anatomi bilimi para getirmiyor, ona para yok. Böyle bir şey olur mu ya? Bu nasıl bir akıl arkadaşlar ya? Yani inadına mı yapıyorsunuz ya? Bu ülkedeki bütün değerleri, bütün kurumları yok etmek için gelmiş bir heyet misiniz arkadaşlar ya? Yapmayın, etmeyin, eylemeyin ya; böyle bir şey olmaz! (CHP sıralarından alkışlar) Sağlık üzerinde yapmayın hiç olmazsa.
Söylenecek çok şey var ama burada bitirelim değerli arkadaşlarım.
Kolay gelsin. (CHP sıralarından alkışlar)